1. Bölüm
İyi okumalar dilerim...
Evin Dermanoğlu...
Yara;
Hayatta insanın canını candan söken yaraları vardır. Şimdi kulağımızı sağır eden sela hanemize düşen ateşin tesciliydi. Koca Dermanoğlu aşiretinin en küçük oğlu benim minik kardeşim kaza kurşununa kurban gitti. Halbuki üniversite hayali vardı bebeğimin. Büyük adam olacak, topraklarımızı genişletecek ve denediği tüm deneyleri hayata geçirecekti. Şimdi o topraklara canı, kanı karışacaktı küçüğümün.
Babam Hamza ağa ile abim Hazar’ın en zor göreviydi kanlarını son kez yıkamak. Annem ile birlikte bekledik gasilhanenin önünde. Bir anda karanfil ve gül suyu koktu koca bahçenin etrafı. Derin bir nefes aldım ve gözyaşlarımı özgür bıraktım.
Annem kendinden geçmişçesine ağlıyordu. Yengelerim bir bir yanımıza gelmeye başladılar. Herkesten kurtulup kardeşimin yıkandığı kapının önüne gittim. Birkaç kez kapıyı tıklattım. Hazar abim kapıyı açtı ve kan çanağına dönen gözleri ile gözlerimin içine baktı.
“Sadece son kez görüp öpüp koklamak istiyorum kardeşimi. Abi lütfen bırakın son kez göreyim küçük aşkımı”.
Hamza abim başını salladı.
“Birazdan sesleneceğim bekle”.
Başımı sessizce salladım.
Annem ile göz göze geldiğimde oturduğu tabureden kalktı ve gözyaşlarını sildi. Belki de herkesten daha çok onun hakkıydı evladına veda etmek. Ellerini kaldırıp iki yanağımı avuçladı ve dudaklarını araladı.
“Veda edeceğiz değil kızım?”.
Derin bir nefes alıp başımı salladım. Sanki dudaklarımı aralarsam Mardin yıkılacakmış gibi geldi. Tenim ürperdi ve ben sadece sessizce başımı salladım. Annem aniden sarıldı boynuma. Ellerimi hemen minik bedenine sardım ve bize doğru gelenleri ellerimi kaldırarak durdurdum.
Bizim insanlara değil birbirimize ihtiyacımız vardı. Dakikalar sonra abim kapıyı açtı ve annemin de ellerinden tutup o kapıdan içeri girmemizi sağladım. Benim mis kokulum tertemiz yatıyordu mermer zeminde. Annem düşecek gibi oldu. Daha sert tuttum ellerinden ve gözlerimin içine bakmasını sağladım.
“Eğer senin böyle olduğunu görseydi hiçbirimizi affetmezdi anne. Kendine gel hemen. Sadece vedalaşacağız. Ve sakın unutma. Bir gün yine buluşacağız”.
Bu sefer annem derin bir nefes aldı ve başını salladı sessizce.
Ağır adımlarla yaklaştık Yusuf’un yanına. Sol yanına yürüdüm annem sağ tarafında kaldı. Bembeyaz olmuş yüzü. Dudakları morarmış ama yüzündeki tebessümü ölüm bile silememiş.
Zor oldu ondan kopmamız ama vedalaşmak zorundaydık. Annem ne kadar güçlü olabilirse o kadar güçlüydü. Babam ile kesişti gözlerim. Hiçbir ifade yoktu, hani derler ya kessen kanı akmaz tıpkı öyleydi işte.
Derin bir soluk aldım. Hala daha kan kokuyordu koca avlu. Kimin sebep olduğunu bilemediğimiz acımız ile yaşamak zorunda bırakıldığımız koca bir ömür vardı önümüzde. İkindi ezanı okunmaya başlandığında içim ezilmeye başladı. Çünkü bu son çağrıydı. Sevdiğimize ilelebet veda.
Beş yıl sonra;
Kahvaltı masasını kontrol edip mutfağa geçtim hemen. Sabriye abla yine kuş sütü eksik şekilde hazırlamıştı masayı. Babam ile abim yeni ortaklığa imza atıp Kayahan aşiretiyle birlikte toprak birletirmiş ve böylece Mardin yanı sıra Urfa ve Diyarbakır’da da bulunan toprakların ortak işlemesini sağlamışlardı.
Abim ile önümüzdeki hafta Urfa’ya gidecek yapılan işleri yerinde görecektim. Annem hala daha evlenmediğim için bana kızsa da çok umurumda değildi. Anlayamadıkları şey devir eski devir değildi. Her kadın okuyordu doğuda. Okumalı, ayakları üzerinde durmalı ve meslek sahibi olmalıydık. İlerleyen zamanlarda bu konu ile ilgili derin bir çalışma yapacaktım.
Yıllar önce hayalim olan o derneği kurup maddi imkanları sıkıntılı olan çocukların yoluna ışık olacaktım. Aslında her birimiz olmalıydık. Bazı gerici kafalar hala daha varlığını sürdürse de onları yenmekte çok zor olmayacaktı benim için.
Omzuma konulan el ile bir anda yerimde sıçradım.
“Hala daha hayallere dalarsın kızım. Yine kimleri kurtardın?”.
Annemin söylemine genişçe tebessüm edip sorusunu cevapladım.
“Okumak isteyip de maddi sıkıntılar çeken o çocukları annecim. Her birini tek tek kurtardım benim güzel sultanım”.
Annem gururla baktı yüzüme.
“Sen onu da başarırsın kızım. Bir de evlenip kendi çocuklarını yapsan ne güzel olacak”.
Gözlerimi devirip oturduğum sandalyeden kalktım.
“Daha yirmi dört yaşındayım ve evlilik gibi bir planım yok sultanım”.
Annem yüzünü buruşturup “hele dillere bak hele. Senin yaşında seni kucağıma aldım ben. De git planı yokmuş. Ben torun istiyorum” dedi. Sanki hiç torunu yokmuşçasına. İstemsizce kahkaha attım.
“Hazar abimin hiç çocuğu yok değil anne? Allah aşkına dördüncü torunu kucağına verdi Selvi yengem daha ne istersin anne?”.
Annem çatık kaşlarla yüzüme bakıp bir anda dudaklarını araladı ve dişleri arasından tısladı.
“Evlen isterim. Kız kurusu olarak başıma kalma yuva kur isterim. Daha fazla konuşma bu yaştan sonra kırarım o bacaklarını”.
Avluda abimin kahkahası yankılanırken çatık kaşlarımın hedefi o oldu.
“Gülmesene be, ne diye gülüyorsun?”.
Yanıma gelip sağ yanağımdan makas alıp “evlen bacım, yoksa anamın çenesi seni kanser edecek” diyerek kahkaha atmaya devam etti. Sinirle soluk alıp başımı ters yöne çevirdim. Ağırca yutkunup dolan gözlerimi sakladım onlardan.
Kimsenin beni görmesini istemiyordum. Hızlı adımlarla oradan uzaklaşıp hemen odama girdim. Kapıyı kilitleyip derin bir soluk aldım. Canımı yakan o geçmişi unutmak istiyordum. Evlilik ise benim için çok uzak bir ihtimaldi. Çünkü bu kalp bir kere sevmiş ve çok derin bir yara almıştı.
Üzerimi değiştirip saçlarımı topladım. Aynadaki yansımama bakıp hafif makyaj yapmaya karar verdim. Çalışırken birçok şeyi düşünmüyordum. Sadece işim ve kardeşime olan özlemimi hatırlıyordum. Son hazırlıkları da tamamlayıp odamdan çıktım.
Ağır adımlarla avluya yürürken gördüğüm kişiler ile beynimden vurulmuşa döndüm. Baran Karahan ve babası Bekir Karahan buradaydı. Bekir amcanın geleceğini biliyordum fakat Baran yurtdışındaydı. Demek ki bu ortaklık için gelmişti.
Derin bir soluk alıp hızlı adımlarla kahvaltı masasına doğru yürüdüm. Bakışlarımın odağında her ne kadar Bekir amca olsa da Baran’ın da beni gördüğünün farkındaydım.
“Hoş geldiniz Bekir amca”.
Eğilip hemen elini öptüm. O da oturduğu yerden kalkıp iki eliyle yüzümü avuçlayıp anlımdan öperek “hoş buldum güzel kızım” diyerek karşılık verdi. Bakışlarımın hedefi Baran’ın ta kendisiydi. Yüzümdeki tebessümü silmeden “Hoş geldiniz Baran Bey” dedim ve kendi yerim olan abimin yanına geçtim.
Babam “bu sabah öpücük yok mu?” diye sordu. Dün akşamdan kırgındım ona. Oturduğum yerden kalkıp kollarımı boynuna doladım.
“Sana kırgın kalmak mümkün mü ağam?”.
Babamın şen kahkahası avluyu doldururken kızlar servis yapmaya başladılar. Tekrar yerime geçip sessizce kahvaltımı yapmaya başladım. Onlar iş konuşmaya başladılar. Ben ise kardeşimin miras bıraktığı hayalleri düşünüyordum. Urfa arazileri için planlarım vardı. Bunları babam ile konuşup küçük bir alanda deneme çalışmaları yapmak için izin almıştım. Fakat Bekir amcanın düşüncesi ne olacak bunu bilemiyordum.
“Kızım baban ile konuştuk. Senin birtakım planların varmış anlat hele bizler de yardımcı olalım”.
Tam ağzımı açacak iken karşımda oturan adamın alaycı gülüşü sinirimi bozdu.
“Bekir amca biliyorsun Yusuf’u çok erken kaybettik. Onun hayallerini gerçekleştirmek istiyorum. Kardeşimden bana kalan miras bunlar. Ben kendi imkanlarım ile birkaç deneme yapacağım. Sonuçlarına göre bir yol izleyelim. Şimdilik sizden beni kardeşim ile baş başa bırakmanızı rica ediyorum”.
Masada sessizlik olurken yavaşça oturduğum yerden kalktım.
“Baba ilk önce şirkete gideceğim, oradan da Urfa’ya geçmek istiyorum. Malum abim bu aralar çok yoğun”.
Babam “Kızım tek başına yol yapma, en azından birkaç gün bekle”.
Başımı olumsuzca sallayıp “kadın kısmı diyerek işin içinden çıkmayın yine. Ben hallederim akşam ezanı okunmadan da evimde olurum. Hadi hepiniz kalın sağlıcakla” dedim.
Bekir amca “Kızım en azından Baran gelsin seninle. Bu işlerde ortak olacaksınız” dedi.
Başımı sağa sola doğru sallayıp “sizin ortaklığınız babam ile Bekir amca. Oğlunuz benim kardeşimin isminin geçtiği hiçbir projede yer alamaz. Hayallere, miraslara ve ölülere saygısı olmayan hiç kimse yanımda yer alamaz” dedim.
Onları kendi aralarında konuşmaya bırakırken aracım çoktan kapı önüne getirilmişti. Öfke ile bindim ve gazı sokağı inletecek şekilde kökledim. Öfke ile soluk aldım. Pislik herif, ukala it. Yıllar önce kırdığı gururum yetmezmiş gibi bir de karşıma geçip rahmetli kardeşimin hayalleri ile dalga geçecek.
Kime nasip etmişim bizi ezmeyi de ona nasip edeyim. Bin bir düşünce ve saf bir öfke ile şirketin önüne gelip araçtan indim. Kapıda buluna korumalardan Ömer hemen yanıma gelip baş selamı vererek aracı garaja almak için hamle yaptı. Ben ise kimsenin yüzüne bakmadan hemen çalışma odamın yolunu tuttum.
Sekreterim Sevil ayaklanıp “hoş geldiniz Evin Hanım” diyerek karşıladı beni. Tebessüm ederek başımı salladım ve “canım sade bir kahve getirir misin?” diye sordum. Başını sallayıp hemen telefona sarıldı. O esnada bende odama girip yerime geçerek bilgisayarımı açtım.
Maillerimi kontrol edip güne başlarken kahvem gelmiş ve bir yudum içmiştim bile. Yaklaşık bir saatlik çalışmanın ardından kapım birkaç kez tıklandı ve gel demem beklenmeden açıldı. Bakışlarımı kapıya çevirdiğimde gelen kişinin Baran olduğunu gördüm.
İfadesizce yüzüne bakıp “bir sorun mu var Baran Bey?” diye sordum. Odaya girip sakince kapıyı kapattı ve ağır adımlarla masamın önünde koltuğa doğru yürüdü. Çatık kaşlarla gözlerimin içine bakıp sakince otururken aniden sertçe burnunu çekti.
“Sana yıllar önce de olamayacağımızı söylemiştim ufaklık. Fakat görüyorum ki, beni oldukça kafaya takmışsın”.
Duyduklarımla kaşlarım çatılırken “ne diyorsunuz siz?” diye sordum.
Baran elini masaya vurup konuşmaya başladı.
“Bırak bu bilmiyorum ayaklarını seni küçük sıçan. Baban ile babam sen gittikten sonra düğün dernek işlerini konuştu. Söylesene bu miras dediğin hayaller için mi kuruldu ortaklık yoksa benim koynuma daha rahat girebilmek için mi?”.
Önümdeki su bardağını elime alıp aniden yüzüne fırlattım.
Yerimden kalktığım gibi odamın kapısına gidip açtım ve herkesin duyacağı şekilde “defol buradan seni pislik herif” diye bağırdım. Ne olduğunu anlayamadı. Biraz önce bana hakaret eden o adam yok olmuştu karşımda. Şaşkın ve birazda kızgın biri belirdi. Bir süre gözlerimin içine baktı ve akan yaşlarıma takıldı.
Öfke ile soluk alıp dişlerimin arasından bir kez daha tısladım.
“Sana ofisimden defol dedim. Değil senin karın olmak, adımın geçtiği toprağa basmak sana haram. Meraklanma, o soyadını almamak için gerekirse kefen bile giyerim Baran Bey”.
Karşımda bir adım gerilerken koluna yapışıp zorlukla heybetli bedenini kapının önüne attım. Abim ile bakışlarım kesişirken “Babam geldi mi?” diye sordum. Abim şaşkınlıkla bize bakıyorken bir kez daha “sana babam geldi mi diye sordum abi” diyerek bağırdım.
En az benim kadar herkes şaşkındı. Fakat kimsenin canı benim kadar yanamazdı. Gözlerimden akan yaşlara mani olmazken herkesi pas geçip babamın odasına doğru yürümeye başladım. Abim ardımdan adımı haykırırken bir an bile geri durmadım.
Babamın odasının kapısını aniden açıp içeri girdiğimde Bekir amca ile birlikte kahve içtiklerini gördüm. Babam aniden yerinden kalkıp “ne oldu kızım neden ağlıyorsun?” diye sordu.
Burnumu çekip gözlerinin içine baktım.
“Eğer beni odama gelen o pislik herif ile evlendirmeye çalışırsanız gelinlik yerine kefen giyerim. Yemin ediyorum ki bir an bile düşünmem baba”.
Babam şok olmuş gözlerle gözlerimin içine bakarken içimi talan eden o hakareti tutamadım ve haykırdım.
“Kimse bana ucuz kadın muamelesi edemez. Kimse kardeşimin hayallerini küçümseyemez. Eğer buna senin kararların bile sebep olursa baba, seni de yok ederim. Son sözüm budur”.
Babamın odasından dışarı çıkıp kendi odama doğru yürürken Baran ve abim önüme geçtiler. Öyle bir öfke vardı ki içimde kendimi tutamadım ve sağ elimi yumruk yaparak Baran’ın yüzünde patlattım. Abim koluma asılıp “dur artık ne bu öfke ne oldu sana böyle?” diye sordu.
Abimin yakasından tutup kendime doğru çektim ve dişlerimin arasından tısladım.
“Onu kardeşine hafif kadın muamelesi yapan arkadaşına sor abi. Ve bana bir daha asla dokunma”.
Odamdan çantamı alıp acele ile çıktım. Garaja hızlı adımlarla yürürken kulaklarımda duyduğum hakaretler yankılanıyordu. Nefretle soluk aldım. Benim adım Evin ise canını çok kötü yakacağım Baran Bey. Senin ciğerini kanata kanata canından söküp alacağım.