Okulda yaşananlar Nazlı'ya çok ağır gelmişti ama pes edemezdi.
Tamam, çok korkuyordu. Bunu kendine itiraf ediyordu. Yine de okulunu bitirmek zorundaydı.
Poyraz Karadağlının çok tehlikeli biri olduğu belliydi.
Arkadaşı ve kendisine daha fazla zarar vereceğinden endişe ediyordu.
Yine de ikisi de okula gitmeye devam ediyorlardı.
Nazlı, derse girdiğinde herkesin bakışlarını üzerinde hissediyordu.
Ona inananlar kadar kıza kötü gözle bakanlar da vardı.
Bu durumu fırsat belleyip kıza ahlaksız teklifler edenler bile vardı.
Bunlar Nazlı’yı çileden çıkarıyordu.
Dayanmaya çalışıyordu işte.
Ne olursa olsun dayanmaya çalışıyordu.
O gün dersten sonra okulun kütüphanesine gitmişti.
Bir süre orada ders çalışmak istiyordu.
Masanın birine geçip oturmuştu sessiz bir şekilde. Kitaplarını açmış hem okuyor hem de not alıyordu.
Derse daldığı bir sırada okulun aylak takımından iki serseri Nazlı'nın
oturduğu masaya geldi.
"Merhaba Nazlı, ne haber" dedi birisi sırıtarak.
Nazlı, başını kaldırıp baktığında gördüğü kişilerle yüzünü buruşturdu.
"Ders çalışıyorum gördüğünüz gibi yalnız kalabilir miyim acaba?" dedi.
Gençlere bakarak.
İki genç Nazlı'nın söylediğini umursamadan sırnaşmaya devam ettiler.
"Okuldan sonra takılalım mı ne dersin?"
"Takılalım mı derken? Ben kimseyle takılmıyorum. Siz kendi kendinize takılın" Nazlı, iki serserinin yılışık hareketlerine ve yaptıkları teklife çok sinirlenmişti.
"Neden Nazlı, bizi Poyraz Karadağlı kadar çekici bulmuyor musun?" dedi bir diğeri ellerini saçlarından geçirip.
Nazlı, adamın söylediklerinden sonra öfkeyle ayağa kalktı,
"Ne saçmalıyorsunuz siz be? Siz beni ne zannediyorsunuz?
Defolup gidin başımdan Poyraz Karadağlı’nın da sizin de Allah belanızı versin" diyerek kitaplarını toplayıp kütüphaneden ayrıldı.
Dışarı çıkar çıkmaz derin nefesler almaya başladı.
Zira sinirden elleri titriyordu.
"Nasıl insanlardı bunlar?
Nazlı yı ne zannediyorlardı"
Kız olduğu yerde kendine gelmeye çalışırken kütüphaneden çıkan serseriler Nazlı'nın yanından geçtiler.
Bir tanesi Nazlı'nın saçına dokunarak uzaklaştı.
Nazlı, sinirden gözyaşlarını tutamadı.
Okul iyice işkence olmaya başlamıştı.
Nazlı, artık ne yapacağını bilmiyordu.
Ellerini yüzüne kapatıp bir süre ağladıktan sonra kendini toparladı.
" Hadi Nazlı, biraz daha sabret az kaldı.
Yakında kurtulacaksın" dedi kendi kendine.
Sonra da elinin tersiyle gözyaşlarını sildi.
Ders saati yaklaştığı için hızlı adımlarla sınıfına yürüdü.
Poyraz, aldığı telefonla öfkeyle duvara yumruğunu geçirdi.
Okulda ki adamı bugün kütüphane de olanları haber vermişti.
Nazlı'ya yapılanları öğrenmişti Poyraz. Öğrenmişti ve çılgına dönmüştü.
Özellikle serserilerin kıza söylediklerini duyunca kan beynine çıkmıştı.
Okul çıkışı Pars ve Kaya'dan o gençleri getirmelerini istedi.
O kadar sinirliydi ki sinirden saçlarını çekiştiriyordu.
"Onlar kim oluyorlar da Nazlıya böyle davranabiliyorlar" dedi kendi kendine.
Poyraz'ın adını teninde taşıyan kıza kimse böyle davranamaz hatta yanına bile yaklaşamazdı.
Böyle bir manyaklığı neden yaptığını da bilmiyordu ya neyse.
Poyraz, Nazlı'nın fotoğrafını ilk gördüğünde etkilenmişti.
Sevgili listesine eklenebilecek kızlardandı. Nazlı çok güzeldi. Hatta güzel kelimesi bile sönük kalıyordu.
Kafeterya da canlı canlı görünce kızın güzelliğiyle adeta büyülenmişti.
Teyzesinin kızı uzaktan takip et ona sakın yaklaşma sözü kızla kendi kafeteryasında yaşadıkları tartışmayla boyut değiştirmişti.
Yine de teyzesinin sözünden çıkmayacak ne isterse yapacaktı.
O cadının her şeyi bilmesi gerekmiyordu sonuçta.
Eniştesi teyzesini aldatmakta son derece haklıydı.
Kadın eniştesine hayatı zindan ediyordu.
Teyzesini yanında olmasının sebebi sadece kan bağıydı.
Çünkü teyzesi tam bir psikopattı.
Yeğeni olduğu için ona da geçmişti bu gen.
Poyraz Karadağlının psikopat hali teyzesine çekmişti.
Kızın üzülmesini çok istemişti ve üzmüştü de.
Ama onu başkasının üzmesine izin vereceği anlamına gelmezdi.
Pars, o iki serseriyi okul çıkışı Poyraz'ın önüne attı.
Ne olduğunu anlayamadan yaka paça getirilen gençler.
Poyraz Karadağlıyı karşılarında görünce, büyük bir şok yaşadılar.
Poyraz, oturduğu koltuktan yavaş yavaş ayağa kalktı. Yerde ki serserilere bakarak, "Ayağa kalkın lan!!" diye bağırdı .
Korkudan hızla ayağa kalkan gençlerin karşısına geçip ikisinin de suratına aynı anda yumruğunu geçirdi.
İkisi birden yere düşen gençlere tepeden bakarak.
"Nazlı'nın saçlarına hanginiz dokundu" dedi. İkisi de birbirine bakmaya başlayınca " Kim lan kim!!?"diye tekrar bağırdı. Gençlerden bir tanesi "O yaptı" diyerek arkadaşını gösterdi.
Poyraz, tir tir titreyen gencin yanına biraz daha yaklaşıp, "Hangi elinle dokundun" dedi ateş saçan gözleriyle. Korkudan dili tutulan genç sağ elini gösterdi titreyerek.
Poyraz, gencin sağ elini ayaklarının altına alıp ezmeye başladı.
Her parmağını tek tek kırana kadar da bırakmadı.
Gencin çığlıkları oldukları yeri inletiyordu. Bir süre sonra ayağını parmakların üzerinden çekti.
Eğer bir daha yan gözle bile olsa Nazlı'ya bakarsanız yada yanına yaklaşırsanız.
Sizi kimse elimden almaz. Ve buradan cesediniz çıkar anladınız mı lan?" dedi.
Gençler korkuyla başlarını salladılar.
Poyraz, Pars'a bakarak gençleri işaret etti.
"Atın şunları dışarı" dedi.
Pars, ikisinin de enselerinden tutarak kapıdan dışarı fırlattı.
Nazlı, Ece ile birlikte okul çıkışı biraz gezmeye karar verdiler.
Bir kaç arkadaşı da onlara katılınca beraber alışveriş merkezlerini gezmeye gittiler.
Beş kız birkaç saat hem sohbet ettiler. Hem alışveriş yaptılar.
Bir kaç parça bir şeyler Nazlı'da aldı.
Nazlı, harcamalarına her zaman dikkat ederdi.
Annesi ve dedesinin onun için nasıl çalıştığını bildiği için mecbur kalmadıkça para harcamazdı.
Kızlar arkadaşlarından ayrılıp eve geldiklerinde Gülsüm teyzesinin hazırladığı muhteşem akşam yemeği ile karşılaştılar.
Kızlar koşarak Gülsüm'e sarıldılar ve kadını öpücüklere boğdular.
"Bana sarılmak yok mu" diyerek mutfaktan çıkan Irmak'ı kimse beklemiyordu.
Nazlı, sevinçle annesine koştu.
" Annem!!"diyerek sarıldı sıkıca.
"Kızım bir tanem seni çok özledim. Hasretine daha fazla dayanamadım"
Irmak, çok özlediği kızına sıkı sıkı sarıldı.
"Bende annem bende seni öyle özledim, öyle özledim ki anlatamam"
"Aa beni de alın aranıza" diyerek Ece'de girdi aralarına.
Hepsi beraber bir süre hasret giderdiler.
Sonra da Irmak ve Gülsüm teyzelerinin hazırladığı muhteşem sofraya oturdular.
Yemekten sonra Irmak ve Nazlı hasret gidermek için Nazlı'nın odasına çekildiler.
Nazlı, göğsünde ki yarayı annesine göstermemek için tamamen kapalı bir gecelik giydi.
Annesiyle beraber yatağa girdiler.
Nazlı, annesinin kucağında uyumayı çok seviyordu.
Annesine sıkıca sarılarak kokusunu içine çekti.
Irmak'ta kızının saçlarını öpücüklere boğdu.
Karalanmış lekelenmiş hayatının güneşiydi kızı.
Annesinin canının içi babasının da biricik kızıydı.
Kızıyla sarılırken Barlas, geldi aklına. Bir çocuğu olduğunu bilse ne yapardı acaba.
Adı kısır ağaya çıkmıştı Barlas'ın. Tabi ki çok sevinirdi.
Başına taç yapardı kızını da Irmağı da.
Irmak, Nazlı doğduğunda cesaret edip her şeyi anlatabilseydi.
Her şey çok farklı olurdu belki.
Çünkü Barlas'tan kaçmadan önce son konuşmalarında "Affet beni seni seviyorum" demişti.
O gün onu affetmezdi Irmak.
O kadar gurursuz olamazdı.
Yıllarca Barlas, hiç mutlu olamadı. Irmak, onun hakkında hep kötü haberler almıştı.
Adam Irmak'a yaptıklarını ödüyordu yıllardır.
Gece ana kız çok güzel bir uyku çektiler.
Irmak, sabah erkenden kalkıp güzel bir kahvaltı hazırladı.
Kızları uyandırıp kahvaltıya oturttu.
Yarım saate yakın beklemelerine rağmen Gülsüm teyzesinin kalkmadığını gördüler.
Her gün sabah erkenden kalkan kahvaltıyı hazırlayan kadın bu sabah uyuyakalmıştı.
Nazlı, daha fazla dayanamamıştı. Kadını uyandırmak için odasına gitti hemen.
Kahvaltıya oturan Ece ve Irmak bir kaç dakika sonra Nazlı'nın çığlığıyla hemen Gülsüm'ün odasına koştular.
Odaya girdiklerinde gördükleriyle hepsi gözyaşlarına boğuldu.
Nazlı, Gülsüm teyzesinin başında ağlıyordu.
Gülsüm'ün başı dayandığı yataktan kaymış gözleri açık bir şekilde karşıya bakıyordu.
Irmak, koşarak yatağa yaklaştı.
Gülsüm'ü sarstığında kadının hareket etmediğini gördü.
O an anlamışlardı.
Artık Gülsüm teyzeleri yaşamıyordu.
Zaten akmakta olan gözyaşları daha da şiddetlendi.
Üç kadın ne yapacaklarını şaşırmışlardı.
Ece, ayağa kalkarak hemen komşulara haber verdi.
Gelen komşuları önce ambulansı aradılar.
Ambulansla beraber polislerde gelmişti.
Polisin neden geldiğini anlayamamıştı
Irmak ve kızlar.
Gülsüm'ün cenazesi hastaneye giderken onları da karakola götürmüşlerdi.
Karakolda polisler Gülsüm'ün akrabaları olmadığı için ölümünün şüpheli olduğunu söylediler.
Otopsi sonucu çıkıncaya kadar karakol da kalacaklarını söylediler.
Hiçbiri de ağzını açıp bir şey diyememişlerdi.
Çünkü Gülsüm'ün ölümü hepsini çok sarsmıştı.
Saatlerdir ağlıyorlardı.
Üçü de bitkin durumdaydı.
Dedelerine haber vermişler.
Yaşlı adam şuan yoldaydı ve gelmek üzereydi.
Poyraz, kütüphane de Nazlı'yı rahatsız ettikleri günden sonra.
Pars'a Nazlı'nın peşini bırakmamasını onu yirmi dört saat izlemesini istemişti.
O serserilerin Nazlı'ya tekrar zarar verme ihtimalleri vardı.
Akılları varsa böyle bir hata yapmazlardı.
Yine de onlara güvenilmezdi.
İşini garantiye almak istiyordu.
Öğleye doğru Pars, Poyraz'ı arayarak olanları anlattı.
Nazlı'nın evinde kaldığı kadının öldüğünü. Nazlı annesi ve arkadaşını şüpheli olarak karakola götürüldüğünü söyledi.
Poyraz, Pars'a hemen karakola gidip ne olursa olsun Nazlı'yı kurtarmasını istedi.
Pars, karakola geldiğinde neredeyse akşam olmak üzereydi.
Nazlı ve annesi karakoldan çıkıyorlardı.
Arkalarından Nazlı'nın arkadaşı Ece'de vardı.
Hepsi de bitkin haldeydi. Ağlamaktan perişan olmuşlardı.
O arada Poyraz 'da gelmişti karakola.
Pars'a gitmesini işaret edip Nazlı'ya baktı.
Arabasından inip onlara doğru yürümeye başladı.
Tam karşılarına geldiğinde durdu.
Irmak'ın kızlar bu genci tanıyor musunuz sözleriyle karşılarına bakan Nazlı ve Ece, karşılarında Poyraz Karadağlıyı görünce şok geçirdiler.Poyraz Karadağlıyı karşılarında gören kızlar büyük bir şok yaşamışlardı.
Poyraz, yavaş ve korkutucu adımlarla onlara doğru yaklaştı.
Nazlı, Poyraz yaklaşırken elini sol göğsünün tam üzerinde ki yaraya götürdü.
Poyraz Karadağlının hiç acımadan açtığı yaraya.
Eliyle üzerinde ki kıyafeti sıktı.
Poyraz'ı gördüğü andan itibaren o yara şimdi açılmış gibi sızlıyordu.
Gözlerini kapatıp yüzünü buruşturdu.
İşte o an Poyraz'da sol göğsünün üstünde bir acı hissetti.
Nazlı'nın yüzüne baktığı andan itibaren, kızın eli yaranın üzerinde dururken sanki ikisi aynı anda aynı acıyı çekmişti.
Poyraz, afallamıştı. Nazlı'nın gözleri kapalıydı. Hala acı çekiyormuş gibi yüzünü ve alnını buruşturmuştu.
Poyraz Karadağlıydı o. Kalbini annesi ve babasının kavgasının bitmesi için dua ettiği küçük odasında bırakan çocuk.
O kötü günlerden sonra kimseye acımayan çocuk.
Poyraz, daha fazla düşünmek istemiyordu. Başını iki yana sallayarak kendine geldi.
Ona korkuyla bakan kızları görmezden gelerek Irmak'a çevirdi bakışlarını.
"Geçmiş olsun teyzeciğim. Ayrıca başınız sağ olsun" dedi.
Kızların şaşkın bakışları arasında konuşmaya devam etti.
"İnanın geç duydum. Yoksa daha erken gelirdim"
Nazlı, Poyraz'ın annesiyle kibar bir şekilde konuşmasını ağzı açık bir şekilde izliyordu.
"Bu arada adım Poyraz Karadağlı. Kızınızın ve Ece'nin okuldan arkadaşıyım.
Ben Nazlı ve Ece arkadaşlarımdan iki yıl önce mezun oldum değil mi kızlar? Konuşsanıza dilinizi mi yuttunuz?"
"Ee evet" dedi Nazlı, kekeleyerek.
Ece, ağzını bile açamamıştı korkudan.
"Demek aynı okuldan tanışıyorsunuz? Geldiğin için çok sağol. Tanıştığımıza memnun oldum"
"Buyurun sizi evinize bırakayım.
Arabam az ilerde. Size yardım edeyim." diyerek Irmağa arabasına kadar eşlik etti.
Kızlar da ses çıkarmadan peşlerinden gitti.
Arabanın yanına geldiklerinde arka kapıyı açarak Irmak'ın oturmasına yardım etti.
Nazlı ve Ece de onlarla beraber arabanın yanına gelmişlerdi.
İki kız sessizce olacakları bekliyordu.
Poyraz, Nazlı'ya bakıp,
"Sen ön koltuğa gel arkadaşım" dedi ve suratında sinsi bir gülümseme oluştu.
Bu halini de Nazlı'dan başkası fark etmedi.
Nazlı, itiraz bile edemedi. Yavaş ve korkak adımlarla ön koltuğa geçip oturdu.
Ece'de Irmak'ın yanına oturduktan sonra Poyraz, arabayı çalıştırıp gaza bastı.
Akşam vakti trafik yoğun olduğu için çok yavaş ilerliyorlardı.
Bu durum Nazlı'nın gerilmesine neden oluyordu.
Bir taraftan Poyraz'ın dönüp dönüp sürekli ona bakması kızı delirtiyordu.
Kırmızı ışıkta duran Poyraz, torpidodan bir şey alma bahanesiyle Nazlı'nın yanına iyice yaklaştı.
Elini kızın bacaklarının çok yakınında olan torpidoya uzattı.
Nazlı, donup kalmış kıpırdamıyor hatta nefes bile almıyordu.
Poyraz, biraz doğrulup dikiz aynasından arkaya baktı. Irmak ve Ece, ikisi de yola doğru bakıyorlardı.
Kırmızı ışık yanıyordu hala. Yeşilin yanmasına yirmi saniye vardı hatta on dokuz.
Nazlı'ya biraz daha yaklaşarak.
"Üçüncü cezana hazır mısın taşralı?" dedi.
Nazlı'nın sesi soluğu kesilmişti. Poyraz'a hiç bir şey söyleyemedi.
Sabahtan beri perişandı zaten.
Kafası allak bullak olmuştu.
Poyraz, bu sözleri söyledikten sonra Nazlı'nın gözlerini içine baktı.
Kız boşluğa bakıyordu sanki.
Yüzünde hiç bir ifade yoktu. Gözleri donuk karşıya bakıyordu.
Poyraz, bu kadar gerginliğin yettiğine karar vererek yola devam etti.
Ne kızlar ne de Poyraz, hiçbir şey konuşmadan eve geldiler.
Kızlar ikisi de arabadan hemen indiler.
Poyraz, sakin bir şekilde inip Irmak'ın kapısını açtı.
Irmak'ın elinden tutarak inmesine yardım etti.
Irmak'ta genç adama bakarak, "Sağ ol Poyraz. Çok naziksin oğlum" dedi gülümseyerek.
O an Poyraz'ın kalbi öyle bir duygu oluştu ki.
Anne şefkatini iliklerine kadar hissetti.
Hayatı boyunca annesi bir defa bile oğlum dememişti.
Poyraz, içinde fırtınalar koparken dışarıya bir şey belli etmemekte usta olmuştu.
Poyraz acılarını hep içinde yaşardı.
Kimsenin ona acımasını yardım etmeye çalışmasını istemezdi.
Poyraz, Nazlı'nın annesine hayran olmuştu.
Kadının gözlerinden saf sevgi akıyordu.
Böyle bir kadın nasıl kötü ve yuva yıkmaya çalışan biri olabilirdi.
Poyraz, düşüncelere dalmışken Irmak'ın konuşmasıyla kendine geldi.
"İçeri gelsene oğlum. Hem yemek yeriz hem sohbet ederiz.
Seni de buraya kadar yorduk. En azından biraz dinlenirsin" dedi.
Poyraz, kızlara baktı önce.
İki kız korkulu gözlerle Poyraz'ın vereceği cevabı bekliyorlardı.
Poyraz, bugünlük bu kadar gerginliğin onlara yeteceğine karar verdi.
"Sağ olun teyzeciğim benim kız arkadaşımla randevum var" dedi gözlerini Nazlı'dan ayırmadan.
Nazlı, Poyraz'ın kız arkadaşım lafıyla o gün kafeteryada olanlar geldi aklına.
Tiksinir bir şekilde yüzünü buruşturdu.
Bu hareketi Poyraz'ın gözünden kaçmamıştı.
Nazlı'ya çapkın bir şekilde bakıp, göz kırptıktan sonra.
"Hoşça kalın kızlar yine görüşeceğiz." diyerek arabasına atlayarak gaza bastı.
Irmak ve kızlar beraber eve girdiler.
İki saat sonra dedeleri de gelmişti.
Dedeleri çoktan gelmişti aslında.
Önce karakola uğrayan adam onların karakoldan ayrıldığını öğrenince taksiyle tekrar eve dönmüştü.
Hep beraber saatlerce Gülsüm teyzeleriyle yaşadıklarından konuşarak ağladılar.
Irmak ve özellikle Nazlı, için çok ağırdı bu durum.
Okula başladığından bu tarafa nereyse annesinden fazla Gülsüm teyzesini görüyordu.
Çok sevdiği kadını kaybetmek onu yıkmıştı.
Ertesi gün komşularıyla beraber Gülsüm teyzelerinin cenazesini hastaneden alıp mezarlığa götürdüler.
Yaşlı kadını son yolculuğuna gözyaşlarıyla dualarla uğurladılar.
Yıllarca ona ikinci anne olan kadının ölümü Nazlı'yı sandığından daha ağır gelmişti.
Poyraz, mezarlığa da gelmiş ve Nazlı'nın deli gibi ağlamasına şahit olmuştu.
"Bir insan bu kadar ağlamamalı" dedi.
Nazlı’ya bakarak.
Poyraz, küçük bir kelebek olup Nazlı'nın yanağına konmak istedi.
Gözyaşlarını silmek kulağına eğilip,
"Yeter artık taşralı. Daha fazla ağlama. Gözyaşlarına ilerde çok ihtiyacın olacak" demek istedi.
"Sus artık gül yüzlü. Yoksa taş kalbim yumuşamaya başlayacak.
Bu ne benim nede teyzemin işine gelmez"
Nazlı çok acı çekecekti bu belliydi.
O Nazan cadısı onu ve annesini kafaya takmıştı.
Onları bitirmeden bırakmazdı.
Bir de Poyraz'ın yapacakları vardı tabi.
Bu kızın işi çok zordu.
Mezarlıktan geldikten sonra baş sağlığı dileyen komşuları da gittiler.
Ev sanki ıssız kalmıştı. Gülsüm, annesiz kalmıştı.
Ruhu gitmiş sadece betonu kalmıştı.
Gülsüm, çok iyi bir kadındı. Seveni de çoktu.
Semtin bir tanecik Gülsüm teyzesiydi.
Herkes dağıldıktan sonra Irmak ve dedesi oturuyor, Nazlı, Ece ile birlikte mutfakta bir şeyler hazırlıyordu.
Dün akşamdan beri bir şey yememişlerdi.
Kapının zil sesiyle Ece, elindeki domatesi bıraktı.
"Ben bakarım" diyerek kapıya koştu.
Kapıyı açtığında ellili yaşlarda bir adam elinde çantayla içeri girdi.
Irmak ve dedesi adamı ayakta karşılayıp buyur ettiler. Adam Irmak'ın gösterdiği yere geçip oturdu ve kendini tanıttı.
"Ben Gülsüm Hanım'ın avukatıyım Nazlı Günay kim acaba?" diye sordu.
Irmak, adama bakarak, "Benim kızım " dedi.
Sonra da "Neden sordunuz kızımı?" diyordu ki, Nazlı, geldi mutfaktan.
"Buyurun Nazlı Günay, benim" dedi.
"Bak kızım ben Gülsüm Hanım ve eşinin avukatıydım yıllardır. Gülsüm Hanım, bir yıl önce bana gelerek mirasıyla ilgili yardımcı olmamı istedi.
Bende kendi isteği üzerine gerekli belgeleri hazırlattım.
Gülsüm Hanım, bu evi ve bankada ki nakit parasını ve altınlarını Nazlı'ya bıraktı"
Orada bulunan herkes şok olmuş bir şekilde avukata bakıyorlardı.
Ece, gülümseyerek Nazlı'nın koluna dürttü.
Kulağına eğilip, "Yaşadın kızım. Zengin oldun artık" dedi.
Hamza dedesi söze girdi hemen, "Avukat Bey, benim torunumun ne paraya nede eve ihtiyacı yok.
Gülsüm Hanımdan Allah razı olsun.
Ama kabul edemeyiz." dedi.
Nazlı ve Ece şaşkın gözlerle bu sefer dedesine baktılar.
"Bakın beyefendi Gülsüm Hanım bu mirası Nazlı'ya bıraktı.
Özellikle reddetmemesini rica etti.
Kızımıza da bir soralım ne diyecek."
Orada bulunan herkes bakışlarını Nazlı'ya çevirdi.
Nazlı, önce bir süre düşündü.
Sonra da sakin bir şekilde konuşmaya başladı.
Avukat bey, ben bankada ki parayı kesinlikle kabul edemem.
O parayı Gülsüm Teyzem, adına hayır kurumlarına bağışlayın.
Evi ondan bir anı olarak şimdilik kabul ediyorum.
Öğrenim hayatım bittiğinde, buradan gideceğim o zaman ne yapacağımıza karar veririz.
Çok teşekkür ederiz ilgilendiğiniz için."
"Benim görevim kızım. İnan beni çok şaşırttın.
Bankadaki para baya yüklü bir miktar.
Kimse senin yaptığını yapmaz."
"Avukat bey, kefenin cebi yok.
Ben okulumu bitirince kendi paramı kazanacağım inşallah.
Annem ve dedem benim için gerekeni yapıyorlar zaten.
İnanın o para gittiği yerde daha çok işe yarayacak."
Bir süre daha oturan avukat ayağa kalktı.
"Yarın parayı bağışlamak için gerekli yerlere başvururum kızım. Senin de imzan gerekecek. Ben sizi tekrar rahatsız ederim."
"Ne rahatsızlığı avukat bey, her zaman bekleriz."
"Ha bu arada mezun olduğunda iş sıkıntın olursa beni mutlaka ara olur mu?
Sana yardımcı olmayı çok isterim.
Senin gibi dürüst bir kızla çalışmak isteyen birçok insan bulabilirim."
Avukat Nazlı'ya kartını bırakıp, herkese veda ederek çıkıp gitti.
Annesi ve dedesi Nazlı'nın avukatla konuşmasını gözyaşları içinde izlediler. Ne kadar iyi ve karakterli bir evlat yetiştirdiklerini bir kez daha anladılar.
Pars, Nazlı'nın evine gelen avukat Kadir Sargun'u görünce hemen Poyraz'ı aradı.
Poyraz'a avukatın Nazlı'nın evine gelip bir saat kalıp gittiğini söyledikten sonra telefonu kapattı.
Avukat Kadir Sargun, Poyraz'ın babası Rıfat Karadağlı'nın en iyi arkadaşlarından biriydi.
Aynı zamanda Poyraz'ın sevdiği saydığı insanlardandı.
Poyraz, hiç vakit kaybetmeden Kadir amcasını aradı.
Kadir amcasına Nazlı'nın arkadaşı olduğunu söyleyerek her şeyi öğrendi.
Poyraz, kızın yaptıklarına çok şaşırmıştı.
O kadar parayı gözünü bile kırpmadan bağışladı demişti Kadir amcası.
Poyraz, telefonu kapattıktan sonra düşüncelere dalmıştı. "Sen nasıl bir şeysin Gül yüzlü.
Sen gerçek misin, bu dünyada senin gibi insanlar var mı? Nedense hiç inanasım gelmiyor" dedi.
Bir hafta sonra Irmak, köyüne dönmek için evden çıkmaya hazırlanıyordu.
Köyde acil işleri olduğu için dedesi birkaç gün kalıp gitmişti zaten. Irmak' ta bugün gidecekti.
Nazlı, annesine gitme diyemiyordu.
Çünkü dedesi orada yalnızdı ve Irmak'a onun daha çok ihtiyacı vardı.
Nazlı'nın yanında Ece, vardı nasıl olsa.
Çağırdıkları taksinin gelmesiyle annesine sarılarak veda etti.
Ece'yle de sarılan Irmak, taksiyle otogara doğru yola çıktı.
Şu iki ayda Nazlı'nın başına neler gelmişti.
Yaşanan olaylar kızı çok yıpratmıştı.
Hem çok üzgün hem de çok tedirgindi.
On gündür okula da gidemiyorlardı.
Yarından itibaren okula tekrar devam etmeleri gerekiyordu.
Sınavlar başlayacaktı yakında.
Okullarının son dönemini de bitirip yollarına bakmaları gerekiyordu.
Nazlı, ertesi sabah erkenden uyanarak Ece'yi uyandırdı.
İkisi de kahvaltı etmek istemedikleri için hazırlanıp okula gittiler.
On gündür okula gelmedikleri için dedikodular biraz unutulmuştu anlaşılan.
Tuhaf bakışlar görmüyorlardı en azından.
Nazlı ve Ece farklı sınıflarda ki olan dersleri için ayrıldılar.
On gündür Nazlı'nın koruması gibi olan Pars.
Poyraz'ı arayıp kızın okula gittiğini söyledi.
Poyraz, "Tamam artık. Takibi bırak ve kafeterya ya git. Ben iki gün yokum sen işlerle ilgilen" dedi.
Poyraz, ikinci kafeteryası için hazırlık yapıyordu.
Mekân konusunda sıkıntılar yaşamıştı.
Kafeterya açacağı yerin eski sahibi mekânı Poyraz Karadağlı ‘ya satmak istememişti.
Ama her zamanki gibi zorla da olsa istediğini almıştı.
İşlerle şimdilik Pars ve Kaya ilgilenecekti.
Onun iki gün çok önemli işleri vardı.
Okul bitimine kadar o dersten o derse koşan kızlar artık yorgunluktan bitmişlerdi.
On gündür okula gelmemişlerdi, bu yüzden kaçırdıkları konular hakkında arkadaşlarından notlar almışlardı.
Akşama kadar derslerden kafalarını kaldıramamışlardı.
Gireceği dersler bittikten sonra.
Eve gitmek için okuldan ayrıldılar.
Kısa süreli bir otobüs yolculuğundan sonra mahallenin dönüşüne geldiler.
Otobüsten inip yürüyerek yollarına devam ederken...
Ece, yanından geçtikleri küçük marketten alacakları olduğu için hemen durdu.
Hemen döneceğini söyleyip markete daldı.
Nazlı, marketin dışında Ece'yi beklemeye başladı.
Oyalanmak için telefonuyla ilgilenirken önünde duran siyah arabayla bakışlarını arabaya çevirdi.
On dakika sonra marketten çıkan Ece, kapının önünde Nazlı'yı göremedi.
Belki eve gitmiştir diyerek hızla yürümeye başladı.
O sırada telefonuna bir mesaj geldi.
Gelen mesajı okuduğunda elindeki eşyaları yerle buluştu.
Sonra da elleri titremeye başladı.
Korkudan ne yapacağını şaşırdı.