📖 6. BÖLÜM – YENİ OKUL, YENİ SAVAŞLAR, YENİ BİR NEHİR
Nehir, ilkokulun o ağır sessizliğini geride bırakırken ortaokulun kapısında durup derin bir nefes aldı.
Bu bina dışarıdan bakıldığında sıradan görünüyordu ama içinde bambaşka bir dünya saklıydı. Yaşıtlarının kahkahaları, hızlı adımları, yüksek sesle konuşmaları… Hepsi yeni, hepsi yabancıydı.
Adımlarını attıkça ayaklarının altındaki zeminin bile değiştiğini hissediyordu. İlkokulda onun gibi utangaç çocukların arasına karışmak daha kolaydı. Ama burası daha sertti.
Bakışlar daha dikkatli, sözler daha keskin, arkadaşlıklar daha çetindi.
Nehir çantasını omzunda düzeltti. İçinde hafif bir ürperti vardı ama geri dönmek gibi bir düşünce yoktu.
“Burada küçülmeyeceğim.” dedi içinden.
Kimse duymadı ama bu söz, o gün kendine verdiği ilk mücadele söz’üydü.
Sınıftaki İlk Saat
Sınıfa girdiğinde bütün başlar ona döndü.
Yeni gelen her öğrenci dikkat çekerdi ama Nehir, kendini olduğundan çok daha görünür hissediyordu. Sanki herkes ne düşündüğünü biliyormuş gibi…
Öğretmen,
“Hoş geldin Nehir, arka sıraya geçebilirsin.” dedi.
Nehir yürürken sıranın oradan ince bir fısıltı duyuldu:
“Çok sessiz görünüyor. Kesin ders manyağıdır.”
Bir diğeri güldü:
“Hiçbir şey bilmeyenler böyle duruyor işte.”
Bu sözler sanki yüzüne çarpan soğuk bir rüzgâr gibi canını acıttı ama başını çevirmedi. Sırasına oturup defterini açtı. Sayfaların kokusu bile ona hâlâ bir tür huzur veriyordu. Ders başladığında öğretmenin anlattığı her şeyi anında kavradı. Sanki beyninin içinde bir ışık yanıyor, kelimeler yerlerine oturuyordu.
Parlayan Zekâ ve İlk Kıskançlık
İlk haftanın sonunda öğretmen sınav sonuçlarını açıkladı:
“Birinci… Nehir.”
Bir an sınıfın içi sessizliğe gömüldü. Sonra alkışlar yükseldi ama herkes gönülden alkışlamıyordu. Özellikle iki yüz çok nettir: Başak ve İlayda.
Başak dudak büküp arkadaşına eğildi:
“Yeni gelenin bizi geçmesi normal mi sence?”
İlayda fısıldadı:
“Gösteriş yapıyor işte. Bekle, ben onun ne mal olduğunu çözerim.”
Nehir bütün cümleleri duydu ama ses çıkarmadı. Başarıyla gelen kıskançlığa yabancı değildi. Konağın koridorlarında bile bir çocuğun başarısı bazen rahatsızlık sebebiydi.
Yeni Dostlukların İlk Adımı
Teneffüste tek başına defterine bir şeyler çizerken, yanına sessiz adımlarla biri geldi. Melis’ti.
“Sen… çok güzel yazıyorsun.” dedi çekingen bir sesle.
Nehir şaşırdı. Bu, burada birinin ona ilk kez olumlu bir şey söylemesiydi.
Az sonra sıranın üzerine bir gölge daha düştü: Arda.
Ciddi, içine kapanık bir oğlandı.
“Bugünkü matematik sorusunu sen nasıl çözdün?” diye sordu.
Bu soru, Nehir’e ilk kez biri tarafından “eşit” görülme hissini verdi.
Tam o sırada biri daha pat diye yanlarına geldi: Defne.
“Ben seni sevdim!” dedi doğrudan, hiç dolandırmadan.
Nehir gözlerini büyüttü.
Defne kıkırdayarak ekledi:
“Sen sessizsin ama içinden fırtına geçtiğini hissediyorum.”
O an Nehir’in etrafında küçük ama güçlü bir halka oluştu.
Bu halka, onun ortaokuldaki ilk gerçek tutunma noktasıydı.
Tuvaletteki Tuzak
Bir gün okul çıkışına yakın Nehir tuvalete girdi. İçeri adım atar atmaz kapı aniden kapandı, ardından kilit sesi geldi.
Başak’ın sesi yankılandı:
“Artistlik yapmayı bırak! Bu okul bizim alanımız!”
İlayda arkadan ekledi:
“Sen kimsin de öğretmenler sürekli seni övüyor? Sessiz inek!”
Nehir’in içi çekildi.
Eskiden olsa dizleri titrer, gözleri dolar, sesi boğazında düğümlenirdi.
Ama bugün başka bir şey oldu.
Ellerini yavaşça yumruk yaptı.
Kapı açıldığında geri adım atmadı, tam karşılarında durdu.
İlayda üzerine doğru yürüdüğünde Nehir, ilk kez kendini savunmayı seçti.
Ne bağırdı, ne çığlık attı.
Sadece yerinde sağlam durdu.
Onların beklemediği cevap buydu.
Tutuk kaldılar, geri çekilmek zorunda kaldılar.
O anda küçük Nehir kırılmadı;
küçük Nehir’in eski kabuğu kırıldı.
Yerine başka biri geçti.
Okul Koridorunda Değişen Hava
Tuvaletten çıktığı anda koridorda uğultu dolaşmaya başlamıştı:
“Gördünüz mü, o sessiz Nehir geri saldırmış!”
“İlayda’nın suratı bembeyaz olmuş!”
“Başak neredeyse ağlayacakmış!”
Melis koşarak yanına geldi:
“Nehir! İyi misin, bir şeyin var mı?”
Arda yüzündeki hafif kızarıklığı fark etti:
“Kim yaptı bunu?” diye sordu, sesi buz gibiydi.
Defne yumruklarını sıktı:
“Bir daha seni bulmaya kalkarlarsa önce benimle uğraşırlar.”
Nehir derin bir nefes aldı.
“Ben iyiyim.” dedi.
“Artık kendimi savunmayı biliyorum. Ama… sizin yanımda olmanız iyi hissettiriyor.”
Üçü de sustu.
Çünkü Nehir’in bu sakin cümlesi, onların bile içini titretti.
Öğretmenin Gördüğü Işık
Derse girdiklerinde öğretmen sınıfa göz gezdirirken bir an durdu ve Nehir’e baktı.
“Bugün başka görünüyorsun.” dedi.
“Daha dik duruyorsun, daha kararlı.”
Nehir başını eğdi ama bu, utanma değil; içinde büyüyen şeyleri saklama hareketiydi.
Öğretmen devam etti:
“Bazı öğrenciler yaş aldıkça büyür. Bazıları ise yaşından önce. Sen ikinci gruptansın, Nehir.”
Bu söz, Nehir’in ruhuna işleyen bir cümle oldu.
Belki kimse fark etmedi ama o an, kendini ilk kez biri tarafından gerçekten “görülmüş” hissetti.
Dörtlünün Doğuşu
Günler geçtikçe Nehir, Melis, Arda ve Defne arasında görünmez bir bağ oluştu. Bu bağ yalnızca arkadaşlıktan ibaret değildi; sanki hepsi, birbirinin eksik yanını tamamlıyordu.
Başak ve İlayda uzaktan bakıyor, hâlâ fısıldaşıyor, laf dokundurmaya çalışıyordu ama Nehir artık eskisi gibi etkilenmiyordu.
Bir gün İlayda yanlarına yaklaşıp alaycı bir sesle:
“Sanma ki seni sevdik. Ama… kolay lokma değilsinmişsin.” dedi.
Nehir sakince ona baktı:
“Sizin beni sevmenize ihtiyacım yok. Saygı duymanız yeterli.”
Bu cümle, özürden daha ağır bir cevaptı.
İki kız da ilk kez sessiz kaldı.
Sınıfta Yükseliş
Bir süre sonra öğretmen gruplu bir proje verileceğini duyurdu. İsimleri tek tek okudu:
“Nehir – Melis – Arda – Defne.”
Sınıf uğuldadı:
“Bu grup kesin birinci olur.”
“En iyiler bir araya gelmiş.”
İlayda dudak büküp,
“Hocanın gözü bunlarda zaten.” diye mırıldandı.
Nehir ise artık biliyordu:
Sözler, çalışmanın önüne geçemezdi.
Proje bittiğinde öğretmen sınıfa döndü:
“Dönemin en başarılı çalışması bu grup.” dedi.
“Emeğinize sağlık, tebrik ederim.”
Sınıfta alkış yükseldi.
Nehir o an yalnızca şunu düşündü:
“Artık görünmez değilim.”
Kendi İçinde Büyüyen Ses
O gün okuldan çıkıp minibüse bindiğinde camdan dışarı baktı. Sokaklar hızla akıp gidiyordu ama onun nefesi uzun zamandır ilk kez bu kadar hafifti.
Camda kendi yansımasını gördü.
Artık orada yalnız, ezilen, sessiz kalmak zorunda olan küçük kız yoktu.
Korkularının içinden çıkmış, sessizliğini güç olarak kullanmayı öğrenmeye başlamış, içindeki ateşi saklamayan bir kız vardı.
Yavaşça fısıldadı:
“Bugün… yeni ben doğdu.”
Minibüs ilerlerken zihninde tek bir cümle dönüyordu:
“Ortaokul, bundan sonra benim için bir korku değil… kendimi göstereceğim bir sahne olacak.”
Ve Nehir, o sahneye çıkmaya hazır olduğunu ilk kez o gün, kendi kendine kabul etti.