Arabaya bindiğimizde muhtemelen karnımın da doymuş olmasının etkisiyle mayışmaya başladığımı hissettim. Tüm gün yaşadığım stres ve kaçma serüvenim meyvesini veriyordu, yorgun hissediyordum artık. Gece de ilerliyordu ve haliyle normalde uyuduğum saatlerdi bunlar. Serhan sakinleştiğimi fark etmiş olmalı ki,
‘’İstersen arka koltuğa geçip biraz uyumaya çalış. Sabah erken saatlerde Artvin’e varmış olacağız ve gün boyu yine koşturmaca yaşayabiliriz. Dinlenmen iyi olur Yasmin.’’ dedi.
‘’Sana yol arkadaşlığı yapmazsam senin de uykun gelirse?’’ dedim gayri ihtiyari onun tek başına gece boyu araç kullanacağını düşünerek. Hafiften tebessüm etti,
‘’Ben gece boyu araç kullanmaya da uykusuzluğa da alışkınım. Olmadı çok uykum gelirse bir kenara çekip ben de bir saat kestiririm. Lütfen sen biraz uyu. İki saat bile uyusan dinlenirsin.’’
‘’O zaman ben arka tarafa geçeyim, tamam.’’ deyip direk ayaklandım ve iki koltuğun arasından arkaya geçmek için hamle yaptım.
‘’Aslında ben kenarda dururdum.’’ diyecek olduğunda dönüp ona baktım acaba çok mu saçma bir şey yapıyorum diye. Yol sakindi ve aracı yavaşlatmıştı. Birden ben dönünce yüzlerimiz çok yakın mesafeye geldi. Aramızda bir karış mesafe vardı. Serhan’ın gözleri bir anlığına gözlerime takıldı, bir şey diyecek gibi oldu ama sonra toparlanıp yola döndü.
‘’Tamam, sen geç madem.’’ diye geveledi ağzında. Kendimi arka tarafa attım ama yüzüm hafiften yanıyordu. O bir anlık yakınlık, o solukların birbirine değdiği bakışma bir garip hissetmeme neden olmuştu.
‘’Üşür müsün? Bagajdan polar battaniye vereyim mi?’’ Sesi normal çıkıyordu, belki de ben kendi kendime etkileniyordum ve onun için az önceki bakışmanın hiçbir anlamı olmamıştı. O yüzden bende doğal davranmaya çalıştım.
‘’Şuan üşümüyorum. Sıcak. Teşekkür ederim.’’
‘’Tamam, hadi kestir biraz.’’ Kolumu kafamın altına alıp usturuplu şekilde uzandım arka koltuğa. İçimdeki heyecana galip gelen uyku beni etkisine alırken yolculuğum bilinmezliğe doğru devam ediyordu. Ne kadar uyudum bilmiyorum ama gözlerimi araladığımda etraf daha görünür olmuştu. Üstümde bir polar battaniye ve kafamın altında küçük bir yol yastığı vardı. Demek ki Serhan bir ara aracı durdurup bunları koymuştu başımın altına ve üstüme. Ama ben hiç fark etmemiştim, artık nasıl içim geçtiyse yorgunluktan. Araç hareket etmiyordu. Acaba aracı durdurup mola mı vermişti?
Kafamı usulca kaldırıp o yolculuklara has sersemlikle karşı camdan görünen gökyüzüne baktım. Gün aydınlanıyordu ve Serhan da sürücü koltuğunda uyuyordu. Mola vermişti demek ki biraz. Dikiz aynasından yüzünün görünen kısmına baktım. Güzel adamdı vesselam. Hafifçe yan profilden bakmak için dikkatle kafamı orta tarafa uzattım. Elleri göğsüne bitişik kafası aracın içine dönük uyumuştu. Birden gözleri aralandığında panikle kafamı çektim. Toparlanıyor gibi yaptım ve beni ona bakarken görmemiş olmasını umut ettim. Geceden beri zaten yeterince suçüstü yakalanmıştım. Belki de benim şapşal bir kız olduğumu falan düşünmüştü.
‘’Uyandın mı? Günaydın.’’ dedi gerinirken.
‘’Evet, günaydın.’’
‘’Az bir yolumuz kaldı, gün ışımadan ben de biraz kestireyim dedim.’’
‘’İyi yapmışsın, yaklaştık demek?’’
‘’Evet, 100 kilometre falan kaldı. Kahvaltı yapar, devam ederiz istersen?’’
‘’Bilmem, sıcak bir çay iyi olabilir. Kendimize gelmiş oluruz.’’
‘’Bence de iyi olur.’’ Dikiz aynasından bana gülümsedi. Tatlı şey.
‘’Battaniye için teşekkür ederim.’’
‘’Sabaha doğru bu taraflar biraz serinleyince üşürsün diye düşündüm. Rica ederim.’’
‘’Benim yüzümden sen üşümedin umarım? Battaniyeni bana verdin çünkü.’’
‘’Hayır ya, zaten ben biraz gözümü dinlendirmek için mola verdim. Sıkıntı yok. Hadi giy ayakkabılarını da tesiste kahvaltı yapalım.’’ Ayakkabılarımı giyip indim arabadan. Tuvalete gidip yüzümü yıkadım ve yemek salonuna gidip Serhan’ı buldum. Tepsilerimize bir şeyler alıp bir masaya geçtik. Biz otururken hava da artık iyice aydınlanmaya başlamıştı. Pencereden dışarıya bakarken Serhan,
‘’Bakalım ortadan kaybolduğunu ne zaman fark edecekler?’’ dediğinde ona döndüm.
‘’Sabah fazla bekleyeceklerini sanmıyorum. Annem 8-9 gibi odama gelecektir. Onlar ortalığı ayağa kaldırmadan sınırı geçersem artık önemi olmayacak.’’ Çayımdan bir yudum aldım.
‘’Sence nereye kaçtığını düşünürler?’’
‘’İstanbul’a kaçtığımı muhtemelen. Bir arkadaşımda falan saklanacağımı düşünürler herhalde. Ama ben İzmir'e kaçtığımı söyleyeceğim. Yani senin aracınla Gürcistan sınırından geçeceğimi akıl edeceklerini sanmıyorum ilk etapta. Belki Asmin de kafalarını karıştıracak bir hikaye uydurur ve bana zaman kazandırır.’’
‘’Ok yaydan çıktı bir kez, bakalım nereye varacak.’’
Kahvaltıdan sonra Artvin'e vardığımızda heyecanlıydım. Sarp sınır kapısına saat 8 gibi varmıştık. Sırada birkaç tır ve normal araç vardı. Biz de sıraya girdik.Serhan işi için Batum'a gideceğinden Gürcistan'ın o şehrine en yakın sınır kapısını tercih etmişti. Mardin'den karatenizin Türkiye'deki en doğusuna gelince birden bitki örtüsü de iklimsel özellikler de değişivermişti. Mardin'in kırsal ve sarıya dönük kahverengi dokusundan Artvin'in yeşilin bin bir tonuna sahip doğasına geçmek gözlere şenlikti. O sırada telefonum çalmaya başladı ve kaygıyla ekrana bakınca annem olduğunu gördüm.
‘’Annem arıyor.’’ dedim Serhan’a kaygıyla bakarken.
‘’Aç istersen Yasmin. En azından senin güvende olduğunu bilsin.’’ Derin bir nefes alıp cevapladım.
‘’Yasmen? Neredesin sen, çabuk bana söyle!’’ Dudaklarımı ısırdım.
‘’Anne?’’ dedim ama devamını getiremedim. Serhan’ın yanında nasıl konuşacağımı kestiremiyordum.
‘’Yasmen! Baban fark etmeden söyle, nerdesin sen? Asmen söylemiyor bir şey.’’
‘’Abla söyleme! Fırat yaşıyormuş, seni verecekler ona, kaç abla kaç.’’ Arkadan Asmin bağırıyordu.
‘’Anne, ben uzaklardayım. Gelemem. Fırat’la evlenemem. Babam hayatımı mahvedecek! İzin veremem buna.’’
‘’Yasmen! Baban bizi de mahveder gelmezsen! Nerdesin dedim!’’ Annemin sesi çaresizce kaygılıydı.
‘’İzmir’e gidiyorum. Üniversiteden bir arkadaşımda kalacağım. Babama söyleme sakın ve beni merak etme. Seni ararım.’’
‘’Yasmen! Olmaz, hemen geri gel buraya! Fırat’ın ailesi özür dileyecek bizden ve senin için özür bedeli ödeyecekler babana. Baban seninle konuşmak istiyor, bizi bekliyor. Kaçtığını duyarsa yakar ortalığı.’’
‘’Anne gelemem, gelmeyeceğim! Bu benim hayatım ve babam beni mal gibi vermeye kalktı o aileye. Fırat’ın ne mal olduğu ortaya çıktığı halde hala beni nasıl o pislikle evlendirmek ister? Senin vicdanın hiç mi sızlamıyor?’’ Bir an sessizlik oldu. Serhan bu konuşmaya tanık olduğu için mahcup gibiydi ve bana bakmamaya çalışıyordu. Benim de sesim giderek öfkeli ve duygusal bir tona bürünüyordu çünkü.
‘’Yasmen, ben de istemiyorum evlenmeni o adamla. Ama baban ve annesi laf anlamak istemiyor. Baban beni dinlemiyor.’’
‘’Anne, senin bir suçun yok, ben kendi isteğimle kaçtım. Babama böyle söyleyin. Beni aramasın, o adamla evlenmeyeceğim. Katiyen evlenmeyeceğim! Gerekirse Avrupa’ya kaçarım ama evlenmem! Git ona söyle, beni seviyorsa o adamla zorla evlendirmekten vazgeçsin.’’
‘’Yasmen inat etme, dön buraya ne olur.’’
‘’Dönemem anne. Kendi hayatım için savaşacağım. Babam ve babaannemin beni köle gibi satmasına izin vermeyeceğim. Bunu babama söyle, ararsa açmam! Yaşım da reşit, polis de beni alamaz. Kapatıyorum.’’ Annem bir şey demeden kapattım telefonu ve titreşime aldım. Derin bir nefes alıp ellerimi sıkarken Serhan,
‘’Annen babandan çok çekiniyor değil mi?’’
‘’Evet, babam sert bir adam. Ama daha çok babaannemin sözünden çıkamıyor pek. Annemi de üzüyor çoğu zaman sevdiği halde.’’
‘’Annen yabancı olmasına rağmen gerçekten iyi tahammül etmiş. Boşanıp dönebilirdi Rusya’ya.’’
‘’Bizi alıp gitmek istedi birkaç kez ama babam çocukları göremezsin gidersen, deyince kaldı. Bizi bırakamadı. Annem çok nahif bir kadın, bize çok düşkün. Ona da üzülüyorum arada kaldığı için. Fakat kendi hayatımı da mahvetmek istemiyorum.’’
‘’Dönmeyeceksin yani?’’ Serhan’a baktım. Sonra yüzümü ileride görünen sınır kapısına çevirdim ve,
‘’Gerekirse şimdi arabadan inip yaya geçerim bu kapıdan ama dönmem.’’ Dönüp yüzüne tekrar baktım ne düşünüyor diye. Anlayışla kafasını salladı hafifçe,
‘’Sana bir söz verdim Yasmin. Seni gideceğin yere güvenle götüreceğim. Hala bu sözümün arkasındayım. Arabadan inmene gerek yok. Ama görünen o ki baban peşini kolayca bırakmaz. Hayatın için savaşmaya hazırlan.’’