4.Bölüm “Yeni İş”
Karen Akça…
# Büyüyünce, İnsanın Kendini Nasıl Yalnız Hissettiğini Göreceksin #
Frida Kahlo…
Yalnız hissediyorum kendimi… Bu söz aklımdan çıkmıyor. Biz her zaman üç kişiydik, Zehra annem, Dalya ve ben. Yine üç kişiyiz ancak Türkiye'ye geldiğimden beri yalnızlık hissi çok ağır basıyor. Kimsenin bir şey dediği yada yaptığı yok ama dışlanmış ve yalnız hissediyorum kendimi. Üstelik ilk defa böyle bir duygu ile karşı karşıyayım. Nasıl baş edeceğimi bilmiyorum.
Bu bilinmezlik yetmiyor gibi üzerine şu son bir haftadır yaşadıklarım beni fazlasıyla yıprattı. Yok artık bu kadarı da filmlerde olur dediğim ne varsa tek tek başıma geldi. Şimdi de tehlikeli bir operasyonun ortasındaymışım gibi geliyor.
En son toplantı var deyip beni denediler bu yeni iş yerimde. Yani bu deneme olayı bile bana göre çok saçmaydı. İşe alındın yada alınmadın deyip geçiştirebilirlerdi. Alt tarafı çay kahve yapacak elemanım. Denemeye değer bir durum yoktu bence.
Yeni patronum, Cihangir Aslan dedikleri adam 40 yaşlarında bakımlı sarışın mavi gözlü birisi. Anlamsız derecede elektrik alamadım ondan. Çok itici geldi, galiba konuşma tarzı ve beni denemesi yüzünden ön yargılı oldum. Asılıyor gibi geldi ama bu da deneme olabilir. Hiçbir şey net değil şu an için bende.
Mutfağı toparlayıp temizledim. İş saatinde o binanın içindeyken sakın beni arayıp sorma diye tembihlemişti patron. Akşam olup kovulmayı beklemekten başka çarem yok. Kural dışı hareket edip kendimi kovdurmalıyım. Kovulunca o iş olmadı beni almadılar, başkasını bulun der geri çekilirim. Zaten Dalya nakil oldu. Sonraki tedavi sürecine müdahale edemezler.
Mutfağı temizledikten sonra kapıdan koridora başımı uzatıp baktım. Yine ip gibi dizilmiş korumalar öylece dikiliyordu. Hepsi takım elbiseli ve belirli mesafe vardı aralarında. Eminim şu Turhan mı tırpan mı ne haltsa mesafeyi tek tek ölçüp ayarlamıştır.
Gelen giden yok diye telefonu çıkardım çantadan ve Zehra anneyi aradım. İkinci çalışta cevapladı;
“Karen'immm nerdesin kızım. Başvuru yapıp gelirim dedin ama gelmedin. Merak ettim seni”
“İyiyim anne merak etme, başvuru diye geldim ama işe alındım direk. Akşama kadar buradayım, akşam mesai bitiminde geleceğim yanınıza. Beni boşver Dalya nasıl”
“Uyuyor, herşey yolunda dedi doktor az önce kontrol etti”
“Dilek geldi mi peki kendi kontrolü için”
“Geldi kızım, ayaklanmış maşallah iyi gördüm onu. Yarın gidiyor memleketine. Selam söyledi sana, telefon numarasını aldım bizimkileri de ona verdim. Lazım olursa belki diye”
“İyi yapmışsın annem, Dalya'da toparlansın davet ederiz Dilek’i yeniden”
“Tabii ederiz, artık bırakmam onu. Sen işine bak hadi. Sorun olmasın telefonla konuşman”
“Apar topar mutfağa tıktılar beni, telefon kullanmak yasaksa bile bilmiyorum. Kimse bir şey demedi”
“Olsun sen tedbirli ol yinede”
“Tamam anne dikkat ederim. Uyanınca selam söyle Dalya'ya”
“Söylerim kızım hadi kolay gelsin sana”
Vedalaşıp kapattık telefonu. Dansçı olmamı destekledi ancak hiç içine sinmiyor. Ters bir hareket yapsan bi yerin kırılsa hem işinden hem mesleğinden hemde sağlığından olacaksın diye korkusunu sürekli dile getirdi. Başka bir iş daha bul yada yeniden oku diye baskı yapmıştı bi dönem. Bırakamadım, danstan vazgeçemedim bi türlü.
Bu düşüncelerle telefonu kapatıp çantaya attım ve yapacağım bir iş var mı sorayım diye kapıya döndüm. Dönmemle birlikte Turhan korumayı karşımda gördüm…
“Hiii” deyip içimi çektim.
“Korktun mu”
“Evet, yalnız olduğumu sanıyordum”
“Acil durum olmadığı sürece telefonla konuşmak yasak”
“Kimse bir şey demedi bana. Ne kuralları biliyorum ne de yapacağım işi. Tuvalet nerde onu bile bilmiyorum. Bu arada mesai saatleri içerisinde tuvalete gitmek yasak mı”
“Tabii ki değil. Biraz dikkatliyiz güven konusunda. Bu ay yedi personel değişti ve bunun dördü casus çıktı. Seni apar topar almak zorunda kaldık”
“Toplantı yokmuş ki neden aldınız”
“Olacaktı, iptal edildi. Son dakika toplantı odasından böcek çıktı”
“Ayyy çok korkarım böcekten ben. Hamam böceği mi yoksa. Koskoca gökdelen bakım ilaçlama falan yapılmıyor mu?”
Tek kaşı havaya kalktı ve;
“Gerçekten bu kadar saf mısın saf ayağına mı yatıyorsun?”
“Anlamadım”
“Toplantı masasının altından böcek çıktı. Dinleme cihazı yani. Hemde Cihangir beyin oturacağı tarafta. Tabii ki ikram personelini yolladık o ara seni işe alıp toplantıyı iptal ettik”
“Ohh iyi canlı böcek değilmiş. İnanın sevindim bu duruma. Ayrıca hadi korumalardan biri ise neden direk ikram personeli?”
“Kapalı devre kamera sistemi ile heryeri izliyoruz. Kör nokta kalmayacak şekilde”
“Çok mantıklı”
Kenara çekildi başıyla dışarıyı işaret edip;
“Hem işini hemde bu katı anlatacağım sana. Yürü bakalım”
“Yalnız biraz resmi olursak sevinirim. Ben ikinci tekil şahıs kullanıyorum. Sizede tavsiye ederim. İlk günden senli benli konuşmaya gerek yok”
“O kadar çok personel değişiyor ki resmi konuşmayı bıraktım artık. Ayrıca benim için sorun değil. Senli benli konuşabilirsin”
“Gerek yok, işyerinde resmiyet iyidir” deyip çıktım mutfaktan.
Koridorda önüme geçti ve;
“Beni takip et” dedi.
Peş peşe yürümeye başladık. Bu defa önümdeki şahsın sıkı kalçalarına bakmadım. Yine içimden konuşuyorum diye dışımdan adama asılmayayım. Yoksa bu defa o da beni asar. Ama şimdi ortam müsait olacaktı ve önümde yürürken poposuna bi tane şaplak atıp ‘yavrum hepsi senin mi’ diyecektim. Ne yapardı acaba :)
Kıkırdadım…
Anında durup bana döndü ama bu defa çarpmadan durabildim. Bana bakıp;
“Sağlık raporu istiyorum senden. Akıl ve ruh sağlığın yerinde mi belge getir”
“Yok artık güldüm diye mi”
“Kendi kendine güldün diye. Ayrıca inan bana bu iş yeri hiç komik değil. Öyle takılıp vakit geçireceğin, komik durumların olduğu veya şakalaşıp güleceğin iş arkadaşlarının olacağı bir ortam değil. Ciddi ol daima”
“Tamam, özür dilerim”
İki adım daha atmıştık ki Cihangir Aslan bi odadan çıktı. Turhan duruşunu dikleştirince bende yanında durup elimi önümde birleştirdim ve tıpkı onun gibi Cihangir beyin geçip gitmesini bekledim. Biraz ilerledi sonra geri geldi ve Turhan'a;
“Gerekli tüm uyarıları yap. Bıktım sürekli farklı kişilerin elinden kahve içmekten”
“Tabii Cihangir bey, merak etmeyin gözüm üzerinde”
Sonra benim önümde durup;
“Umarım sadece kendi halinde bir çalışan olursun. Aksi halde senin için üzülürüm” dedi.
Yutkundum ama belli etmedim.
Birden çenemi tutup sıktı ve başımı yukarı kaldırdı. Ne olduğunu anlamadan;
“Gözlerime bakman konusunda uyardım seni Karen. Sakın bu güzel gözlerini kaçırma benden”
“Ta.., ta, tamam” diyebildim…
Bıraktı, iki elini cebine koyup direk gözlerime baktı. İstemsizce gözlerim doldu ama ağlamadım. Sıktım kendimi…
Cihangir beyin dudağı keyifle yukarı kıvrıldı ve;
“Asla bir insanı iki defa uyarmam. Turhan söylemeden ben söylemiş olayım. Unutma sakın, bir şeyi sadece bir kere söylerim ben. Hayatımda iki rakamı yoktur” deyip gitti.
Gözlerimi sıkıca kapatıp açtım. Derin bir nefes alıp verdim.
Turhan;
“İyi misin”
“Değilim, istifa ediyorum!”
“Çok geç, işe alındın artık. O veya ben seni kovmayana kadar buradasın”
“O zaman sen kov beni”
“Sebep?”
“Sana laf attım. Disiplinli biri değilim”
“Birinci tekil şahısa ışık hızıyla geçiş yaptın. Resmiyet gitti, sana demiştim burası gülüp eğleneceğin bir iş yeri değil diye. Ayrıca casusluk yapmadığın sürece benim kovma hakkım yok. Umarım casus değilsindir çünkü Cihangir beyin diğer yüzü ile tanışacaksın öyle bir durumda. İşini yap sadece ve gerekmedikçe göz önünde bulunma”
“Kov beni, vardır bi yolu. Bana asılıyor gibi geldi”
“Zengin, holding sahibi, yakışıklı ve bekar. Her genç kızın hayali”
“Babam yaşında ve korkunç biri”
“Tamam! Kapat konuyu gel benimle” deyip yürüdü.
Yine takip ettim onu. Az önce Cihangir manyağının çıktığı odaya girdik. Odanın ortasına doğru ilerledi bende peşinden. Dönüp bana baktı ve;
“Burası Cihangir beyin şahsi odası. Günün tamamını burada geçirir. Sadece toplantısı varsa çıkar. Bulunduğumuz katın temizlik görevlisi var ancak sadece bu odanın temizliğinden sen sorumlusun. İlk işin Cihangir bey gelmeden burayı temizleyip havalandırmak. Sekiz buçukta holdingte olur. En geç 08:35'te kahvesi hazır ve sıcak olmalı. Gün içerisinde çok isteği olmaz. Toplamda taş çatlasın sabah kahvesi de dahil 4 fincan kahve içer. Yani en fazla günde 4 defa göreceksin onu. Korumalara semaverde çay demleyeceksin herkes çay molasında sırayla kendisi alır çayını. Genelde karton bardakta içerler. Çok işin yok, umarım başarırsın”
“Umarım başaramam ve kovulurum”
“Kendini bilerek kovdurmaya çalışma çünkü sana geri dönüşü daha kötü olur”
“Tamam, elimden geleni yaparım”
“Yapmalısın, kendi iyiliğin için”
“İşyeri değilde işkence merkezi gibi. Zaten gerginim lütfen biraz daha normal konuşur musun”
“Normal konuşuyorum zaten”
“Hayır tehditvari konuşuyorsun”
“Ben tehdit etmem. Yaparım!”
“Çok rahatladım sağol”
İki adım attı bana doğru, ben yine iriliğinden korktuğum için iki adım geri attım. Kollarını arkaya bağlayıp tek kaşını havaya kaldırdı ve;
“Dil pabuç kadar ama cesaret yok. Bana bak 1,50 ne diyorsak onu yap. Az yorulup çok para kazanacağın bir iş. Zorlama!”
“Ben 1,50 değilim. Boyum 1,70 arada tam 20 santim var”
“20 santim inan çok abartılacak bi ölçü değil. Sebebini söylerdimde neyse zaten korktun iyice gerilme. Şimdi yürü tuvaletin yerini de göstereyim sana. Başkada seni ilgilendiren bişey yok bu katta. İlk geldiğinde girdiğin oda toplantı odası ve zaten bir tane o oda var”
“20 santim meselesine takıldım. Sen bana 1,50 dersen bende sana Turhan bey demem. Tırpan derim”
“Çok korktum. Yürü hadi” deyip geçip gitti yanımdan…
Gözlerimi devirdim. Yine peşine takıldım. Tuvaleti ve personel dinlenme odasını gösterdi ancak genelde korumalar dinlenirmiş molada. Pek boş bulamazsın dedi. Zaten masa sandalye var mutfakta orada dinlenirim. Çok önemli bir detay değil şu an için.
Katı gezme işimiz bittiğinde mutfağa geçerken kendi kendime tekrar eder gibi odalara bakıp;
“Patronun odası, toplantı odası, ilerisi tuvalet ve personel dinlenme odası” diye tekrar ettim.
Dersine çalışan öğrenci gibi… Turhan doğruca asansör tarafına ilerledi ben mutfağa. Aslında çantamı alıp kaçıp gitmek istiyorum ama çok korkuyorum. Çenem hâlâ ağrıyor, ne biçim sıktıysa.
Ben dalgın insanım bi kaç defa kahvesini soğuk verirsem sanırım kovar beni. Ama Turhan kendini kovdurmak için uğraşırsan daha kötü olur dedi. Anlar mı acaba amacımı?
Derdim tasam azmış gibi şimdi de bu iş çıktı başıma. Olaylar kontrolümde değil. Benden önce yakalanan casuslara ne oldu. Onları da mı Salih patron soktu buraya öğrenmem lazım.
Sandalyeye oturup akşam olmasını bekliyordum. Bir kere daha semaverde çay demledim. İkinci çay molası için korumalara. Hiçbiri benimle konuşmadı, sadece gelip çaylarını alıp gittiler.
Yarım saat sonra Turhan kapıdan;
“Cihangir bey geldi, kahvesini yap götür” dedi.
Derin bir nefes aldım ve içimden, ‘sarkıntılık ederse karşılık veririm o da kovar beni’ deyip kahvesini yaptım. Küçük tepside su ve lokumla sunumu hazırlayıp hemen odasına doğru ilerledim.
Kapıyı tıklattım ‘geell’ komutu gelince açıp girdim.
Turhan'da odadaydı, direk Cihangir beyin gözlerine bakarak kahveyi masasına bıraktım. Geriye çekilirken ;
“Karen sen dansçıyım demiştin” dedi.
“Evet Cihangir bey”
Göz teması kuruyorum sürekli ama tedirginim. Hiç böyle iğrenç bakan birini görmedim.
“Oryantal dans biliyor musun”
“Rahatsızlık yaşadım, daha doğrusu sakatlık. O yüzden bıraktım dansı. Zaten saati düzgün bir iş arayışı içindeydim. Artık dans edemiyorum, hatta hızlı yürümek bile zor benim için”
Yalan bedava…
“Üzüldüm, neyse en azından vücut bütünlüğün yerinde. Kaç yaşındasın”
“25”
Sabahta sormuştu bu soruları. Acaba yalan konuştuğumu mu düşündü?
“Ooo bizim Turhan'la yaşıtsın. O da 25 yaşında ama yaşına göre oldukça iri. Ailesi neyle beslediyse artık. Kafes dövüşünden çekip aldım onu ve korumam yaptım. İki ay içinde baş koruma ve sağ kolum oldu. Senden de aynı güveni ve performansı bekliyorum. Hayal kırıklığına uğrarsam, kırarım… Kalbini!!”
“Anladım Cihangir bey, elimden geleni yaparım”
“Çıkabilirsin” deyip eliyle kapıyı gösterdi.
Arkamı dönüp çıktım…
Ben asla bu adamın kasasına yaklaşamam. Beni yakalarsa pilim biter. Öldürse yine iyi, öldürmez süründürür. Psikopat birine benziyor.
“Allah'ım kurtar beni” diyerek mutfağa girdim.
Sandalyeye bıraktım kendimi. Saate baktığımda 16:30 olmuş. Yarım saat sonra çıktığımda ilk işim Salih patronu aramak. Bakalım nasıl bir çıkış yolu söyleyecek bana. Tek parça ve canlı çıkmam lazım buradan.
Bu tırpanda benimle yaşıtmış. Asla inanmıyorum en az 10 yaş var aramızda. Bu kadar iri bir adam kesinlikle 25 değil.
O sırada telefonuma mesaj geldi. Çantadan çıkarıp aldım. Kayıtlı olmayan bir numara:
05… : Ben Turhan kaydet…
Ben: Kaydeder misin denilir. Emir kipi değil rica..
05…: Dünyayı kurtarmayacaksın altı üstü telefonumu kaydedeceksin. Uzatma 1,50..
Ben: Bana bak tırpan, canımı sıkma benim. Öfkemi görmedin pişman olursun.
05…: Ben seni görmüyorum ki öfkeni nasıl göreyim. Nerdeyse bacağım kadar boyun var.
Ben : Sana ne benim boyumdan veya cüssemden. Ayrıca ben standart ölçülerdeyim. İri olan sensin… O boyla bi işe yaramazsın zaten.
05…: Önemli olan boyum değil işlevim. Uzatma kaydet numaramı. Mesaj yazmayı seven biri değilim zaten. Bi durum olduğunda ya tek mesajla anlat yada direk ara…
Gülümsedim…
Ben: T
Ben: A
Ben: M
Ben: A
Ben: M
Tek tek yazıp yolladım her harfi.
Burası ciddi bir müessese olabilir ancak bu tırpanla uğraşmak hoşuma gitti. İş yerinde ki yeni eğlencemi buldum. Tırpan…
O5… : 1, 50!!!!!!
Elimi ağzıma kapatıp güldüm… Bu şimdilik iyi günlerin. Zamanı gelince o popona şaplakta atacağım. Beni kovması için gidip Cihangir beye yalvaracaksın!!!