"TANITIM BÖLÜMÜ"
Bazen bir kurşun sadece can almaz.
Bazen bir kurşun, bir yüreği susturur.
Ve bazen… o susturulan yürek, bir ömür konuşmaz.
Mardin’in taş duvarları, bu sefer bir törenin değil, bir kadının suskunluğunu örttü.
Solîn Avîn Miralî, sessiz bir haykırışın adı oldu.
Kardeşi birini vurdu…
Ama Solîn o gün, kendi kalbinin vurulduğunu anladı.
Çünkü vurulan adamın kardeşi, artık onun kaderi olacaktı.
Soreş Xezrawî, kan dökülmesin diye ayağa kalktı.
"Bir daha kimse ölmesin," dedi.
Ama bilmedi ki…
Bu barış için, birini diri diri toprağa gömüyordu: Solîn Avîn’i.
O odada, herkes sustu.
Ama biri yutkundu sadece…
Rûbar Delav.
O, Solîn’in yıllardır susarak sevdiği adamdı.
Soreş’in çocuklukta kan kardeşi…
Şimdi ise, en sevdiğini elleriyle kardeşine teslim eden bir yaralıydı.
Hiç kimse, Rûbar’ın gözlerine bakmadı o gün.
Çünkü o gözler,
"Aşkım yandı ama kardeşliğim kalsın," diyordu.
Solîn’in gözleri ise başka bir şey fısıldıyordu:
"Ben evet demiyorum... Ben susuyorum. Susmak töredir ya bizde..."
Ve işte o gece,
bir kadın sevdasından,
bir adam kardeşliğinden,
bir diğeri ise hayattan vazgeçti.
Ama hiçbiri gerçekten yaşamaya devam etmedi.
---
"Mezopotamya'nın toprakları, bu kez bir aşkı değil, bir yeminle gömülen üç yüreği anlatıyor..."
Soreş Xezrawî… Aşiretinin huzuru için kardeşliğini sınayan bir adam.
Rûbar Delav… Sevdasını suskunluğa mahkûm etmiş bir yürek.
Ve Solîn Avîn Miralî… Hem gelin, hem kurban, hem de törenin susturduğu bir kadın.
Barış için alınan karar, Rûbar’ın sevdiği kadını, kan kardeşi Soreş’e yazdı.
Töre emretti… Kalpler sustu.
Bir düğün kuruldu.
Ama o düğün günü, üç kişinin kaderi toprağa gömüldü.
Kimi kardeşlikten vazgeçti,
Kimi aşktan…
Kimi ise her şeyden.
"Mezopotamya'nın Gelini"... Aşk ile törenin, yemin ile gözyaşının birbirine düğümlendiği bir destan.