Nereye düştüm

1842 Kelimeler
Sesler artmaya başlamıştı. Bulunduğum odadaki camlar birer birer kırılıp büyük bir gürültüyle yere düşüyordu. Ev dışarıdan taranıyordu. Yatağın köşesine sinmiş, ellerim kulaklarımda bir süre bekledim. Korkuyordum, bacaklarım titriyordu. Kapının sert bir şekilde açılmasıyla başımı kaldırdım. Savaş, elinde silahla içeriye girmişti. Koşarak önümde diz çöktü, gözleri telaşla yüzümde geziniyordu. "Nazlı, iyi misin? Bir şey oldu mu sana?" dedi, nefesi hızlıydı. Şu an bu durumda olmasam, bu kadar korkmuş olmasam söylenecek çok laf vardı. Beni kaçırmış, defalarca ölümle tehdit etmişti; şimdi ise "iyi misin" diyordu. "İyiyim," dedim titreyen sesimle. Hâlâ silah sesleri geliyordu. Elimi tuttu, parmakları sertti. "Yürü, çıkıyoruz evden. Arkamda kal," dedi. Düşmanımla düşmanlarından kaçıyorduk. Şu anda onun elini tutmuştum. Diğer elinde silah vardı. Yavaş yavaş odadan çıktık. Alt kata inince Savaş’ın adamı Erdal’la, benden birkaç yaş büyük bir kız vardı. Kız da çok korkmuş görünüyordu; gözleri dolmuş, dudakları titriyordu. "Ada," dedi Savaş. Demek bahsettiği Ada bu kızdı. Savaş’ın adamları hâlâ çatışıyordu. Ada’ya sıkıca sarıldı. "Korkma güzelim, bir şey olmayacak," dedi Savaş. "Savaş abi, annem!" diye ağladı Ada, sesi yırtıcıydı. O an içime bir şey oturdu. Annesinin Melek teyze olduğunu biliyordum. "Melek teyzeye bir şey mi oldu?" dedim panikle, gözlerim büyümüş, nefesim hızlanmıştı. Mutfak kapısına doğru fırladım. Çıkmamla tam önümden bir kurşunun geçmesi ve hemen yanımdaki duvara saplanması bir oldu. Ağzımdan bir çığlık firar ederken Savaş bir anda beni geri çekti, omuzlarıma sertçe yapıştı. "Nereye gidiyorsun? Manyak mısın? Ölmeye bu kadar heveslendiğini bilmiyordum ama unutma, bunu sadece ben yaparım!" dedi. Bu durumda bile böyle konuşuyordu, manyak! "Melek teyze…" dedim, gözlerim dolmuştu. "Ona bakacağım.” Onu sevmiştim ben. İçimde bir sızı vardı. Nasıl olsa Savaş ve babamın arasında bir gün ölecektim, bunu kalbimden kabullenmem gerekiyordu sanki. "Melek teyze evde değil. Onu adamlar çıkarmış. Saldırı olduğunda Ada’yı bırakmak istemediği için zorla götürmüşler," dedi Savaş. Derin bir nefes aldı, alnındaki teri sildi. Şükür iyiydi. Savaş tekrar elimi tuttu. "Yürüyün, bizim de çıkmamız lazım," dedi. Ardından Erdal’a döndü. "Çalışma odasındaki kasayı alsınlar. Erdal, burada bırakmasınlar," dedi. Erdal başıyla onaylayıp telefonla konuştu. Babamın bahsettiği kasa olmalıydı dedikleri kasa. Erdal da Ada’nın elini tuttu. Ada bir an buna sevindi gibi geldi bana. Bilemiyorum, evdeki kimse normal olmadığı için emin olamıyordum. Yavaş yavaş dışarıya doğru çıkmaya başladık. Savaş’ın iki kişiyi vurduğunu gördüm. Daha çıkalı iki dakika olmamıştı. Ne gözünü kırptı ne de tereddüt etti. Şu an hem Savaş’tan daha çok korkmaya başlamıştım hem de daha çok arkasına sığınıyordum. İkisini aynı anda yaşıyordum. Artık ben de normal değildim. O anda içeriye girmiş olan biri Erdal’a ateş etti. Erdal kolundan vurulunca Ada salonu inletecek bir çığlık attı. Savaş adamı vururken Erdal kolunu tutuyordu. "Erdal! Erdal, iyi misin?" diye panikledi Ada. Artık Erdal’ı normal bir arkadaş olarak görmediğine emin olmuştum. Adam kalbinden vurulmuş gibi davranıyordu. Saçındaki fuları çıkardı, ağlaya ağlaya koluna sardı titreyen elleriyle. "İyiyim ben, bir şey yok. Abartma," dedi Erdal sert sesiyle. Bu da öküz! “Nasıl birşey yok Erdal her yerin kan içinde. Burada öleceğiz biz!" diye ağlamaya başladı. Çıkmamız lazımdı ama Ada sakinleşmiyordu. Savaş elimi bırakıp Ada’nın yanına gitti. İki eliyle yüzünü tuttu. "Ada, sakin ol güzelim. Bir şey olmayacak. Erdal da iyi. O ne kadar güçlü olduğunu bilmiyor musun? Hadi biraz kendini toparla," dedi. Ama nafileydi, ağlaması giderek artıyordu. Titriyordu. Erdal bir anda çekip sıkıca sarıldı. Saçına bir öpücük kondurdu. "Sakin ol Ada, sakin ol. Buradan çıkacağız," dedi. Ada’nın gözlerini kapattığını gördüm. Kokusunu çekip sakinleşmeye çalışıyordu. Kısa süre sonra Erdal ayrıldı, gözlerine baktı. "İyi misin Ada? Hadi," dedi. Ada başıyla onayladı. Bu kız bu adamı gerçekten seviyordu. Savaş tam benim yanıma geliyordu ki arkamdan birinin beni çekmesiyle bir çığlık attım. Göremiyordum. Savaş ilk bir şokla baktı. Adam silahı kafama dayadı. Gülüyordu, duyabiliyordum. Korkuyla titriyordum. Savaş adamla konuşmaya başladı. "Bırak onu!" dedi, sesi sertti. Adam ise gülüyordu. "Savaş Demirhan… ancak ölmüş bedenini bırakırım. O da canım isterse," dedi alaycı bir kahkaha atarak. O ara arka taraftan Savaş’ın adamı olduğunu bildiğim biri girdi içeri. Telaşla, nefesi kesik kesikti: "Savaş Bey, hemen çıkmamız lazım. Çok kalabalıklar. Çoğu eğitimli girerlerse kurtulamayız!" Gözlerim doldu. Bu şekilde öleceğimi hiç düşünmemiştim. Beni bırakacaklardı, hiç bilmediğim bir davanın kurbanı olacaktım. Gözümden bir damla yaş düşerken bakışlarımı Savaş’a çevirdim. O da bana bakıyordu, gözlerinde karanlık bir öfke vardı. Ardından Erdal’a döndü. "Ada’yı çıkar, biz yetişeceğiz!" dedi. Şaşkınlıkla bakıyordum ona. Erdal başını iki yana salladı. "Savaş Bey, sizi bırakmam. Siz Ada’yla çıkın," dedi. "Çıkın!" diye bağırdı Savaş, sesi bu kez daha da gür çıktı. Erdal, Ada’nın elini tutup arka kapıya doğru gitti. Savaş silahını adama doğrulttu. "Bırak kızı!" dedi. Her zamanki buyurgan sesinden daha da karanlık bir sesti bu. Adamın eli karnımı daha fazla sıkınca acıdan gözlerimi kapattım. Bir an sonra gözlerimi açtım, kafamı hafif öne çekip hızla arkaya attım. Kafam adamın burnuna denk gelmiş olmalı. Bir anlık acıyla inlemesiyle Savaş’ın onu vurması bir oldu. Ama benim de kafam kırılmış gibiydi, çok acıdı. Bir an başım döndü. Doğruya ben bir de hastaydım. Savaş hemen yanıma geçti, omzuma dokundu. "Tamam, hadi yürü!" dedi. Tekrar elimi tuttu, ben de peşinden gidiyordum. Bahçeye çıkınca Erdal’ın Ada’yı omzuna attığını gördüm. Ada bağırıyor, sırtına yumruklar atıyordu. Erdal onu zorla arabaya bindirirken biz de onlara yetişip arabaya bindik. Şoför arabayı çalıştırdı. Ben başımın arkasını tutarak otururken Ada bir anda Savaş’ın üstüne atladı, sıkıca sarıldı. "Savaş abi, iyi misin?" diye endişeli sesiyle soruyordu. "İyiyim güzelim, herkes iyi. Merak etme," dedi Savaş, gözleri Ada’nın gözlerinde sabitlenmişti. Ardından Erdal’a dönüp, "Ne oldu sana?" dedi. Erdal canından bezmiş bir halde konuştu: "Savaş abimi bırakmam diye tutturdu. Sanki girse bir şey yapacak. Bana tekme attı, içeri kaçmaya çalıştı." Ada omuz silkti. "Sana önce içeri girelim diye insanca söyledim. Sen kabul etmedin. Savaş abimi, Nazlı yengemi nasıl bırakıp çıkarsın sen?" diye çığlık attı. Yengemi… ben mi? Beni de mi bırakmak istemedi? diye düşündüm. Tabii Savaş’a çok değer veriyordu. Benim de onun için önemli olduğumu düşünüyor olmalıydı. Savaş güldü. "Ya kızım, bir yerinde dur ya! Ben dedim çıkın diye. Bir daha dediklerimi yap," dedi. Ada usul usul başını sallarken ben gülümsedim. Biz ne yaşıyorduk? Gülünce aniden başımın ağrısıyla elim başıma gitti. Elime bulaşan kanla kesinlikle kafamın kırıldığını anladım. Adamda ne kafa varmış! Elimdeki kanı görünce Ada birden panikledi. "Yenge, iyi misin? Ne oldu başına?" dedi. Biz daha tanışmamıştık bile, bu kadar sahiplenmesi şaşırttı beni. "İyiyim," dedim. Savaş kaşlarını çatıp bakıyordu. Arabadan bir bez bulup yanıma oturdu, kafama bezi bastırırken, "Eve geçince bir doktor çağırırız," dedi. Sonra da bana dönüp, "Sen saçlarını kurutmadın mı? Sana kurut demiştim," diye kızdı. Ona ters ters baktım. "Evini bastılar farkında mısın? Senin derdin benim saçım mı ya?" diye tersledim. Ada kıs kıs gülüyordu. Savaş ona bakıp, "Ada, sus!" dedi. Ada gülümsemesini durdurdu. "Yenge, biz tanışmadık. Ben Ada," dedi elini uzatarak. Elimi uzattım. "Memnun oldum.” “Peki başına ne oldu?" dedi. Savaş güldü. Gülüyor mu diye emin olmak için başımı kaldırıp ona baktım. Evet, gülüyordu. "Adama kafa attı," dedi. Erdal da gülmesine eşlik ederken iyice sinirlerim bozulmuştu. Bunların nasıl hayatları vardı? Ada da dahil herkes az önceki olayı unutuyordu, gülüyordu. Ev basılmıştı, ben az daha ölüyordum. Bunların hayatı hep böyle miydi? Babam da mı böyle yaşıyordu? Acaba beni uzak tutmak, korumak için mi hiç hayatına dahil etmedi? Hâlâ iyi düşünmeye çalışıyordum… Arka cebime koyduğum telefonum çalmaya başlayınca düşüncelerimden sıyrıldım. Telefonu aldım, bilmediğim bir numara arıyordu. Numarayı tanımaya çalışırken Savaş elimden kapıp açtı. Ona ters ters bakamıyordum çünkü hafif arkamda kalıyordu; bakmaya çalışınca başım ağırlaşıyordu, hâlâ başımı tutuyordum. Savaş telefonu kulağına götürdü. "Alo," dedi. Ardından karşıyı dinledi. Bir süre sessizce dinleyip konuşuyordu. Ben de kiminle konuştuğunu anlamaya çalışıyordum. "Saldırıya uğradık. Evet, onlar olabilir. Evde unutmuşum telefonu. Bilmiyorum. Diğer eve geçiyoruz. Tamam, orada görüşürüz." Telefonu bana uzatınca elime aldım. Aslı’nın beni tam 17 kere aradığını gördüm. Silah seslerinden duymamış olmalıydım. Bu numarada 3 kez daha aramıştı. "Kim bu?" dedim. "Sanane," diye cevap verdi. "Telefon benim ya!" dedim. Aslı aramış, merak etmiş olmalı. "Onu arayayım," dedim. "Gerek yok. Emir’in yanındaymış, eve gelecekler," dedi. Arayan Emir’miş o zaman. Ev diğer eve biraz uzaktı sanırım. Yol boyunca Ada Erdal’ın yarasına bakmaya çalıştı, o izin vermedi. Bir ara Ada ağladı. Onların bu haline gerçekten güldüm. Sonra sanırım uyumuşum. Burnuma güzel bir kokunun geldiğini hissediyordum. O kadar güzeldi ki burnumu oraya gömdüm, kokladım. Sonra nerede olduğumuzu hatırladım: arabadaydık. Başım kanıyordu, Savaş yanımda oturuyordu, başıma bez bastırıyordu. Sonrası yoktu. O zaman ben şu an nerde uyumuştum. Gözlerimi bir anda açıp bedenimi doğrulttum. Savaş yanımdaydı, başımı omzuna koyup uyumuş olmalıydım. Sonra biraz daha yukarı çıkıp burnumu boynuna gömmüşüm; adamın üzerine çıkmıştım resmen. O güzel koku ondan mı geliyordu? Yok canım, rüyamda diye düşündüm. Ama ondan gelseydi. Bu koku… korku kokardı kan kokardı huzur vermez ki. "Ben dalmışım," dedim mahcup bir ifadeyle. Cevap vermedi, önüne döndü. Ben de önüme dönünce karşı tarafta oturan Ada’nın Erdal’ın dizine başını koyup uyuduğunu gördüm. Erdal ise elini kolunu nereye koyacağını bilememiş, öylece iki yanına koymuştu; Ada’ya hiç dokunmuyordu. Ben cam tarafına döndüm, ellerimi göğsümde birleştirdim, dışarıyı izliyordum. Telefonum çaldı. Babam yazısını görünce gerildim. Savaş da gördü. "Açsana," dedi alaycı bir sesle. Omuz silktim, tekrar cama döndüm. O ara araba aniden sola kayınca yine Savaş’a yapıştım. Kendimi hemen toparlayıp oturdum. Gözlerim Erdal’a kaydı. Ada uyanmamıştı ama Erdal onu tutmuş, düşmesin diye. Ardından ellerini üzerinden çekmedi, sıkıca tuttu. Savaş’ın üzerine düşünce burnuma dolan kokunun onun olduğunu fark ettim. Rüya değilmiş. Rüyamda ne görmüştüm de bunun kokusunu beğendim acaba diye düşündüm. Sonunda gelmiştik. Erdal Ada’yı uyandırdı. Arabadan indik. Bizle beraber beş araba korumada gelmiş, fark etmemiştim. Bu ev en az diğeri kadar büyük ve gösterişliydi ama iki katlıydı. Buradan kaçmam daha kolay olur mu acaba diye sağa sola inceliyordum. Ama çok da aydınlık değildi. "Sabah daha çok incelerim," diye geçirdim içimden. Savaş kulağıma eğilip, "Boşuna plan yapma. Benden kaçamazsın. Kaçsan bile hemen bulurum," dedi. Aklımı okudu bu adam. Cevap vermedim. İçeriye doğru yürüdük. Geniş bir salon vardı; gri beyaz tonlarında mobilyalar, şık biblolar, duvarda değerli tablolar… Kesinlikle bu ev daha güzeldi. Koltuklara oturunca orta yaşta bir adam geldi, elinde sağlık çantası vardı. "Nazlı Hanım, başınıza bakayım," dedi. Ha doğru ya, unutmuştum. Beni muayene edip dezenfekte etti, sardı. "Dikişe gerek yok," dedi. Küçük bir buz verdi. "Bir süre tutun, geçmiş olsun," dedi Erdal'ın kolunuda sardı sıyırmış dedi. İslerini halledip gitti. Elimdeki buzu kafama koydum. Ada gelip yanıma oturdu. "Yenge, iyi misin?" dedi. "İyiyim, teşekkür ederim," dedim. Bu kıza nasıl hitap edeceğimi bile bilemedim. Benden 4 yaş falan büyük olması lazımdı. Kapı çalınca ayağa kalktım. Aslı’nın sesini duyunca o tarafa doğru koştum. Güvenli bir limandı Aslı benim için. Sıkıca sarıldı. Biraz rahatlamaya ihtiyacım vardı. "Ne oldu Nazlı, sen iyi misin?" dedi. Kafamdaki bandajı görünce, "İyiyim, merak etme sen. Senin nasıl haberin oldu?" dedim. Salona geçip koltuğa otururken yanıma oturdu. "Emir Bey numaranı istedi," dedi. "Ben de merak ettim, aradım. Açmayınca çok endişelendim." "Bir sorun yok, merak etme," dedim. Biz herkesten uzak bir köşede oturmuştuk. Diğerleri ayrı bir yerdeydi. Ada yoktu ortalarda. "Sen nasıl Emir Bey’le geldin?" dedim. "Ben de sana ulaşamayınca Emir Bey’i aradım. Tekrar merak ettiğimi söyledim. Ulaşınca döneceğini söyledi ama dönmedi. Ben evde panikle dolanırken aradı, iyiymişsin falat dedi. Ama içim rahat etmedi, gidip görmek istiyorum dedim. Getirdi beni," dedi. "Anladım," dedim. "Sadece gerçekten çok korktum. Savaş’ın evini bastılar ama bir şey olmadı." Aslı panikle konuşuyordu. "Nazlı, ne yapacağız? Bu insanlardan nasıl kurtulacaksın?" "Bilmiyorum," dedim. "Bir yolunu bulacağım. Buradan kurtulmanın bir yolunu bulacağım."
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE