Börü 💫

1406 Kelimeler
Bu sırada, Suriye Sınırı - Kuzey Hattı! Boz, haftalardır sahadaydı. Gerçek adı Efe Soykan’dı ama burada kimse onun kim olduğunu bilmiyordu. Örgütün içine sızmış, haftalardır onların arasında dolaşıyordu. Türk istihbaratı için kritik bir silah sevkiyatının yerini öğrenmişti. Bilgiler artık elindeydi. Her şey plana göre gidiyordu. Boz, neredeyse iki metrelik gövdesiyle yürürken çevresindekiler istemsizce geri çekilirdi. 1.97 boyunda, iri yapılı, kaslı bir askerdi. Bu fiziksel gücü, yıllardır sahada edindiği soğukkanlılıkla birleşince ona yalnızca Türk ordusunda değil, düşman tarafında da bir ün kazandırmıştı. Onlar ona "zebani" diyordu. Sessizce gelir, görevini yapar, iz bırakmadan kaybolurdu. Son geceydi. Görevi tamamlayacak ve sınır hattına geri dönecekti. Ama işler değişti. Küçük, loş bir odada, örgütün lideri telefonla konuşurken sesini yükseltti. Sinirliydi. “Silahların konumu, araçlar, adamların kimliği. Herşey sızmış,” dedi. “İçimizde biri var.” O anda ortam değişti. Lider gözlerinde büyük bir kinle, Rehinelere döndü. ''Rehineleri salma planı iptal, Bu piçlerden biri haber saldı. Başka kimse yoktu çevremizde.'' diye bağırdı, dişlerinin arasından. Adam silahını masadan aldı, yardımcısına döndü: “Hepsini öldürün. Bir kişi bile kalmasın.” Boz yerinden kıpırdamadı. Duvar kenarında duruyordu, başı hafif eğikti. Elini ceketinin içine götürdü. Silahını yavaşça kavradı. Bir anda hareket etti. Önce liderin yardımcısını vurdu. Ardından odaya giren iki adamı. Hedef küçüktü, hamleleri hızlıydı. Boz, sadece adamları değil, gecenin karanlığını da yarıyordu. Koridora çıktığında ortalık karışmıştı. Çığlıklar, silah sesleri… Efe, eğitimliydi. Sakin kaldı. Duvarlara yaslandı, hedef aldı, ateş etti. Nereye hedef alacağını, nereye saklandığını biliyordu. Onlarca adamı tek başına etkisiz hale getirdi... Sonunda rehinelerin tutulduğu odaya geldi. Kapıyı tekmeledi. İçeridekiler korkuyla geriye çekildi. Üzerinde onlarınkine benzeyen giysiler, yüzünde toz ve kan vardı. Biri fısıldadı: “Yalvarırım… Bizi öldürme, en azından çocuklarımızı bırakın...” Boz, Büyük cüssesi ve kan içinde ki haliyle; Adeta adına uygun gözüküyordu. Bir zebani gibi! Elini uzattı ve sessizce beresini indirdi. Gözleri yumuşadı. “Merak etmeyin,” dedi. “Ben Türk Askeriyim!.” dedi. Odada bir sessizlik oldu. Sonra bir kadın gözyaşları içinde ayağa kalktı. “Gerçekten mi?” dedi. “Kurtulduk!?” Boz, elini uzattı.. “Evet. Artık güvendesiniz.” İnsanlar koşarak yanına geldi. Biri eline sarıldı, diğeri yere çöktü. Ölüme ramak kala kurtulmanın mutluluğuyla, Gözlerinde minnet vardı. Boz, derin bir nefes aldı. Son bir kez daha etrafı kontrol etti, sonra eliyle dışarıyı işaret etti. “Çıkıyoruz. Hemen, hızlı olun!.” Ve o gece, sınır hattına doğru yürürken ardında sessiz bir zafer bıraktı... Ertesi sabah, görev tamamlanmıştı Boz için. Bilgiler merkeze ulaşmış, rehineler kurtarılmıştı. Artık yuvaya dönme zamanıydı. Karargâha… üsse. Saklandığı gizli evden çıktı. Sokak hâlâ sessizdi. Kapının önündeki araçlara göz gezdirdi, en sağlam görünenini seçti. Kapısını açtı, birkaç saniyelik bir uğraşla düz kontağı yaptı. Araç kolayca çalıştı. Üzerinde hâlâ kirli, yer yer yırtılmış sivil kıyafetler vardı. Saçı başı dağınıktı. Yüzünde toz ve ter birikmişti. Ama gözleri… Gözleri bir Türk askerinin bakışıydı. Dimdik, sakin ve kararlı. Görevinin bittiğini bilmenin rahatlığıyla camı biraz açtı. Elini dışarı çıkardı, havadaki sıcaklığı umursamadan. Radyoyu da açtı. Arapça bir şarkı çalıyordu, ritmi yavaş ama tanıdıktı. Hafifçe başını salladı. Bir tebessüm belirdi yüzünde. Görev ne kadar zor olursa olsun, sonunda eve dönmek onu hep mutlu hissettiriyordu. Bu sırada Suriye’nin kuzey sınır hattında, Türk silahlı kuvvetleri karargahında derin bir sessizlik vardı. Güneş, tepede asılıydı. Kumla karışık rüzgar, sınır karakolunun çevresindeki dikenli telleri hışırdatıyor; nöbet kulelerinde nöbet tutan askerler, gözlerini ufuktan ayırmadan nöbet tutuyordu. Biraz sonra, Karakolun önüne doğru ağır bir araç yaklaştı. Metal gövdesi güneşte parlıyor, motorunun uğultusu tüm alanda yankılanıyordu. Aracın durmasıyla içeriden Efe indi. Saçı sakalı birbirine karışmış, gövdesi heybetli, Omuzları geniş, adımları sertti. Herkes dönüp ona baktı. Yüzünü neredeyse tamamen örten siyah taktik balaklavası (Suriye operasyonlarında sık kullanılan maskeydi bu) onun kim olduğunu gizliyordu. Gözlerinin dışında hiçbir detayı görünmüyordu. Askerler fısıldaşmadan edemedi. ''Kimdi bu? Nerden çıktı? '' ''Doğruca karakola ilerliyor!'' ''Müdahale edelim!'' Askerler, hemen Efe'ye doğru silahlarını kaldırıp yönelmişti. Biri öne çıktı ''Yat yere! Hemen!'' Diğeri Türk olduğunu düşünmediği için hemen arapça seslendi, ''anbatah ealaa al'arda, fwraan!'' Efe, Yüzünü açtı. Keyifli bir ifadeyle mırıldandı. ''Sakin ol Asker! Ben, İstihbarat Subayı Efe Soykan.'' dedi. Askerlerin yüzü yumuşamıştı, hemen silahlarını indirdiler. ''Kusura bakmayın, Komutanım. Tanıyamadık.'' dedi. Efe, gülerek cevapladı. ''Amaç o ya Asker! Tanınmamak..'' Sonra, karakolun girişine doğru birkaç adım attı. Ve bir an durdu. Elini yüzüne götürdü, balaklavayı çıkardı. Ter içinde kalmış alnı, yorgun bakışları ortaya çıktı. Başını yana çevirdi, karakolun camlarından birine göz ucuyla baktı. Kendi yansımasını gördü. Dağınık saçlarına elini attı, şekle sokmaya çalıştı ama fazla işe yaramadı. Yine de uğraştı. "Aman, ne güzel... Tam bir teröriste benzemişim şimdi," diye kendi kendine homurdandı. Ardından başını hafifçe sallayıp yürümeye devam etti. Karakolun ana binasına girdi. Koridorun sonunda Albay'ın odasının kapısı görünüyordu. Sert adımlarla oraya yöneldi. Kapının önünde bir an durup iki kez tıklattı. İçeriden tok bir ses duyuldu: "Gir!" Kapıyı açtı ve içeri girdiği an, odada ani bir değişim oldu. Albay Turan, masanın arkasından fırladı, gözleri şaşkınlık ve sevinçle büyüdü. Efe, bir adım öne çıktı, askeri selam duruşuna geçti. "İstihbarat Subayı Efe Soykan, emir ve görüşlerinize hazırdır, komutanım!" Turan Albay’ın gözleri parladı. Gözlüklerini bir kenara itti, gülümsedi. Hızla yanına yaklaştı… Ve kollarını Efe’ye sardı. "Aslanım benim… Hoş geldin yuvana!" dedi sesi titreyerek. Efe'nin yakışıklı yüzünde ilk kez sıcak bir tebessüm belirdi. Gözleri gururla parladı. "Hoş bulduk, Turan Komutanım," dedi ve o da sıkıca sarıldı. Kısa bir sarılmanın ardından masanın iki yanına geçtiler. Komutan Turan, dosyalarını bir kenara itti. İkisi de artık alışık oldukları dille konuşmaya başlamıştı: direkt, net ve vakit kaybetmeden. Efe, ilk sözü aldı. “Sevkiyatı engelledik, komutanım. Şu an için bölgede aktif tehdit oluşturan silahlı grup kalmadı. Özellikle geçen aylarda çökerttiğimiz yapılar hâlâ toparlanamadı. Aldığım istihbarata göre, şu an sivil halka saldırı düzenleyen örgütler silahsız durumda. Bu da en az birkaç ay sahayı kontrol altında tutabileceğimiz anlamına geliyor.” dedi. Komutan Turan gözlüğünü çıkarıp masaya bıraktı. Gözlerinde hem gurur hem derin bir yorgunluk vardı. “Helal olsun, Aslanım sana, Çok temiz iş çıkarmışsınız. Peki… Diğerlerinden haber var mı? Henüz bir rapor ulaşmadı.” diyerek bakışlarını Efe'ye yöneltti. Efe, başını hafifçe sallayıp cevap verdi. “Var komutanım. Ekibim sahada. Atmaca, şu anda sınır üstünün güney hattında. Tıbbi yardım konvoylarını engelleyen yeni bir hücre yapılanması var. Onlarla ilgili veri topluyor. Durum kritik ama kontrol altında.” Bir dosya uzattı. “Sarp, Halka köy hattında. Sivil halkın içindeler. Küçük bir mühimmat transferi şüphesi var. Onu netleştirmeye çalışıyorlar.” “Diğer ikizler, Pars ve Turna. Fırat’ın doğusunda. Göçmen rotası üzerinden silah taşındığı yönünde duyum aldık. Onlar da kamufle olarak o hatta çalışıyor. Gerekirse anında müdahale edecekler.” Komutan Turan başını yavaşça salladı. “Helal olsun, Aslanlarım. Bu kez alanı tamamen kapattınız... İyi organize olmuşsun. Her biriyle gurur duyuyorum.” dedi. Boz bakışlarını yere indirdi. “Biz görevimizi yapıyoruz komutanım. Vatan için, Masumlar için canımız feda!” Aralarında kısa ama ağır bir sessizlik oldu. Sonra Boz yeniden doğruldu. “Ekibin tamamı iki güne kadar temas kurar. Raporları ulaştıracağız. Gerekiyorsa toplanırız, Komutanım.” dedi. Komutan başını salladı. Gözlerinde derin bir gölge vardı. “Gerekirse değil Boz… Toplanacağız. Çünkü, Büyük birşey yaklaşıyor ve bu sefer yanlızız.'' dedi. Efe,Gözlerinde kararlılıkla ''Emredersiniz komutanım!'' dedi. Kısa bir nefes verdi ve devam etti. ''Başka bir isteğiniz yoksa, Ben evlatlarımı görmeye gideyim Komutanım.'' dedi. Turan Komutan, derinden bir kahkaha attı. ''Tamam aslanım, Git hasret gider!'' dedi. Efe, selam durdu ve odadan ayrıldı. Karakolun arka tarafında, atış alanlarının ilerisinde çitlerle çevrili sessiz bir bölge vardı. Üsse yakın ama özgürlüğü kısıtlamayan bir alandı. Ne nöbet sesi, ne telsiz gürültüsü... Sadece doğa vardı. Ve sadakat. O alanın tam ortasında, tüm gösterişiyle bekliyordu Börü!. Büyük, iri yapılı, dişi bir kurt. Gümüşe çalan kürkü, göz alıcı sarı bakışlarıyla heybetli bir görünüme sahipti. Gözleri Efe'yi görür gözmez parlamıştı. Boz’a doğru yürüdü. “Börü… Kızım, Ben geldim!” diye seslendi. Efe diz çöktü, göz göze geldiler. Adını, yıllar önce bölgeye ilk geldiğinde Efe vermişti. Börü… Eski Türkçede ‘kurt’ demek. Ama bu dişi kurt sıradan bir kurt değildi… Efe'nin sırdaşı ve evladıydı... Börü yaklaştı ve başını eğdi, Boz’un alnına dokundu. Birbirlerine yüzlerini sürterek kalakalmışlardı. İkisi de sessizdi, ama aralarında sözlerden daha güçlü bir bağ vardı. Sevgi... Tam o anda çalılıklardan küçük sesler duyuldu. Minik patilerle, yuvarlana yuvarlana üç yavru kurt ortaya çıktı. İlk gelen Asena’ydı. Korkusuzca, önde koşuyordu. Arkasından Gökbörü geldi, biraz daha temkinli ama gözleri pırıl pırıldı. En arkada ise Altay, en meraklıları, en oyuncu olanı… Efe onları görünce dayanamadı. Yere uzandı, kollarını açtı. Üçü birden üzerine atladı. Tüy, pençe, sevgi birbirine karıştı. “Ah be çocuklarım… Evlatlarım benim… Sizi çok özledim.” Boz kahkahalarla gülerken, yavrular çenesini, ellerini, göğsünü yalamaya devam etti. Börü bir kenardan onları izliyor Bir anne'nin koruyuculuğuyla, gözleriyle nöbet tutuyordu. Efe için, O an savaş bitmişti. Evindeydi...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE