Hülagü yani diğer adıyla Rojhat tırın ön koltuğunda oturmuş, bakışlarını ön cama kilitlemiş giden yola bakıyordu. Tıra bindiği andan itibaren sürücü koltuğunda oturan Zana ile selamlaşmak harici konuşmamışlardı. Yol akıp gitmeye devam ederken, gördükleri Suriye tabelasıyla resmen göreve başlamış oldular. Zana başını çevirip, Hülagü’ye baktı. “Rojhat kardeş.” Kısa bir süre Hülagü’den ses çıkmadı. Sonra sert sesi duyuldu. “Söyle, Zana kardeş.” Zana yüzündeki gülümsemeyle ona baktı. “Adını duyunca ne tepki vereceksin onu merak ettim. Aferin adını ezberlemişsin.” Hülagü eyvallah gibisinden başını salladı. “Gideceğimiz yer çok uzak mı?” Zana önündeki yoldan gözünü ayırmadan başını salladı. “Biraz var. Binbaşı söylemiştir muhtemelen ama ben yine de seni uyarayım. Her türlü pisliği yapabilen insa

