bc

ÜVEY TUTKUSU

book_age16+
5.6K
TAKİP ET
25.4K
OKU
revenge
badboy
no-couple
serious
mystery
first love
brutal
naive
passionate
selfish
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

Onların hikayesi, tutkudan doğan bir vahşetti.

Onların hikayesi olanaksızdı.

Onların hikayesi imkânsızın üzerine kurulmuş bir piyesten ibaretti.

Onların hikayesi olmayandı.

Bu hikayede ne aşk normaldi ne de saygı.

Bu hikayede ne onlar normaldi ne de aileleri.

Bu hikaye; alabora olmuş bir geminin, yeniden inşası üzerine kurulmuş bir serzenişti.

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
GİRİŞ
Yanağımdaki ıslaklık, nefesimdeki ritim bozukluğu, kalp atışlarımın kulaklarımdaki çınlaması, bedenime vurmuş çöl sıcağı... Gözlerimi aralayıp ona baktığımda nefesime nefesi karışmış adamı dikkatle izledim. Siyah saçları, mum ışığındaki loş odada alnına yapışmıştı. Bembeyaz teni üzerinde ter damlaları yavaşça aşağı doğru ilerliyordu. Tadı tuzluydu. Az önce aldığım tattan bunu anlamıştım. Ellerimin altındaki gergin kasların hareketini hissedebiliyordum. Çekik gözlerindeki o uzun kirpiklerinin uyumunu izleyebiliyordum. Yanaklarının adrenalinden dolayı kırmızılaşmış hâlini görebiliyordum. Kalp atışlarımın hızına yetişemeyen nefesim ile boynunda, saçlarıyla oynayan parmaklarımı sıkılaştırdım ve kavrayıp çekiştirdim. Gözleri aralandı ve nefes nefese bana baktı. Gözleri gözlerimle buluştuğunda yasağın cezbi ile dudaklarının üzerine kondurduğu akıl almaz gülümsemesi bedenimde anlam veremediğim bir sempozyuma sebebiyet oldu. Hiçbir zaman anlam verememiştim zaten. Ama bu farklıydı. Bu, akıl almaz bir yasağın, cezbedici rüyasıydı. "İyi misin?" diye sordu. Sesindeki o pürüzlü ve kırıcı güzellik elle tutulacak kadar muhteşem hissettirmişti. Gülümsedim. Elim yavaşça yanağına kaydı ve ıslaklığı ellerimin arasında yayılırken başımla onayladım. "Evet." Daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Bütün mutluluk hormonlarımın sınırını tüketmiş olabilirdim. Ya da tanrı, bu geceyi onca yaşadıklarımdan sonra bana armağan için yollamış olabilirdi. Hatırladığım olaylara karşılık yüzümdeki gülümseme istemsiz silindi ve gözlerimi onun simsiyah gözlerinden aldım. Durumun farklılığını hissetmiş olmalı ki sordu. "Ne oldu?" "Önemli bir şey değil." Eli çenemde yer aldı ve beni yine kendisine bakmaya zorladı. Bu sefer gözlerinde bir merak dolanıyordu. Az önceki zevkle harmanlanmış hâlini sanki bir an öylece yok etmiş gibi... Yine de dudaklarında o keyifli gülümseme yer alıyor. "Sana soruyorum?" "İyiyim." diyorum sözlerinden kurtulmak için dudaklarıma bir gülümseme kondururken. "Sadece... Çok güzeldi. Daha önce hiç böyle hissetmemiştim." Gözleri sözlerimin hemen ardından yeniden eski parlaklığına dönüşüyor. İşte o zaman anlıyorum ki erkekleri kandırmak biz kadınlar için her zaman en kolay etkendi. Söz konusu Kuzah Hazzar olsa bile. Çenemdeki parmaklarından birisi dudaklarıma doğru kayıyor ve çizgisinde pür dikkat dolanıyor. Gözleri ise gözlerimden ayrılmaksızın o tatlı gülümsemesini yüzüne kondurarak beni izliyor. Kısa bir bakışma olsa da bir an kalp atışlarımın yön değiştirip adrenalinden değil de duygu bazında hızlandığını hissediyorum. Ah! Hayır. Kendine gel Şilan. Bu adam en son insan. "Çok güzelsin." Bir kızın gözlerinin içerisine bakarak böyle güzel bir söz söylerse bir erkek elbette o kadın ondan etkilenirdi. Hele ki bu insan Kuzah Hazzar ise... "Teşekkür ederim." diyorum saçma bir şekilde. Dememle utançtan yanaklarım yanmaya başlıyor ama çok geç. O şaşkınlıkla bana baktığı kısa bir süre içerisinde tatlı bir şekilde kahkahasını dışa vuruyor. Utancım o an başka bir yerde kalakalıyor. Merakım onun nadir gülümsemesine takılmış. Kuzah'ı gülümserken görmek pek mümkün değildir. Eğer onu bir insan gülümserken yakalarsa bunu kameraya kaydetme dürtüsüne karşı koyamaz. Tabi, teorik olarak bunu yapmaya kalkışan bir insan gözünün üzerinde güzel bir yumruk izi görebilir ama yine de bu muhtemel bir etken... Peki, nadir gülen bu adam şimdi neden mi karşımda sanki dünyanın en tatlı ve romantik erkeğiymiş gibi gülüyor? Bunun nedenini ben de bilmiyorum. Neden buradayım, neden az önce hiç düşünmeden bir adamla birlikte oldum ve neden bunu yatığım hâlde pişmanlık duygusunun başımın etini yemesi yerine mutlu bir şekilde ona bakıyorum bilmiyorum. Tanrım! Az önce Kuzah Hazzar ile yatmıştım öyle değil mi? Aklıma dank eden bu düşünce ile onu izlemeyi kestim ve etrafıma bakındım. Gözlerime takılan tek etken kırmızı bir koltuk... Başındaki eski bir abajurun onu aydınlatması sayesinde görebiliyorum. Nerede, nasıl bir odada olduğumun bile bilincinde değilim. Tek görebildiğim kırmızı ağırlıklı olduğunu anladığım bir oda. Büyük başlıklı rahat bir yatak ve tatlı bir tütsü kokusu... Başımı çevirip diğer tarafa baktığımda ışıkların aydınlattığı pencere gözlerime ilişiyor. Bir üst kattayız. Bunu biliyorum. Buraya gelirken merdiven çıktığımızı hatırlıyordum. Pencereden gelen ışıkla ise görebildiğim bir diğer etken zigon bir sehpa. Üzerinde ise yeni koyulmuş bir çiçek buketi. Zambak... Kırmızı renkteler. "Söylesene, seninle daha öncesinde tanışmış mıydık?" Onun konuşması üzerine başımı çevirip tekrardan ona bakıyorum. Bu sefer elini önüme düşen saçlarımı yavaşça kulağımın arkasına doğru kibarca iteklemek için kullanıyor. Dokunduğu her yer ilim ilim yanıyor ama hâlâ aklımda o soru yankılanıyor. Daha öncesinde tanışmış mıydık? "Hayır." diyorum. "Güzel." diyor ve bu sefer yavaşça yanaklarımı okşuyor ve gözlerini bütün yüzümde dolandırıyor. Üzerimdeki ağırlığını hissedebiliyorum. Ter içindeyim ama umurumda değil. Ağırlığı bana anlam veremediğim bir heyecan sunuyor. "Adın ne?" diyor bu sefer de. Dudaklarım yavaşça yukarı kıvrılırken ben de parmaklarımla onun yüzünü keşfe çıkıyorum. Düzgün, bir kalemle çizilmiş gibi duran burnunda yavaşça parmaklarımı dolandırıyorum ama bu fazla uzun sürmüyor. Huylandığı için burnunu buruşturup başını biraz da olsa geri çekiyor ama yüzüne dokunmaya devam etmemi istediği bariz bir şekilde geri eski yerine geliyor. Ben de istediğini yapmaya devam ediyorum. Bir umudum ise sorusunu unutması yönünde. Ama unutmadı. "Benimki Kuzah." diyor. İkimiz de gülüyoruz. Onun evindeki bir partiye, onun doğum gününe gelmiş bir misafirken bunu söylemesi elbette garip değil mi? "Memnun oldum Kuzah." diyorum kıkırdarken. O da benim gülmeme karşılık gülüyor. Hayatımdaki en mutlu anı şimdi yaşıyor olabilirim. Ama bunu ona söylersem fazla itici olduğumu düşünebileceğinden ağzımı kapalı tutma yönündeyim. "Hâlâ adını söylemedin." "Çok mu merak ediyorsun?" Anlamıyor. Bu kadar diretmek neyin nesi diye sorduğunun farkındaydım ama ona adımı söylemek istemiyorum. Yine de benim garip soruma karşılık sabırla başını onaylarcasına sallıyor. "Belki sen de benim adımı, benim doğum günümde öğrenirsin." diyorum. Kaşlarının çatıldığını izlerken işte diyorum kendi kendime. Bu adam bu. Herkesin tanıdığı o anlık yaşayan, sadece gerektiği kişilerin adını hatırlayacak olan serseri. "Umarım doğum günün bugündür." diyor yine de tahmin ettiğimin aksine beni bozuntuya vermeksizin. Ondan böyle bir tepki gelmesine kendimi uzun zamandır alıştırdım. Yine de içimdeki kıpırtıyı önleyemiyorum. Dudağımda bir gülümseme. "Bugün değil." diyorum. Yüzü düşüyor. Ama sıkılmaya başlamış da olabilir. Hayır, bu geceyi bu kadar erken bitiremeyiz. Daha 1 saat bile olmadı. Onunla biraz daha vakit geçirmek istiyorum. "Ne yani? Beni seks için kullanıp gidecek misin?" diyor şakayla karışık bir şekilde gülümserken ama gerildiği bariz ortada. Üzerimden yavaşça kenara doğru çekiliyor ama hâlâ bacağı ve eli üzerimde. "Bugün benim doğum günüm. İnan bana bir sürü insan hediyesini vermek için can atarken ben seninle vakit geçirmek istiyorum. Bu kadının adını öğrenmem gerek." "Neden?" Sorduğum soru onun kulağına anlamsız gelse de asıl merak ettiğim bu. Neden adımı öğrenmek istiyor? Zaten birazdan unutmayacak mı? "Ne neden? Az önce muhteşem bir birliktelik yaşadım ve ben bu kadının adını çok merak ediyorum. Hadi uzatma da söyle." Onun ağzından bu gecenin muhteşem olduğunu duymak beni yeterince tatmin ediyor. Yüzümde bir gülümseme oluşurken ona doğru yan dönüp başımı elime dayıyorum. "Söylesene, bu gece neden yalnızsın? Nişanlın, nerede?" Sözlerimin altında yatan o imayı elbette anladı. Oldukça zeki bir adam olduğunu herkes bilirken bana şaşkın şaşkın bakacak değil. Buraya gelen herkes bu adamın nişanlı olduğundan haberdar ama kimin umurunda? O bir Hazzar. Zengin erkek avcılarının 1 numaralı hedefi. Benim mi? "Sence bunu sormanın yeri mi?" dedi sıkıntıyla nefesini verip yastığına kafasını yerleştirirken. Evet, sıkılmaya başladı. Hatta sıkıldı. Toparlayamazsam bu gece burada noktalanacak. Bir şey yapmam lazım. "Merak etme, ona söylemeyeceğim. Sen söylemezsen bilmeyecek tabi." dedim ve yavaşça parmaklarımı göğsünde dolandırdım. "Gönlünü almamı bekliyor." Kavga etmişler. Aldatmak için en güzel zaman... Ben de sonunda o vakti yakaladım. "O zaman almalısın." "Siz kadınlar çok karmaşıksınız. Bir insan neden erkek arkadaşının doğum gününde ondan bir şey bekler ki?" Gülümsüyorum. Biliyorum ki bu adam biz kadınlara aşina olduğu kadar yabancı. "Fazla sorgulamaman gerek. Eğer olması gerektiğini düşünen bir kadınsa sorgulamadan yapacaksın." dememle ikimiz de gülmeye başladık. Uzandı ve beni kendisine çekip hızlı ve ateşli bir öpücük kondurdu. Geri çekildiğimizde ise dudaklarımın arasında hâlâ milimlik bir mesafe yer alıyordu. "Sen ne olması gerektiğini düşünüyorsun?" diyor bana sanki bu dünyada tek önemli düşünce bendeymiş gibi anlamlı bakarken. Onu anlayamıyorum. "Dünya barışı." diyorum. Yine gülüyor. Ben de onunla gülüyorum. Bu muhteşem bir şey. Bu adam muhteşem... "Başka?" "Bir kedi." "Hadi ama..." diyor ikimiz de gülerken. Bana tekrardan bir öpücük daha kondururken konuşuyor. "Benim hakkımda." diyor. Gülümsemem durulurken öylece yüzüne bakıyorum. "İyi sevişiyorsun." Yine gülüyoruz. "Sen de fena değildin." diyor sırtımı okşarken. "İlk defa yapmış gibiydin." diyor. Evet. Anlamadığını biliyordum. Tahmin ettiğim şey olmuştu. İlk başta duraklasa da temposuna devam etmesinden bunu çıkarmıştım. Benim de beklediğimin aksine canım acımamıştı zaten. Garipti. Sanki bunun için yaratılmış gibi adapte olmuştum. "Çok dardın." dedi büyük bir şehvetle fısıldarken. Eli ise bu sırada beni tutup üzerine çıkarmak için çekiştirmişti. Şimdi nişanlısı yanında olması gereken bu adamın aldatmasındaki en önemli faktör olmamdan dolayı utanmam gerekiyordu öyle değil mi? Devir değişti. Utanç mı? Keşke bir 50 sene öncesinde doğsaydım da bu duygudan haberdar olan bir topluluk içerisinde yer edinseydim. "Kaç erkek oldu?" diyor bir anda beklemediğim bir soru yönelterek. Hey! Bu soru senin soracağın bir soru değil. Kendine gel. "Ne o? Kıskandın mı?" diyorum şakayla ona doğru uzanıp öpmeden önce. Bu oyun onun oyunu ve onun kuralına göre oynamazsam diskalifiye olma durumum yüksek. Gülüyor. Uzanıp beni kendisine daha da çekip kalçamı avuçluyor ve gırtlağından ateşli, bir inleme kulaklarıma ilişiyor. "Bir daha?" diyor kulaklarıma doğru öpücüklerini kondururken. Sıcacık ve ıslak. Kalp atışlarım yine tavan. Kurumuş boğazımı ıslatmak için yutkunurken üzerinde yavaşça hareketlenip ona davet açıyorum ve odada yankılanan son sözleri dile getiriyorum. "Bir daha..."

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

Kan Kırmızı (Türkçe)

read
4.1K
bc

Tutku'nun Esiri

read
23.1K
bc

ALFABETA (+18)

read
28.8K
bc

evli kadın evli adama aşık oldu

read
9.9K
bc

Ölüm Yıllıkları

read
1.1K
bc

ÇAPKIN +18 (365 Gün Serisi)

read
24.2K
bc

SENİ HİSSEDİYORUM ( 2 )

read
7.9K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook