Operasyon

1822 Kelimeler
Ali karayel Ah yer elması, ah… Geleli daha ay olmadı, başına açtığın işlere bak. Başına bıraktığım adamlar, arayıp da olanları anlatınca kan beynime sıçramıştı. Azad, bücürü kafaya takmıştı. “Toplu olan saçlarını açtı.” dediklerinde kendimi kaybettim resmen. Nasıl dokunur saçına? Yer elmasının saçları gerçekten çok güzel; dokunup kirletemez. Salih, bir abi edasıyla bücüre kızdıktan sonra sıra Berfîn’e vedaya gelmişti. Bu kadar kısa zamanda mı Berfin’e bu kadar alıştı, yoksa sulu gözlü mü; anlayamadım. Elaları ağlamaktan kızarmıştı. O ela gözlerine ağlamak hiç yakışmıyordu. “Tamam, hadi. Bir asker ve korumalar onu okuluna kadar eşlik edecek. Ayrıca arada haber alırız, sana bilgi veririm merak etme. Ama şimdi çıkmaları lazım.” dedim. “Teşekkür ederim Efsun abla, bu yaptığınızı hiç unutmayacağım.” diye Ece, Efsun ve Selin’e sarılıyordu. Ece de ağlayıp zırlıyordu. Bu kadınları anlamak zor… Selin hemşire daha soğuk duruyordu, neyse ki biri ağlamıyordu en azından. Berfin bana döndü: “Ali abi, her şey için teşekkür ederim.” dedi. Sulu gözleriyle bakarken, bir anda bacağıma sarıldı. Bacağım kadardı zaten, ne yapacağımı bilemedim. Usulca saçını okşadım. “Tamam, biz gerekeni yaptık. Hadi artık çıkmalısın.” dedim. Salih’e de aynı şekilde yapışıp teşekkür etti. Ardından korumalara tembih edip onlara emanet ettik. Çok iyi bir okulda okuyacaktı. Dil için ayarlamalar yapmıştım. Hesabına ben ayrı, Salih ayrı para yatırmıştı. Türkçe bilen birini ayarlamıştık; yabacılık çekmesin diye her şeyi hazırdı. Koltuğa otururken gelen operasyon emriyle kalktık Salih’le. Bu önemli bir operasyondu, tehlikeli. Salih, Efsun’a: “Efsun abim, biz operasyona çıkıyoruz. Allah’a emanet olun, bize de dua edin.” dedi. Efsun’un bakışlarında paniği gördüm; Salih’i kaybetmekten çok korkuyordu. Salih anlıyor mu bilmiyorum ama Efsun, kısacık zamanda ona çok alıştı. Öz abisinden görmediği tüm şefkati ondan gördü. Ben, ilk kez “abi” derken korkmadan ve severek söylediğini gördüm. “Korkma.” dedi Salih, sarıldı Efsun’a. Vedalaşıp çıktı. Ben de kapıya yöneldim. Salih inmişti. Efsun, hafif dolu gözleriyle korkuyla bakıyordu. Acaba beni de kaybetmekten mi korkuyordu? “Allaha emanet olun Yüzbaşı, dikkat edin.” dedi. Şu anda bile Yüzbaşı diyor, inat… Bu görev tehlikeli olacak; belki de onu son kez görüyorum ve böyle ayrılmak istemedim. Bir anda çekip sarıldım ona. Yumuşacık saçlarını ellerimin arasında okşadım, kokusunu çektim içime. Bunu niye yaptım bilmiyorum. Bu yer elmasından ayrılmak niye zor geldi, bilmiyorum. Efsun kısa süre öylece kalsa da o da sarıldı. Sonra ayrılıp saçını okşadım. “Kendine dikkat et.” “Siz de.” dedi. Ona sarılmamdan görevin zor olacağını anlamış olmalı. Efsun’dan ayrılıp kapıya yöneldiğimde, içimde tuhaf bir boşluk kaldı. Az önce sarılırken hissettiğim o yumuşaklık, sıcaklık… hepsi bir anda üzerimden çekilip alınmış gibiydi. Kapı kapanınca sessizlik çöktü. Sanki hava ağırlık yapıyordu. Merdivenleri inerken kafamın içinde aynı soru dönüp durdu: Niye bu kadar zor geldi ayrılmak? Salih’in yanina gelip kendi arabama bindim karargaha doğru yola çıktık. Yolda tîmi aradık, hepsinin gelmesini söyledik. Karargâha vardık, ağır adımlarla toplantı salonuna geçtik. Elimde “Şeytan Dağlı” dosyası vardı. Uzun süredir başka bir tim onun peşindeydi, fakat son operasyonda timin neredeyse tamamı şehit olmuştu. Şimdi bu adamı yakalamak bize düşüyordu. Dosyayı masanın üzerine koyup ekibe dönerek konuşmaya başladım: “Evet beyler… Şeytan Dağlı. Gerçek adı Rojhat Baran. 42 yaşında, Kuzey Irak doğumlu. Küçük yaşta örgüte katılmış. Yıllar boyunca sayısız üst düzey operasyon planladı. İsmi, en acımasız saha komutanları arasında anılıyor.” Kısa bir duraksama verdim. “Her operasyonda kaçmayı başardı. En son üzerine giden timin çoğu şehit edildi. Bu kez hata yapma şansımız yok.” Tim sessizdi. Ama gözlerinden çıkan ateş, öfke ve kararlılık her şeyi anlatıyordu. “Sınırda yabancı bir istihbarat ajanıyla buluşacak. Görünürde mermi ve silah alışverişi… Ama gerçekte çok daha tehlikeli bir şey var.” Dosyayı açıp fotoğrafı gösterdim. “Türkiye’nin Suriye’de kullandığı drone sistemlerinin şifre algoritmasını satmaya çalışıyor. Eğer bu algoritma çözülürse, dronlarımız düşürülebilir. Milli savunma sistemlerimiz sabote edilebilir. Bu, sadece bir operasyon değil… ülkenin güvenliği meselesi.” “Tünel yapısı var. Girişi gizli. İkinci kaçış noktası olabilir.” Hafız: “Madene giriş riskli. Ana hatlardan ilerlenemez. Sessiz sızma yapılmalı. Önce çevre taranacak. Keskin nişancı noktaya geçecek. İkinci çıkış imha edilmeden operasyona başlanmaz.” dedi. Sertel: “Haritayı çıkarıyorum. Termal iz tespit edemeyebiliriz. Alan derin.” Canbaz: “Şehit olan timin intikamı alınacaksa bugün alınacak. Ama önce birbirimizi kaybetmeyeceğiz.” Hafız kafasını kaldırıp her birimizle göz göze geldi. “Bu operasyon dönüşü olmayan yol. Hata yok. Acımasız olacağız. Bugün o tünel ya onun olacak… ya bizim mezarımız. Hazırlanın.” Tüm tim aynı anda, kısa ve net: “Emredersiniz komutanım.” Helikopterde alana varmak üzereydik. Sanki ilk defa arkamda birini bırakmışım gibi hissediyordum. Bu duygu da neydi böyle? Bücür ben yokken yine başına bir bela almazdı umarım. Peki ben şehit olursam burada tek başına ne yapacak? Ben ilk defa şehit düşmekten korktum. Başımın belası bir yer elması için mi? Bunları düşünürken gideceğimiz alana varmıştık. Atlamak için hazırlandık. “30 saniye.” Tim tek tek aşağı indi. Sessizce tek çizgi halinde ilerledik. “Temas var, iki nöbetçi.” dedi Rüzgar. Kısa süre gittikten sonra Hafız işaret verdi: “Devam ediyoruz.” Canbaz: “Güney temiz.” Sertel: “Termal negatif.” Tünelin yerini gördük. Hafız konuştu: “Buradan sonra giriyoruz. Suskun, kendine bir yer bul, keskin nişancı desteği sağla. Bozkurt, Ali, siz tünelin diğer çıkışına patlayıcı yerleştirin. Kaçamayacaklar.” “Emredersiniz komutanım.” diyerek ayrıldık timden. Tünelin diğer kısmına gelince 2 nöbetçi gördük. Arkalarından sessizce süzülerek operasyonu sessizce bitirdik. Bozkurt patlayıcıları kurarken ben gözcülük yapıyordum. Kısa süre sonra bitti. “Komutanım, patlayıcı hazır.” dedi Bozkurt. “Giriyoruz.” dedi Hafız. Biz de diğerlerine katıldık. “Sessiz girilecek, dikkatli olun.” dedi Hafız. Tim başlarını salladı. Hafif bir çıtırtı duyuldu. Ardından metal sesi. “Sol!” Patlama sesi tüneli yankıladı. Toprak havaya kalktı. Hepimiz yere kapaklandık. Kısa süre sonra kulaklıktan ses geldi. Hafız konuştu: “Herkes iyi mi?” Herkes iyi olduğunu söyleyince içeri girdik. Ben dışarıda kalmıştım ki 3 kişi ateş etmeye başladı. İki kişiyi iki kurşunda indirmiştim ki son kalanı Suskun indirdi. “Hadi Karael, kaldır koca poponu, yetiş time.” diye bir de dalga geçti it herif. İçeride yoğun bir çatışma vardı. “Hadi beyler, şehit olan timin intikamını alma zamanı!” dedim. “Emredersiniz komutanım!” diye bağırdılar. Çok kalabalık bir gruptu. Çoğu eğitimli paralı askerdi. Silahlı çatışmanın yanında yakın dövüş de yapıyorduk. İçerideki adamların çoğunu temizleyerek ilerliyorduk ama haritada olmayan bir alan gördüm. Bir kapı vardı. Burada gizli bir kapı çıkışına patlayıcı yerleştirmemiştik. O tarafa yöneldim. Bozkurt hemen arkamdaydı. Kapıdan çıkınca sadece fotoğraftan gördüğüm adamı gördüm. Şeytan Dağlı kaçıyordu. Dudaklarımın kenarı kıvrılırken peşinden gitme isteğiyle dolmuştum. “Kaçamayacaksın. Bugün senin sonun olacak, Şeytan Dağlı.” Alay eder gibi konuşuyordu: “Bunu söyleyen çok kişi oldu komutan, kimse başaramadı.” Kulaklıktan haber verdim: “Şeytan Dağlı tünelden çıktı, peşindeyim. Patlatın tüneli, gebertin hepsini.” Hafız emir veriyordu: “Çıkışa ilerleyin hemen! Çok kalabalıklar, çabuk olun!” Sertel “Tüm cihazlarını etkisiz hale getirdim, yardım isteyemezler. İzin verin patlatmayalım, tek tek gebertelim. Ben yaparım, büyük bir zevkle.” Şeytan’ın peşinden giderken dudaklarımın kenarı iyice kıvrıldı. “Kes zevzekliği Sertel, hemen çıkın!” diye bağırdı Hafız. “Emredersiniz komutanım!” diye bağırdı Sertel de. Koşarken kulaklıktan ses geldi. “Alan temiz değil komutanım, dikkatli olun.” dedi Suskun. Ben sadece “Takipteyiz.” dedim. Şeytan açık alana yöneldi. Mayınlı tarla sınır hattında görünüyordu. Oraya sürüyordu bizi. Tam hızlandığımız anda döndü. Saldırı başladı. Yakın kavga. İlk darbesini koluma yedim, dengeyi kaybetmedim. Bozkurt arkadan geldi, onu sıkıştırdı. Şeytan dizelendi, kaydı. Bozkurt tam kafasına geçirecekken… Tek atış. Bozkurt geriye savruldu. “Bozkurt düştü!” diye bağırdım. “Kim yaptı?! Suskun Bul, indir!” Suskun kulaklıktan: “Komutanım… bulamıyorum! Nerede bu it? Görüş yetersiz!” İkinci kurşun bana geldi. Omzumda yanma… Geri adım attım ama düşmedim. Şeytan beni itti, saldırıya geçti. “Ne kadar dayanacaksın komutan?” dedi. Yanıt vermedim. Yumrukla karşılık verdim. Soğuk hava arasında nefesler sertleşti. Acı vardı ama öfke daha ağırdı. Kulaklıktan Suskun’un sesi patladı: “İndirdim! Tamam! Ateş eden düştü! İyi misiniz komutanım?!” Ben nefes alıp sadece: “Devam…” diyebildim. Bozkurt’un sesi zayıf geldi: “Ben iyiyim… düşme sayılır mı sayılmaz mı… bilmiyorum…” Hafif gülmeye çalıştı, kanına aldırmıyordu. Ben Şeytan’a baktım, göz göze geldik. O geri çekilmeye başladı. “Buraya kadarmış komutan.” dedi. Mayın tarlasına doğru adım attı. Suskun bağırdı: “Komutanım! Orası riskli! Girmeyin!” Arkasından hiç düşünmeden bölgeye girdim. O kadar askerimin kanını yerde bırakmayacaktım. Mermim bitmişti, silahımı bırakmıştım ama cebimdeki bıçağımı çıkardım. O sanki tüm mayınların yerini biliyor gibi ilerliyordu. Ben de peşinden. Tam o an… neden Efsun aklımdaydı bilmiyorum. Burada parçalansam üzülür müydü acaba? Ben olmasam bücürüm ne yapar acaba? Ama vatan her şeyden öndeydi. Peşinden ilerlerken Hafız’ın sesini duydum: “Karael! Mayınlı bölge, girme!” “Çok geç.” dedim. “Komutanım, girdim. Bu iş bugün bitecek.” “Karael! Bu bir emirdir, hemen çık!” diye bağırdı. Onu dinlemedim. Şeytan fazla hızlı ilerliyor ve çok uzaklaşmıştı. Hafız’ın sesi tekrar duyuldu: “Bozkurt! 30 saniye, bombayı patlat!” “Karael, buradan kurtulursak emre itaatsizlikten ceza yiyeceksin.” “Emredersiniz komutanım.” dedim. Hafız: “Canbaz! Çık çabuk!” diye bağırıyordu. “Komutanım, kalabalıklar” diye nefes nefese konuşuyordu. Canbaz belli ki hâlâ içerideydi. Timdeki herkes “Çık!” diye bağırıyordu. “Komutanım, içeri gireyim ben de.” dedi Sertel. “Ben girerim.” dedi Hafız. Kısa bir an sonra patlama sesi gelince bir an durdum, ilerlemedim. “Herkes iyi mi?!” diye sordum. Kısa bir an cevap gelmedi. “Herkes iyi mi?! Cevap verin!” dedim. “İyiyiz!” dedi Hafız. “İyiyiz komutanım.” dedi. Sertel. “Canbaz, iyi misin?” diye sordum. Cevap gelmedi. “Komutanım! Canbaz” diye sordum. “Yaralı!” dedi. “Bu pislik yüzünden Yanlarına gidemiyordum. “Şeytan dağlı” diye bağırdım. Bir an duraksayıp döndü. Dönmesiyle bıçağımı tutup fırlattım. Tam kalbine giderken yere yığıldı. Mayının üzerine düştü. Mayın büyük bir gürültüyle patlarken olduğum yerde kendime siper olmuştum. Uzak olduğu için bana bir şey olmadı. Geldiğim yeri takip edip geri döndüm. “Bozkurt, aslanım, iyi misin?” Bozkurt baygındı. Bombayı patlattıktan sonra bayılmış olmalı. Sırtıma aldım, toplanma alanına götürdüm. Diğerleri de oraya gelmişti. Bozkurt’u bırakıp Canbaz’ın yanına gittim. Kolunu ve karnının sol tarafını tutuyordu, kan sızıyordu. “İyi misin aslanım? İyi misin?” Cevap vermedi, dudaklarıma bakıyordu… dudak okuyor gibi. “İyiyim komutanım!” diye bağırdı. “Duymuyorum sizi! Bombanın sesinden oldu!” diye tekrar bağırdı. Ardından Bozkurt’u görünce çantasından ilk yardım için gerekli malzemeleri çıkarıp muayene etti. Başında bekliyorduk. “Nasıl?” diye sordum Canbaz’a “Komutanım, yarası çok ağır değil ama çok kan kaybediyor. Burada bir şey yapamam. Hastaneye kadar dayanmasını sağlarım.” dedi. Yarasına bakıp sardı. Benimkine bakacaktı. “Gerek yok.” dedim. Sadece bir bezle sıkıca sardı. “Gidiyoruz.” dedi Hafız. Helikopter bize 5 kilometre uzaklıkta güvenli bölgeye gelecekti. Bozkurt’u sırtıma attım, hızlı adımlarla gittik. Sertel, Bozkurt’u yarı yolda benden aldı. Çok kan kaybediyordum, itiraz etmedim. En sonunda helikoptere binince “Hastaneye… Bozkurt’u yetiştirsinler.” diye dua ediyordum. Gözüm Bozkurt’taydı. Bu zamana kadar çok şehit verdim. Bozkurt benden önce şehit olmak yok. Bu timden kimseye yok. Buna gücüm de yok.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE