bc

MABEDİM ~ Adım Adım Mutluluk - 1

book_age4+
1.7K
TAKİP ET
7.6K
OKU
possessive
goodgirl
drama
comedy
twisted
brilliant
city
realistic earth
first love
musclebear
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

Arabasının içinde bekleyen Altan açılan kapıyı görünce hemen çıktı arabadan ama gelen sadece Zümrüt'tü. O an aklına gelen sadece, kızın neden bu halde dışarıya çıktığıydı. Ama kızın aklına bile gelmemişti evden çıkarken üzerine kalın bir şeyler almak.

Altan hemen arabaya dönüp yan koltukta duran paltosunu alıp yanına gelen kızın omuzlarına bıraktı usulca. 'Niye böyle çıktınız?'

Üzerindeki paltodan yayılan erkeksi koku doldu kızın genzine. Öyle derin bir nefes çekmişti ki içine artık ömrü boyunca gitmezdi o koku burnundan.

'Şey ben, bir an acele ile çıkıverince unutmuşum.'

Adamın sesinde bariz hissedilen şefkatle kalbi ikiye katlandı kızın. Bu sert bakışlı adam kendisini mi düşünüyordu? Sonra devam etti sözlerine.

'Tuana uyuya kaldı da, ben onu haber verecektim. Kıyamadım uyandırmaya, dilerseniz bu gece yanımda kalsın. Yarın okula birlikte gideriz.'

Adam kulaklarına ulaşan yumuşak sesle mest olmuş vaziyette dinledi Zümrüt'ü. 'Rahatsız olmayın. Tuana geceleri çok uyanır.'

'Olur mu hiç öyle şey, ne rahatsızlığı. Ben bakarım kızıma, uyanırsa ben de uyanırım tabi.'

Adam kızın dilinden dökülen 'kızım' kelimesinden ötesini duymamıştı. Öyle isterdi ki bu dilden dökülen kızım lafı kendi kızlarına da söylensin.

Şimdi içinden geçirdiği her temenni bir bir yazılıyordu kader sayfasına bu güzel yürekli, güzel seven adamın.

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
1. BÖLÜM
Dersin bitiş zilinin çalmasıyla sınıfın kapısı usulca aralandı. Çocuklarını almaya gelen birkaç veli girdi içeriye. Zümrüt öğretmene bir baş selamı verip evlatlarının yanlarına geçtiler. Kimi çocuğuna montunu giydirirken kimi boynuna atkısını doluyordu. Zümrüt şefkatle hala annelerine muhtaç güzel çocuklarını seyretti. O özel çocukların öğretmeniydi. Elbette her çocuk özeldi ama bu güzel çocuklar en özel olanlardı Zümrüt için. Hiçbiri görmüyordu, hepsi ebedi bir karanlığa mahkumdu. Velilerin her biri Zümrüt'e iyi günler dileyip sınıftan çıkarken Tuana hâlâ sırasında oturuyordu. Bakıcısı olan Ayla Hanım henüz gelmemişti, geç kalacağını da haber vermemişti ya neyse. Zümrüt küçük kızın yanına yaklaştı. 'Tuanacığım, sanırım Ayla teyzen bu gün biraz gecikecek. Onu beklerken seni giydirmemi ister misin?' Tuana usulca salladı başını. Zümrüt kıza gülkurusu, çiçekli kaşe montunu giydirdi önce. Daha sonra kırık beyaz atkıyı küçük kızın ince boynuna doladı. Kızın ailesinin durumunun çoğu aileden çok daha iyi olduğu her hallerinden belliydi. Her gün onu almaya gelen arka arkaya sıralanmış birkaç lüks araç bunun en büyük göstergesiydi. Ama neden özel bir eğitim merkezine değil de devletin eğitim merkezine geldiğini merak etmişti hep. Zümrüt düşüncelere daldığı sırada Tuana konuşmaya başladı. 'Öğretmenim ben biraz acıktım da, bana çantamdaki kutudan kurabiye verebilir misiniz?' Zümrüt 'Veririm tabi.' deyip yanındaki çantaya uzandı. Küçük kutudan çıkardığı çikolata parçalı kurabiyeyi ellerini açmış bekleyen kızın avucuna bıraktı. Daha sonra uzanıp parmak uçlarını öptü. Tuana keyifle kıkırdadı. Zümrüt ne zaman bir şey verse, sonrasında uzanıp çocuklarının parmak uçlarını öperdi. Tuana yüzündeki gülümseme ile kurabiyesini yerken bir yandan da hararetli bir şekilde öğretmenine Ayla teyzesinin dün ona okuduğu hikayeyi anlatıyordu. 'Sonra kurt kocaman ağzıyla yaşlı babaanneyi yemiş öğretmenim, gerçekten yiyebilir mi?' Zümrüt tam cevap verecekken kapıda durmuş, onları izleyen adamı fark etti. Siyah uzun kabanının altından bile omuzlarının heybeti belli oluyordu. Adamı daha önce Tuana'yı almaya gelen arabalardan birinde görmüştü. Babası galiba diye düşündü. Gülümsediği yerde Tuana'ya döndü. 'Tuanacığım sanırım gitme vaktin geldi. Bugün baban gelmiş seni almaya.' Küçük kız baba lafını duyunca şaşırarak sordu. 'Babam mı? Babam mı almaya gelmiş beni?'  Kapıdaki adamdan hiç ses çıkmıyor, sadece onları izliyordu. O sırada Tuana yeniden konuştu. 'Öğretmenim gelen kişiyi bana tarif edebilir misiniz?' Kızın sorusu üzerine Zümrüt bir an duraksadı. 'Uzun boylu, siyah saçlı...'  Zümrüt konuşmaya devam ederken küçük kız atıldı birden. 'Siyah saçlıysa abim gelmiş.' dedi coşkuyla. 'Çünkü babamın saçları beyazmış, abimin ki siyah. Benim saçlarım da buğday sarısıymış.' Kız böyle konuşurken boğazına takılan yumruyu güçlükle geriye itti genç kadın. Kalbi sızladı. Kızın ponponlu şapkasını alıp buğday sarısı saçlarının üzerine geçirdi. Sırtına çantası takıldıktan sonra tamamen hazır olan kız, sarılmayı beklercesine kollarını açtı. 'Abi!' Adam uzun bacaklarıyla birkaç adımda kızın yanına ulaştı. 'Ela’m' deyip kalın kollarıyla sardı kardeşini. 'Ela'm' lafını duyan Zümrüt bir an afalladı, öylece bakakaldı sarılmış abi kardeşe. Yere çöken adam rahatsız olarak elini beline attı. Kenardan onları izleyen Zümrüt, adamın her hareketini takip ediyordu. Adam kabanının altından kemerine sıkıştırdığı silahı düzeltip hemen üstünü kapattı. Bu birkaç saniye içinde olmuştu ama Zümrüt her anını net görebilmişti. Gözlerinden korku geçti bir an. Arkası dönük duran adam elbette bunu görmemişti. Genç adam kızı kucağına alıp ayağa kalktı. Arkasını dönüp elini genç öğretmene uzattı. 'Altan. Altan Karlıdağ.'  Zümrüt kendine uzatılan ele baktı bir süre, sanki o eli tutsa silahı da tutacak gibi hissediyordu. Sertçe yutkunup elini uzattı. 'Zümrüt' dedi sadece.  Geniş ve kuvvetli elin arasında kaybolmuştu kendi eli. Ateşi çıplak elle tutmuş gibi yandı bir an. O ateş kolundan ince bir çizgi halinde geçerek ulaştı kalbine. Elini hızla çekip arkasına sakladı. Sanki görülse yandığı anlaşılacakmış gibi hissedip korkuya kapıldı. Altan'ın 'Memnun oldum' dediğini duyunca kendine geldi. Adamın gözlerinin içine baktı. 'Ben de memnun oldum.'  Baktığı kara gözlerde kayboldu bir an. 'Ne vardı bakacak o gözlere, ne vardı etkilenecek bu kadar. Alt tarafı bir çift kara göz.' diye kendi kendine söylenirken başını yere eğmiş yerdeki desenleri izliyordu. Altan'ın hareketlendiğini görünce kafasını kaldırdı. Gülümsedi. 'İyi günler.'  Adamın kendisine yönelen bakışlarında hiçbir ifade yoktu. 'İyi günler' deyip sınıftan çıktı. Altan, kucağında çocukla çıktıktan sonra Zümrüt hemen arkasındaki sandalyeye çöktü. Oturmasa düşecekti, dizleri genç adamın gözlerine baktıktan sonra tutmaz olmuştu. - Genç adam dışarıya adımını attığı gibi Tuana'yı alnından öpüp yere indirdi. Hemen eliyle yanına Hakan'ı çağırdı. Yirmilerinin başında olan genç adam, ceketinin önünü tutup koşarak geldi. 'Buyur abi.' Altan gözleriyle Tuana'yı işaret ederek 'Hemen eve gidin. Birkaç işim var.' deyip arabasına doğru yürüdü. Hakan normalde 'Biz de gelelim, tek gitme abi.' derdi ama bu sefer Altan'ın yüzünde başka bir ifade vardı. Cesaret edip de gelelim diyememişti. Kızı hemen kucaklayıp arabaya yöneldi. Yürüdüğü yerde kızı boynundan öperek güldürmeyi de ihmal etmiyordu. Tuana ise her zamanki tepkisini vererek 'ya Hakan abi yaa' diyerek kıkırdıyordu. - Altan arabasına bindikten sonra, bir süre gözlerini kapayıp direksiyondaki ellerini sıktı. Eklemleri beyazlayana kadar sıktı parmaklarını. Sonra gaza kökledindi, umarsızca sürdü arabasını. Nereye gideceğini bilmiyordu ama, ne zaman bir bilinmezliğe açılsa kapıları, kendini Dursun ustanın sahildeki rakı balık sofrasında bulurdu. Küçük lokantanın kapısını araladı. İçeri girer girmez Dursun ustasının neşeli sesini duydu. 'Oo Altan uşağum, hoş gelmissun.' Altan, 'Hoş buldum ustam.' dediği yerde her zaman oturduğu, en köşedeki masaya geçti. O sırada mutfak kapısından koşarak çıkan Mustafa geldi. Çalışanıydı buranın ama daha çok evladı gibiydi Dursun ustanın.  'Abi hoş geldin.' deyip Altan'ın elini öpmeye davrandı ama Altan çocuğu durdurdu, sırtını sıvazladı. 'Hoş buldum.'  'Bir büyük açayım mı abi?' Altan iç çekti. 'Aç bakalım.' On beş dakika kadar bekledikten sonra Mustafa tamamen donatmıştı masayı. Altan balık istemiyorum deyince çilingir sofrası kurmuşlardı. Mezeler, kavun, peynir de geldikten sonra masa tamamlandı. Dursun usta elinde sürahiyle Altan'ın karşısına oturdu. Doldurdu bardağa aslan sütünü, aslanının önüne uzattı. Altan bir dikişte bardağın yarısına geldi. Dursun usta öne atılıp adamı durdurdu. 'Hop Altan'um nedeyisun? Bilirdun sen bu sofranın adabunu, ne oldi şimdi de dikeyisun kafana?' 'Sorma ustam.' dedi Altan. Sormadı ustası. Nasılsa sormadan anlatacaktı ona her şeyi. Altan o kadar hızlı içiyordu ki yarım saatin sonunda kaçıncı olduğunu bilmediği bardağı dudağına götürürken Dursun usta yeniden bileğine yapıştı. 'De bakayum bana, esinti değul bu. Rüzgar mı eseyi?' Altan kanlanmış gözleriyle Dursun ustaya baktı. 'Ne rüzgarı ustam, bir fırtına geldi.' Rakısından bir yudum daha aldı. 'Yerle bir etti limanımı. Yaktı gemilerimi.' Dursun usta gülmeye başladı. 'Eh be evladum, desene kıza ben sana sevdalandum deyi. Ne zamandur var içinde bu yangun.' Altan dertli dertli gülümsedi. 'Bilmiyorum ustam kaç saat olduysa artık.' Dursun 'Uuyy' diyerek beresini başından çıkardı. 'Yanmissun be oğlum sen. Geldiysen birkaç saatte bu hale, nederuz biz seni sonralaru?' Sonrasında hiç konuşmadılar. Altan usulca dudaklarına değirdiği bardağa anlattı derdini. Çilingir sofrası bu ya, sadece dilinin kilidini açmamıştı. Yüreğinin de kilidini açmıştı ilk defa. Kapıdan çıkarken Dursun usta durdurdu Altan'ı. Evladı gibi gördüğü adamı omuzlarından tuttu. 'Git söyle evladum, içini yakar ama sönmez bu ateş. Kül ediverur seni.' Altan 'Yapamam usta, diyemem.' dedi kederle. 'Ben açtım kalbimin kapılarını ama o kapının ardındaki yol kanlı. Zaten o yolda yürümek istemez kimse. Yürümek istese de ben yürütemem onu.' dedikten sonra hızlı adımlarla çıkıp gitti. Yaşlı adam Altan'ın ardından öylece bakıp, hüzünle, ellerini göğe açtı. 'Hey güzel Allah'um, yakma bu güzel oğlanun yüreğini. Verma güzel kalbine sevda acusini.' - O günden sonra günler günleri kovaladı, Zümrüt’ün Altan’ı görmesinin üzerinden neredeyse bir ay geçmişti. Bir ay boyunca Tuana'yı okuldan her gün Hakan almıştı.  Zümrüt'ün gözleri arabaların yanında hep Altan'ı aradı ama göremedi.Göremediği her gün sessiz çığlıklar attı yüreği. İçinde büyüyen yangınla daha da suskunlaşıyordu.  Ama her gün evinin karşısından Altan tarafından izlendiğini bilmiyordu. Bilmiyordu her gece duasında adını geçirdiği adamın ilmek ilmek kaderine işlendiğini. Adamın belinde silah gördüğü için bir yandan da korkuyordu aslında. Ama gönül bu, ne sözden anlıyordu ne de sızıdan ne korkudan.. - Zümrüt haftanın son günü elinde koca bir poşetle sınıfa girdi. Çocukları oturmuş sessizce öğretmenlerini bekliyordu.  Sesi neşeyle yükseldi. 'Bilin bakalım ben bu gün size ne getirdim.' Çocuklar hep bir ağızdan konuştu. 'Ne getirdiniz öğretmeniiimm?' Zümrüt yüksek tondan, yine neşeyle konuştu. 'Çilekli pastaa.' Sınıftan şimdi de kendi halinde birbirine karışan sesler çıkıyordu. 'Yasasın!' 'Çilekli pasta, en sevdiğim.' 'Hemen yiyelim öğretmenim.' Zümrüt çocukları susturup, 'Ancak yemeğimizi yedikten sonra yiyebiliriz pastamızı, tamam mı?' dedi. Çocuklar yine hep bir ağızdan konuştu. 'Tamam!' Zümrüt gün ortasında karnını doyuran çocuklara pastayı koca dilimler halinde dağıttı. Hepsi iştahla pastasını yiyordu. Zümrüt kimine kendi yedirdi, kiminin kirlenen elini ağzını sildi. Çocuklarına her baktığında sızlayan yüreği bu gün daha bir başka şefkatliydi onlara karşı. Çabucak tabağını bitiren Tuana öğretmenine seslendi. 'Öğretmenim, ben biraz daha yiyebilir miyim?' Zümrüt hemen küçük kızın yanına gitti. 'Ama büyük bir dilim yedik değil mi kuzum. Şimdi biraz daha yersek karnımız ağrır.' Bu sözler üzerine Tuana dudağını büktü ama kafa sallayıp yine de ‘Tamam.’ dedi. Zümrüt kızın yanına oturup ellerini sildi. Sonra utana sıkıla konuşmaya başladı. 'Tuanacığım, sana bir şey sorabilir miyim?' 'Sorun öğretmenim.' Zümrüt derin bir nefes alıp konuşmaya başladı. 'Abin sana neden Ela'm diyor? İkinci bir adın daha mı var güzelim?' Kızdan gelecek cevabı merakla beklemeye başladı. 'Yok öğretmenim, benim annemin adı Ela'ymış, bir de gözleri de elaymış. Ben anneme çok benziyormuşum ondan bana Ela'm diyormuş. Ayla teyzem öyle söylemişti.' Bu sözler Zümrüt üzerine oturduğu yerden kalktı. ‘Tamam birtanem, anladım.’ dedi ve eğilip kızı parmaklarından öptü.  Tuana’nın yanından ayrılıp sınıfı toparlamaya başladı. Tüm tabakları topladıktan sonra zaten gün sonuna gelmişlerdi. Şimdi velileri bekliyordu. Gün bitiminde tüm veliler gelip çocukları almıştı. Yine kapıdan Hakan'ın girdiğini gören Zümrüt hayal kırıklığına uğradı. Neden bekliyordu ki zaten? O kadar zaman içinde bir defa gelmişti adam sonuçta, kim bilir bir daha ne zaman gelirdi? Tüm çocuklar çıktıktan sonra paltosunu giyip kendi de dışarıya çıktı. Soğuktan kolundaki çantaya sıkıca sarılıp iyice küçülmüştü. Dışarıya çıktığı an arabasının önüne dayanmış vaziyette olan Altan'ı gördü. Bedeni bir anda soğuğu hissetmiyormuş gibi gevşedi. Sonra parmak uçlarından yüzüne doğru bir sıcaklık yükseldi. Adamın, Tuana'yı Hakan'ın kucağından alıp arabaya yerleştirmesini izledi. Kendine geldiğinde hızlı adımlarla okulun dış kapısına ulaştı. Biraz daha dursa beklediği yerde alev alacaktı sanki. Hemen durağa geçip otobüsü beklemeye başladı. Okul kapısına doğru bakmaya cesaret edemiyordu. Dalgın bir şekilde beklerken siyah araba durağa yanaşıp tam önünde durdu. Zümrüt bunu fark ettiği hâlde hiç arabaya doğru bakmadı. Camı açıp kendine seslenen adamı duyunca içi titredi. 'Zümrüt Hanım, buyurun bırakalım sizi de. Yağmur başladı beklemeyin soğukta.' Altan'la göz göze gelecek cesareti bulamıyordu kendinde ama, içinde kaybolacağını bildiği gece karası gözlere çevirdi bakışlarını. 'Zahmet etmeyin, şimdi gelir otobüsüm.' 'Olur mu? Ne zahmeti lütfen, geçin isterseniz Tuana'nın yanına.' Zümrüt yine dizleri titremeye başladığı için aceleyle arka koltuğa geçti. Arkalarında iki araç daha kendilerini takip ediyordu. Daha hiçbir şey söylemeden Altan'ın kendi evinin güzergahına giden yola döndüğünü görünce şaşırdı. 'Altan Bey evimi söylemedim ama, nereden biliyorsunuz?' Altan bir an devirdiği çamın farkına vardı. 'Arka caddeyi kapatmışlar, bende buradan saptım. Eviniz bu yolda mı?' Bu sözler üzerine Zümrüt utanıp bakışlarını kaçırdı. Bir de nereden biliyorsunuz diye sormuş muydu gerçekten?  Altan, 'Zümrüt Hanım yolu tarif edecek misiniz?' diye sorunca kendine geldi. 'Kusura bakmayın ben, dalmışım da. İlerdeki ışıklardan sola dönün lütfen oradan sonrasını tekrar söylerim size.'  Kızın utana sıkıla konuştuğunu gören Altan'ın içi sızladı bir an. O evin yolunu her karış toprağına kadar ezbere biliyordu ya neyse. Kız tüm yolu tarif etmiş arkada Tuana ile oynuyordu. Eve ulaşınca Altan arabayı sağa park etti. Arkaya dönüp kardeşiyle oynayan kıza sevgiyle baktı. Kızın bakışları kendini bulunca ifadesi hemen değişti. Zümrüt teşekkür etti, Tuana'ya doğru eğilip parmaklarını öptü, sonra acele ile indi arabadan. Apartmanın kapısına ulaşıp çantasından anahtarını çıkarmaya çalıştı. Ama şeytan bu ya eli ayağına dolanmış, anahtarını bir türlü bulamıyordu.  Hâlâ hareket etmeyen araba, eve girmesini bekliyordu. Bu, daha da zorlaştırıyordu Zümrüt'ün işini. Kız o heyecanla çantasını yere düşürdü. Zümrüt'ün bu hallerini gören Altan'ın yüzünde çarpık bir gülümseme oluştu. Kız görseydi bu gülümsemeyi, içinde filizlenmiş olan dallar hemen çiçek açardı. Zümrüt zor bela bulduğu anahtarını çevirip kapıyı açtı. Kısa bir baş selamı verip hızlıca içeriye girdi. Kapanan kapıya sırtını yasladı hemen. Eli, deli gibi çarpan kalbinin üzerine gitti. Bedeninden fırlayıp dışarıya çıkmasa iyiydi. Gülümsedi.  Hızlı adımlarla merdivenleri çıkmaya başladı. İçeri girip annesini uyurken görünce 'İyi ki çalmamışım zili' dedi kendi kendine. Hemen bir battaniye ile annesinin üzerini örttü. Sonra evdeki genel dağınıklığı topladı. Yüreğine öylesine ağır gelen bir gün geçirmişti ki, bir duşa girse iyi olacaktı. Hemen üzerindekilerden kurtulup sıcak suyun altına girdi. Bedeni gevşedi, ruhu rahatladı ama göğsü hala dar geliyordu kalbine. 'Allah'ım ne olur yakma canımı, al bu karşılıksız sevdayı yüreğimden.' diye bir dua döküldü dilinden. Gözünden süzülen bir damla yaş da akan suya karışıp aşağıya indi. O karşılıksız sevda sanadursun, kendi gibi yanan bir adam vardı karşısında. Ama kader ne zaman dillerini çözer, ne zaman bir araya getirirdi onları, bilinmez. - Altan kızın telaşlanmış görüntüsünün etkisiyle sırıtırken, kucağında Tuana ile evine girdi. Tuana eve girince neşeyle konuştu. 'Abicik, çizgi film izleyelim mi seninle?' Adam yüzünde oluşan bariz şefkatle kardeşine baktı. 'İzleyelim Ela'm. Ne açayım sana?' 'Imm düşüneyim biraz, keloğlan açar mısın?' Altan, 'Açarım Ela'm, gel bakalım önce çıkaralım üstündekileri.' deyip kızın üstündeki fazlalıkları çıkardı. Sonra CD'yi takıp televizyonun karşısındaki koltuğa yerleşti, kızı da kucağına oturttu. Çizgi film oynamaya başladı. Altan tek tek anlattı kardeşine olanı biteni, duyuyordu duymasına ama görmüyordu ya canının parçası en büyük kederi bu veriyordu sevda ateşinde yanan yüreğine. Tuana esnemeye başlayınca 'Abim uykun gelmiş senin, hadi sütünü içirsin Ayla teyzen sonra doğru yatağa.' dedi. Kız huysuzlandı. 'Hayır süt istemiyorum. Çilekli pasta istiyorum ben.' 'Hımm tamam. Söyleyelim Ayla teyzene varsa pastamız yersin.' Tuana 'Hayır ben Ayla teyzemin pastasını istemiyorum.' deyip ağlamaya başladı. 'Ağlama Ela'm, gidip alalım o zaman sana çilekli pasta.' 'Hayır ben dışarıdaki pastadan da istemiyorum.' deyip daha çok ağladı kız. Altan sıkıntıyla 'Abicim ne istiyorsun peki sen?' diye sordu. 'Ben öğretmenimin pastasından istiyorum. Bu gün o bize çilekli pasta yapmıştı, ben onu istiyorum.' Altan duraksadı bu sözler üzerine, ne yapabilirdi ki? 'Tamam abicim, yarın söyleriz öğretmenine. Size yeniden pasta yapar olur mu?' Tuana 'Olmaz, ben şimdi istiyorum.' dedi hıçkırarak.  Genç adam ne yapacağını şaşmış vaziyette kucağındaki kızla ayağa kalktı. Kız, kafasını abisinin boynuna gömdü. Kardeşini giydirip kapıdan çıkacaktı ki içeriye doğru seslendi. 'Ayla abla, biz birkaç saate geliyoruz.' - Zümrüt'ün evinin önüne gelince arabayı durdurdu. İnip arka koltukta oturan kardeşinin kemerini açıp kucağına aldı. Biliyordu Zümrüt'ün hangi katta oturduğunu ama, şimdi kapısına destursuz dayanırsa açıklayamazdı bunu. Aşağıdan zile basınca, kapı birkaç saniye içinde otomatikle açıldı. Aslında megafondan sorulmasını beklemişti ama, ‘Neyse artık.’ deyip içeriye girdi. - Zümrüt tam megafona basacakken, annesi çoktan kapıyı açmıştı. 'Ah annem ya neden açtın hemen.' diye söylendi ama yapacak bir şey yoktu artık. Zaten annesi de kızın dediğini takmadan, çoktan televizyonun karşısına geçmişti. Altan kucağında kızla yukarı çıkmış, kapıyı çalarsam nereden bildiğimi nasıl açıklayacağım diye düşünürken Zümrüt'ün kapının önünde duran botlarını görünce gülümsedi. Pekala botlardan anladım diyebilirdi değil mi? Zile basıp bir dakika kadar bekledi. Kapının merceğinden bakan Zümrüt, Altan'ı görünce ne yapacağını şaşırdı ama kucağında Tuana'yı da görünce endişelenmişti. Hemen askılı olan bluzunun üzerine hırkasını geçirip kapıyı açtı. Telaşla 'Altan Bey, Tuana'ya bir şey mi oldu?' dediğinde, kızın telaşlandığını gören Altan kendine lanet etti. 'Yok Zümrüt Hanım kusura bakmayın korkuttuk sizi de, rahatsız etmedik ya?' Zümrüt 'Olur mu öyle şey, ne rahatsızlığı buyurun lütfen.' deyip içeriyi gösterdi. Altan tam adımını atmıştı ki içeriden gelen sesle olduğu yerde kaldı. 'Ela'm, kim gelmiş annem?'  

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

AŞKLA BERDEL

read
79.0K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
522.2K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

HÜKÜM

read
224.0K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook