2.Bölüm Yanlış Hesap Doğru İnsan

1472 Kelimeler
2.Bölüm Yanlış Hesap Doğru İnsan “Şüphe hastalıkların yarısıdır. İyimser olmak, olumlu düşünmek ilaçların yarısıdır. Sabır ise şifanın ilk adımıdır.” Samira Uçağa biner binmez, istihbarattan yetkililer yerlerini almıştı. Görevleri açıktı: Yol boyunca sadece gözlem yapacak, hiçbir detaya karışmayacaklardı. Uçak pistten yükseldiğinde, kabin derin bir sessizliğe gömüldü. Yolcular arasında konuşan yoktu; zaten konuşmak yasaktı. Bu uçuş, sıradan bir yolculuktan çok uzaktı. Her bakış, her hareket görevlerin bir parçasıydı, ve herkes bunu biliyordu. Uçakta tüm gözler üzerimdeydi. Buna alışmıştım; görevim gereği bu tür uçuşlar sık sık gerçekleşiyordu. Hostesin getirdiği içeceği elime almadan önce, istihbarattaki yetkili dikkatle inceledi. Ancak onay verdikten sonra içmeme izin verildi. Bu, olası bir zehirlenme vakasına karşı alınmış önlemlerden sadece biriydi. Yediğimiz, içtiğimiz her şey titizlikle kontrol ediliyordu; en ufak bir hataya yer yoktu. İçtiğim içeceğe test çubuğu sokuldu ve dikkatle kontrol edildi. Zehir olmadığı anlaşılınca, yetkili rahat bir ifadeyle, “Artık içebilirsiniz,” dedi. İçeceğimi alıp kulaklığımı taktım. Ahmet Kaya çalmaya başladı; “Her Zaman” şarkısı, sanki benim için yazılmıştı. Kulaklıktan Ahmet Kaya’nın “Nereden Bileceksiniz” şarkısı çalarken, tüm dosyaları yeniden gözden geçiriyordum. En ufak bir hataya yer yoktu. İki buçuk yılın emeği bir anda heba olabilirdi. Bu yüzden her şeyi tekrar tekrar kontrol ediyordum; her satırı, her belgeyi gözümden geçiriyor, olası en küçük aksaklığa karşı hazırlıklı oluyordum. Ahmet Kaya’yı dinlerken, sanki seksen gün boyunca devre alemini yaşamış gibi hissettim. Pencereden dışarı baktığımda, iki askeri jet kanat hizasında belirdi. Motorlarının sesi, kabin içinde neredeyse paketlenmiş gibi yankılanıyordu. Gökyüzünde, sessizce görünmez bir koridor açıyorlardı; uçağı güvenle taşıyacak, kimsenin müdahale edemeyeceği bir alan yaratıyorlardı. Böyle üst düzey koruma, genellikle bu tür kritik yolculuklarda sağlanırdı. Her şey titizlikle planlanmış, en ufak bir hata ihtimali bile göz önüne alınmıştı. Türk hava sahasına girdiğimizde, istihbarattaki görevliyle göz göze geldim. Kargo uçağının inip inmediğini anlamam gerekiyordu. Baş parmağıyla yaptığı okey işareti, içime işleyen bir rahatlama dalgası yarattı. Derin bir nefes aldım; bu işaret, kargonun sağ salim havalimanına indiğinin ve her şeyin planlandığı gibi gittiğinin kanıtıydı. Uçakta, paranın sahibi de yanımdaydı. Onu sağ salim yerine ulaştırdığımda, verdiğim tüm sözlerin yerine gelmiş olacağını biliyordum. Bu düşünce, hem yükümlülüğün ağırlığını hem de görevimi başarıyla tamamlamanın verdiği hafiflemeyi aynı anda hissettirdi. İşin asıl yüzü, uçaktan indikten sonra başlıyordu. Devletin belirlediği projeler masaya dökülüyor, hangi alanlara yatırım yapılacağı tek tek konuşuluyordu. Eğitim mi, enerji mi, yoksa altyapı mı? Hangi amaç için kullanılacağına dair planlar çiziliyor, ardından ortaklık ya da finansman anlaşmaları imzalanıyordu. Prosedür hep aynıydı; ilk işlemin tamamlanmasının ardından ikinci aşamaya geçilebilirdi. Bu süreçte gelen misafirler özel bir hassasiyetle ağırlanırdı. Onların devleti için ne kadar kıymetli oldukları, güvenlik önlemlerinden belli olurdu. Kalacakları yerler en üst düzey korumayla donatılır, her detay titizlikle seçilirdi. Dışarıyla temas etmeleri neredeyse imkânsızdı. Çoğu zaman kimseyle konuşturulmaz, sadece görev gereği orada bulunduklarını hissettirirlerdi. Her ayrıntının defalarca kontrol edildiği bir süreçti bu. Özellikle para transferlerinde en ufak bir hata bile büyük bir krize yol açabilirdi. İban numaraları üç kez kontrol edilirdi. Gizli hesaplarda yazıldığında yalnızca ilk iki harf ve son iki rakam görünür, gerisi şifrelenirdi. Bazen dikkatsizlikle yapılan küçük bir hata, sürecin başa dönmesine neden olurdu. Ancak bu hesapların açılması bile sıradan değildi.Parayı yatırırken hazine bakanlığının verdiği kodu kullanıyor. Özel izinle tanımlanır, sisteme girilen kodlarla onaylanırdı. Ve nihayet bütün bu aşamalar tamamlandığında, ödeme otomatik olarak gerçekleşirdi. Kimsenin müdahalesine gerek kalmazdı. Ankara Esenboğa Havalimanı’na iniş gerçekleşmişti. İki saat süren uzun kontroller başlamış, kasaların açılması, mühürlerin tek tek kontrol edilmesi gibi işlemler tamamlanıyordu. Bizim için ayrılan özel bölümde, özel davetliyle birlikte Türk kahvesini yudumlarken, müdür sağ kolum Feride, benim komisyonum olan paranın transfer dekontunu uzattı. Ferit, her zamanki gibi para işlerinden pek anlamadığı için dekonta yüzeysel bir bakış attı. Ancak gözlerimdeki endişeyi görünce, işlerin ters gittiğini hemen sezdi. Ben sakinliğimi koruyarak dekontu ondan aldım ve inceledim. İbanlardan biri Türkiye’deki şirket hesabına, diğeri ise Malta’daki offshore hesabına yatırılmıştı. İlk bakışta bir sorun görünmüyordu; her şey planlandığı gibiydi. Daha sonra başımla olumlu bir işaret verdim ve Ferit’in rahatlamasını sağladım. Ferit derin bir nefes aldı, yüzünde hafif bir gerginlikten arınma ifadesi belirdi. İstihbarat, vücut dilini çok iyi kontrol eder; olası bir tespiti üstlerine bildirmez ve para sahibinin sürece müdahale etmesini engellerdi. Her detay, sessizce ve dikkatle yürütülür. Para sahibinin kendini güvende hissetmesini sağlamak, istihbaratın en önemli görevlerinden biriydi. Çünkü bu kadar yüklü bir meblağla, yabancı bir ülkeye gelmek insanı doğal olarak tedirgin ederdi. Can güvenliği her zaman tehdit altındaydı; en ufak bir kaygı, parayı geri çekme ya da ülkesine dönme riskini doğurabilirdi. Samiran, iki buçuk yıllık emeğin bir anda heba olmasına asla müsaade etmezdi. Vücut dilini öylesine ustaca kullanıyordu ki, para sahibine en ufak bir sorunun olduğunu hiç yansıtmıyordu. Duruşu, sessiz ama güçlü bir güven veriyordu. Bu kadar emek verip, her şeyi bir çırpıda yok etmek ona göre değildi; her adım dikkatle planlanmıştı, her hareket amaca hizmet ediyordu. Samiran, dekontları incelerken gözlerini bir an olsun para sahibinden ayırmadı. Her bakışında, olası bir kaygıyı sezmek, herhangi bir tereddüt belirtisini yakalamak istiyordu. Para sahibi, Samiran’ın sakin ve güven veren duruşuna rağmen hâlâ hafifçe gerilse de, onun profesyonelliği sayesinde içini rahatlata biliyordu. Samiran için her ayrıntı önemliydi; hangi belgelerin nasıl kontrol edildiği, hangi adımların hangi sırayla atıldığı fark yaratıyordu. Göz teması, küçük bir baş işareti veya hafif bir gülümseme… Hepsi, para sahibine “her şey yolunda” mesajını sessizce veriyordu. İki buçuk yılın emeği, Samiran’ın soğukkanlılığı ve dikkatli adımları sayesinde hâlâ güvendedir. Aleda, rezidansın tepesinde dururken içini tarifsiz bir huzur kaplamıştı. Güneşin ilk ışıkları saçlarında dans ediyor, yüzüne sıcak bir mutluluk yayıyordu. Bir an her şey duruyor gibiydi; sanki zaman, sadece onun etrafında akıyordu. Rahatlamış, özgür ve hayata yeniden bağlanmış hissediyordu. Tam o sırada telefonuna gelen bir mesajla gerçekliğe geri döndü. Ekrandaki kısa yazı, ölümün kıyısından dönmüş olmanın verdiği rahatlığı bir anda sarsmıştı. Kalbi hızla çarpmaya başladı, ama Aleda vazgeçmedi. O an anladı ki, hayat ona ikinci bir şans vermişti ve bu huzuru, mutluluğu ve özgürlüğü kaybetmeye niyeti yoktu. Patronun sağ kolu Ferit, Aleda’ya bir mesaj göndermişti. Mesajda, patronun ülkeye giriş yaptığı ve rezidansın hazırlanması gerektiği belirtiliyordu. Patron normalde yılda bir ya da iki kez, genellikle günü birlik gelirdi; ama rezidans her daim temiz ve hazır durumda bekletilirdi. İşi alırken Aleda’ya bunu açıklamışlardı. Uzun süreli kalacağı zamanlarda kendini ona göre hazırlaması, misafirlerin ağırlanmasında özel ilgi göstermesi bekleniyordu. Patronun esas ağırlıklı misafirleri, çoğunlukla günü birlik ya da haftalık kalan kişilerdi. Bu dönemlerde Aleda ekstra maaş alıyordu ve bu maaşlar onun için adeta ilaç gibiydi; hem emeğinin karşılığını alıyor hem de motivasyonunu yükseltiyordu. Aleda, hesabındaki paraya tekrar baktı ve kararını verdi. Bu paradan kimseye bahsetmeyecekti. Borçlarını ödeyecek, harcadığı parayı tekrar kazanınca paranın sahibini bulup ona iade edecekti. Ama önce, kendini rahatlatmak için rezidansa gitmeye karar verdi. Orayı hazırlayacak, düzenleyecek ve ardından normal hayatına dönerek işlerine odaklanacaktı. Sağlam ve sakin kafayla olanları düşünüyor, parayı en doğru şekilde nasıl kullanacağını planlıyordu. Her adımını dikkatle hesaplıyor, hem kendi huzurunu hem de sorumluluğunu gözetiyordu. Ve tabii, aklının bir köşesinde parayı katlama yolları da vardı. Yatırım mı yapmalı, riskli ama kazançlı bir fırsata mı yönelmeli, yoksa temkinli adımlarla parayı mı artırmalı? Düşünceler arasında kaybolurken, Aleda için yeni bir dönem başlamıştı; hem sorumluluk hem özgürlük, hem dikkat hem fırsat iç içeydi. Rezidansa özel bir şifreyle, doğrudan asansörden giriş yapılıyordu. Her köşesi lüks ve şıklıkla bezenmişti. Aleda bu yere adeta aşıktı. Temizliği yaparken kendi kendine gülümseyip, “Bir gün ben de bundan alacağım,” diye mırıldanıyor, hayallere dalıyordu. Tam keyiflenmişken, telefonuna yeniden borç mesajları düşmeye başladı. Mutfaktaki mermer tezgâha yaslandı, derin bir nefes alıp kendi kendine, “Gelin hepiniz birden gelin. Ben tek başıma size yeterim artık,” dedi. Ardından banka borçlarını ödemeye başladı. Tefeciler, kredi kartları, faturalar… Hepsini tek tek kapattı. Ama kafasında tek bir soru vardı: Bu hesaba bu kadar yüklü meblağ tek seferde nasıl yatmıştı? Üstelik bloke olmadan nasıl kullanılabiliyordu? Detayları öğrenmeden rahat edemeyeceğini biliyordu. O an aklına Ferit geldi. “Ben ondan nasılsa öğrenirim. Onlar için bu paralar zaten cep harçlığı gibi bir şey,” diye düşündü. Rezidansın alışverişleri için Aleda’ya limitsiz bir kart verilmişti. Yine de o kartı dikkatle kullanıyordu. Babasının eline geçerse bütün düzeni bozulabilirdi. O yüzden her işini bitirdikten sonra kartı ait olduğu yere bırakmayı ihmal etmiyordu. Bu temkin, ona güven veriyordu. Şimdi ise farklıydı. “Artık ben de zenginim,” diye geçirdi içinden. Her şeyi hazırlamıştı. İkramlıkları sipariş etmiş, Ferit’in özellikle belirttiği pastaneden tatlıları seçmişti. Patronun çok titiz biri olduğunu duymuştu. Ferit’in dediğine göre kusur olmadığı sürece patron çalışanını ihya ederdi. Aleda ilk defa görecekti asıl patronunu. Her şeyin aynı güne denk gelmesi kalbini hızlandırmıştı. “Bu kafayla hata yapmam inşallah,” diyerek içten bir dua etti. Aleda bir an kahkaha attı. "Neden bu kadar endişe ediyorum ki? En fazla kovar. Ben de kendime yeni bir şirket açarım," dedi kendi kendine. Ama içindeki bu sözler, gerçek duygularını bastırmaya yetmiyordu. Gülüşünün arkasında dengesinin alt üst oluşu gizlenmişti. Kafasının içinde birbiriyle çarpışan ihtimaller, kalbinin ritmini bozuyordu. Bir yandan özgüveni kabarıyor, diğer yandan kontrolsüz bir korku damarlarında dolaşıyordu. Dünyası resmen alt üst olmuştu. Ama bu altüst oluşun, aslında çok daha parlak ve çarpıcı bir başlangıcı gizlediği kesindi.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE