İki yıl…
İki koca yıl ondan ayrı geçen zaman. Göreve giderken hislerimin geçici olduğunu düşünmüş, çok kısa sürede onu unutabileceğimi sanmıştım. Ama her geçen gün, her geçen gece yanıldığımı daha derinden anladım. Bu iki yıl boyunca sadece birkaç kez sesini duyabildim, o da tesadüfen. Ailemden ara ara onunla ilgili haberler aldım. Zaten burada iletişim her zaman sıkıntılıydı.
Suriye sınırındaydık. Hayatım boyunca geçirdiğim en zor görevdi. Soğuk, yorgunluk, özlem… Ama bunların hiçbiri onu aklımdan çıkarmama yetmedi. Her şeye rağmen Naz zihnimi ve kalbimi meşgul etmeyi sürdürdü.
Ne kadar çok anı biriktirmişim onunla… Şimdi daha iyi fark ediyordum. Gülüşü, şımarıklıkları, nazlanmaları, bana bir türlü "abi" dememesi… Sevinç teyze ve Selim ne kadar uğraşmıştı o kelimeyi söyletmek için. Ama o küçük burnunu havaya kaldırıp inatla,
“Poyraz benim abim değil! Demeyeceğim!”
derdi. Ne yaparsak yapalım, bu konuda taviz vermezdi.
Onu düşündükçe yüzümde istemsiz bir tebessüm belirirdi. İki yıl boyunca ailemi, evimi, Naz’ı görememek içimi burksa da, Naz'a dair hislerim hiç eksilmedi. Aksine… güçlendi.
Bütün bu karmaşanın içinde bir de Can vardı.
Bir gün, yanıma gelip,
“Komutanım, konuşabilir miyiz?”
dedi.
“Gel Can,” dedim. Kumanyalarımızı yerken evet dinliyorum seni.
“Komutanım, siz benim abimsiniz,”
dedi. Beni en zayıf yerimden yakalayarak…
“Evet, öyleyim. Sen bana abinin emanetisin Can. Ömür boyu desteğim hep arkanda olacak.”
“Biliyorum komutanım. Sağ olun…”
“Ee, anlat, derdin ne bakalım?” diye sordum.
Sessizce başladı konuşmaya:
“Bunu sizinle uzun zamandır konuşmak istiyordum…”
Daha o anda içimde bir huzursuzluk yükseldi. Nereye varacağını tahmin etmek güç değildi. Gözlerimi ona dikerek devam etmesini işaret ettim.
“Naz…” dedi ve duraksadı. Derin bir nefes alarak devam etti:
“Naz'ı seviyorum. Öyle gelip geçici bir şey değil bu. Onu tanıdığımdan beri içimde güçlü duygular var. Ve bunu size söylemek istedim.”
Tüm bedenim öfkeyle kasıldı ama belli etmedim. Sakin bir ifadeyle,
“Hayırlısı olsun. Naz’la konuştun mu?”
diye sordum.
“Hayır. Görev bittikten sonra konuşacağım. Gerçi benden yana bir duygusu yok gibi ama... Belki bana bir şans verirse onun da kalbini kazanabilirim.”
Can’ı severdim. Mutlu olmasını da isterdim ama...
“Can,” dedim, “Naz benim kıymetlim. Onu üzen, beni daha çok üzer. Ona göre davran.”
Bu konuşmadan sonra bir daha kendime gelemedim. Can’ın Naz’a olan duygularını dinlemek beni mahvetmişti.Can Ona bu kadar âşıkken, ben nasıl Naz’a yaklaşabilirdim? Bu bana yakışmazdı. Ama kalbim… ona söz geçiremiyordum.
İki yılın sonunda görev bitti. Nihayet yuvamıza dönmüştük. Selim’in düğünü vardı; ben de nikâh şahidiydim. Naz’ı uzaktan izledim.onu görünce nutkum tutuldu resmen. O ise beni fark etmedi. Ne kadar özlediğimi o an bir kez daha anladım. Zaman ona çok iyi gelmişti; güzelleşmişti, daha da çekici olmuştu. Sanki bir masal karakteri gibi…
Düğün öncesi erkek erkeğe bir gece geçirdik. Düğün gecesi ise son ana kadar salona gitmedim. Yanımda Selin’le birlikte gittim. Selin benim kalkanımdı. Belki onu kullanıyordum ama başka çarem yoktu.
Düğün alanına girerken Naz’la göz göze geldik. Gözleri parladı, mutluluğu uzaktan bile görünüyordu. Ama arkamdan Selin’in gelişiyle yüzü bir anda soldu. Selin’i bizimkilerle tanıştırıp onların masasına yöneldim.Herkesle hasret giderdikten sonra yeşilimi yine en sona bırakmıştım.
Yeşilime döndüğümde, her zamanki gibi kollarımı açtım. Gelip bana sarıldı ama kısa sürdü, isteksizdi. Konuştuğumuzda bir şey yokmuş gibi davrandı. İlgimi tamamen Selin’e yönelttim.bu onu rahatsız etmiş hayal kırıklığına uğratmıştı ve gözlerinden okunuyordu o kadar gizlemek istesede. Ah bir bilse… Şu an onu kollarıma alıp saatlerce orda saklamak istemediğimi…
Nikâh kıyıldı, danslar başladı. Sürekli Naz’ı kontrol ediyordum. Etrafındaki adamlar beni deliye çeviriyordu. Neyse ki, Tunç onu dansa kaldırdı da bir nebze rahatladım.onu uzaktan izlemeye devam ettim.Ama sonra... kendimi tutamadım. Naz’ın yanına gittim ve onu düğün alanının tenha bir köşesine çektim. Kırgın kırgın yüzüme bakarken, ellerim beline dolandı. Önce şaşırdı ama sonra elleri omzuma geldi. Dans etmeye başladık. İçimdeki her şey o an sustu
Şaşkın bir şekilde “Poyraz, iyi misin?” diye sordu.
“Hayır değilim Naz...” diyemedim.
Sadece “Seni özledim,”dedim
Zaman ikimiz için durmuş gibiydi. Gözlerinde kayboldum. Etrafındaki erkeklerden bahsettiğimde sinirlendi.
“Çocuk değilim ben!” diye çıkıştı
Kızgınlığı bile güzeldi. Ama her güzel şeyin bir sonu olurdu. Selin’in gelişiyle bu büyülü an bitti. Naz’ın yüzü yine soldu.
Birden bize sevgili iması yapıp Ardından arkasına bile bakmadan çekip gitti…
Düğünden birkaç gün sonra, evde spor yaparken kapı çaldı. Annem, evde olmamı istediği için kendi evimden çok ailemle zaman geçirmeyi tercih ediyordum. Kapıyı açtım. Yine karşımda Naz… Kader bizi durmadan bir araya getiriyordu.
Tripli bir şekilde Tunç’u sordu. Evde olmadığını söyledim. Onu aradı ve telefonda bir süre konuştular daha sonra gülerek “Sen bir tanesin,” dedi. Bu bile rahatsız etti beni. Galiba kardeşimden bile kıskanıyordum onu.
Hiç düşünmeden kucağıma alıp spor salonuna indirdim.
“Hantallaşmışsın!”
dedim gülerek. Üzerinde şort ve askılı bir badi vardı. Enfes görünüyordu. Spor yaparken kontrolümü kaybetmemek için kendimle savaş verdim.
Uzun bir süre spor yapmamak için direndi ama sonra pes edip benimle spor yapmaya başladı onu yormayacak basit hareketler yaptırdım. Daha sonra mekik için dizlerine oturduğumda söyledi buradan nasıl göründüğünü bir bilse irademi sikip atıyordu her defasında mızmızlanınca Şınav çeker pozisyondayken üstüne uzandım. Her eğilip kalkışımda gözlerim onun dudaklarında, teninde, gözlerindeydi. Tanrım… Bu kadar güzel olması haksızlıktı.ben ona her yaklaştığımda kalp atışlarını duyabiliyordum benim ondan etkilendiğim kadar benden etkileniyordu ve bunları gizlemekte çok acemiydi nazın hayatında daha önce kimse olmamıştı biliyordum erkeklere hep bir mesafesi vardı ben bunları düşünürken.
Bir anda kaşlarını çattı:
“Senin programın yok mu?”
“Ne gibi?”
“Sevgilinle zaman geçirmek... romantik şeyler yapmak gibi.”
Ona yalan söyleyemedim.
“O benim sevgilim değil,”
dedim.
Kızgın gözlerle,
“Hiç öyle görünmüyor,”
dedi. Kaşlarını düzelttim, daha da yaklaştım.
kulağına fısıldayarak “O benim sevgilim değil,”
dedim yeniden.
Ve o an… üstünden kalktım. Son bir kez daha kokusunu içime çekerek uzaklaştım.
Bugün Can’ın, Naz’la buluşacağını öğrendim. Bizzat arayıp sevinçle anlattı. Kıskançlık neymiş o gün anladım. Hakkım yoktu ama Naz’ı deli gibi kıskanıyordum. Kapıda onu bekledim. Cana bizzat ben götürdüm. Beni görünce şaşırdı ama ses etmedi. Bir şeylerin farkındaydı ama anlamlandıramıyordu. İçimdeki savaşı… karmaşayı…
Bıraktıktan sonra oradan ayrılamadım. Uzaktan onları izledim. Can, Naz’ın elini tuttuğunda kan beynime sıçradı. Ama Naz... hemen ellerini çekti. Bu bile nefes almamı sağladı.
Selim’ler balayından erken dönmüştü. Hep birlikte onlara yemeğe gittik. Yemekten sonra Naz’daki tuhaflığı fark ettim. Besin alerjisi nüksetmişti. Apar topar hastaneye götürdük. Neyse ki erken müdahale ile atlattık. Ama o an... bir kez daha anladım. Bu kız düşündüğümden çok daha derindeydi içimde.
O gece hastanede elini tuttum. Onun yanında olmak, uyurken yüzünü izlemek... tarif edilemez bir huzurdu. Taburcu olurken doktorun Naz’a bakışını hiç sevmedim. Bir de Selin vardı… O da hastanede doktordu. Kendini göstermeyi ihmal etmedi tabii.
Eve döndüğümüzde herkes rahatladı.
Birgün sonra buluşmak için naza mesaj attım onun yanımda olmasına ihtiyacım vardı
Kabul etti. Onu geçenlerde keşfettiğim, doğanın içinde sakin bir yere götürdüm. Resmen büyülendi. Küçük şeylerle mutlu olan Naz’ımı mutlu etmek her zaman kolaydı.
Birlikte zaman geçirmek hiçbir şey düşünmeden elini tutabilmek gözlerine bakabilmek çok güzeldi.onla olmak her şartta koşulda ruhuma iyi geliyordu. Uzun uzun konuştuk eskilerden birlikte olan anılarımızdan iki çiftmişiz gibi zaman geçirdik.
Gölde sandalla gezerken uzun uzun nazı izledim
Gözlerinin içine baktım. O an içimden geçen tek şey şuydu:
“Bu nasıl bir güzellik... Kavuşmadan veda ediyorum ona sanki…”
Dönüş yolunda arabayı kenara çektim. Ellerini tuttum avuç içlerini öptüm… Anlam veremedi bu davranışlarıma. Sonra ona kendimce veda ettim.
Onu sevmeye devam edemezdim. Bu, Can’a, Selim’e, Murat Amca’ya... herkese ihanet ediyor gibi hissediyordum. İlk kez kendime itiraf ettiğim bu duyguyu kalbimde daha fazla tutamazdım.
Gözlerindeki o hüznü gördüm. Kalbim paramparça oldu. Ama biliyordum… bunu ondan çok onun için yapıyordum.
Belki... bir gün, beni anlardı.
Ama bugün değil.