bc

HAZZIN KOYU TONU 18+ (TÜRKÇE)

book_age18+
19.9K
TAKİP ET
103.1K
OKU
adventure
sex
family
HE
forced
mate
drama
comedy
school
intersex
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

HİKAYE TAMAMLANMIŞTIR.

DİKKAT!! Cinsel içerikli sahneler kesinlikle yetişkin okurlar içindir. Saygılarımla.

Bana hizmet ediyorsun. Odamı, dolabımı düzenliyorsun ve ben ne zaman arasam da buraya, yanıma geliyorsun. Ve her ne istersem yapıyorsun. Benim kurallarıma uyuyorsun ve tabii ki...". Kulağıma fısıldamak için eğildi; "Beni memnun ediyorsun..."

Hızla sandalyeden atladım ve ondan uzaklaştım, vücudumu gözleriyle incelerken benim bu tepkime sadece sırıttı.

"Sen deli misin?! Kafayı yemişsin sen! Ne zannediyorsun beni?! Ruh hastası!"

"Bu hâlde bile çok güzelsin..." dedi derin bir nefes alırken. "Üç seçeneğin var Hande, ya hizmetçilerden biri olursun. Ya benim şahsi oyuncağım olursun ya da o güzel kafana bir kurşun sıkarsın."

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
1.BÖLÜM
Sabah kalktığımda yüzümü yıkadım ve dişlerimi fırçaladım. Sade hatta beyaza çalık bir kotun üzerine ince bir crop ve kısa ceket giydim. Kahvaltı hazırlamak için mutfağa gittiğimde her zamanki gibi taze ve günlük sütümü şişeden içmiştim. Bu şişeyi böyle kafama dikmek bana çocukluğumu hatırlatıyordu. Babam hâlâ uyuyordu çünkü sabah çok erkendi ve benim işe gitmem gerekiyordu. Oldukça ünlü bir kahve zincirine ait fakat oldukça da sade olan bir kafede garsonluk yapıyordum. STRADA kafede babama maddi açıdan yardımcı olmak için çalışıyordum. Oldukça sıcak bir yerdi. Babam aslında bir bankada muhasebeciydi ve maaşı çok yüksek değildi. Yine de markete ve temel ihtiyaçlarımıza yetiyordu. Bense genelde hafta sonları çalışıyordum. Tıp fakültesine gittiğim düşünülürse oldukça yoğun bir tempom vardı ve yine de babama yardım etmek istiyordum. Babamın çoğu parasının benim okul masraflarıma gittiği düşünülürse ona yardım etmek istemekte oldukça haklıydım. Zaten bu devirde çalışmayan öğrenci için her şey daha da zordu. Minibüse bindiğimde hızla ve geç kalmama sorumluluğuyla kafeye gittim. İçeri girdiğimde her zamanki gibi üstünde kafenin amblemi olan füme rengi önlükle üstümü değiştirdim. Çok geçmeden arkadaşım Ceren geldi ve o da üstünü değiştirirken, onun fazlasıyla güzel olan o karamel rengi saçlarına övgüler yağdırıyordum. Tam o da bana karşıdaki spor salonuna girip çıkanların gülüşerek dedikodusunu yapıyordu ki sabahın ilk kahvelerini almak için müşteriler gelmeye başladı. Ekseriyetle espresso ve filtre kahvenin çok gittiği bir muhitteydik. Baristamız oldukça sevecen bir çocuktu. Ceren ile ben ise masalara hizmet ediyorduk. Vakit öğlene yaklaşınca hâlâ kahvaltı isteyenlerin yanında artık öğlen yemeği için de servis açtıranlar vardı. Oldukça kalabalık bir gündü. Ceren de ben de fazlasıyla yoğunduk. Neredeyse durmaksızın servis açıyor ve yeni gelen müşterilere hizmet ediyorduk. Gözlerim mekana giren ve kapıya yakın büyük pencerenin orada oturan üç kişilik bir gruba takıldı. Hepsi tedirgin edici derecede şüpheli gözüküyordu. İlginç bir şekilde hepsi de siyah giymişti ve içimi huzursuz eden bir varlıkları vardı. Yine de son sürat işimi yapmaya devam ettim. Ama ensemdeki tüyler ürperiyor ve hep o tarafa bakmak istiyordum. Korunmak ister gibi... Gözlerim onlardan biriyle buluştuğunda düşüncelerim aniden kesildi. Uzun boylu gömleğinin düğmeleri açıkken içindeki dövmeleri belli eden siyah bir takım elbise giymişti. Bakışları da en az giyimi kadar koyuydu. Gözlerim açık yakasından dövmeli ve belirgin derecede kaslı vücuduna kaymıştı ki hemen bakışlarımı çevirdim. Kızardığımı hissedebiliyordum. Dudaklarımı içeri doğru çekerken önüme döndüm ama sanırım o masaya gitmem gerekiyordu. Defterimi de alıp oraya doğru gittim. Tam önlerinde durduğumda birinin sarışın bir kız olduğunu ve bana sinirle güldüğünü fark ettim. Kıvırcık saçlı adam kıkırdıyordu ve daha demin bana bakan adam ise telefonuyla ilgileniyordu. Gizemli bir havası vardı. "Siparişlerinizi alabilir miyim?" diye sordum usulca. Bu soruma kıvırcık saçlı adam dışında hiçbiri bir cevap vermedi. "Ben bir sütlü kahve ve kruvasan alabilir miyim lütfen?" "Tamam... Peki," dedim defterime bir yandan not alırken. Aslında dijital olanlar da vardı ama bu kafe biraz nostalji havasındaydı. Daha çok sadeliği önemseyen bir tarzı vardı. "Peki siz?" dedim sarışın kızdan siparişini rica ederken. Yanlarındaki kıza baktım ama pencereye fazla odqklqnmıştı. Sonra kıvırcık saçlı adam onun koluna dokundu; "Vildan?..." dedi. Kız ona döndüğünde beni fark etti tekrar; "Aah.. Evet... Evet. Pardon. Biraz bira var mı?" diye sordu. Bu saatte birayı pek servis etmediğimiz için biraz şaşırsım. "Uhm... Evet var. Var tabii..." dedim tereddütle. "Tamam üç şişe bira istiyorum," dedi kız. "Peki ," dedim ve sonra düşündüm. Gündüz vakti bu kadar birayı kim içer? "Peki ya siz bayım?" dedim en sonunda telefonuyla gizemli bir şekilde ilgilenen adama dönerken. Telefonuna çok fazla odaklanmıştı. Kıvırcık saçlı adam onun telefondan ayrılması için iki defa yüksek sesle öksürmek zorunda kalmıştı ve nihayet bu onun yukarı bakmasına sebep olabildi... Gözleri saniyeler boyunca benimkilere odaklı kaldı. Uzun bir sessizlikte tedirgin olsam da nihayet konuştu; "Bir bardak su iyi gelir," dedi ve gözlerini tekrar telefona indirdi. Her şeyi deftere yazdığımda mutfağa gidip siparişleri geçtim. Tezgaha yaslanmış bir şekilde sipariş tepsisinin hazırlanmasını bekliyordum ama arkamdaki masada oturan adama uzaktan da olsa bakmaktan kendimi alamadım. Çok yakışıklıydı hatta hayatımda gördüğüm en güzel adam olabilirdi. Siyah ve oldukça gür saçları vardı. Kahverengi gözleri iri ve bir o kadar katrandı. Çene hatları ise oldukça keskindi. Geniş omuzları için çalıştığı da belliydi. Evet bakımlıydı... Bana göre oldukça bakımlıydı. Ona bakan herkesin onun spor yaptığını anlamasını sağlayacak derecede belirgin pazulara ve göğüs kaslarına sahipti. Hızlıca onların siparişlerini verdiğim gibi diğer masalarla ilgilenmeye başladım. Hava git gide kararmaya başlamıştı fakat oldukça garip bir şey vardı. O üç kişi hâlâ daha buradaydılar. Yemeklerini yediler sularını içtiler kaç paket bira bitirdiler ama hâlâ buradalardı. Yedi saatten fazla süredir buradaydılar. Arada lavaboya gidip sonra geri dönüyorlardı. Kıvırcık saçlı adam arada çeşitli şeker ve atıştırmalıklar söylüyor ve rahatça yiyordu. "Bu oldukça garip..." diye mırıldandım Ceren'e. "Ne?" diye sordu şaşkınlıkla. O benim dikkat ettiğim şeye dikkat etmemişti belki de. "O insanlar..." diye mırıldandım tezgahın gerisinden kapı tarafına bakarken. "Yedi saatten fazla oldu ama hâlâ buradalar," "Belki de burayı Starbucks gibi sanmışlardır?" "Bir tablet veya bilgisayar getirmemişler," dedim gözlerimi devirirken. "Garip bir durumları hatta havaları var Ceren," diye sızlandım şüpheyle. "Bizim işimiz değil Hande. Sen işine dön boşver, belli ki müdürle bir dertleri var." Onların müdürle borç harç meselesi varsa gerçekten beni ilgilendirmezdi. Kendime başka bir uğraş bulup dikkatimi tamamen onlardan çektim. Bir süre sonra servis yapacağım bir masa bile kalmadı. "Servis yapacağımız bir masa yok," diye mırıldandım Ceren'e. "Tabii onlar dışında..." Kollarımı kavuşturmuş hâlâ kalkmayan üç kişiye bakıyordum. "Herkes gitti." "Boşver takılma," dedi Ceren omzuma dokunurken. "Neyse ben asma katı temizleyeyim sen de burayı hallet istersen?" "Tabii olur," dedim dalgınca başımı salladığım sırada. "Görüşürüz," diyerek üst kata çıkan merdivenlere gitti Ceren. "Görüşürüz," dedim elime mopu alıp yerleri hızlı bir şekilde silmeye başladığım sırada. Tam o sırada kapı açıldı ve birisi geldi. Gözlüklü ve elinde Apple marka bir diz üstü bilgisayar tutan adama şaşkınlıkla baktım. Gidip masaya o üç kişinin yanına oturduğunda ise ; "Yok artık..." diye mırıldandım kısık bir sesle. Bunca saattir birini mi bekliyorlardı? Tam tamına sekiz saattir! Kahkaha atmak istesem de kendimi tuttum ve yeni gelen adamın yanına gittim; "Hoşgeldiniz, bir şey alır mıydınız?" "Hayır. Ben... Ben iyiyim," dedi adam çerçevesiz gözlüğünü düzeltirken. "Peki..." derken hafif başımı salladım ve işime geri döndüm. Kablosuz kulaklıklarımı takıp son ses Rhianna açarak temizliğime devam ediyordum. Artık dükkan fiilen kapanmıştı. Kendimce bir hızda paspas yapıyordum ve bunu yaparken yakışıklı ve oldukça gizemli olan o adamın arada bana bakışlarını yakalıyordum. Her yakaladığımda ise buraya bakmıyor gibi yapıyordu. Bense masaları sildim yerleri temizledim hatta hızımı alamayıp camlara bile girdim. Aniden hepsi ayağa kalktılar ve dışarı çıktılar. Şaşkınlıkla kulaklığımı çıkarırken peşlerinden ben de oraya doğru gittim. Masayı toparlayacaktım ki masanın üstünde oldukça yüklü bir miktar para buldum. "Şey pardon..." dedim kapıyı kapatmak üzere olan sarışın kıza. "Paranız?..." "Hesap o şapşal!" dedi bir anda lafı ağzıma tıkarken. Yedikleri içtikleri en fazla iki yüz lira ya tutmuş ya tutmamıştı ama elimde neredeyse beş bin liralık bir deste vardı. Bizim patron bunlara borçlu değilse bile an itibariyle borçluydu. Tüm parayı kasaya koyarken o masayı da temizledim. "Hey! Aaa bak gitmişler!" dedi merdivenlerden inen Ceren. "Evet biraz önce çıktılar, şükür!" dedim gözlerimi devirirken. "Tamam ben eve gidiyorum," diye sordu benden onay bekleyen Ceren. "Seni de atmamı ister misin?" "Hayır yok," dedim başımı sallarken. "Kütüphaneye gideceğim, biraz ders çalışmam lazım." "Tamam o zaman," dedi çıkarken. "Işıkları kapatmayı unutma!" "Tamam görüşürüz iyi akşamlar," dedim ve Ceren'den sonra her şeyi toparlayıp çöpleri de alıp dışarı çıkardım.

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
515.4K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.6K
bc

AŞKLA BERDEL

read
78.6K
bc

HÜKÜM

read
221.6K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.2K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
1.8K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook