1.Bölüm "Asker Selamı"

1358 Kelimeler
1.Bölüm “Asker Selamı” Karen Akça… Kars Sarıkamış… Kars'ta Balkan Ateşi Dans Grubu olarak 3 günlük gösterimiz var. Üçüncü ve son günümüz. İki gün Kars merkezde gösterimizi yaptık. Bu akşam Sarıkamış ilçesinde dans edeceğiz. Performansımız hem Kars halkı tarafından hemde bizi davet eden yetkililer tarafından çok beğenildi. Her sene Çıldır Gölü Buz Festivali yapılıyormuş ve seneye bizi festivale şimdiden davet ettiler. Gelecek gibiyiz çünkü çok sevdik… Akşam gösteri için son provayı yaptık. Herkes dinlenmek için odasına çekildi. Bende üzerimi sıkıca giyinip dışarı çıktım. Hem Sarıkamış'ı gezmek istiyorum hemde Zehra annemi arayacağım. Fotoğraf makinem boynumda asılı, gezerken hoşuma giden yerlerin fotoğrafını çekiyorum. Ne zaman turneye çıktıysam ve gezmeye fırsatım olduysa böyle yaparım. Gezebildiğim kadar gezer, çekebildiğim kadar fotoğraf çekerim. Sonra bi cafe gördüm ve oraya girdim. Sıcak bir şeyler içip ısınırım hemde artık Zehra annemi arayabilirim diye aklımdan geçirdim. İçeriye girdiğim gibi cafe bana sıcacık geldi… Cam kenarında bi masaya oturdum, hem dışarıyı izliyorum hem cafenin içini. Garson gelince latte istedim. Ara sıra sade Türk kahvesi değilde yumuşak içimli latte kaçamağı yapıyorum. Dansçı olduğum için kiloma dikkat etmek zorundayım. Bu kaçamakları sık yapamayız. Dans ekibimdeki herkes kilosuna ve dış görünüşüne dikkat eder. Zehra annemi aradım, ikinci çalışta açıldı telefon; “Gözümün nuru Karen'immm nasılsın benim gelincik çiçeğim” “Zehra annem ben iyiyim, senin sesini duydum daha iyi oldum. Dalya nasıl lütfen iyi de” “Maalesef kızım, iyi demeyi çok isterdim ama her geçen gün kötüye gidiyor. Donör elimizden kaçacak diye çok üzgün. Keşke söylemeseydik. Bu kadar umutlanıp hayalleri suya düştü şimdi” “Zehra anne ben geleyim o meseleyi çözeceğim. Yardımsever bir iş insanına ulaştım. Söz verdi yardımcı olacak bizede. Gelince yüz yüze konuşalım dedi. Sen ne yap ne et moralini yüksek tut Dalya'nın” “Tamam kızım iletirim. O iş insanı inşallah vazgeçmez yardımdan. Hastane sahibi gibi bizi dolandırmaz umarım” “Yok yok bu öyle birisi değil. Ben eminim bu defa o paraya ulaşacağız” “Allah senden razı olsun bitanem. Sen olmasan ne buralara kadar gelmeye cesaret edebilirdik ne de bu tedavi için umudumuz olurdu. İyi ki karşımıza çıkardı Rabb'im seni” “Senin karşına çıkmasaydım, açlıktan ve soğuktan ölürdüm. Sen benim yaşamama vesile oldun. Sıra bende Dalya'nın tedavisi için elimden geleni yapacağım” “Olumsuz olursa sonuç üzülmek yok ama. Sakın üzülüp yemeden içmeden kesilip yataklara düşme yine. Zafiyet geçirecektin nerdeyse ve aklım çıktı” “Yok yok merak etme, daha güçlü olup başka çözüm yolu bulacağım eğer başarısız olursam. Hadi çok selam Dalya'ya, bi kaç gün sıksın dişini parayla döneceğim yanınıza” “Tamam gelincik çiçeğim. Dikkat et kendine görüşürüz” Vedalaşıp kapattık telefonu… Gerçekten o gece Zehra anne ağlamayla karışık inleme sesimi duyup beni evine almasaydı sabaha çıkmazdım. Ben hatırlamıyorum ama Zehra annemin anlattığına göre işkence yapmışlar bana. “Küçücük çocuktun, neden bedenine o kadar işkence etmişler anlamadım. Sanki bir şeyin hırsını almaya çalışmışlar senden” demişti. O işkence yöntemleri her ne ise hafıza kaybı yaşadım. Çocukluğumla ilgili tek hatıram yok. Aklımıza gelen tek mantıklı şey, üvey baba veya üvey anne… Beni istemeyen birileri vardı evde ve o yüzden fırsat bulunca işkence yapıp attılar dışarı. Yoksa henüz 7 yaşında bir çocuğun kime ne zararı olabilir ki? Bulgaristan'da Doğancılar diye bir Türk köyünde yaşıyormuş Zehra anne. Evinin yakınlarında harabeye dönmüş bir kilise varmış. Akşam yatmadan çöp atmak için çıktığında benim sesimi duymuş. Çok korkmuş ama yinede acı dolu inlemeler olduğu belliydi, o yüzden korkmama rağmen sese doğru ilerledim ve seni buldum dedi. Kucakladığı gibi evine almış, ateşler içinde yanıyormuşum. Hemen yıkayıp temizlemiş beni, yaralarıma krem sürmüş. Kendince muayene etmiş, elektrik bile vermişler sana demişti. Tek tesellisi taciz yada tecavüzün olmaması. Varsa bile ben hatırlamıyorum ama Zehra anne kontrol ettim herhangi bir kızarıklık, kanama yada morluk yoktu. Dokunmamışlar, o şekilde bir zarar vermemişler dedi. Küçük mama kaşığı ile zar zor çorba içirdim sana demişti. Sonra evdeki kızının ilaçlarından ağrı kesici ateş düşürücü vermiş. Üç gün kendime gelmeden yatmışım. Üç gün bıkmadan usanmadan çorbamı ve ilacımı vermiş bana. Sonradan köye enteresan tipli adamlar gelip kapı kapı buralarda sahipsiz bir kız çocuğu var mı diye sormuşlar. Tehlikeli oldukları her halinden belliydi dedi Zehra anne. Beni evdeki yüklük dedikleri yatak dolabının içine saklamış. Adamlar evlere girip bakıyormuş çünkü. Zehra anne sadece; “Bulursak öyle bir çocuk, siz gittikten sonra olurda bu köye gelirse ne yapalım” diye sormuş... Akıllı kadın Zehra annem, adam kart vermiş ve burdaki kişiye ulaşın yeterli demiş. O kartı hâlâ saklıyoruz. Rusça bi isim yazıyor. Kimdir nedir peşine düşemedik çünkü Türk askerleri tarafından öldürülen bir mafya babası olduğunu öğrendim. Gizli bir operasyonla hem adamı öldürmüşler hemde mafyayı çökertmişler. Konu benimle mi alakalı diye araştırmak istedim ancak korktum. Zaten nasıl bilgi alabilirim onu bile bilmiyorum. Zehra annemin benimle yaşıt bir kızı varmış ve maalesef havale geçirip vefat etmiş. Onun kimliği ile yaşamaya devam ettim. Dalya benden 4 yaş küçük. Ben iyileşip hiçbir şey hatırlamıyorum deyince de bir günde toparlanıp başka kasabaya taşındı benim için. “Köyde dikkat çekeriz,Karen'imin yerine gönderdi Allah seni ve asla bırakmam” deyip sarılmıştı… O yüklük denilen dolap benim oyun dolabım oldu bir kaç gün. Köyden birileri gelince hemen o dolaba saklanıyordum. Beni kimseye göstermedi Zehra annem. Sonra yaşadığı köyden daha büyük daha kalabalık ve daha az Türkün olduğu başka kasabaya taşındık. Hiç dikkat çekmedik orda. İki kızıyla kocası Avrupa'da çalışan bir kadın olarak tanındı Zehra anne… Kocası kimdi, neydi hâlâ anlatmaz. Ne bana ne Dalya'ya… Babasının adını kimlikte yazdığı için öğrendi. Adem… Bu konuda çok ketum. Saçı, kaşı gözü veya nerde nasıl tanıştılar, nasıl iki kızı oldu o adamdan asla anlatmadı. Evde dikiş dikip örgüler yaparak geçindirdi bizi. Mükemmel değildi imkanlar ama hiçbir zaman aç yada soğukta kalmadık. En önemlisi buydu bizim için. “Dalya iyileşsin senin ailen varsa arayıp bulalım” demişti. Sanırım Dalya iyileştiğinde bana çok kızacak ama olsun. Onlar için ne yapsam az. Hırsızlıkta yaparım, adam da vururum. Düşüncelerimden bir erkek çocuğunun seslenmesi ile çıktım; “Ablaa, ablaaa bu neee?” deyip fotoğraf makinemi soruyordu… Yanağını okşayıp; “Fotoğraf makinesi, bir tane fotoğrafını çekebilir miyim” “Olaarrr, poz veriyim mi asker selamı veriyim mi” Gülümsedim; “Olar, hadi asker selamı ver bende fotoğrafını çekeyim senin” dedim… Gururla asker selamı verdi çektim fotoğrafını. Kendi pozunu gösterdim çok beğendi ve; “Anneeee bak aynı Ortaç dedem gibi yakışıklı asker oldum beeeennnn” diye seslendi annesine… Annesi ile göz göze geldik, yeşil gözlü sarışın bi hanım ve galiba bu çocuğu 30'lu yaşlarında doğurmuş… Yanıma geldi gözlerime uzun diyebileceğim bir süre bakıp; “Merhaba ben Zeynep, bu yakışıklının annesiyim” “Memnun oldum, adım Karen. Çektiğim fotoğrafı göstereyim. Sizden izin almadan çektim ama dayanamadım bu tatlığa” deyip fotoğrafı gösterdim… “Umarım dedesi gibi asker olur” diye mırıldandı… “Adı nedir bu yakışıklının…” “Ortaç, rahmetli babamın adını koydum. Askerdi benim babam şehit oldu. Adını oğluma verdim” “Allah rahmet eylesin. Çok güzel düşünmüşsünüz” Bakışlarında anlam veremediğim bir duygusallık vardı. Babasının ölümüne üzülüyor gibi ama aynı zamanda gurur da duyuyor gibi. Acaba asker ve şehit kızı olduğu için mi bu gurur.. Sessizliği bozdum ve; “Dansçıyım ben, grubumla Kafkas dansı yapmak için geldik. Akşam son gösterimiz var. İzlemeye gelmek isterseniz bilet verebilirim size” “Aaaa Balkan Ateşi Dans Grubu mu yoksa” “Evet” “Biz bilet aldık zaten, akşam seyircilerin arasında olacağız” “Çok sevindim. Akşam belkide Ortaç paşa için bir sürprizim olabilir” deyip çocuğun başını okşadım… Annesi Zeynep hanım; “Aslında fotoğraf makinesi ile görünce buralı olmadığınızı tahmin ettim ancak çok da tanıdık geldiniz. İkilemde kaldım doğrusu” “İlk gelişim ama belki siz yaptığımız danslarımızı izlediyseniz oradan tanıdık gelmiş olabilirim” “Aslında ilk izleyeceğim, çok enteresan sanki gayet iyi tanıdığım birine benzetiyorum sizi. Ama insan insana benzermiş derler” “Öyle tabii, insanlar çift yaratılmış” “Memnun oldum tanıştığımıza akşam keyifle izleyeceğim” “Bende memnun oldum, umarım sürprizimi beğenir bu yakışıklı” “Beğenir eminim” dedi vedalaştık ve ben hesabı ödeyip çıktım… Dans gösterim bittiğinde asker selamı veren Ortaç'ın fotoğrafını barkovizyondan yansıtıp sürpriz yapayım bu minik delikanlıya. Tam Türk bayrağını açtığım sırada asker selamı veren çocuk fotoğrafı çok uyumlu olur. Teknik ekibe söylerim ayarlamayı yaparlar. Bu soğuk memleketin insanları da kendisi de bana çok sıcak ve samimi geldi… Acaba neden?
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE