1.BÖLÜM

1990 Kelimeler
Keyifli okumalar❣️. Belinde havluyla banyodan çıkan Serdar'a ceketimi üstüme geçirirken çapkınca göz kırptım. O ise bana şaşkın bir ifade ile bakıyordu. "Ayça? Nereye bu saatte?" Bu saatte dediği de sabahın 06.00'sı oluyordu. Sabaha kadar işimiz sürmüştü. Evime gidecek,dinlenecektim tabi ki. "Eve gidiyorum." "Neden? Güzel bir kahvaltı yapar,uyuruz,dinleniriz diye düşünmüştüm." "Evimden başka bir yerde dinlenemem bebeğim." "Bebeğim? Ayça sen cidden tanıdığım diğer kadınlardan farklısın." "Aşk ilanı mı geliyor yoksa?" Gülümseyerek yanıma yaklaştı. Dudakları dudaklarımı bulurken eli ceketimden açıkta kalan göğüslerimin üstünde gezindi. "Bilmem" dedi alt dudağımı hafifçe ısırırken. Aşk meşk değildi bu. Sadece tutkuydu. Belki de gecici bir heves. Zaten aşk da neydi ki? "Gerçekten dinlenmem lazım." Kafası göğüslerimi bulurken "Aklımı başımdan alıyorsun Ayça. Sabah sabah nasıl bu kadar seksi olabiliyorsun?" diye sordu. "Uzmanlık alanım bu." diyerek geriye doğru adımladım. Ayakkabılarımı giyinirken tekrar dudaklarıma eğilecekti ki durdurdum onu. Gerçekten gitmem lazımdı. "Peki seni yine istersem?" "Ben de seni istediğim zaman ararım merak etme." Çantamı da alıp önce yatak odasından ardından da evden çıktım. Az ileride duran arabama geçip evime sürdüm. Birkaç saat uyuyup kalktım.Furkan'a beni alacağı bir yer söylemiştim ve yarım saate orda olurdu. Çok dakik biriydi. Hızlıca hazırlanmam lazımdı. Kombin yapamazdım bu yüzden direkt çiçekli,piknik için ve tabi ki Furkan'ın tanıdığı Seda için gayet makul olan elbisemi giyindim. Hafif de bir makyaj yaptım. Ona attığım konuma yaklaşırken geldiğine dair mesaj atmıştı. Beni görmemesi adına arabamı birkaç sokak geriye park ettim ve yürümeye başladım.İlerde arabasına yaslanmış bir şekilde onu gördüm ve adımlarımı hızlandırarak yanına vardım. "Nasılsın Seda?" "İyiyim Furkan.Sen nasılsın?" diyerek genişçe gülümsedim. Seda'nın Furkan ile 2. buluşmasıydı bu ve ikisi de çekingendi. O da bana iyi olduğunu söyleyerek arabasının kapısını açtı. Yine aynı utangaç hâlimle ve yüzümdeki tebessümle arabaya bindim. Sanki dün geceki utanmaz,ağzı bozuk Ayça ben değilmişim gibi bugün saf,masum,utangaç Seda oluvermiştim. Bunları yapmayı seviyordum. İnsanlara kendimi başka isim ve kişiliklerde tanıtmak benim için bir oyundu. "Seni çok güzel bir yere götüreceğim. Eminim sen de çok seveceksin." "Sen beğendiysen ben de beğenirim." Memnun olmuş bir ifadeyle önüne döndü. Yol boyu basit bir iki cümle hariç ikimiz de sessiz kalmıştık. Küçük ama dışardan bile sevimli duran bir butik kafenin önünde durduk. "Piknik demiştin?" "Vazgeçtim. Burası daha çok hoşuma gitti." "Peki." diyerek indim arabadan. Furkan ile Seda'nın ilişkisinde yöneten taraf Furkan oluyordu. Seda bunda bir sakınca görmezken ben aşırı geriliyordum. Sanırım bu son buluşmamız falan olacaktı. ❄️ Furkan beni bıraktıktan sonra arabama doğru giderken ona ufak bir ayrılık mesajı atarak her yerden engelledim. Sıkmıştı cidden beni. Arabama binerek gitmeyi en sevdiğim yere,kendi evime gittim. Çalışan kadın gülümseyerek 'Hoşgeldiniz Hande Hanım.' dedi ve elimdeki çantayı aldı. Aynı şekilde ben de tebessüm ettim. "Akşam işe gidene kadar dinleneceğim. Gelen olursa bildirir misiniz Dürdane Hanım? Bir de başım çatlıyor bana duble bir Türk kahvesi yapar mısınız?" Dürdane Hanım başını olumlu anlamda sallayıp mutfağa yöneldi. Ben de üst kata odama çıkıp kısa bir duş aldım. Çıktığımda kahvem gelmişti. Bir süre bornozla oturup kahvemi içtim. Saate baktığımda 8'e geliyordu. Henüz mekana gitmem için erken bir saatti. 1-2 saat daha uyuyabilirdim. Dün gece hiç uyumamıştım. Beni uykudan uyandıran çalan telefonumdu. Saat gece yarısına gelmişti.Arayan numara kayıtlı değildi. Uyku sersemliğiyle açtım telefonu. "Alo ben başkomiser Tuna Diktaş. Hande Hanım işlettiğiniz gece klübünde bir olay yaşanmış. Rica etsem gelir misiniz?" Ne olduğunu idrak etmeye çalıştım. Başımdaki ağrı hâlâ varlığını sürdürüyordu. Alnımı ovalarken 'Ne olayı?' diye sordum. "Gelince görürsünüz Hande Hanım." Adam telefonu resmen yüzüme kapatmıştı. Müşteriler arasında bir kavga çıkmıştır belki de. Umursamamıştım ama merak da ettiğim için ve en çok da uykum kaçtığı için yataktan kalkıp giyindim. Yarım saatin sonunda mekanın büyük kapısından içeri girdim. Birkaç polis memuru inceleme yapıyordu. Şu hep dizilerde gördüğüm 'Olay yeri girilmez.' yazılı şeridi de çekmişlerdi. Uzun boylu,hafif kirli sakallı,buğday tenli bir adam ela gözlerini bana dikmiş ve bana doğru adımlıyordu. "Başkomiser Tuna Diktaş." dedi elini uzatırken. "Hande Soyluoğlu." dedim ben de uzattığı elini sıkarken. Sanırım 10 yıl sonra ilk kez yeni tanıştığım bir erkeğe gerçek ismimi söylüyordum. Evet 15 yaşımdan beri yeni tanıştığım çoğu erkek beni başka isimlerle tanımıştı. "Hande Hanım üst kattaki yataklı odalarınızdan birinde bir ceset bulduk." Tepki vermemi bekledi. Ceset bulmaları beni oldukça şaşırtmıştı aslında ama tepkisizdim. Belki de bir nevi şoktu bu. Devam etmesi için yüzüne baktım. Hemen devamını getirdi. Zeki adamdı anlamıştı. "Cesedin üzerine bir de kurdele ve kurdelenin ucuna da bir not bırakmışlar. Notun üstünde 'Hande Hanım'a hediyemizdir.' yazıyordu." İşte bu hiç beklemediğim bir şeydi. Şaşkınca bir şeyler geveler gibi yaptım çünkü hiç tepki veremiyordum. "Yani ne diyeceğimi bilemiyorum Tuna Bey. Şoka girmiş gibiyim. Canım tehlikede mi? Başıma bir şey mi gelecek?" "Bunu söylemek için henüz erken Hande Hanım. Araştıracağız. Tehlikede olabilirsiniz." "O zaman ben şöyle yapayım. Birkaç gün yurtdışına çıkayım." "Maalesef,dosya kapanana kadar şehir dışına bile çıkamazsınız." Oflayarak alnımı ovuşturdum. Acaba ölen kimdi? Yakınım mı yoksa herhangi biri miydi? "Peki ölen kişinin ismi ne? Belki tanıdıktır." "Sami Gün. 45 yaşında iş adamı." Gözlerim şaşkınlıkla açılırken yutkundum. Tuna Komiser kaşları çatık bir hâlde bana baktı. Bir şeyler arıyordu yüzümde. Boğazımı temizler gibi yaparak konuştum. "İsmini duyduğum birisiydi öyle şahsen tanımıyorum ama insan üzülüyor işte. Mekanı cennet olsun. Peki ben gidebiliyor muyum Tuna Bey?" "Gidebilirsiniz Hande Hanım. Birkaç gün mekanınız kapalı kalacak. Bu gece burda olan herkes sorgulanacak. Evlerinde arama yapılacak. Sizin de eviniz aranabilir. Dikkatli olun. İsterseniz özel koruma verebiliriz." Başımı olumsuz anlamda salladım. Özel bir korumaya gerek yoktu. Tuna Komisere teşekkür ederek mekandan çıktım. ❄️ Kürşat'ın evinin önüne geldiğimde indim arabadan. Kapıyı çalışanı açtı. İçeri girdiğimde Kürşat ve diğerleri salonda oturuyorlardı. "Hande? Bu ne hoş sürpriz. Hoşgeldin." "Kes Kürşat. Hiç hoş gelmedim." Kürşat'ın kaşları çatılırken ben öfkemi diri tutuyordum. 'Hayırdır.' der gibi kafa salladı. "Ben demedim mi bu herif benim mekanımda ölmeyecek diye. Hem mekanda öldürtmüşsün hem de üstüne Hande Hanım'a hediye yazdırmışsın. Beni içeri attırmak mı niyetin?" "Hande dediklerden bir halt anlamıyorum. Ne ölümü? Ne hediyesi? Kim öldü?" "Siktir git Kürşat ya! Sen değil miydin Sami'yi senin mekanda öldürelim diye tutturan? Hanginiz öldürdü lan? Kesin Bahadır. Sen yaptın değil mi lan?" Bahadır korkuyla başını olumsuz anlamda salladı. Biliyordum onun yapmayacağını. Bahadır henüz yeniydi. Belki korkutursam ne biliyorsa anlatır diye ona oynamıştım. Cidden korkmuştu ama sessizdi. İkizlere döndüm. "Tufan? Serkan?" "Saçmalama Hande. Kürşat abinin haberi olmadan hangimiz cinayet işleyebiliriz acaba? Zaten son zamanlarda da o işe sen bakıyorsun." "O zaman kim bu? Hem beni,hem planı biliyor ve benden önce davranıp benim öldüreceğim herifi öldürüyor." 2 GÜN ÖNCE Kürşat'ın evinde toplanmıştık. Her olaydan önce ona gelir planı yapardık. Bu sefer öldüreceğim adam Sami Gün'dü. 45 yaşında,iş adamı. Beni kimin kiraladığını ben bilmezdim. Kiralayan da beni bilmezdi. Kürşat ile görüşürdü her iki taraf. Kürşat bizim patronumuz gibiydi. Enes onun en güvendiği adamıydı. Enes'ten sonra da Tufan ve Serkan geliyordu. Bir de Bahadır vardı. O da hem özel telefonlarına bakar hem de hepimizin şoförlüğünü yapardı. Kemik kadro bizdik. Kürşat'ın bizim haricimizde her yerde adamları vardı. Ben cinayete gitmeden önce bazı adamları güvenlik kameralarını bozar ya da önceki günü falan tekrar oynatırdı orasını ben yine bilmezdim tabi. Bazı adamları hepimizin özel koruması gibi bir şeydi. Ben genelde cinayetleri işleyen taraf olduğum için gerek çatı katı gerek bir sokak başı bu adamlar beni korumak için o civara dağılırdı. Bugüne kadar hiç yakalanmamıştım. Ama şimdi Kürşat öyle bir teklifle geliyordu ki sanki beni enseletmek istiyor gibiydi. "Olmaz Kürşat. Benim mekan olmaz. Polis ensemde zaten. Herkes Nova'yı arıyor." Nova insanların bana taktığı bir isimdi. Polis bile Nova diyerek bahsederdi benden. Son zamanlarda oldukça yoğun bir çalışma yapıyorlardı beni yakalamak için. Halk beni seviyordu ve hatta çoğu kızın aşık olduğu kişiydim. Polis ise benden nefret ediyor ve o nefretten beslenerek beni içeri tıkmaya çalışıyordu. Nova,Latincede 'yeni' anlamına geliyordu. Astronomide ise bir yıldızın aniden parıldaması gibiydi. Ben de öyle olmuştum. Bir hafta boyunca her gün cinayet işlemiştim ve hepsi de kötü taraftaydı. Dolandırıcısı,tacizcisi,hırsızı,arsızı derken o hafta gerçekten çok yoğundu. İşte o günden sonra halk bu cinayetleri tek bir kişinin işlediğini düşünmeye başlamıştı ve onlara göre kötü kişileri öldürdüğüm için ben bir stardım. Sonrasında şöyle bir şey okudum. 'Star artık çok klişe. Ben bu hızlı yıldıza Nova diyeceğim.' ve böylelikle Nova olmuştum. Polis ise bir gün süpernova olacağım günü bekliyor olmalıydı. Kürşat'ın konuşmasıyla düşüncelerimden çıktım. "Tamam işte senin orda öldürdüğün zaman polis senden şüphelenmez." "Oğlum tetikçiyim ben. Çıplak elle mi öldüreceğim adamı? Seri katil miyim ben?" "Tetikçi başka bir şey mi ki?" diye araya girdi Bahadır. Bahadır 23 yaşında,kızıl saçlı,kahverengi gözlü genç bir çocuktu. Ekibe daha yeni katılmıştı. "Evet Bahadırcığım,tetikçi seni vurunca Mars'a gidiyorsun. Denemek ister misin? Salak ben onu mu diyorum? Benim işim uzaktan tek bir kurşunla." Tekrar Kürşat'a döndüm. O da çok kararsızdı ama olmazdı. Benim mekanım olmazdı. Polis ensemdeydi. "Tamam çek adamı bir yere,sık kafasına. Olsun bitsin." "Ya sabır! Kürşat taktın ha benim mekana. De ki al bu herifi Paris'e götür çık Eyfel Kule'sine vur,yaparım. Ama bu olmaz,kabul etmem." Elinde 2 poşet ile "Kebaba bak be! Adana kebap bunlar. Oo Hande Hanım da burda. Gitme,kebap yiyelim." diyerek Enes girdi içeriye. "Sağ ol Enes size afiyet olsun." "Adana kebap diyüm ha! Ayıküyün mü?" "Nerelisin la sen?" Enes soruma şaşırsa da 'Samsun' dedi 'u' harfini uzatarak. "O zaman oralı gibi davran ve konuş." "Çakallı menemen de getireyim mi?" "İstemez." Kürşat 'Yeter,atışmayın.' diye araya girdi. Enes hemen olmayan ceketini ilikler gibi yaparak saygıyla eğildi. "Kürşat abim sana 1.5 atiyrüm abi." Ben hariç diğer herkese kebapları dağıttı Enes. Tufan ile Kenan bugün sessiz duruyorlardı. "Bunların nesi var?" "Aynı kıza aşık olmuşlar." diye atıldı Bahadır yine. "Ne alakası var be?" diye çıkıştı Kenan. Tufan da onu destekledi. "Arkadaşlar! 2 gün sonra Sami Gün denen herifin defterini dürmemiz lazım. Hâlâ goygoy yapıyorsunuz." "Abi burdaki kilit Hande. Ona odaklansana." "Doğru, 'tetikçi' olan o." dedi Kürşat tetikçi kelimesine vurgu yaparak. Benden önce Bahadır atıldı. "Ya ben bir haftadır soracağım soracağım soramıyorum. Bu grubun tek kadını niye sensin Hande?" "Ben bu ekibin beyni gibi bir şeyim Bahadırcım. Ben olmasam bunlar nefes bile alamazlar. Neyse beyler size doyum olmaz. Cumartesi gecesi Sami Gün son yolculuğuna çıkacak. Tek gidiş olacak. Mekana gelecek olursak,evine tam gireceği sırada kapıda ölecek. Anlaşıldı mı?" Kimseden ses çıkmazken Bahadır yine 'Anlaşıldı.' diye atlayan taraf olmuştu. İyi geceler diyerek çıkmıştım evden. ŞU AN Olanı biteni Kürşat'a anlatmıştım. Kürşat büyük bir ciddiyetle beni dinlerken Bahadır not alıyordu ve kaleminin sesi dikkatimi bozuyordu. "Bahadır sen beyaz yaka mısın? Ne notu alıyorsun hem sen? Manyak mısın oğlum sen?" "Yok Hande Hanım,ben Kürşat Bey'in sekreteri gibi bir şeyim ya hani. Ondan şey ediyordum. "Etme şey." Bahadır defteri ve kalemi ceketinin iç cebine koyarken Uzun süredir sessiz bir şekilde beni dinleyen Kürşat konuştu. "Hande çok dikkatli olman lazım. Belli ki kim olduğunu bilen birileri var. Onların işini halletmen lazım. Herkesten şüphelen. En yakınından bile. Gözün ve kulağın her daim açık olsun. Başkomiser Tuna Diktaş çok zekidir. Senin kim olduğunu bilmiyor zaten. Bu soruşturmada ona yakın olmaya çalış ve yapanların kim olduğunu ondan önce bul. Bul ama bir şey yapma. Sen sadece bana getir ben gerisini hallederim. Ben de araştıracağım. Bunlar nereye bağlı,en tepede kim var her şeyi bilmek ve köklerine kibrit suyu dökmek lazım. Harikaydı cidden. Polis de ben de aynı adamın veya adamların peşindeydik. Buna artı olarak polis bir de Nova'nın yani benim peşimdeydi. Bir de başkomiseri kendime yakın tutma kısmı vardı. Ne yapacaktım? Adamı kendime aşık mı edecektim? "Her şey tamam da ben bu başkomiseri kendime nasıl yakın tutacağım?" Kürşat bir süre düşündü. Ben de düşünüyordum. Nasıl olacaktı cidden? "Buldum. Bu herif sana istersen özel koruma verelim dedi değil mi?" Başımı onaylar anlamda salladım. Neydi kafasından geçen? "Gidip özel korumamın siz olmanızı istiyorum,sizin deneyimlerinize güvenebilirim sadece gibi şeyler söylüyorsun." "Ne? Kürşat delirdin sen iyice. Adam koskoca başkomiser gelip bana korumalık mı yapacak?" "Uçmasını bilirsen olursun pilot,istemesini bilirsen iner sana her külot." diye araya girdi Enes. "O ne demek lan? Polise indir donunu mu diyeyim?" "Hayır,eğer iyi istersen polis sana koruma olur diyorum." "Bu herif bizim yanımızda harcanıyor resmen. Kürşat sen bunu İsviçreli bilim insanlarının yanına göndersene." "Aman ne kadar da komik değil. Ben önerimi yaptım. Gerisi senin elinde." "Sen öneri yapmadın Enes. Sen donunu indirt dedin." Enes kollarını önünde bağlayıp çocuk gibi omuz silkti. Aslında haklılardı. Ben cidden de bu herifi kendime yakın tutsam iyi olacaktı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE