AĞANIN ESİRİ- OYUN-3

1271 Kelimeler
Odaya girdiğinde saat gece yarısını çoktan geçmişti. Koltuk değneğini yere sertçe indirmek istese de adımları sakin biçimde ilerledi. İnci yatakta öylece kıvrılmış yatıyordu. Terlediği alnındaki ve saçlarındaki nemden belliydi. Ayağı ise kötü görünüyordu. Kaşları çatıldı. Dişlerini sıkarken homurdanır gibi “Aptal kız” deyip soluğunu bıraktı. Masanın üzerindeki merhem tüpünü aldığında yatağın ayak ucuna oturdu ve uyanmayacağını bildiğinden uzanıp küçük ayağını eline aldı. Su topladığı için şişmişti. İz de kalacaktı belliydi. Boynunu sağa sola oynatıp kırtlatırken göz devirdi. Daha ilk günden kendini mundar etmeyi beceren bir ahmakla nasıl ilerleyecekti bilmiyordu. Merhemden parmağının ucuna sıkıp yanığın üzerine etrafına yayarken bir aya ayağını çekmeye çalışan kızla kaskatı kesildi. Uyanacağını düşünse de bu saçmalıktı çünkü içtiği ilaçlardan biri sakinleştiriciydi. Uyanması imkansızdı. İşi bittiğinde yatağa ayağı bıraktığında kaşları daha derinden çatıldı. Ayakları küçüktü. Elbisenin açıkta kalan kısmından gördüğü kadarıyla bacakları da incecikti. En fazla kırk kilo olmalıydı. Resmen bir çocuk bedenine sahipti. Burnundan solurken ondan nasıl çocuk yapacağını düşündü. Başını sağa sola sallayıp yüzü sert bir hal alırken kalktı ve dik bir şekilde yatağın baş ucunda dikilip kızı izledi. Saçları kumraldı. Omuzlarından biraz aşağıda olduğu kesindi. Kirpikleri yüzüne göre uzundu. Teni odanın loş ışığında bile açık renkteyim diye bağırıyordu boyu en fazla bir altmış ya da altmış beşti. Üzerinden yayılan koku hafif hayvan gübresini andırıyordu. Anlaşılan iyi bir hamam yapması gerekecekti. Yirmi iki yaşında genç bir kıza göre resmen en fazla on yedi yaşında bir çocuğun görünümüne sahipti. Yeniden derin bir soluk alan adamın omuzları kalkıp inerken dudaklarını yaladı. Hem aklındakileri yapmak hem de bu kızla uğraşmak onun için yorucu olacaktı. Evlenme fikrini kabul ettiğinde işine yarayacağını düşünmüştü lakin tam da şu an başına bir bela aldığının farkındaydı. Dudaklarını birbirine sıkıca bastırırken öfke, sinir ve gerilim damarında kan misali akıyordu. Komodinin kenarına yasladığı koltuk değneğini alırken sağ elini sıktı. Sol elini cebine sokarken odadan yine topallayarak çıktı. Bir alt kata indiğinde Vildan ile Cihangir’in çalışma odasında olduğunu fark etti. Bastonu yere vurarak yürümekten vazgeçip usulca kapı kıyısına yanaştığında kardeşinin sesini işitti. Yüzündeki o ifadesizlik nefrete dönüşürken dinledi. “Anne, biz bu kızı getirdik ama onun eline dayanabileceğine emin misin?” “İsterse öldürsün. Yeter ki onunla uğraşırken bizden elini eteğini çeksin. Hatta düğünden sonra onları diğer konağa yollamayı düşünüyorum. Böylece burada hem istediğimiz gibi hareket edebiliriz hem de sen ağalık minderine oturursun.” “Sence Cevahir babamdan kalan yeri bana bırakır mı sanıyorsun? Herkes onu ağa olarak biliyor. Bende ağanın küçük kardeşi modundayım.” Vildan alnını ovdu. Ardından “Saçmalamayı bırak. Bu kız sayesinde o değil ağalık Urfa’yı terk edecek.” Derken kendinden emindi. Dinlediklerinden ötürü tek kaşı kalkan adam bir avuç dolusu aptalla hala nasıl da zorlanarak uğraştığını düşünüyordu. Lakin bazı konularda öyle saman altından su yürütüyorlardı ki yapacakları onları tamamen değil Urfa’dan ülkeden silmeliydi. Odasına geçtiğinde koltuk değneğini yatağın yanına yere fırlattı. Boynunu ve kollarını esnetirken gözleri birer kör kuyu gibiydi. *** Sabah uyandığımda saat kaçtı bilmiyordum. Sadece üzerimden tır geçmiş gibiydi. Tavanı izlerken gördüğüm rüyadan hatırladığım bölük pörçük sahneler tüylerimi diken diken ediyordu. Yengem hep yeni bir evde uyuyorsan gördüğün rüyaya inan mutlaka karşına çıkar demişti bir keresinde. O yüzden içimdeki korku sanki kendine sabit bir yer ediniyordu. Yatakta oturur hale geldiğimde ayaklarımı aşağıya sarkıttım ve gördüğüm manzara ile gözlerim doldu. Gece ayağım su toplamış ben de fark etmeden yatağa ayağımı sürtüp o balonu patlatmıştım. Hatta derim soğulmuş birazcık da kanayıp yatağın çarşafına sürülmüştü. Dudaklarım titrerken omuzlarım düştü. Ağlamak istiyordum lakin beni tutan neydi bilmiyordum. Kapı tıklandığında alçak bir ses tonuyla “Gel” dedim. Normal de benim gördüğüm odaya holdur hop dalan asla özel bir alan sağlamayan giyinsen bile umursamayan bir yengenin varlığıydı. Buradakiler bana saygı duydukça yirmi dört saat bile anca olmuşken şaşırıyordum. Kapı aralandığında Fidan içeri girdi. Onu görmek acıdan dolan gözlerimi kırpmama neden oldu. Arkasından biri de girdi. İkisinin de elleri doluydu. Birinin yemek tepsisi diğerinin ise poşetler çantalar ve kutular vardı. Fidan, “Gelin Hanım yemeği ağam gönderdi. Bir de sana kıyafet ve birkaç eşya daha aldırdı. Yemeğini ye hamama gireceğiz” dediğinde kaşlarımı kaldırdım. Gözlerim tepsi ile çantalar arasında gidip gelirken dünden beri beni umursamadığını düşündüğüm Cihangir’in aslında umursadığını fark ettim. Çektiğim sızıya rağmen burukça gülümsedim. Sonrasında kendi kokum burnuma doluştuğunda yüzüm ekşidi. Hem feci derece de terlemiş hem de amcamlarda doğru dürüst duş alamadığım için hayvan gübresi kokuyordum. Galiba haklılardı. Yıkanmak iyi olacaktı. Fidan dalgınlığımı fark etmiş olacak ki “Gelim Hanım?” diye seslendiğine kendime geldim. Diğer kız da onun yaşlarındaydı. “Ben Esma. Sana hamamda yardım edeceğim.” Başımı sallarken gözleri yatağın ayak ucuna ilişti. Oradaki lekeyi görünce hemen “Şey ayağım kanamış biraz ama ben hemen yıkarım. Size yük olmasın” deyip kalktım ve toplamaya çalıştım. Esma hemen yanıma gelip kolumu tutarken “Ben hallederim. Sen yemeğini ye ki hamam işini halledelim. Bugün gelinliğin gelecekmiş. Ona bakacaklar. Gecikirsen Vildan Hanım kızabilir.” Deyip beni engelledi. Gelinlik. Gözlerimden nasıl bir ifade geçti bilmiyorum ama Fidan iç çekti. Odadan çıkıp yan taraftaki banyo da elimi yüzümü yıkadım. Biraz saçlarımı toparladım. Ardından odaya geri dönüp masaya oturduğumda dışarıdaki sesler bir yükseliyor bir alçalıyordu. Tepsi de birçok şey vardı ama ben sadece az biraz peynir zeytin ve reçel yedim. Fazlasını midem almıyor zorlarsam bulanıyordu. Çayımın son yudumu bittiğinde “Elhamdülillah” deyip kalktım. Kızlar bir bana bir tepsiye baktığında omuz silkip “Bakmayın öyle fazla bile yedim. Normal de bu kadar bile yiyemiyordum” dediğim de benden bakışlarını çektiler ama birbirlerine baktılar. Fazla oyalanmadan çantaları yatağa döktüğümüz de içinden birkaç elbise alt üst çiçekli pijama takımları ve paketli iç çamaşırı bize bakıyordu. İki tane babet ayakkabı vardı. Bir tane de terlik. Bornoz, havlu, lif ve tarak takımı. Hamam için lazım olanları alıp odadan çıktığımız da ayağım hala kötüydü. Yıkandıktan sonra yeniden merhem sürmeyi doğru bulduğumuz için çıplak ayakla onlara eşlik ediyordum. Normal şekilde ön kısımdan inmedik. Terasın diğer tarafından merdivenleri indiğimiz de iki kapılı büyük bir odanın önüne geldik. Çok sıcaktı. Otuz haziran da bile böylesine bir sıcak alışkın olduğum şey değildi. Kapıyı açan Esma içeri girmemi bekledi. Nasıl anlatılır bilmiyorum ama beyaz aralarında gri çizgili fayanslar, ortada büyük taş, sağlı sollu karşılıklı musluklar ve hemen altlarında taş oymalı lavabo evyesi gibi evyeler vardı. Suların olduğu tarafa ilerlemeden paravan gibi bir kapının arkasına yolladılar beni soyunmam için. Tüm kıyafetleri çıkardığımda bedenime peştamal sardım. Neredeyse iki tur etrafımda çevirmem gerekmişti. Dışarı çıktığımda beni bekliyorlardı. Utana sıkıla “Ben halletsem?” dediğimde Fidan başını olumsuz anlam da salladı. “Ağamın talimatı var. Seni biz yıkayacağız.” Çekingen bir şekilde taşa tam da musluğun karşısına oturduğumda dakikalarca beni yıkadılar. Peştamalı çözüp göğüslerime tuttuğum da sırtımı keseliyorlardı. Bir an duraksayan Fidan sertçe yutkundu. Anlaşılan yengemin odunla dövdüğü zaman kalan izler hala yerli yerindeydi. Esma kısık sesle “Aman Yarabbi” dese de onu dürten Fidan işine devam etti. Çok tuhaftı benim için çünkü ilk kez biri beni yıkıyordu. Çocukluğumda yani kendimi bildim bileli yengem beni yıkamaktan çok halı yıkıyormuş gibi davranır resmen derimi kızartırdı. O su ya sıcak olurdu ya da soğuk. Asla ikisinin arasında çok daha iyi bir sıcaklığı ayarlamazdı. Şimdi ılık su başımdan aşağıya inerken genzime dolan koku ise mis gibi sabun kokusuydu. Bu beni ferahlatmıştı. Temizlik kokuyordu çünkü ve ben de hayatım boyunca ilk kez bu kadar temizdim. İşimiz bittiğinde hemen durulandım ve yine o kapı arkasına geçip bornozumu giydim. Yumuşacıktı. Rengi tatlı bir sarıydı. Bulutlara sarılıyormuş gibi hissediyordum. Saçlarımı havluya sardığımda Esma önden çıktı ve yolumuzun üzerinde kimsenin olmadığından emin oldu. Ardından hızla odaya çıktık. Üzerime bedenime göre alınmış uzun etekli ve kısa kollu bir elbise giyindim. Bebe mavisiydi ve üzerinde küçük siyah çiçekler vardı. Saçlarımı kuruttuğumda hazırdım. Odadan çıkmak için hareketlendiğimde bu defa başka bir kız elinde elbise çantası ile içeri girdi. “Gelin Hanım gelinliğiniz geldi. Deneyecekmişsiniz. Bir sıkıntı olursa bize söylemeniz yeterliymiş.”
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE