(⁠。⁠♡⁠‿⁠♡⁠。⁠)(⁠。⁠♡⁠‿⁠♡⁠。⁠)(⁠。⁠♡⁠‿⁠♡⁠。⁠)

2394 Kelimeler
Furkan, Engin'ler gittikten sonra Ela ile Zafer'in yanına gitmek için Ela'nın tabağını bitirmesini bekliyordu... Ela yine tabağındakiler ile oynayınca, "Bana bak, sen kocanı özlemedin galiba, gitmeyelim istersen." dedi ciddi bir şekilde. Ela, elinden çatalı düşürüp, "Furkan!.. Neden?!" dedi şaşırmış gibi bakarak. "İki saattir tabağındakiler ile oynuyorsun, yaaa adamlar yedi bitirdi İstanbul'a varmak üzereler biz hâlâ buradayız." "Abartma Furkan..." "Tamam, İstanbul değil belki ama Ankara'yı çıkmışlardır, kesin... İnanmıyorsan arayıp sorayım." "Arama arama... inandım." "Ben, Meriç abiler kaldı diye zannetmiştim ama sende başka bir şey var? Moralin mi bozuk." "Furkan... Bana acıyor gibi bakıyorlar, utanıyorum. Kimseye anlatma artık lütfen." "Birincisi, kimse sana acıyarak bakmıyor, ben dahil bilenlerin hepsi, ellerinden bir şey gelmediği için, çaresiz kaldığımız için kendimize acıyoruz... İkincisi de, ben hiç kimseye anlatmadım, bu senin özelin... Zafer'le bunu bir defa bile konuşmadık biliyor musun?... O gün, şerefsiz... iftira atıp, polislere... 'Biz birlikte yapacaktık, ben ilk yapmak istiyorum' dedim... diye... dövdü beni deyince polise anlattım." "Hiiii', gerçekten mi? Öyle mi söyledi." "Bak, bunu bile yeni söylüyorum... Mecbur bıraktın beni... Evet, öyle söyledi. Ben, en yakın arkadaşıma kendi yaşadıklarımı anlattım sadece... Göz altına alınmamı, ev aradığımı, Zafer'in hapsini vs... Doğru dürüst bilmediği için de sürekli vazgeçirmeye çalıştı... İki yıl oldu Ela, ben Cansu'ya bile anlatmadım... Ablamla buraya gelirken ev arkadaşım Ela dedim, ona da sen anlattın... Meriç abiye de o söylemiş, Engin abi bilmiyor tahmin etmiştir sadece..." "Furkan, ablana anlattım, çünkü bana çok kötü bakıyordu, yanlış bir şey yapıyormuşuz gibi... Bizi yanlış anlamasın diye." "Ela, mecbur değildin!.. Ablam, sevdiğim kadın; bizi, böyle görmeyi geçtim, daha samimi görse bile, "Bu bir şey yapıyor" diye düşünsün o an benim için biterler... Bana göre sevgi güven meselesidir... Ben yıllarca korktum, acaba Cansu birine aşık oldu mu diye... Ama bir defa düşünmedim biriyle oldu mu diye... Bir keresinde Meriç abiyle samimi bir şekilde gördüm, ellerinde ne olduğunu bilmediğim şişeler, yiyecekler... Kahkahalar havada uçuşarak Meriç abinin evine girdi." "Ne yaptın?" "Hiç bir şey... Çünkü biliyorum, Cansu da Meriç abi de öyle bir şey yapmaz. Sevgili olsalardı bile yapmazlardı... Kendine o saygısızlığı yapmaz benim aşkım... Düğünü bekler... Beni ne kadar çok sevdiğini, istediğini biliyorum, ona rağmen öperken kendini sıkıyor, titriyor... O hâli o kadar hoşuma gidiyor ki, bazen bilerek yapıyorum... Özetleyecek olursam başımın belası, erkek olsun kadın olsun, kendiyle birlikte karşısındaki kişinin bedenine, ruhuna saygısı olmayanın hiç bir şeye saygısı olmaz. Bizde bu saygısızlık yapan kişiye cezasını veremiyoruz diye kendimize acıyoruz... Anladın mı?" "Anladım bee, tamam... Amma tantana yaptın, sen ne yaptın anlat, verdin mi bilekliği sahibine." "Hayır, veremedim." "Neden yaa, ben onu Cansu'ya yaptım... Çok beğendiysen sana da yapayım, gönder onu." "Bileklik bende değil, olurda bir gün geçmişimizi hatırlarsa, bana gösterdiği bir yer vardı, oraya sakladım." "Senin moralin neden bu kadar bozuk, bir şey mi oldu?" "Yok bir şey... Senin yüzünden erken geldim, doya doya görüşemedik o yüzden." "Ocakta gidiyoruz az kaldı." "Bana söyleyene bak, adam gideli üç hafta olmadı özledim de özledim... Bitir tabağını yoksa elimle yedireceğim haa." "Kızma, kıskanma da, Zafer gelsin... O da her fırsatta seni aşkına kavuşturur." "Aman, sağlıkla gelsin, seni başımdan alsın, ben kendim koşarım aşkımın kollarına merak etme sen." ~~~~•~~~~• Ferzan, Furkan'ı takip ederken, Cihan'ı aradı. C: "Efendim Ferzan?" F: "Ağam... Ben bir şey söylemek için aradım... Biraz önce bilerek söylemedim ama bu Furkan, Cansu'yu aldatmıyor?" C: "Ne yapıyor peki? Evcilik mi oynuyorlar?" F: "Şu arabayı görüyor musun?" C: "İçinde iki adam olan mı?" F: "İki değil üç, adam değil şerefsiz... Furkan, kızı bunlardan koruyor." C: "Bak seenn... Aferin ona." F: "Ne yapayım abi?" C: "Aşti'yi yanına çağır, arkanızda iz bırakmayın." F: "İşte buu, ağam bee, o aşireti sen hak ediyorsun da neyse." C: "Kışkırtma lan beni, bak işine." ~~~~•~~~~• Sapık kuzenin söylediği gibi, kendimi hazırlıyordum ama düğüne değil, kendimi diri diri mezara gömmeye... Öğlene kadar ağlamış, yüzümü yıkadıktan sonra da Hakan'ın yanına gitmek için kliniği kilitleyip çıkmıştım. Dükkânın önünde kamyona odun doldurmaya yardım eden Erkan'a seslendim... "Erkan, abin orada mı?" "Evet abla?" "Çağırır mısın?" ***"Hakan abiii, Cansu abla seni çağırıyor." "Teşekkür ederim canım sağol." Hakan, kapıda göründüğü an, gözlerim buğulandı, benim cam sikeceklerim göz kapaklarım olduğu için o gelmeden hızlı hızlı kırpıştırdım "Hoşgeldin, yeni mi geliyorsun?" "Yok, sabah geldim." "Sabah geldim, kapalıydı." "O sen miydin?" derken alnımı göğsüne dayayıp ağlamaya başladım. "Ne oldu?" derken sesi endişeliydi. "Bir şey yok, arka taraftaydım." dedikten sonra başımı kaldırıp göz yaşlarımı silerek kendimi toparlamaya çalıştım. "Kapıyı duydum ama müsait değildim, ben gelince de gitmiştin." "Cansu, korkutma beni, yüzün bembeyaz." "Acıktım, kan şekerim düştü galiba, yemeğe gidelim mi?" "Hadi, gidelim." deyip önden yürümek isteyince, elini tuttum... İrkilerek demir kapının dışına bakınca elimi sıkıp, "Bakma etrafa." dedim... Takip edildiğimi biliyordum ama bunu Hakan'ın da bilmesini istemiyordum. "Bu ne?" derken gözüyle elimizi işaret ediyordu. "Sözlümün elini tutamaz mıyım?" Kulağıma eğilip, kısık sesle, "Ne tarafta?" deyince, işimin hiç kolay olmayacağını düşündüm. ...Ayaklarımı kaldırıp, aynı ses tonuyla, kulağına fısıldadım, "Kim ne tarafta?" "Cansu?" "Çok acıktım." "Sende bir şey var, titriyorsun." "Üşüyorum, gidelim mi?" "Köyden birini görürsem elimi çekerim, haberin olsun." "Neden, sözlün değil miyim?" "Babamların yanında da böyle durmak istemezsin herhalde?" "Dururum, ne olacak ki? Sonuçta evleneceğiz değil mi?" Hakan, evlenme teklifi almış gibi şaşırmış ve büyük ihtimalle sebebini öğrenmek istediği için beni çekmeye başlamıştı. Hayatımda ilk defa Hakan önden giderken ben arkadan elini tutuyordum... Çocukken yapıp yapmadığımı hatırlamayı çok isterdim... ~~~~•~~~~• Erkan, Derya'yı arayarak olanları anlattı. Evlilik sözüne Derya'da en az Hakan kadar şaşırmıştı. "Erkan, hemen Türkân ablayı ara, anlat." Erkan, "Tamam... arıyorum." deyip ablasını aradı. Türkân, "Efendim canım." derken morali bozuk gibiydi. "Abla, müsait misin?" "Öğle arasındayım Erkan, marketteyim. Nalan'la." "Abla, hoparlöre al, çok önemli." "Aldım, ne oldu?" "Cansu abla geldi, abimi çağırdı, elini tuttu, abim şaşırınca, ne var sözlüm değil misin dedi, ne söyledi bilmiyorum, kulağına bir şeyler söyledi, sonrasında da evleneceğiz dedi, abim bile şok olmuş gibi baktı. Türkân: "Ne yani, bunların plan sadece sözlenmek miydi, eee şimdi ne oldu da evlenmeye kadar gitti." "Bilmiyorum abla ama abim de çok şaşırdı." "Tamam kapat canım bir şey olursa ararsın." "Herkese selam, görüşürüz." "Nalan üzgün bir şekilde bakınca Türkan, "Ben anlamıştım bir şey olduğunu, ben kül yutar mıyım? Neymiş efendim hayali bu değilmiş, ben manüpile etmişim, yersen." "Ne yapacağız Türkan?" "Öncelikle sakin olacağız, sen bir süre kasabaya gelebilir misin?" "Abim gelene kadar evet." "Ben biraz geri planda kalıp Cansu'nun hamlelerini takip edeceğim, Erkan'a da söyleyelim her fırsatta Cansu'yu takip etsin. Belki takip edeni görür... o Şiran mıdır Şirwan mıdır ne zıkkımsa bu köyün çöpünü bile alamayacak gör bak, ben arkadaşımı sokakta bulmadım. tamam mı" "Türkan, ya Cansu doğru söylüyorsa, Hakan ile evlenmeyi gerçekten istiyorsa." "Saçmalama Nalan yaa, biz yıllarca uğraştık ikisi de gıdım aşık olmadı, bir de bizimle dalga geçtiler." "Çok afedersin de Cansu bana aşık olur abime yine olmaz, abim de öyle. Ben kendimi bildim bileli abimin kalbi boş." "Nişanlısı?" "Eski kız arkadaşı desek daha doğru olur. Abim o kızla ayrıldı diye sadaka verdi bee." "Neden, onların nişanı annen bozdurmadı mı?" "Evet, annem bozdurdu ama neden, nişanda fotoğraf çekilirken kızın kuzeni arkadan parmağı ile kalçasını okşuyormuş." "Hadi canım." "Doğru valla, biz daha sonra onları bi kafede öpüşürken gördük, abim o zaman dedi, sen kimi istersen onunla evlenirim diye." "Annen size söylememişmiydi?" "Söylemedi, 'ben kıza ısınamadım' dedi. "Söyleseydi abin annene kırılmazdı?" "Biz ketum bir aileyiz canım, annem de 'o Allah ile kulun arasındaki günahtı, ben söyleyerek o günaha ortak olamazdım' dedi." "Sizin bu huyunuza bayılıyorum. Bu ev arkadaşı ne peki?" "Bu konu da konuşmasak olur mu? Hatırladıkça utanıyorum, Furkan'a kızdım, kıza kötü davrandım ama işin aslı zannettiğim dibi değilmiş." "Türkân, bu kız arkadaşı Cansu da öğrenmiş olabilir mi?" "Meriç abide öyle söyledi ama Cansu'yu tanımıyor musun? keser atardı, intikamını kendinden alırdı, köpek gibi süründürürdü ama bu sebepten dolayı abimle olmazdı, çünkü burada söz konusu sadece Furkan değil, abim, babam, annem... annem duysa yıkılır biliyor musun? Bu sözün sahte olduğunu, Cansu'yla Furkan'ın birbirine aşık olduğunu öğrenirse olacakları hayâl bile edemiyorum. Cansu da bunu biliyor... "Uzak durmak iyi bir fikir mi sence?" "Denemeden bilemeyiz, hem ben ondan uzak duracağım derken, gerçek anlamda demedim ki, o öyle bilecek... Şerefsiz bana yaklaşmak istiyor diye uzak tutmak isteyebilir anladın mı?" "Anladım." ~~~~•~~~~• Zerre kadar iştahım olmamasına rağmen çok acıkmış gibi lokmaları arka arkaya alıyordum. Hakan, fırsat bulup bana ne oluyor diye sormasın diye kendimi boğmak üzereydim. "Cansu, zorlama... Komik oluyorsun." "Anlamadım?" "Bizim bir keçimiz vardı, senin gibi geviş getiriyordu." "Ne alâka yiyorum işte." "Sen yemiyorsun, lafı ağzında dolandıramayacağını anladın, lokmaları döndürüyorsun." "Sen benim yediklerimi mi sayıyorsun?" "Dediklerini sayıyorum, evlilik dedin, ne demek istedin?" "Haaağ o muuu?" "Ağzındakini yut da konuş, mikser kamyonu gibi dolandırma hadi." "Hakan, düşündüm de." "Haa! Bu söyleyeceğini düşünerek söylüyorsun, aniden alınmış bir karar değil yani?" "Evet, düşündüm." "Kaç dakikadır, ya da en fazla kaç saattir?" "Baayaaa bir süredir." "Seni zorla sözlenmeye ikna edeli üç gün oldu bee, ne bayaaadır?" "İnanmaa?" "Söyle hadi." "Şimdi diyorum ki, biz nişanlandık diyelim, Şirwan da, 'Aaa bunlar nişanlandı, rahat bırakayım' dedi gitti, ya sonra... Biz ayrılınca öğrenmeyecek mi? O zaman daha kötü yapmaz mı?" "Eee?" "Eeesiii, biz nikah kıysak, nişanlı değil de, evli olarak beklesem seni?" "Bu söylediğin şey, söz gibi nişan gibi bir durum değil biliyorsun değil mi?" "Evet, biliyorum, bi düşün hemen reddetme." "Sen korkuyorsun değil mi? Onun Türkân'a yaklaşmasından korkuyorsun?" "O da var tâbi ki, sen korkmuyor musun?" "Endişe etmiyor değilim ama onun bu derece olabileceğini düşünmüyorum." "Geçen oldu ama?" "Göz dağı veriyor olabilir?!" "Şansa mı bırakalım yani?" "Cansu, bir yıl da olsa seninle nişanlı kalırım ama bir saat bile evli kalamam... Bunu sana yapamam." "Bence bi düşün... Hemen kestirip atma." "Ye yemeğini hadi... Çok düşünmeye gerek yok." ~~~~•~~~~• Hakan, beyninde sayısız soru işaretleri ile Cansu'yu kliniğe bırakıp dükkana geldi. Orhan bey, Hakan'ı gösterip, "Hah, geldi... Hakan, oğlum, bu beyler buradan arsa almış, ev yapmak istiyor, bi yardımcı olabilir misin?" dedikten sonra oradan ayrıldı. Hakan, Cihan'a elini uzatıp, "Hayırlı olsun." diyerek söze başladı. "Benim ofisim İstanbul'da, sözlüm kaza geçirdiği için biraz uzun kaldım ama yakın zamanda İstanbul'a geri döneceğim için, buradan iş almıyorum." C: "Öyle mi, üzüldüm yaaa ama bizim istediğimiz öyle ahım şahım bir yer değil... Hatta üç hafta da yapıp oturmayı düşünüyoruz." H: "Nasıl bir yer istiyorsunuz?" Cihan, "Tatil yerlerinde oluyor ya, bungalov evler, onlar gibi ama odanın ortasında direk olsun istiyorum ve biraz da ben istersem-" derken telefonu çalınca, "Kusura bakmayın bu acil." diyerek telefonu açtı... Bargiran: "Ağam, üç mobilyacı dolaştım istediğin gibi bulamadım. Usta diyor ki, nasıl bir şey istiyorsa kendi anlatsın." Cihan, "Nasıl yaa, görüntülü ara görüntülü..." dedikten sonra, "Bi kalem kağıt alabilir miyim?" dedi. Kalemi alırken telefonu tekrar çaldı. "Aloo, usta selamün aleyküm." "Aleykümselam buyurun." "Şimdi ustam, hani ananelerimiz dedelerimiz zamanında yataklar vardı ya, başında ve ayak tarafında sıra sıra demirleri vardı... Şey gibi yaa!.. Demir parmaklıklar gibi." "Evet... Hatırladım." "Hah, işte ben onun ahşap, tahta, ceviz, her ne olursa, merdivenlerin korkulukları oluyor ya, onun gibi olsun istiyorum, çok ince olup kolay kırılmasın ama kalın da olmasın." derken, eliyle kelepçe işareti yapınca Jehat, "Sekiz santim." dedi. Hakan, Cihan'ın ustaya çizdiği yatak örneğini görünce dişleriyle yumruğunu sıkıyordu. Cansu'nun korkusu belli olmuştu... Bunlar kaçırıp bağlamak için uygun ev ve yatak ayarlıyorlardı. C: "Usta, sen ne istediğimi anladın değil mi?" "Anladım ama onu planlayıp yapmam uzun sürer." Cihan, "Ne kadar uzun abi, benim acelem yok, istersen bir ay da yap istersen altı ayda... Ama, evin yapılmasına yetiştirirsen iki yatak parası veririm." derken bir yandan da yatağın yanına direk resmi çiziyordu. Hakan, olası bir kaçırmada nereye götüreceklerini öğrenmek için, onları oyalamaya karar verdi. Cihan, telefonu kapatınca, "Bu arsanız nerede, bungalov eve uygun mudur?" diye sordu "Uygun mu derken?" "Yani, buralarda sel olur, kaya düşmesi olur, ona uygun mu?" "Bu kışı çıkartsın da seneye yıkılsa da önemli değil." Jehat: "Öyle deme ağam, ziyarete geldiklerinde orada kalırlar." "O kadar ev var, kalırlar birinde... Hem sen karışma, şuan durum acil." "Haklısın ağam." C: "Hakan bey, madem projeye yok diyorsunuz, o zaman bana bungalov evine yetecek kadar odun kalas ne lazımsa ver." H: "Tâbi, adresi verin göndereyim." C: "Sen malzemeleri hazırla, ben yarın kendi kamyonumla gelip alırım." H: "Yanlış anlamayın ama yasa dışı bir iş yapmıyorsunuz değil mi? Ben de kendimi korumak zorundayım da?" C: "Korkma kardeş korkma, hayırlı bir iş için olacak inşaallah... Birbirine deli gibi aşık çifte balayı sürprizi yapıyorum." H: "Herkesin hakkında ne hayırlıysa öyle olsun inşaallah." C: "İnşaallah." Hakan, gerekli malzemelerin listesini ve fiyatlarını çıkartıp kendilerine verince, "Tamam" diyerek parayı da peşin verdiler. Cihan, "Yarın kamyonu getirip alırım." diyerek oradan ayrıldı. Hakan, yatağın resmini masanın üzerinden alıp, buruşturduktan sonra bağırarak duvara attı. Derin derin nefes alıp verdikten sonra lavaboya gidip elini yüzünü yıkadı. Bu adamların Cansu'yu da korkuttuğunu düşünerek, hemen kliniğe gitti. ~~~~•~~~~• Bir gün, birine iyilik yapıp, hayatını mahvedeceksin deseler, acaba yine o iyiliği yapar mıydım? diye düşünerek boş kağıda yazılar yazıp karalıyordum... Furkan ile ismimin karışımından oluşan kelimeler çıkartıyor onlarla avunuyordum... "Can-kan, Fur-can, Kan-su, su-kan, Fur-su." hangisini denersem deniym uymuyordu, ismimizin karışımından bile uyumsuz bir çiftdik. Dalgın dalgın karalama yaparken, Hakan'ın gözleri dolu ama yüzü tebessüm ederek bana baktığını gördüm. "Hakan?" "İadei ziyaret yapayım dedim." "Bir şey mi oldu?" "Sözlümün yanına gelmem için bir şey mi olması lazım." deyince Cihan'ın ona da uğradığını anladım. Acaba, onunda saçından çekip, ağzına pinpon topu koyarak en sevdikleriyle tehdit etmiş miydi. Ayağa kalkıp, suçlu çocuk gibi başımı öne eğerek yanına yürüdüm. Önüne bir adım kalınca durup beklemeye başladım... Öylece duruyor sadece arada yutkunuyordu... Daha ne kadar öyle kalacaktık bilmiyordum ama beşinci yutkunmasından sonra, "Sana bir şey söyleyeceğim, düşündüm de, haklısın galiba." diyerek konuya girdi. "Düşündün yani, ne kadar... Bir saat, bir dakika?" "Baayaaa." "Eee?" "Eeesiii, evleniyoruz." Hakan, bir adım yaklaşıp alnımdan öperek, "Cansu, Türkân'a sevgim ney ise, sana da o, ne az ne öte... Buna rağmen, sen benden ne istersen evliliğimiz öyle olacak... Sana bir şey söylemiştim, mantıkta bir duygudur diye... Eğer bu, ikimizinde kaderiyse, ben... bütün sorumluluğumla koca olmaya hazırım." deyince "işte şimdi bittin kızım." dedim... ~~~~•~~~~• Erkan, abisinin duvara vurduğu kağıdı alıp doğruca markete gitti. Nalan, kağıda bakınca, "Bu ne?" diye sordu. Erkan, "Orhan amca dükkana iki kişi getirdi, abime iş teklif ettiler, abim kabul etmedi ama onlar gittikten sonra bu kağıdı duvara çarpıp bağırdı." deyince Nalan, "Yürü hadi ablanın yanına gidelim." diyerek dışarı çıktı. Kapıda oturan Ali beye, "Baba, midem ağrıyor, anahtarı verir misin? Erkan beni hastaneye götürsün." dedi. Ali bey, "Dikkatli sür." diyerek anahtarı verdi. Nalan, yolda arayıp müsait olup olmadığını sorunca Türkân, "Ayaküstü konuşuruz gel." dedi. ... Nalan, kağıdı Türkân'a verip, "Türkân, bunu görmen lazım." deyip olayı anlattı. Resmin bitmiş halinde, odanın ortasında bir direk ve köşe de yatak vardı. Türkân, kağıda bakıp, "Nalan, durum sandığımızdan da kötü." dedi.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE