"Sonunda geldi ben!" diyen Olivia'nın artık ayakta duracak hali yoktu. Kendini o kadar yorgun hissediyordu ki bulduğu ilk koltukta uyuyabilirdi.
Elindeki valizi sürükleyerek bir yandan da içinden saydırıyordu. Bugün bir an önce bitse de uyusam diye düşünürken otele girdi.
Kelimenin tam anlamıyla mükemmel bir yerdi. O kadar güzel dekore edilmişti ki genç kadının ağzı şaşkınlıkla aralandı. Bir çok otel görmüştü ama gördükleri içinde en güzeli buydu. Otel böyleyse kim bilir odaları nasıldır? diye düşünüp hayalini kurarken resepsiyonun önüne gelmişti.
Çakma sarışın bir kız ona imrenen gözlerle bakarken Olivia bundan rahatsız olmuştu ama şuan ne onu ne de bakışlarını umursayacak gücü yoktu. İstediği tek bir şey vardı: Uyumak!
"Ben Rusya geldi. Eee... Altınhan Holding manken ben." Yüzünü buruşturdu. Yorgunluktan kelimeler bile gelmiyordu aklına.
"İngilizce konuşmak olur? Yok bilmek türkçe ben."
Resepsiyondaki kız başını salladı. Bir yandan da Olivia'ya imrenerek bakmayı ihmal etmiyordu. Ortalamanın çok üstündeydi güzelliği. Ve Aslı bunu çekememişti. Hele aşık olduğu adam olan Pusat'ın holdinginde manken olduğunu öğrendiğinde kıskançlığı iki katına çıktı.
İyi bildiği ingilizcesiyle "Ne için geldiniz?" diye sordu imayla.
Olivia, Aslı'nın sesinde yatan imayı fark ettiğinde sinirlenmişti. Zaten yorgundu bir de karşısındaki gerizekalıyı hiç çekemezdi!
Ana dili olan Rusça kadar iyi bildiği ingilizcesiyle cevap verdi. "Sence? Bir resepsiyonist kıza göre biraz fazla mı salaksın sen?! Bir insan otele niye gelebilir? Bana fahişe demeye mi çalışıyorsun?!"
Aslı sırıttı. Bu kadının sinirlenmesi hoşuna gitmişti. "Ben öyle bir şey demedim. Siz öyle anladınız."
Olivia her ne kadar sinirlense de cevap vermedi. Hemen gidip uyumak istiyordu çünkü. Bu kızın icabına yarın bakacaktı.
"Her neyse..." diyerek kestirip attı Olivia.
Tam oda numarasını söyleyecekti ki duraksadı. Kaç demişti sekreter ona? Aklına sekreterin ne zaman isterseniz arayabilirsiniz sözü geldi ama şuan muhtemelen çantasının en derininde olan telefonu çıkarmaya bile hali yoktu. Hafızasına güvenerek hatırlamaya çalıştı. Üç yüzlü bir şeydi sanki. Üç yüz... Yirmi de vardı içinde. Üç yüz yirmi üç. Yok dört? Off hangisi? Üç mü dört mü? Dört... Evet, evet dört. Üç yüz yirmi dört. diye içinden geçirdiğinde yanlış oda numarasını hatırladığının farkında değildi tabii.