Olması gereken mi, olmaması gereken mi?

1267 Kelimeler
Kapının ağzında durmuş, birbirimize bakıyorduk. Göz temasını kesip, üzerime doğru adım attı. Hemen yana kaydım. Dövecek gibiydi. Yanımda kısa bir an durup yüzüme baktı, ardından içeri girdi. Şaşkınlıkla olduğum yerde kalakalmıştım. Hülagü, az önce evime girmişti. Gerçi teknik olarak benim değil kardeşimin evi sayılırdı ama girmişti neticede. Salak gibi kapıda dikilmeyi bırakıp, kapıyı kapattım. Derin bir nefes alıp, salona gittim. Koltuğa oturmuş, başını geriye yaslamış, gözleri kapalı bir haldeydi. Az sonra ellerini başına atıp, ovmaya başladı. Bende ayakta bekliyordum öylece. Neden gelmişti? Hemde bu halde. Başını kaldırıp bana baktı. Uzun uzun baştan aşağı süzdü. “Git buradan, Melisa. Allah aşkı için git.” Acı çeker bir ifadeyle söylediklerine kaşlarımı çattım. “Sen geldin buraya, sen git. Bu saatte nereye gideyim?” Sinirli bir ifadeyle güldü. Gözlerime baktı. “Buradan git, komple. Askeriyede durma. Gözümün önünde olma! Git, sadece git.” Gözlerimi kapatıp açtım ve durduğum yerden ayrılıp, Hülagü’nün yanına doğru yaklaştım. Tam karşısında durdum. Üstten üstten baktım biraz. “Gitmiyorum, senin mi buralar da beni kovmaya çalışıyorsun? Kardeşimin yanına geldim ben. Senin yanına değil. Sürekli git deyip durma!” Öfkeyle ayağa kalktı. Kaşları öyle bir çatılmıştı ki, birbirine değecekti neredeyse. Üzerime doğru bir adım atınca refleksle bende geriye bir adım attım. “Benim yanıma gelmezdin zaten.” Şu andan değilde geçmişten konuşuyor gibiydi. “Bir kere bile gelmemiştin, ziyaretime.” Bu sözleriyle emin oldum, geçmişten bahsettiğine. Doğru söylüyordu, bir kaç kere imasını yapmış, gelmemi istediğini belirtmişti. Ama ben umursamamıştım. Gözlerine bakarak konuştum. “Bunları konuşmak anlamsız. Geçti, gitti.” Yeniden güldü, elinin birini kısacık saçlarının arasına geçirip, çekiştirdi. Sağına soluna bakındı. “Geçmedi işte amına koyayım. Geçmedi, geçmiyor.” Yutkundum. Beni unutamamış mıydı yani? Konuşmak için ağzımı açtım ama o, sert bir bakışla beni susturup, kendi devam etti. “Ulan, bir telefonla ayrıldın benden be. Yüz yüze ayrılmaya bile layık görmedin! Sonra ne yaptın? Altı ay sonra, gittin evlendin. Beni zaten sevmiyordun, onu da biliyordum. Ama ayrılır ayrılmaz da hemen evleneceğini de düşünmedim be.” Boğazım düğüm düğüm oldu. Gerçekten ayrıldıktan sonra, bir kere bile aklıma gelmemişti. Ama onun da bu kadar içerleneceğini düşünmemiştim. Aşkımdan ölüyor gibi bir hali olmamıştı hiç bir zaman. Gözlerine baktım.“Sen beni seviyor muydun ki? Çünkü eğer öyleyse bunu bana hiç hissettirmedin!” Üzerime yürüdü. Hemen geriye kaçtım ama duvara da dayanmıştım. Beni duvarla arasına sıkıştırıp, gözlerime baktı. “Ben mi hiç hissettirmedim? Melisa, sen benim, biri telefonla aradığı zaman lafı uzatmayıp, denilecek neyse diyip hemen kapattığımı hatırlamıyor musun?” Başımı salladım. “Peki sen aradığın zaman, saçma sapan bir konu bile olsa, uzun uzun seni dinlediğimi hatırlıyor musun?” Yine başımı salladım. Aradığımda, o çok konuşmasa bile, beni sonuna kadar dinlerdi. “Şimdi sana sevdiğimi hissettirmemiş miyim?” Başımı eğdim. Hissettirmiş ama ben anlamamışım. Kafamla onayladım, başımı kaldırmadan. “En çok koyan da ne biliyor musun? Bir ev almıştım ikimiz için ve senin bana gönderdiğin, bütün o ev eşyalarının hepsini alıp, ellerimle yerleştirdim ben. Koltuğundan, elektrikli süpürgesine kadar beğenip gönderdiğin bütün eşyaları tek tek alıp, evimize yerleştirdim. Sen arayıp ayrıldığın günden sonraki gün buluşacaktık ya, planımız vardı hani. İşte o zaman gösterecektim sana evimizi. Yalan oldu ama.” Daha sözlerine başlar başlamaz başımı kaldırıp yüzüne bakmaya başlamıştım zaten. Konuşması biterken, görüşüm bulanıklaşınca, gözümü kırpıştırdım. Yanağıma doğru yaşlar süzülmeye başladı. Ben bunları bilmiyordum ki. Bu adamın beni bu kadar sevdiğini, bilmiyordum. “O…o, eve ne oldu?” Sesim titrek çıkmıştı. Gözlerini gözlerimden yukarı duvara doğru çıkardı. Yutkunduğunu aşağı doğru inip kalkan adem elmasından anladım. “Sattım. İçindeki eşyalarla birlikte, yeni evlenen bir çifte sattım.” Gözlerimi kapatıp başımı duvara yasladım. Ben, neler yaşatmıştım bu adama böyle? Kendim evlenip, hayatımı yaşarken, o ne acılar çekmişti? Benim başıma gelenler azdı bile. Yine de ne kadar üzülse de sonunda bu üzüntüden kurtulmuş ve Canan’la bir yola başlamıştı. Öğlenki halim geldi aklıma. Hakkım olmayan bir şeye üzülmüştüm. Ama şu anda sevindim. Gerçekten sevindim, Canan’la olmasına. Ellerimle hızla gözyaşlarımı silip başımı kaldırdım. Dudaklarıma bir gülümseme bıraktım. “Tamam, en kısa sürede gideceğim buradan. Kendimi toparlar toparlamaz. Söz veriyorum. Burada kaldığım süre boyunca da gözüne gözükmem.” Başını indirip gözlerime baktı, sonra da dudaklarıma. “Dün de görünme dedim ama bugün gördüm seni dışarıda. Gerçekten çok hızlısın, Melisa. Daha sen boşanalı bir gün oldu ama hemen birini bulmuşsun bile.” Kaşlarım çatıldı. Neyden bahsediyordu. Ayrıca beni nasıl görmüştü ki? Canan’la revirde şakalaşıyordu o. “Neyden bahsediyorsun? Anlamıyorum.” Gülerken elinin birini kaldırıp yanağıma dokundu. Yoksa çapkın üsteğmenle beni mi görmüştü. “Böyle dokunuyordu sana, o üsteğmen. Sonrada böyle omuzlarını tuttu.” Yanağımdaki eli omuzlarımı kavradı. Tahminim doğruydu demek. Hangi ara çıkmıştı arkamdan? “Yanlış anlamışsın öyle bir şey yok! Sadece kötü bir anıma denk geldi, öyle oldu onlar. Hem sen Canan’ın yanından hangi ara ayrıldın da gördün bizi?” Son cümlemi der demez, dudaklarımı birbirine bastırdım. Söylemeyecektim bunu, kahretsin. Ürkekçe başımı kaldırdığımda, tek kaşı alnına doğru kavislenmiş bana bakıyordu. “Senin revirde ne işin vardı?” Hay ben şu dilime. Aklıma ilk geleni söyledim. “Melih, Canan’ın da burada görev yaptığını söyledi. Onu göreyim demiştim. Sizi öyle görünce rahatsız etmeyeyim diye içeri girmedim.” Başını kulağıma doğru yaklaştırdı. Bir nefes aldığını duydum sanki. Ama bilemedim. “Rahatsız edemezsin zaten. O kadar önemli biri değilsin.” Sinirlenmiştim işte şimdi. Elimi göğsüne koyup ittirdim. Tabi milim kımıldamadı. Sinirle yüzüne baktım. O da bana bakıyordu. Ama sinirli değil de eğlenmiş bir ifadesi var gibiydi. Gözlerini kıstı, sonra. Hiç beklemediğim bir şey yaptı. Biraz eğilip, dudaklarıma yapıştı. Şaşkınlıkla kalakaldım, dudaklarımdaki dudakların, baskısını hissediyordum ama ne yapacağımı bilememiştim. Beklemiyordum. Başını çekip, dudaklarımdan ayrıldı. “Karşılık ver!” Emrini verip, yine dudaklarıma gömüldü. Hala şaşkındım ama gözlerimi kapatıp, dudaklarımı oynatmaya başladım. Alt dudağımı emerken, bende onun üst dudağını emiyordum. Ellerim kendiliğinden, ensesini buldu ve biraz daha üzerime doğru eğilmesi için çektim. Dilini ağzımın içine gönderirken, ellerini belime yerleştirip beni kaldırdı. Bacaklarımı beline doladım. Şimdi onunda aynı boydaydım. Duvara iyice yapıştırdı sırtımı. Umursamadan devam ettim. Az sonra erkekliğini, kasıklarımda doğru sürttü. Ağzının içine doğru bir inleme bıraktım. Bu ses hoşuna gitmiş olmalı ki, aynı hareketi yeniden yaptı. Bu kez daha yüksek sesle inledim çünkü, yanmaya başlamıştım. Karnımdan kasıklarıma doğru bir sıcaklık yayılıyordu. Onu istiyordum. Kasıklarıma sürttüğü erkekliğini içimde istiyordum ve bu daha hırçın olma sebep oldu. Dudaklarına ısırıklar bırakmaya başladım. Bu hareketimle sırtımı duvardan ayırıp, benimle birlikte koltuğa geçip oturdu. Oturmasıyla alanım fazlalaşmıştı. Deli gibi öpüşmeye devam ederken, bir yandan da kendimi erkekliğine sürtüyordum. Ben hızlanınca boğazından bir hırıltı çıktı. Alttan kalçasını oynatmaya başladı. Sınırıma gelmiştim bu hareketle. Bir kaç sürtünmenin ardından, bedenim titremeye başladı ve iç çamaşırıma boşaldım. Hafifçe biraz daha ileri geri hareket edip, dudaklarından dudaklarını çektim ve alnımı omzuna yasladım. Göğüslerimiz inip kalkarken aklım başıma yeni geliyordu. Biz hangi ara bu hale gelmiştik? Üstüne oturduğum sertlik, halen duruyordu. Tam yeniden hareket edeceğim esnada beni kucağından, yan tarafına indirdi. “Bu olmamalıydı. Allah kahretsin. Bu yüzden sana gözüme gözükme diyorum. Kendimi tutamıyorum çünkü, seni görünce. Lanet olsun.” Bir hışım yerinden kalkıp, salonun kapısından çıktı. Az sonra da dış kapının açılıp, kapanma sesini duydum. Elimle ağzımı kapattım. Cidden olmamalıydı bu. Sevgilisi olan bir adamla öpüşmüştüm. Ve çok da zevk almıştım. Allah kahretsin dedim bende aynı onun gibi içimden. Yerimden kalkıp, banyoya gittim. Üzerimi hızla çıkartıp duşun altına girdim. Sıcak su bedenimden akıp giderken aklım hep az önceye gidiyordu. Nişanlıyken olan öpüşmelerimize gitti aklım. Bir kaç kere öpüşmüştük. Hiç bir zaman böyle olmamıştı o öpüşmeler. Hep nazik davranırdı bana. Bu huyu da değişmişti. Ama ne yalan söyleyeyim çok hoşuma gitmişti. Hayatımda ilk defa öpüşürken, orgazm olmuştum. Ama bunda sonra ne yapacaktım ben? Bu öpücüğü unutup, kenara çekilmek istemiyordum. Ama sevgilisi olan birine de yaklaşmak belki değildi. Akışına bırakmaya karar verdim. İnceldiği yerden kopsun bakalım diye geçirdim içimden. Bakalım ilerleyen zamanlarda bizi ne bekliyordu.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE