8

1555 Kelimeler
Genç adam öfkeli adımlarla odada volta atmaya başladı. Başına çok büyük bir dert açmıştı ama başka türlü de bu işte sıyrılamazdı. Ya kariyerini zedeleyip bunun tek gecelik bir ilişki olduğunu kabul edecekti ya da bu Rus kız yüzünden başına gelen olayları 'Evlilik' süsü vererek kapatacaktı. Genç adam ikincisini seçmişti. Peki ya ailesi? Arkadaşları? Akrabaları? Ya onlara ne diyecekti?! Şuan gerçekten hiç olmadığı kadar sinirliydi. Muhtemelen gece yarısına kalmaz bu haber bütün sosyeteye ve magazinlere duyurulurdu. Pusat ellerini saçlarından geçirdi öfkeyle. Onu kendine getirecek tek şey soğuk bir duştu. Tam arkasını döndüğü sırada sırtını duvara yaslayıp ona bakan genç kızı gördü. Gözlerini ondan ayıramazken daha dikkatli süzdü Olivia'yı. Bembeyaz teni ve dolgun pembe dudakları günah çıkartacak kadar muhteşemdi. Hele o masmavi deniz gözleri... Adam tam da o denizde boğulmak istedi. Kendini daha önce hiç böyle hissetmemişti. İlk defa ne yapacağını bilmediği bir durumla karşılaşmıştı. Ama o durum bu yalanı ailesine makûl bir şekilde anlatmak değildi... İşin içinden çıkmadığı şey daha adını bile bilmediği bu kızın hayatına girip onu bir anda bu duruma düşürmesiydi. Çok gerekliymiş gibi! "Sen hâlâ burada mısın?!" dedi Türkçeyle. Artık hangi dili konuşacağına şaşırmıştı. "Nerede olmak ben?" Genç adam sinirden bir şeyleri parçalamak, kırmak istiyordu. Bu kız güzel olduğu kadar belaydı da başa. Ayaklı bela! "Bir süre gözüme görünmesen daha iyi olur. Hem benim seni boğarak öldürmemem hem de senin can güvenliğin için..." Olivia şaşkınlıkla kırpıştırdı gözlerini. Genç adamın ne demek istediğini anlamamıştı. "Ne demek istemek sen Pusut? Ben anlamamak." dedi şaşkınlıkla. Genç adamın adını magazincilerin ona seslenmesiyle öğrenmişti. Ama bu genç adamın hoşuna gitmedi. Pusat ona ters bir bakış attı. "Pusut derken?!" "Sen isim Pusut değil? Yanlış bilmek ben?!" Genç adam yüzünü buruşturdu. "Benim adım Pusut değil Pusat!" Sonra onaylamaz gözlerle Olivia'ya bakıp "Neyse boşver. Şuan başımızda daha büyük bir bela var." dedi. Olaylar aklına gelince yeniden sinirlenmişti. Ama genç kadın bunu umursamadı. Aklına takılan bir şeyi soracaktı Pusat'a. "Sen Rusça bilmek? Çok güzel konuşuyor sen çünkü." "Sen Türkçe bilmemek ama. Hiç güzel konuşmamak sen." dedi Pusat dalga geçerek. Olivia onun bu tepkisine gülse de sonra kaşlarını çattı. "Sen soruma cevap ver." dedi. İlk defa Türkçeyle doğru düzgün bir cümle kurmuştu genç kadın. Bunun haklı gururuyla gülümseyip genç adamın hayran olunası yüzüne baktı. "Annem Rus çünkü benim." dedi genç adam fısıldayarak. Ama Olivia bunu duymuştu. Tam cevap verecekken Pusat'ın ona attığı öfkeyli bakışlarla geri sustu. "Bak ayaklı bela başıma sandığından da büyük bir iş açtın. Ve benimle birlikte bu oyunu sürdürmek zorundasın." dedi tehditkâr bir ses tonuyla. Normal olan herkes bu tehditten korkup geri adım atardı ama sıkıntı da oradaydı zaten. Olivia normal değildi. "Ama ben hâlâ anlamamak sen demek evlilik." Kelimeler aklına gelmeyince "İngilizce veya Rusça konuşmak olur?" diye sordu. "Hayır olmaz." dedi Pusat öfkeyle. "Bir süre daha Türkiye'de kalmak zorundasın ve benimle bu oyunu sürdürmek için Türkçeni de geliştirmen lazım." dediğinde Olivia gözlerini sonuna kadar açtı ve sonra yüksek bir sesle "NE?!" diye bağırdı. "Ne demek daha kalmak Türkiye? Ben üç gün için geldi geri gitmek lazım." dedi. Pusat bunu umursamayarak "Beni ilgilendirmez. Sen onu odaları karıştırıp beni bu duruma düşürmeden önce düşünecektin." dedi ve banyoya doğru ilerlemeye başladı. Olivia da peşinden geliyordu. Pusat tam banyoya gidecekken Olivia kapıyı son anda tuttu. "Bana bir açıklama yapmak lazım sen. Ben hayır kalmak Türkiye fazla. Olmaz. Ben iş var." dedi. Pusat tam banyonun kapısını kapatacakken son anda durdu ve tam önünde duran ayaklı belaya ters bir bakış attı. "Ne yapabilirim ayaklı bela?! Benim başıma çok büyük bir dert açtın. Ve bu oyunu oynarken beni yanlız bırakamazsın." dedi öfkeyle. "Bana başka çare bırakmamak sen." dedi ve odaya doğru ilerledi. Pusat arkasından banyonun kapısını kapatınca koşarak hemen valizini aldı. Genç kadın kaçmaya karar vermişti. Başka çaresi yoktu çünkü. Türkiye'de üç günden fazla kalamazdı. Pusat kapıyı kapatır kapatmaz aklına gelen şeyle hemen tekrar açtı kapıyı. Başka çare yok derken?! Kesin kaçacak diye düşündü. Nitekim de haklı çıktı. Genç kadın elinde valizle tam kapı kulpunu açacakken Pusat onu yakaladı. "Hiçbir yere gidemezsin!" dedi sinirden köpürerek. Olivia korkuyla bakışlarını sağa doğru çevirdi. Lanet olsun, Yakalanmıştı! "Ben gitmek." dedi ve bu sefer kapı kulpunu açtı. Pusat da geri kapattı. "Hiçbir yere gitmiyorsun!" Sesindeki tını tüyler ürpertici derecede korkunçtu. Olivia, Pusat'a bakıp "Ben gitmek." diyerek tekrar kapı kulpunu açtı. Bu gereksiz cesaretin ona nereden geldiğini bilmiyordu. Pusat da bu sefer daha sert ve gürültülü bir şekilde geri kapattı kapıyı. Ve genç kızın elindeki valizi sert bir şekilde yana doğru fırlatıp onu kapı ile kendisi arasına sıkıştırdı. Ellerini de kaçmaması için kapının her iki yanına yasladı. Olivia'nın boyu kısa değildi fakat buna rağmen Pusat'a bakmak için kafasını kaldırıyordu. Üstelik ayağında topuklular da vardı. Bu adam niye bu kadar uzun boyluydu!? Ha bir de güçlü! "Sen laftan anlamamak? Bak ben senin anladığın dilden konuşmak!" Pusat, Olivia'nın konuşmasını taklit ederek konuştuğunda Olivia korkuyla dudağınını ısırdı. Ne kadar istemese de karşısında onu yiyecekmiş gibi bakan adamın çekimine kapılıyordu. "Bu yolda beni yanlız bırakamazsın. Hele kaçmayı aklından bile geçirme, yedi belan olur bulurum seni." diye fısıldadı genç adam. Nane kokan nefesi konuşunca Olivia'nın yüzüne doğru geldi. Genç kız bu hisle ürpermişti. Parfüm sıkmamış olmasına rağmen kendine has çok güzel bir kokusu vardı genç adamın. Ve bu Olivia'yı deli ediyordu. Kelimenin tam anlamıyla bir insan bu kadar mı kusursuz olurdu? Olivia başını salladı. "Ama ben gitmek gerek Rusya çünkü ben iş orada." "Burada sana iş bulurum o en kolay kısım. Ama benimle bu evlilik yalanını sürdüreceksin." dedi Pusat. Genç kızın aklına evlilik yalanı gelince sinirlenip "Niye böyle bir şey söylemek sen? Bak ne hallere düştü sen yüzünden ben!" dedi. Bu kız, Pusat'ın kırmızı çizgisini gerçekten aşıyordu artık. "Bana bak ayaklı bela..." dedi genç adam ve yüzünü, genç kızın yüzüne yaklaştırdı. "Senin aptallığın yüzünden söyledim ben bu yalanı. Odaları karıştırıp benim odama giren sensin, magazincilere yakalanan benim..." dedi ve durdu. Elini kapıdan çekip bir adım geriledi. "Bu magazincilere biri haber vermiş ki bunlar kapının önünde bekliyordu. Kim haber vermiş olabi... Kaşlarını çattı. Yoksa... Bu kız... Aklına gelen şeyle duraksadı. Hayır bu olamazdı. Ya da olabilirdi. Karşısındaki kız belki de düşmanlarından birinin ajanıydı. Ne bilebilirdi ki? Ona güvenemezdi. "Yoksa sen mi haber verdin? Benim kariyerimi zedeleyecek çalışıp kaçacaktın değil mi?" Olivia şaşkınlıkla gözlerini aştı. "Hayır, hayır. Sen yanlış anlamak beni ama ben biliyor kim söylemek bizi. Şey... Şu sarı saç bir kız var resepsiyon. O... Ben o ile kavga etmek o da sinirlenip bizi söylemek." dedi dudağını dişleyip. Zaten o sarı çiyandan alacağı intikamı şimdiden kurmuştu kafasında. Tek tek yolacaktı o kafasındaki çakma sarı saçları... "Yine de sana güvenmiyorum." deyip ona doğru bir adım attı ve genç kızın kaçmaması için kapıyı sıkıca kilitleyip kartı cebine sıkıştırdı. "Sendeki anahtar kartı da ver." dediğinde Olivia kaşlarını çattı. "Hayır, asla!" Meydan okurcasına ellerini göğsünde kavuşturup ters ters bakmaya devam etti. İlk defa böyle umutsuz bir vakaya karşılaşan genç adam bunun bir rüyadan ibaret olmasını o kadar isterdi ki... "Ver. O. Anahtarı. Bana!" diye tısladı her kelimenin üzerine ayrı bir tehdit yerleştirerek. Genç kız kıkırdadıp kaçtı. Başkası olsa korkardı ama genç kız ne korkmuştu ne de susmuş. "Kolaysa alırsın." Pusat ona karşı bir hamle yapınca hızlı bir hareketle kollarından sıyrıldı. Zaten ince bir fiziği vardı. "Seni öldürmemem için bir sebep söyle bana." Elinde olsa ciddi ciddi boğmayı düşünüyordu karşısındaki ayaklı belayı. "Çünkü bana ihtiyacın var. Unuttun mu yalandan da olsa ben senin karınım!" dedi ingilizceyle. Ama bu sefer yakalanmıştı. Pusat onu belinden kavrayıp havaya kaldırdı. "Bana hemen anahtarı ver! Hemen!" dediğinde Olivia'nın omuzları yenilgiyle çöktü. Kaçmak için son şansı o anahtardı. Veremezdi! Sayılı saniyede zamanı vardı plan yapmak için. Ve aniden gelen bir fikirle anahtarı elbisesinin içine attı. Ve atar atmaz pişman oldu. Ama yine de dik başlıdığından taviz vermeyerek "Şimdi al da görelim!" dedi ingilizceyle. "Elbiseni parçalarım." dediğinde gözleri sonuna kadar açıldı genç kızın. "Yapamazsın!" Bu adamı sadece bir saattir tanımasına rağmen bunu yapacak biri olduğunu biliyordu. Ama o dilini bir türlü tutamıyordu işte! "Öyle mi?" dedi genç adam kaşlarını çatarak. Olivia kaçmak için bir hamle daha yaptı ama nafileydi. Hatta bu adam karşısındaki bütün çabaları nafileydi. Hem güç hem boy olarak her türlü ondan üstün olan bu öküzün teki adamdan kaçamazdı. Dik başlılığını sürdürerek "Yapamazsın!" diye yineledi. Bu kız ve sözleri Pusat'ın sinir çizgisini oldukça aşıyordu. Bunun üzerine genç adam, Olivia'ya daha da yaklaştı. Dediğini yapıp sertçe elbiseyi çekti ve elinde kalan yırtık kumaşı fırlatıp yere düşen anahtarı tek hamlede aldı. Olivia olayın şokunu yaşarken ne diyeceğini bilemedi. Şok olmuştu. Tamam kendi kaşınmış olabilirdi, bu adamın bunu yapacak kadar öküz olduğunu da biliyordu ama... Tek hamle ya... Tek hamlede yırtmıştı elbisesini. Pusat yüzüne zafer sırıtışı yerleştirerek elindeki anahtarı nispet yaparcasına sağa sola salladı. "Hani alamazdım?" Olivia önce bir şey demedi. Ama sonra öfkeyle "Sen var ya... Öküz! Hem de... Hem de..." Kelimeler aklına gelmeyince bildiği kelimeleri tüketti. "Hem de çok öküz!" Daha doğrusu; türetemedi. Artık bugüklük pes etme vaktiydi onun için. Uykusuzluktan göz kapakları kapanmaya başlayınca üstünde sadece iç çamaşırı olmasını umursamadan kendini yatağa attı. Valizinin yanına gidip de oradan pijamalarını çıkarıp da üstüne bir de üzerini değiştirecek ne hali vardı ne de gücü. Tek istediği uyuyup gerçekleşmeyeceğini bilse de bütün bunların bir rüya olmasını dilemekti. Pusat onun bakmadığından emin olup anahtarları genç kadının hiç tahmin edemeyeceği bir yere sakladı söylenerek. "Koskoca Pusat Altınhan'ın düştüğü şu duruma bak ya." dedi umutsuz ve kızgın bir ses tonuyla. Üzerindeki kazağı çıkartıp altına rahat bir şort giydi ve kendini yatağa atacakken uyuyunca bir meleği andıran kadına ilişti gözleri. Derin bir nefes alıp ellerini saçlarından geçirdi. "Allah'ım ben bu kızla ne yapacağım şimdi?!"
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE