5

1912 Kelimeler
M5 "Sevkili Kurtuluş Bileti Lisesi öğrencileri, yeni bir güne sizin gibi deli fişeklerle başladığım için çoook mutluyum!" Okul bahçesinde Müdür'ün konuşmasını büyük bir aşkla dinleyen öğrenciler müdürü yürekten alkışlamaya başladı. Müdür'ün göbeği kabardı. Yanımda dikilen Feride ıslık çalınca kolumla onu dürttüm. "Sessiz ol, başımıza iş alacağız senin yüzünden." "Islık çalmak yasak mı?" "Sana yasak." Feride oflayıp önüne dönerken alkışlar susmuş sevkili Müdür konuşmasına devam ediyordu. "Bildiğiniz üzere, okulumuz devlet lisesi! Lakin bu demek değildir ki hiç bi etkinlik olmayacak!" Tekrar alkış kıyamet. Müdür iftiharla göbeğini kabartmaya devam edip halkını merdiven başından selamladı. "Bizim mükemmel lisemizde çekilen dizinin yeni sezonunda müdür belli! Bu sezon bu dizide bende varım!" Tüm okul müdürü ayakta alkışlıyoruz. Neden mi? Çünkü ayaktayız. "Müdür buraya eller havaya! Müdür buraya eller havaya! Müdür bizi diskoya götür! Müdür bizi diskoya götür!" "Ses kes!" Sesler kesildi. O esnada sevkili Müdür mikrofonu iyice dudaklarına yaklaştırıp "Karşınızda medarı iftiramız Sanat evladım!" diye anons yaptı. Medarı iftira ne? Herkes için iftihar, müdür için iftira vakti! Sanat yapıtı tüm karizmasıyla merdiven başında göründüğünde umursamaz tavırları dikkatimi çekti. Herhalde onun yerinde olsaydım heyecandan bayılmıştım. Yok ya herhaldesi yok, kesin bayılmıştım. "Merhaba arkadaşlar, geçen yıl olduğu gibi bu yılda sizinle birlikte dizi çekimleri yapacağız. Dizide yeni yüzler olacak. Benimle birlikte rol almak isteyenler Soner Yapım'ın web sayfasından başvuru yapabilir." Soner yapım mı? Soner Uluhan'ın yapım şirketiyle mi çalışıyor? Emin olmak için internetten bakmam gerekiyor. Telefonu çıkardığımda tüm okulun aynı anda telefonu eline aldığını fark ettim. Ada arkasına bakıp bana tepeden bir bakış fırlattı. "Boşuna başvuru yapma, seni alsalar bile ezikliğinden görünmezsin. Üstelik ben buradayken hiç şansın yok." "Sana bir şey diyeyim mi Ada? Ben istemezsem sen o dizide gölge bile olamazsın!" "Ya sen kendini ne sanıyorsun? Sana haddini bildirmenin vakti gelmişte geçiyor bile." "Sen mi haddimi bildireceksin? Uzun zamandır senin kadar komiğini görmemiştim." Ada'nın göğsümden itmesiyle geriye doğru hafifçe sendeledim. Ne olduğunu anlayamadan Ada saçlarıma yapışıp beni kendine doğru çekiştirdi. Ben de onun saçlarını tuttum. Etrafımızdakiler bizi ayırmak yerine taraflarını tutup bağırıyorlardı. Daha doğrusu çoğunluk "Ada! Ada! Vur! Kır! Parçala! Bu maçı kazan!" diye bağırıyordu. Geriye kalanlar adımı bilmediği için sadece ıslık çalıyordu. "Kızıl kafa döver bizim kara kızı, var mısın iddiasına?" diye soran Taha'ydı. Buğra ile bahse girdiklerini saçlarımdan çekilip yere yapışmadan önce gördüm. "Aman Allah'ım adam öldürüyorlar! Nerede bu millet, nerede bu devlet! "Tatlı dillim, güler yüzlüm a ceylan gözlüm! Göynüm hep seni arıyor neredesin sen..." diyerek dertli dertli şarkı söyleyen elbette sevkili Müdürdü! 'Müdürsün sen, kendine gel!' demek için uygun bir ortam yoktu. Çünkü okul bahçesinde felaket bir gürültü vardı. Ada'nın bacağından tutup çektim ve zafer gülüşü yere popo üstü düşünce son buldu. 'Ahh' diye ciyaklayıp kalçasını tutarak üstüme atladı. Ellerini havada yakalayıp onu üstümden atmaya çalıştım ama çok güçlüydü. Kaan aramıza girmeye çalışınca "Uzak dur Kaan!" diye bağırdık ikimizde aynı anda. "Yeter artık! Yeterince rezil oldunuz!" diye sinirle söylendi Kaan. Ada'yı belinden tutup üstümden çekti. "Bittin sen kızım, bu okula geldiğin güne pişman olacaksın!" "Asıl sen pişman olacaksın!" Biz ayrıldıktan sonra bizi ayırmaya gelen hocalara da hürmetler. Demek ki neymiş; bu okulda olay yerine her zaman geç kalmak adetten. Kavga varken şarkı söyleyen müdür varken elbette bu gayet normal bir durum. Feride endişeyle kolumu tutup "İyi misin?" diye sordu. Sinirden dişlerimi sıkmıştım. Ağzımı açsam öfkeyle bağıracağım. Feride beni sarsıp "İyiyim desene!" diye bastırdı. Kolumu çektim Feride'nin ellerinden. Müdür'ün arkamdan "Yeni kız odama gel!" dediğini duydum. Okuldan çıkmak yerine geri dönüp okula girdim. Müdür'ün kapısında beklerken Sanat'ın müdürle birlikte odaya doğru geldiğini gördüm. Duruşumu dikleştirdim. Kabaran saçlarıma çeki düzen vermeye çalıştım. Müdür odasına girince Sanat yanıma geldi. "Neden kavga ettin?" Güzel soru... Ne diyecektim, senin için yafrum? Olmaz, çok dürüstçe olur. "Hiç, çoğu zaman sinirimi bozuyor." "Disiplin cezası almaktan korkmuyor musun?" Sanat'ın yüzüne bakınca bir şey anlamak mümkün değildi. Benim için endişeleniyor muydu? Alay mı ediyordu? Meraktan mı soruyordu? "Bu okulda disiplin yok ki cezası olsun. Neyse ben müdüre bakayım." diyerek içeri girdim. "Evet! Mercan Kahraman, geç karşıma." Müdürün dediğini yapıp karşısına geçtim. Ne diyeceğini merakla beklerken koca göbeğiyle birlikte ayağa kalktı. "Kızım ben sana kavga ederken gel gözümün önünde mi kavga et dedim?" "Hayır." "Eee o zaman derdin okuldan atılmak mı akılsız evladım." "Kan çıkmadı müdürüm." "Bir daha gözümün önünde kavga edersen atarım seni okuldan. Ne derdiniz varsa gidin benden uzakta halledin." "Emriniz olur Müdürüm. Tenhada..." "Çık!" Odadan çıkınca gözüm Sanat'ı aradı ama yoktu. Kararsız bir şekilde kapıda durdum. Bir yanım bas git sokaklarda dolaş derken diğer yanım ise korkup kaçtı diyecek, git sınıfına göster kendini diyordu. Ben ne mi yaptım? Sizce? *** Sınıfa girdiğimde Ada hiçbir şey olmamış gibi sıra arkadaşıyla sohbet edip gülüyordu., Feride beni görünce rahatlayarak yanıma geldi. "Müdür ne dedi?" "Hiç, eline sağlık, biraz daha kaşısaydın dedi." Ada'nın kahkahası sınıfı doldururken Kaan ona kırgın bakıyordu. Kaan'ın yanına oturunca başımdan tutup göğsüne çekti. "Bir daha kavga etme." Başımı göğsünden kaldırıp "Ada'nı incitmemden mi korktun?" diye söylendim. "İkinizde benim için değerlisiniz." "Bırak ya, Ada gibi kötüsüne nasıl değer veriyorsun anlamıyorum," "Eskiden böyle değildi. Çocukluk arkadaşım, ilk aşkımdı. Ergenliğe girdikten sonra sapıttı. Ha bir de Sanat hayranlığı takıntı haline geldi. Düşünsene sırf onun için ailesini İzmir'e taşınmaya ikna etti." "Sen de Ada için gelmedin mi?" "Evet ama ben ona kendimi bildim bileli aşığım. Televizyonda görüpte sevdiğim bir tipleme değil." Kaan'ın haline üzülmeden edemiyordum. Aşkın insana neler yaptırabileceğini annem sayesinde yıllar önce gördüm. "Sev ama aşık olma... Aşık olduğun anda hayatın kararır." Kaan iç çekti. "Desene ben hiç aydınlık nedir bilmiyorum." Ders zili çaldı. Sanat'ın etrafındaki kalabalık azaldı. Millet seçmelerin derdindeydi. Sanat'a yaranıp dizide rol kapmak isteyenler Sanat'a yalakalık yapıyordu. Sanat ile göz göze geldiğimiz esnada hoca sınıfa girdi. Sanat ise bakışlarını başka tarafa çevirdi. Usulca önüme döndüm. Sanat'ın beni izlediğini düşündükçe sırtımdan ter iniyordu. Beni izlediğini düşünmek bile heyecan veriyordu. "Herkes yerine geçsin." Hoca gelmiş, ders başlamış kimsenin derdinde değildi. "Kot kafalılar, size diyorum! Susun!" Hoca tekrar bağırınca herkes yerine geçip sustu. Yoklama alındıktan sonra hoca kitabı açtı. Ada'nın bakışlarını üstümde hissediyordum. Kim bilir aklından nasıl pislikler geçiyordu. "Hayatımızdan çıkarmak istediğimiz o kadar ucube varsa biz o zaman kimin hayatındaki ucubeyiz?" Güneş hocanın sorusunun muhattabı bendim. "Ben hayatıma hiç ucubeleri sokmadım. Zaten kimseye ucube diye bakmadım." Hoca bozulmuş bir tavırla ayağa kalktı. "Ya seni ucube yerine koyan olduysa?" "Bu benim sorunum değil insanları hor görenlerin sorunu." Güneş hoca bıyıklarını kaşıyarak dudaklarını büzdü. Biraz düşünceli bir tavırla kitabı eline aldı. "Zaten bu bir kitaptan alıntıydı. Çıkarın kağıt kalemi kompozisyon yazacaksınız." Herkes kağıdı çıkarıp hazır beklerken Kaan kolumu dürtüp "Ben anlamam kompozisyondan, bana da yardım eder misin?" diye sordu. Kaan'ın masumca kırpıştırdığı gözlerine bakıp gülümsedim. "Olur." dedim içtenlikle. "Konu: İyilik, Süreniz: 20 dakika" diye yazdı keçeli tahta kalemiyle. Nerde o eski kara tahta, tebeşir ve tebeşir tozuyla ateşlenen öğrenciler... Buğra arka sıradan bas bas bağırdı. "İyilik yap, denize at. Balık bilmezse ben onu yerim hocaaaam!" Buğra'nın iyilik anlayışı ancak bu kadardı. Sınıf kahkaha atarken Taha kankasına destek çıktı. "Evet hocam, Buğra acımaz o balığı yer. Zaten iyilik yenilen bir şey olsaydı Buğra denize atmazdı. O zaman kompozisyonumun ilk cümlesini halka arz ediyorum: İyilik yenilmezdir, kötülük bile iyiliği yenemez!" Sınıfın Taha hayranları ıslık çalıp onu ayakta alkışladılar. Konumuz tam olarak şuydu: Ders nasıl kaynatılır? Süre: 40 dakika Bir Allah'ın kulu da desin ki dersi hiç kaynatmadım. Yok yani bunu kimse diyemez. "Susun! 15 dakikanız kaldı. Kompozisyonu yazmayana sözlüden sıfır veririm." "Aaaaa!" sesleri otuz bir ağızdan yükseldi. Ne yani sınıfın mevcudu Kaan ile birlikte 31 oldu, sonuç olarak sınıfça cenabetiz. "Az kaldı sana yazmaya vakit kalmadı, bana bakıp uydur bir şeyler." dedim Kaan'a. Hemen iyilikle ilgili bildiğim şeyleri yazmaya başladım. Kaan da bana bakıp değiştire değiştire bir şeyler yazıyordu. Sürenin sonuna geldiğimizde hoca kağıtları topladı. Zil çaldıktan sonra Feride esneyerek arkasına döndü. "Kantinde çay mı içsek, uykum açılır." "Tamam, gidelim." dedi Kaan gülümseyerek. "Benim çayla pek aram yok, siz gidin ben de tarih ödevimi kontrol edeceğim." Kaan "Sıkıcı bir kuzenim var." diye hayıflanarak ayağa kalktı. Ada'ya doğru bir bakış attıktan sonra Feride'nin omzuna kolunu dolayıp samimi bir şekilde sınıftan çıktılar. Umarım Feride bu yakınlığı yanlış anlamaz. Sınıfta kimse kalmayınca tarih defterimi çıkarıp hocanın verdiği ödevi kontrol ettim. Sorun yoktu. Sınıfın kapısı açılınca Sanat içeri elleri cebinde girdi. Daha demin çıkmamış mıydı? Başımı kaldırıp onu izlerken dudağının kenarında belli belirsiz bir gülümseme geçti. Ne hoş görünüyordu bu şekilde... Yerine geçmek yerine önümdeki sıraya yan oturdu ve kolunu sırama koydu. Yeşil gözleri ışıldarken alt dudağını gülmemek için ısırdığını fark ettim. "Ne oldu?" "Demek Ada ile benim için kavga ettin." "Ne alakası var? Sinirimi bozuyordu, hem ilk saldıran oydu." "Dizi de rol almak için kavga ettiğinizi duydum. Eğer dizide rol almak istiyorsan unut gitsin." "Neden?" "Çünkü Ada'nın ailesi diziye sponsor olacakmış." "İstesem o dizide olurum." "Yetenekliyim diyorsun yani. Ama yetenekli olsan bile Ada engel olabilir." "Yetenekli miyim, açıkçası bilmiyorum." "O zaman neye güveniyorsun?" "Teyzeme... Eğer istersem teyzem o dizide başrol olmamı bile sağlar. Hatta diziye sponsor bile olur." "Hımm teyzeni merak ettim. Ayrıca varlıklı teyzen varken neden bu okuldasın?" "Şartlar öyle gerektirdi. Neyse, dizide oynamaya hevesli değilim zaten. Ada beni yanlış anladığı için kavga çıktı." "Nasıl bir yanlış anlama?" "Telefonda Soner Yapım'ın sahibi kim diye bakıyordum başvuru yapacağımı sandı. Hepsi bu." "Ne yapacaksın yapımcıyı?" "Merak..." "Sana bir tavsiye, Ada'ya bulaşma." "Benimle uğraşan Ada, ben sadece kendimi korumaya çalışıyorum." Sanat ayağa kalkıp "Bol şans." dedi. Zil çaldı o esnada. Sanat yerine geçip otururken herkes sınıfa doluştu. Buğra kalabalığı yararak içeri daldı. Öğretmen masasına gayet ciddi bir tavırla geçip oturdu. "Bre gafiller! Tez vakit Taha'nın kellesi uçurula! Sakın ha sağ konulmaya!" Feride ile Kaan ayakta durmuş Buğra'yı izliyordu. Taha yanlarından geçip Buğra'nın dizlerine kapandı. "Bağışlayın beni padişahım, ettim bir cahillik. Kellemi uçurmayın." Tüm sınıf sıralara vura vura bağırmaya başladı: "Asmak kesmek kelle uçurmak! Hırsızlıktan altın vurmak! Kırk haraaamiler, kırk haraaamiler!" Sınıf Taha'ya doğru yürümeye başladı. Benim bile buradan ödüm koptu. Taha imdat diye bağırırken bir baktım ki Taha'yı sıraya yatırmışlar. "Kırk katır mı, kırk satır mı?" bunu diyen sınıfa giren yaşlıca bir adamdı. Herkes telaşla sırasına dağılırken Taha masanın üzerinde kalkıp adamın önünde saygıyla eğildi. Ben, Kaan ve Feride birbirimize boş gözlerle bakarken adam elindeki çantayı masaya bıraktı ve gür sesiyle sınıfı inletti. "Bre gafiller! Siz utanmıyor musunuz devletin malına vurmaya?" "Hocam sizin yeniden okula döndüğünüzü duyduk. O yüzden sıraları test ediyorduk, dayanıklı mı diye." "Kafanı sıraya vurup test edeyim mi?" "Gerek yok hocam, biz baktık sıralar çok sağlam." Hoca sabır çekip yerine oturdu. Oturunca kumaş pantolonun paçaları epeyce yukarı çıktı ve pürüzsüz bacakları bize göz kırptı. Benim bacaklarım öyle pürüzsüz, tüysüz değil be. Hoca yoklamayı aldıktan sonra "Aramıza yeni gafiller katılmış. O yüzden kendimi takdim edeyim." diyerek tahtaya yazdı. "Sual Sorgucu, eski tarih öğretmeni, erken emekli başkomiser." "Hocam neden erken emekli oldunuz?" diye sordu Kaan. Niyeti belli, dersi kaynatmak... "Bir savaşta yara aldım... Silah tutan ellerim titrediğinden sen artık düşmanı kalbinden vuramazsın dediler... Sen eskisi gibi öğretmen ol, bize yeniçerileri yetiştir dediler... Ahh be o eski günler..." Hoca iç çekip geriye doğru özenle taradığı beyaz saçlarını bozulmuş gibi tarağını çıkarıp tekrar taradı. Adamın saç takıntısı var besbelli. Hoca dersi anlatmaya başlayınca sınıfta çıt çıkmıyordu. Çok ilginç değil mi? "Kazasker nedir?" diye pat diye sorunca Buğra hevesle elini kaldırdı. "Kaz yiyen askere kaz asker denir hocam. Ben de kazasker olabilir miyim?" "Kazasker olup da ne halta yarayacaksın tembel teneke." "Kaz yiyeceğim hocam." Sınıf hunharca kahkaha atarken Sual hoca kaşlarını çatıp "Susun tembel tenekeler! Yazın ödevinizi, Osmanlı dönemindeki tüm ordu mensuplarının adı ve görevi araştırılacak, ödevler tez vakit masamda olacak!" diyerek postayı koydu. Sınıfça "Ooooo" derken gayet birlik içindeydik. "Size dönecek o çıkardığınız 'ooo'lar sıfır diye!" "Aaaaaaa" dedik bu sefer. "Yaaaaa" dedi hoca yüzünde memnun bir gülümsemeyle. Ardından başladı dersi yaşayarak anlatmaya... Velhasıl biz Osmanlı torunu olarak bir cacık olamamışız, bunu anladım. ***
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE