BÖLÜM 3

2664 Kelimeler
Sinemis YENİ OKUL Yaklaşık iki saatlik uykudan sonra okula gitmek için kalkıp hazırlandım. Saçlarımı tarayıp ördükten sonra çantama bir defter ve kalemleri yerleştirip odamdan çıktım. Ablam kahvaltıyı hazırlamış beni bekliyordu. Birlikte kahvaltı yaptık ve montlarımızı giyip çıktık evden. “Bugün seni ben bırakacağım, yarın servisin seni buradan alacak canım.” dedi ablam. “Tamam,” dedim ilgisizce. “Çok sakinsin” “Sakin değilim aslında, yeni bir okula başlamanın stresi var” diye yanıtladım. Ablamla yaşadığımız o tatsız geceden sonra ona karşı daha açık olmaya ve onunla her şeyi paylaşmaya başlamıştım. “Alışacaksın merak etme. Ama herhangi bir sorun yaşarsan iyi durumda bir devlet okuluna da geçirebiliriz seni. Sen nasıl mutlu olacaksan öyle yapacağız” dediğinde, bunu daha önce teklif etmiş olsaydı keşke diye geçirdim aklımdan. Artık geçti. En azından yarım dönem katlanacaktım çünkü bu kadar değişiklik zaten zor olan adaptasyonumu iyice geciktirecekti. Okula geldiğimizde birlikte indik arabadan. Beni öptükten sonra okula girene kadar bekledi ve sonra gitti. Yeni okulumun özel olduğunu bağıran bir havası vardı. Portakal ve krem renkli boyalı duvarları, adını yazan kocaman tabelasıyla oldukça şaşaalıydı. Yanında ek olarak spor salonu vardı. O da okulun yarısı boyutundaydı. Tereddüt ederek okula girip idari binayı buldum. Oradaki görevliden hangi sınıfta okuyacağımı öğrendikten sonra sınıfımı aramaya koyuldum. Sonunda sınıfımın önüne geldiğimde kapıda duran iki kız bir erkekten oluşan gruba tebessüm ederek sınıfa girdim. Kendime boş bir sıra ararken burnumda bir sıcaklık hissettim. Elimi sürdüğümde bulaşan kırmızı rengi görünce hemen lavaboyu aramaya başladım. Burnum kanıyordu. Ne zaman çok stres, üzüntü ya da heyecan yaşasam böyle oluyordu. Lavaboya girip kanamayı durdurmaya çalışırken saçlarını düzelten bir kız: “İyi misin?” dedi. “İyiyim, burnum kanıyor sadece.” dedim burnumu yıkamaya çalışırken. Ama durmak bilmiyordu. Normalde birkaç dakikada durması gerekirken şimdi inatla akmaya devam ediyordu. “Seni revire götüreyim duracağa benzemiyor” dediğinde çaresiz ona itaat ettim. Birlikte revire giderken ders zili çalmıştı. “Sen derse git istersen ben bulurum reviri” dediğimde beni revire kadar götürdükten sonra gidebileceğini söyledi. Revirin kapısına gelip beni bıraktı ve koşarak derse döndü. İçeri girdiğimde çok sevimli bir yüzü olan doktorla karşı karşıya kaldık. “İyi misiniz genç bayan?” diye sordu bana çok sıcak bir tavırla. “Burnum kanıyor, durduramadım” dedim. “Tamam, gel şöyle bir otur bakalım” dedi ve beni muayene yatağına oturttu. Bir buz kalıbı getirip alnımla burnumun ortasında birkaç dakika tuttu. Kanama oldukça yavaşlamıştı. “Bu sık sık olur mu?” diye sordu. “Aslında sadece gergin olduğumda ya da üzgün olduğumda oluyor. Ben yeni başladım da, biraz stresliyim” dediğimde tebessüm etti. “Anlaşıldı. Kanama durdu ama burada biraz dinlen istersen” dediğinde iyi olduğumu söyleyip ona teşekkür ederek ayrıldım. Arkamdan, bir daha olursa hemen gelmemi tembihleyerek gönderdi beni. Sınıfın önüne geldiğimde ders başlayalı 15 dakika olmuştu bile. Kapıyı yavaşça çaldım, “Gel” sesini duyduğumda içeri girdim ürkerek. Hoca bana bakarak: “Günaydın, zahmet ettiniz, ikinci ders 35 dakika sonra” dediğinde sınıfta kıkırdamalar duyuldu. “Ben, revirdeydim” diye cevap verdim ama bana bakışı alaycı bir hal aldı. “Tatil dönüşü bünyeniz yoruldu anlaşılan” demesi ise beni utandırdı. “Hocam arkadaşın burnu kanıyordu, ben onu revire götürdüm” diye bir ses duyduğumda başımı geldiği yöne çevirdim. Bana yardım eden kızdı bu. Aynı sınıftaydık. “Anlaşıldı. Geçmiş olsun… Seni tanımıyorum ben, yenisin sanırım. İsim neydi?” “Sinemis” dedim ürkekçe “Peki Sinem, geç bakalım boş bir sıraya” dediğinde sinirlendim. Hayatta en nefret ettiğim şeylerden biri bana “Sinem” denmesiydi. “Sinemis hocam, Sinem değil” dedim bastırarak. “Ne fark eder?” dedi rahat bir tavırla. “İsminizin bir anlamı varsa ve onu dünyada en çok sevdiğiniz insanlardan biri koymuşsa fark eder” dedim öfkeyle. “Anladım tamam Sinemis. Ders yeterince kaynadı, geç yerine” dediğinde bana yanına gitmemi işaret eden yardım meleğimin yanına geçip oturdum. “Hoş geldin, iyi misin?” dedi gülümseyerek “İyiyim, çok sağ ol yardımın için” diye cevap verdim ben de. “Ben Efsun” dedi elini uzatarak “Ben de…” derken: “Biliyorum Sinemis” dedi ve yine gülümsedi. Bu kız sürekli gülüyordu. Boyu benimkine yakın uzunlukta, benden biraz daha yapılıydı Efsun. Saçları açık kumraldı ve iri ela gözleri vardı. Çok da güzel bir gülüşe sahipti. Güldüğünde insana bütün samimiyetini gösteren türden bir gülüş. Teneffüs zili çaldığında Efsun kafeteryaya gitmeyi önderdi ben de kabul ettim. Birlikte en alt kata inip boş olan bir masaya oturduk. İkimiz için kahve almaya gittiğinde ben de etrafıma bakınıyordum ki yine üç adet tanıdık yüz gördüm. İstanbul’a geldiğimden bu yana her yerde karşıma çıkan Alp, Timur ve de alışveriş merkezinde gördüğüm Ali. Şaşkınlıkla onlara bakarken Alp beni fark etti. “Yok artık!” diye bağırdığında bütün binanın sesini duyduğuna emindim. Birbirlerine beni gösterdikten sonra yanıma geldiler. “Sen bu okulda mı okuyorsun?” dedi Timur. “Sakıncası yoksa evet!” diyen Efsun benden önce davranmıştı cevap vermek için. “Oh! Kendine çok dişli bir de arkadaş edinmişsin!” dedi Alp alay ederek. “Konuşacak anlamlı bir şeyiniz yoksa uzayın beyler! Çünkü dilinizi anlamakta zorluk çekiyoruz” diyen Efsun’a ters bir bakış atan Timur konuşmadan uzaklaştı. Alp de onu izlerken Ali bana bakıp gülümsüyordu. “Okulumuza hoş geldin Sinemis “dedi sevecen bir tavırla. “Hoş bulduk” “Çok şaşırdım seni burada görünce” dediğinde “A…aslında ben de” dedim kekeleyerek. “Bu okulda olduğuna göre sık sık görüşeceğiz. Şimdilik hoşça kal” dedi ve arkadaşlarının yanına doğru gitti. “Sen Ali’yi ve diğer asalakları nereden tanıyorsun ki?” diye merakla sordu Efsun hemen arkalarından. “Aslında uzun hikâye ama kısaca tesadüf diyebilirim” dedim. Efsunsa tatmin olmayarak tüm detayları öğrenmek için bir sürü soru sordu. Sonunda muhteşem üçlü adına sahip olduklarını öğrendiğim grupla ilgili yorumlarını yapmaya başladı. “Alp ve Timur bildiğin zengin züppeleridir. Yani kötü değiller ama şımarıklar işte bilirsin. Akılları beş karış havada olan cinsten. Ama Ali onlar gibi değil, o daha iyi bir çocuk. Bazen onların arasında ne işi olduğunu anlamıyorum. Biraz soğuktur ama. Pek kimseyle konuşmaz. Gelip seninle bu kadar sohbet ettiğine göre seni sevmiş anlaşılan” dediğinde soran gözlerle ona baktım. “Sevmiş derken, anladığın anlamda değil. Ali’nin sevgilisi var. Okulun en havalı kızlarından biriyle birlikte. Bak kız da onların yanında hatta” deyip işaret ettiği yere başımı çevirip baktım. Çok güzel bir kız vardı yanlarında. Mini eteği ve dizlerine kadar olan botlarıyla oldukça etkileyici görünüyordu. Saçları sarı ve kısaydı. Arkadan öne doğru uzayan model yüzüne çok yakışmıştı. Gerçekten de okulun en havalı kızı olmayı hak edecek kadar güzeldi. Bakışlarımı Ali’ye çevirdiğimde göz göze geldik. Ben utanarak başımı döndürürken, Efsun hala o tarafa bakıyordu. “Ali sana bakıyor” dedi fısıltıyla. “Boş ver sen Aliyi. Biraz kendinden bahsetsene” dedim konuyu değiştirmek için. Biraz daha Ali’den bahsetse yine ona bakacaktım ve rezil olmak istemiyordum. “Ben aslında Ankaralıyım. Ama dört yıldır burada yaşıyoruz. Babam avukat ve onun işinden dolayı buraya geldik. Annem de doktor. Tek çocuğum, kardeşim yok. Benim hikâyem kısaca böyle. Seninkini anlat” dediğinde ders zili çaldı. “Bir dahaki teneffüse artık” dedim ve sınıfa doğru hızlıca yürüdük. Geçerken Ali’ye göz ucuyla baktığımda o da bana bakıp gülümsedi. Hayatımda bu kadar güzel gülen birini daha görmemiştim. Sınıfa geçtiğimizde Ali’nin sevgilisi olan kız da bizim sınıfa girdi. İlk ders onu fark etmemiştim ama şimdi oldukça dikkat ediyordum. Ali başka sınıftaydı sanırım. Biz sayısal sınıfındaydık, demek ki o ya eşit ağırlık ya da sözeldeydi. Ben bunları düşünürken “Ali bir üst sınıfımız. O da sayısal sınıfında” dedi Efsun. Ali’yi düşündüğümü nasıl anladığına şaşırırken hoca sınıfa girdi. Dersimiz Matematikti. Çok genç ve oldukça hoş bir Matematik hocamız vardı. “Bu adama bitiyorum” diyen Efsun’a yine şaşkın şaşkın bakınca açıklama yaptı bana: “Bütün okul ona hayran canım sadece ben değil” diyerek kıkırdadı. İlginç bir kızdı Efsun. İçi dışı bir denen türdendi. Onu sevmiştim. Dersler akıp geçmiş ve öğle molası gelmişti. Yemek yemek için okulun yemekhanesine gittik Efsunla. Biz yemeğimizi alıp bir masaya geçtik ve konuşarak yemeye başladık. “Anlat bakalım Sinemis, nedir senin hikâyen” dedi Efsun bir yandan yemeğiyle mücadele ederken. “Aslında çok iç açıcı değil. Annemi ve babamı trafik kazasında kaybettim dört yıl önce. Kayseri’de yaşıyorduk ablamla. Ablam burada iyi bir iş bulunca buraya taşındık” dedim. “Burslu değilsin o zaman?” diye sordu. “Değilim. Aslında ben özel okulda okumayı da istemedim ama ablam zorladı işte” dedim. Biz sohbet ederken Alp ve Timur gelip yanımıza oturdular. “Afiyet olsun” diyen Alp’e ters bir bakış atıp önüme döndüm. “Ya bize kızgın olduğunu biliyorum ama artık aynı okuldayız, arkadaş olabiliriz” diye devam etti Timur. Bense bu tavırlarına iyiden iyiye şaşırmıştım. “Siz menfaatiniz olmadan asla böyle davranmazsınız” diyerek sert çıkan Efsun’a dil çıkardı Alp. “Biz kabalık ettiğimiz için özür dilemek istedik” derken Ali de gelip yanımıza oturdu. Ali bana gülümseyerek “Afiyet olsun” dediğinde ben daha cevap veremeden duyduğum cırtlak sesle başımı sesin geldiği tarafa çevirdim. “Hayatım! Seni arıyorum ben de!” dedi e harfini uzatarak Beril ve o da gelip Ali’nin yanına oturdu. Ali ise bu durumdan pek hoşlanmamış gibi yüzünü ekşitti birden. İnsan sevgilisini görünce yüzünü ekşitir miydi? Bana ilginç gelmişti bu durum. Yemek boyunca Ali ve çetesiyle (bu ismi Efsun taktı) sohbet edip güldük. Biraz şımarık olsalar da sevimli yanları da vardı bu iki çocuğun. Yemeği bitirip bahçeye çıktık Efsunla. Diğerleri de basket oynamaya gittiler. “Ali” dedim ve nefes aldım. Efsun ise sanki bu sözcüğü duyunca açılan bir kapı gibi merakla bana baktı. “Beril’e biraz soğuk davranıyor sanki” dediğimde istediği soruyu almış gibiydi. “Aslında Ali’nin Beril’i sevdiğini sanmıyorum. Ali biraz mesafeli ve otoriterdir. Berilse tam tersi oldukça oynaktır. Onlar birbirlerine göre değiller. Birkaç defa ayrılıp barıştılar. Ali o arada başka kızlarla görüştü ama sonunda yine bir araya geldiler. Ben neden ayrılıp barışıyorlar onu da anlamıyorum aslında. Ama Ali ve Beril’in babası ortaklar. O yüzden de biraz yakınlar” dediğinde kafam iyice karışmıştı. “Peki, sen diğer ikisini pek sevmiyor gibisin. Bunun nedeni nedir?” dedim. “Aslında uzun bir konu bu Sinemis. Ama şu kadarını söyleyeyim, okulun ilk yılı biz Timur’la birlikteydik, sonra o beni aldattı. O yüzden böyle davranıyorum” “Anladım. Kötü bir durum” “Kötüydü ama geçti” “İnsanın seni aldatması için aptal olması gerek” dediğimde bana teşekkür etti. Ders saati yaklaşırken ayağa kalktık ve sınıfımıza çıktık. Öğleden sonraki üç derste, derse dair pek bir şey olmadı. Özellikle de Kimya hocası dersin yarım saatini bana soru sorarak geçirdi. O kadar bunalmıştım ki ders çıkışında kendimi lavaboya atıp yüzümü soğuk suyla defalarca yıkadım. Ama yine de kızarıklığım geçmemişti. Lavabodan çıkmış sınıfa yürürken Ali’yi gördüm. Sınıfının önünde durmuş arkadaşlarıyla sohbet ediyordu. Ona bakmadan yürüyüp yanından geçmiştim ki arkamdan seslendi: “Sinemis!” Dönüp ona baktığımda çoktan yanıma kadar gelmişti. “Nasılsın?” dedi yine cennetin huzurunu veren gülüşüyle. “İyidir” dedim kısaca. Ona bakarken uzun cümleler kuramıyordum. “Kızarmışsın, ateşin mi var?” dediğinde ona Kimya hocasının bana yaptıklarını anlattım. Beni dinlerken kahkahayla gülüyordu. Ben de her ne kadar sıkılmış olsam da onunla birlikte gülüyordum. Biz birlikte gülerken Beril gelip Ali’nin koluna girdi. Aliyse bu durumdan hoşlanmadığını belli eden bir ifadeyle ona baktı. “Şu hareketleri yapma dedim kaç defa” dedi dişlerinin arasından. “Ama özlüyorum” sözünü Beril’den duyduktan sonra orada durmamam gerektiğini düşünerek birkaç adım atmıştım ki “Sinemis nereye?” diyen Ali’nin sözüyle dönüp ona baktım. “Sınıfa gidiyorum. Siz… Konuşun” dediğimde kaşları çatıldı. “Seninle de konuşuyorduk, yani Beril bölende kadar“ dediğinde Beril’in yüzü asıldı ve Ali’ye sinirli bir bakış atarak sınıfa doğru yürüdü hızla. “Böyle davranmasaydın” dediğimde lafımı kesti “Sen karışma!” diyerek. Sesi öyle sert çıkmıştı ki birden ürktüm. “Af edersin, Beril’le bazı sorunlarımız var. Ona sinirlendim” diye açıklama yapınca “Anladım. Ben sınıfa gideyim artık” diyerek ona veda edip sınıfa yürüdüm. İçeri girdiğimde Beril ellerini beline koymuş beni bekliyordu. “Sen! Sinem misin nesin!” dediğinde “Sinemis!” dedim sinirle. “Her neyse işte! Ali’den uzak dur! Yoksa karışmam” dedi ve sınıftan çıktı. Bu kızla işimiz vardı anlaşılan…   Beril’in tavrına ne kadar canım sıkılmış olsa da üzerinde durmamaya çalıştım. Beni açıkça tehdit etmişti. Ama ben zaten Ali onunla birlikteyken ona neden yaklaşacaktım ki... Bu tavrını beni tanımıyor olmasına verdim ve düşünmemeye gayret ettim. Ders bitiminde Efsun ile birlikte servislere doğru yürürken Alp karşımıza çıktı. “Kızlar, eve mi gidiyorsunuz?” diye sordu gülümseyerek “Hayır, buradan çıkıp güneşlenmeye gideceğiz. Tabi ki eve gidiyoruz” diyerek tersledi onu Efsun. Bense kıyamamıştım o haline: “Eve gidiyoruz, neden sordun ki?” dediğimde: “Hava soğuk ya sıcak bir şeyler içeriz hep birlikte diye düşündük” dedi. “Benim bugün okuldaki ilk günüm ve eve gitmem gerek Alp. Belki daha sonra” dediğimde tebessüm ederek “Tamam dostum, ne zaman istersen. Şey... Sana çok kaba davrandığımız için ben hala utanıyorum, Timur da öyle. Yani olanları unutursak belki iyi arkadaş oluruz, ne dersin?” dedi ve kulağıma eğilip: “Bu sözleri Timur da söylemek istiyordu ama bu cadının yanına yaklaşmaya korkuyor” dediğinde sesli güldüm. Gülerken Ali’yi fark ettim, uzaktan bana bakıyordu. Ona bakmamak için kendimi zorlayarak önüme döndüm. “Timur’a söyle, ben olanları unuttum. Başka zaman plan yaparız” diye Alp’e açıklama yaparken “Servisler kaçacak hadi” diye çağıran Efsun’un peşine takıldım mecburen. “Sıcak bir şeyler içecekmişiz. Adama bak, yüzsüzlüğün de bu kadarı” diye söylenerek yürüyen Efsun’a gülüyordum sadece. “Gülüp durma da hangi servise bineceğine bakalım” diye beni uyaran Efsun’la hangi servise binmem gerektiğine bulmaya çalıştık. Ben adresi tarif ederken de aynı serviste olduğumuzu öğrendik. Evlerimiz de oldukça yakındı. Bu benim için çok iyiydi, çünkü anlaşabildiğim biriyle tanışmak ve onunla yakın yerlerde oturmak iyi olacaktı. Servisin penceresinden Ali’yi izlemeye koyuldum. Beril’in aşırı samimi tavırlarından rahatsız olduğu her halinden belliydi. Ama Beril durmuyordu. Neredeyse sırtına çıkacaktı çocuğun. Bu kadar rahatsız oluyorsa neden birlikteler diye düşündüm ve Ali’ye kızdım içten içe. Ama sonra aklıma babalarının ortak oluşu geldi ve belki de Ali mecburen katlanıyordur diye ona olan kızgınlığımdan vazgeçtim. Benim onlara baktığımı gören Efsun “Ne kadar yılışık bir kız” diyerek Beril’i kötüledi. “Okula arabayla geliyorlar, yaşları tutuyor mu ehliyet için?” diye sordum Efsun’a. Beril’den bahsetmek beni gerdiği için aklıma takılan başka bir noktaya odaklandım. “Evet, onlar bizden iki yaş büyükler, yani 19” dediğinde neden hala lisede olduklarını sordum dayanamayarak. “Aslında karışık biraz o durum. Ali ve diğerleri ortaokuldayken bir kaza geçirmişler. Bu kazadan çok ciddi yaralanmışlar, hatta Ali uzun süre komada kalmış. Yanlış hatırlamıyorsam Ali’nin babasının arabasını kaçırdıkları bir geceymiş. O kazada aldıkları yaralar uzun süede iyileşmiş ve o zaman da yıl kaybetmişler. Garip bir durum değil mi? Ayrıca o kazada da birine çarpmışlar ve o kişi sakat mı kalmış ne, öyle de bir konu var. Ama bu konu yasal kayıtlara hiç girmemiş, Ali’nin ailesi konunun üzerini kapatmış. Ben bu kadarını biliyorum” dediğinde şaşırdım. Birini sakat bırakacak kadar düşüncesizce hareket edecek bir çocuğa benzemiyordu Ali. Ama çocuk sayılabilecek bir yaşta insan bunları hesaba katamayabilirdi. Ayrıca sakatlanan adamın kayıtlara geçmemesi konusu da rahatsız etti beni ama üzerinde durmak istemedim. Efsun’la fazla konuşmadık. Bana anlattıklarını düşünerek eve geldim. Ablamın gelmesine neredeyse iki saat olduğu için ona sürpriz yapmak istedim. Çıkıp marketten alış veriş yaptıktan sonra eve geldim ve işe koyuldum. Ablama pizza yapacaktım, en sevdiği şeylerden biriydi. Her şeyi tamamlayıp masaya servisleri koyduğumda anahtar sesini duydum. Ablam içeri girer girmez “Mis gibi kokuyor içerisi, ne yaptın böyle?” dedi heyecanla. “Pizza!” dediğimde sevinçten çığlık attı. O ellerini yıkarken ben de pizzaları çıkardım ve birlikte masaya oturduk. Yemeğimizi yerken okulun ilk gününü detaylarıyla anlattım. Tabi bu detaylara Ali, Beril, Alp ve Timur dâhil değildi. Ona Efsun’dan bahsedince çok sevindi. Biriyle arkadaşlık kuramayacağımdan çok korkmuş içten içe. Ben de korkmuştum ama hiç umduğum gibi olmamıştı. İlk günden alışmıştım yeni okuluma. Bulaşıkları da topladıktan sonra odama geçip ders çalıştım. Aklım durup durup Ali’ye gidiyordu. Kendime engel olmak istiyordum ama başaramıyordum. Onu düşündükçe daha fazla düşünmek istiyordum. Kendime onun bir sevgilisi olduğunu ısrarla hatırlatıp daha fazla düşünmemek için kendimi yatağa attım ve zorla da olsa uykuya daldım.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE