-2-

2112 Kelimeler
"Melek?!" Sesin kaynağına odaklanırken nereden geldiğini anlayamamıştım. "Efendim canım?" Elimdeki yemeği bitirmeden ona dönemezdim, o gelecekti mecbur yanıma. "Benim gömleğim nerede?" "Senin bir sürü gömleğin var!" Evin içinde bağırarak konuşurken yankı yapıyordu sesimiz. "Melek, bu gömleğin hali ne? Açıklamanı cidden merak ediyorum!" Elinde kesik kesik ve yıpranmış gömlekle Mert, mutfağın kapısında belirmişti. Elime bulaşan yağı beze silerek kaşlarını çatan Mert'e döndüm. "I-ı" Evet, ben hala makinenin ayarlarını doğru düzgün öğrenememiştim. Bilmem kaçıncı seferdi boyluyordu çöpü Mert'in gömlekleri. "Senin gömleklerin çok hassas, benden bile hassas yani." "O kadar sıcaklığa deve bile dayanamaz!" Nefesimi dışarıya üfledim. Bu sefer ne kadar uğraşsam da yüze çıkamazdım. "Özür dilerim, bi dahakine sana soracağım mutlaka." Gömleği top haline getirerek bana fırlattığında elimdeki kaşığı apar topar bırakarak tuttum. Mert kapıdan yok olduğunda gömleği üzgünce çöp kovasına attım. "Senden de özür diliyorum." Diye kendi kendime mırıldanarak yemeğe geri döndüm. Son bir haftaydı agresif davranıyordu. Tamam, artık gömleği kalmaya bildirdi ve sinirlenmekte haklıydı fakat normalde daha farklı tepki verirdi. Mesela; beni havuza atarak. Tekrar onun sesini duyduğumda daha fazla ne yaptığımı düşünmeye başladım. "Benim siyah V yakalı tişört-" Kafasını mutfak kapısından uzattığında cümlesi yarım kalmıştı çünkü üzerimde tam da onun tarif ettiği V yakalı siyah tişörtü vardı. "Mm- rahat diye giyindim ben de " Kafasını olumsuz anlamda sallayarak gitti. Bu çocuk neden böyle tepkiler veriyordu ki?! Eğer çok lazımsa dirensem bile çıkarıp kendisi giyiniyordu. Elimdekileri bırakarak yıkadım ve apar topar peşinden ilerledim. Sabahtan çalışıyordum ve kafam dolu doluydu. Bir de Mert çıkmıştı başıma. Merdivenlerden hızla çıkarken aniden ayağımın burkulmasıyla geriye irdeledim. Ufak bir çığlıkla geriye doğru düşerken pek fazla hırpalanmadığım için şanslı saymıştım kendimi. Öncesinde kemiğimin birini kırdığım varsayılırsa. "Melek?!" Nefes nefese kalmış Mert merdivenlerin başında belirirken gözleri beni bulduğunda koca merdivenleri üç adımlık yaparak yanımda bitmişti. "N'oldu? Bir şey oldu mu? Neren acıdı?" "Bir şeyim yok, iyiyim. Yanına çıkarken dengemi kaybettim sadece." İyi olduğuma emin olduğunda nefesini dışarı üfleyerek tek hamlede beni kucağına aldı. "En sonunda kalp krizi geçireceğim senin yüzünden." Kıkırdayarak yeni çıkan sakallarında gezdirdim elimi. "Ayakta durabiliyorum, yani sanırım." O kadar da kötü değildim ama halimden memnundum. "Olsun, dinlen biraz. Gün boyu meşguliyet arıyorsun kendinde durmadan." Beni koltuğa bıraktığında bileğinden tutarak yanıma çektim. Konuşacağımı anladığında koltuğa yayılarak bana baktı. "Hiçbir sorun yok." "Ama ben öyle düşünmüyorum." "Kuruntu yapıyorsun." "Agresifsin." "Son gömleğimdi ve yarına giyecek kalmadı ne yazık ki." Üzgün bakışlarla kafamı omzuna yaslarken elimi indirdim aşağı. "Boşanmak gibi bir niyetin yok değil mi?" Düşünür pozisyona geçtiğinde kafasını geriye atarak tavanı izledi. "Aklımdan geçiyor bu sıralar." "Çok beklersin." Diye bağırarak üzerine atladığımda gülerek bir daha dengemi kaybetmemem için belimden yakaladı. Uzamış saçlarına parmaklarımı daldırdığımda memnun bakışlarla bana bakıyordu. "Boşanma avukatı bile tuttum haberin yok." Dediğinde büyük bir kahkaha atmıştım. "Gömlek meselesini Sinan halledebilir." "Zaten ondan başka kim var ki?" Ardından kaşları çatıldığında bir şey ekleyeceğini biliyordum. "Emel'le nasıl gidiyor ilişkileri?" "Son bir aydır arkadaş modundalar. Fakat sürekli konumunu soruyor benden Sinan'ın." Dedim bıkkınca. Pozisyonum çok rahat olduğu için uzun uzun konuşabilirdim. "Evlenseydiler kafamız rahatlardı. Sinan da Emel'i sıkıştırıyor sorularının arasına. Fark etmediğimi sanıyor beyinsiz." Derin bir nefes alarak göğsüne yasladım kafamı. "Emel şu sıralar boşluk yaşıyor. Eski ailesini çok özlüyor, Leyla'yı falan." "Görüşmüyorlar mı?" "Sık sık değil, yurtdışından buraya fazla gelemiyorlar. Üniversitesi olduğu için de Emel gidemiyor." Derin nefes aldığında gözlerimi kapattım. Kalp atışları uykumu çağırıyordu bana. "Tişörtü alabilirsin." "Memnuniyetle ama artık gerekmiyor." Daha sıkı sarılırken anlık gelen uykuya şaşırmıştım. "Yemek hazır." Dedim kapalı gözlerim arasından mırıldanırken. Ses tonu uykunun derinliklerine itiyordu beni. "Çok acıktım, yemeğe senle başlayabilirim aslında." Uykum geldiği gibi aniden geri kaçarken derhal üzerinden kalktım. "Bence iyi fikir değil çünkü güzel hissetmiyorum kendimi bugün." Diyerek oturur pozisyona gelirken. Ayak bileğimi kontrol ederken mırıldanmaya başladı. "Hisler önemli tabii." Gözlerim büyürken elime geçen yastığı kafasına doğru harekete geçirdim. Yastığı havada yakalayarak az önce tuttuğu ayak bileğimi çekti ve ardından yastığı yüzümde hissettim. Boğuk sesler eşliğinde çırpınırken geliştirdiğim taktikle karnına bütün gücümle dizimi geçirdim. Anında yastığın baskısı azalırken koltuktan inmeye yeltendim. Bacağımdan yakaladığında ikimiz de dengeyi kaybederek yeri boylarken savaş, sessizliğe dönmüştü. "Yüzümü hissetmiyorum." Dedim zeminle bir bütün olan uyuşuk yanağımı kastederken. Mert'ten ses çıkmayınca yerden kalkarak ona baktım. Eliyle kafasını karışıyordu. "İyi misin?" Dedim gülmekten iki büklüm olurken. Beni kendine çekerken bilerek sıkı sıkı sarıldı bana. Kucağında boğulurken nefes almak için yer aradım. Nihayet rahat bıraktığında ayağa kalktı. Elini uzatırken elinden tutarak ben de kalktım. "Yemekte ne var?" "Makarna.." Dedim havalı havalı. Makarna sevmiyordu ve ben de onu gıcık etmek için yalan söylemiştim. Aniden duraksadığında kaşlarını çatmış bana bakıyordu. "Bugün dışarıda mı yesek?" Dudağını çocuk gibi sarkıtarak sorduğu soruya inanamaz bakışlarla cevap verdim. "Ne yani sabahtan uğraşıyorum ve sen dışarıda yiyelim diyorsun." "Sabahtan uğraşıyorsun?! Bir makarna için...?" Omuz silktim ve elinden tutarak mutfağa sürükledim peşimden. Çocuk gibi isteksiz gelirken mutfağa girdiğinde şaşkın bakışları vardı. Tabii ki de sevdiği yemeği pişirmiştim sadece gıcıklık yapmak istemiştim o kadar. "Yaptıklarının hepsi aklımda. Sadece bu haftanın bitmesini bekliyorum." Ona öpücük attım ve yemeği karıştırarak ocağın altını kapattım. Yemeğini servis ederken yüzündeki memnun ifade benim en büyük mutluluk sebebimdi. ¤ Kapı zili çaldığında son bulaşığı da makineye attıktan sonra koşar adımlarla kapıya ilerledim. "Sinan mı?" "Evet." Delikten baktığımda artık alışık yüz ifadesiyle kapıda bekleyen Sinan vardı. Kapıyı açtığımda yüzümde mahcup ifade vardı. "İyi akşamlar, yenge." "İyi akşamlar Sinan. Çok özür dilerim rahatsız ettik seni." "Lafı mı olur yenge?!" Diyerek elindeki poşeti bana uzattı. "İçeri gelsene.." Dedim fakat kaçamak bakışlarından buradan hemen uzaklaşmak istediğini anlamıştım. "Teşekkür ederim, işim var da." Geriye bakarak Mert'in hâlâ banyoda olduğuna emin oldum ve derin nefes alarak Sinan'a döndüm. Gelecek olan sorulara hazır duruyordu. "Emel'le ilişkiniz nasıl?" "Berbat ötesi, arkadaş olma nereden çıktı anlamıyorum." "Üzüldüm." Dedim yere bakarak. Çocuk resmen mahvolmuştu, Emel'i tahmin edemiyordum bile. Kardeşim beni gönül işlerine karıştırmayı pek sevmezdi de. "Ihm, Sarp'tan bir haber var-?" "Bir işler karıştırıyor gibi yenge. Bize bir zararı yok ama başımıza iş açar diye pusuda bekliyoruz her an." "Anladım, Onur hapiste-" Cümlemi bitirememiştim çünkü umutsuzca bakmıştı yüzüme. Anlayışla kafamı salladım. Mert öldürürdü eğer söyleseydi. Fazla uzun sürmeyen konuşmamız bittiğinde vedalaştık. "İyi akşamlar.." "İyi akşamlar." Kapıyı kapatarak derin bir nefes aldım. Poşeti vermeliydim yoksa Mert beni yine havuza fırlatacaktı. Arkamı döndüğümde Mert'i görmemle sırtımın kapıya yaslamam uzun sürmemişti. Kalbim ağzımda atarken onun en son banyoya girdiğini hatırlıyordum. "Sen banyoda değil miydin ya?" Gözünü kırpmadan bana bakarken durumdan çıkmak için yollar arıyordum. Birkaç adım attıktan sonra tam da karşıma dikildi. Poşeti sırıtarak uzattığımda ağır ağır kaldırarak almıştı elimden. Ondan gizli bir şeyler öğrenmeye çalışsam yakalanır daha sonra Mert'in azarını işitir ve barışma çabalarına girerdim. "Niye merek ediyorsun Sarp'ı?" Ben de bilmiyordum ki. Elinden geldiğince uzak tutmaya çalışıyordu ondan beni. En son birkaç ay önce görmüş ve sadece 'merhaba' diyebilmiştim. Gerisiyse Mert'in beni arabaya sokmasıyla son bulmuştu. "O hayvandan adam olmaz. " "Adam olmasını da beklemiyorum-" "O zaman Hülya'ya söyle yüz verip durmasın o akıl yoksununa. Bir de onlarla uğraşamam." Diyerek arkasını döndüğünde ben de peşinden koşturdum. "Yüz mü veriyor? Hülya Sarp'tan hoşlanıyor mu? Sarp demek ki kızın peşinde." "Her peşinde olana yüz vermek zorunda değil." "Lütfen doğru konuş, Hülya öyle bir kız değil." "O kız Sarp'tan hoşlanacak kadar neyin kafasını yaşıyor?" Mert aniden yüzünü döndüğünde hızımı alamayıp göğsüne çarpmıştım. Elimle alnımı ovuşturarak birkaç adım geriledim. "Ben sana aşık olarak neyin kafasını yaşadıysam o da aynı şeyi yaşıyordur eminim." "Onunla beni bir mi tutuyorsun?" Gözleri kısılırken meydan okuduğu ortadaydı. "Ne alakası var? Sarp'ın değiştiğine inanıyorum sadece." "İnsanlar değişmez Melek! Öğren artık şunu!" Ses tonu yüksekti ve hemen yutmuştu diğeri sözcüklerini. Kafamı olumlu anlamda sallayarak yanından geçmeye yeltendim. Kolumdan tuttuğunda geriye çekmeye çalıştım. "Konuşmak istemiyorum, sakinleştiğinde konuşuruz." Dinlemeden kendisine doğru çekti. "Mert bırak, konuş-" "Sadece korumak istiyorum seni bütün bu pisliklerden. Ne zaman tehlikeyi görsem deliye dönüyorum ve kendi ellerimle yok etmek istiyorum." "Biliyorum, ama Sarp'ın o gün benden özür dilediği zaman bakışlarını unutamıyorum. Herkes gibi o da affedilmeyi hak ediyor. Annesi bile affedememiş neden anlamıyorsun ki?" "Abisini geri çevirdi, yoksa ben çoktan ölmüş olacaktım-" Yüzü kaskatı kesilirken bakışları susmamı işaret ediyordu. "O ihtimal aklıma geldiğinde Yavuz'a o hapishaneyi cehenneme çevirmek geçiyor içimden, bir daha sakın!" Uyarısının ardından giderken ben de takip ettim onu. "Artık Sarp yasağı var mı?" "Yanında çok görürsem yurtdışına postalarım onu." "Tamam, anlaştık." Diyerek sevinçle beline atladım. Düğünümüze bile zor sokmuştum çocuğu. Sonra da Mert'e sinirlenip çekip gitmişti. "Tepeme çıkmanda amaç ne?" "Tepeni seviyorum." Diyerek kafasını ısırdım. Sabrını sınıyordum resmen çocuğun. "Yarın kızlarla dışarıya çıkacağım." Uyarılarını dinlemeden boynuna sıkıca sarıldım. "Ne kadar lazım?" Sorusu üzerine gözlerimi devirdim. Bu konuşmayı yapmayı hiç sevmiyordum. İş bulma planlarımı bilmiyordu yoksa başka bir savaş daha çıkarırdı. "Para istemiyorum ki sadece haberin olsun diye demiştim." "Kararlarımın bedelini ödemem gerekiyor değil mi?" Sorusu üzerine kıkırdadım. "Cüzdanın nerede?" "İş masamın üzerinde." Anından belinden atlayarak merdivenlere doğru koşuşturdum. İkişer ikişer çıkarak merdivenleri bitirmiştim. Damla ve Özlem'le alışveriş manyağı olacaktık yarın. Mert'in cüzdanı soyulacaktı büyük ihtimalle. İşe başlamam konusunda ikna etmem gerekiyordu onu. İş masasındaki cüzdanı açıp önceden kesinleştirdiğim parayı alarak cebime soktum. Tam da ayrılacakken masanın üzerindeki gözüme çarpan dosyalarla duraksamıştım. Dosyaları oynatmadan kapağını açtım ve karşılaştığım tanıdık manzarayla kaşlarım çatıldı. Orkun Ehil Yandan çekilen bir fotoğraf ve bir kapakta yazılan sadece bir isim ve soyisim vardı. Duyduğum tıkırtılarla kapağı elimden bırakarak cüzdanı aldım ve yatağın üzerine atlayarak karıştırmaya başladım. "Cüzdanımın derisini de mi soyuyorsun?" "O da olur bak, para eder en azından." Dedim sırıtarak. Ondan gizli dosyalarını karıştırmama izin vermiyordu. Yanında olduğum zaman da vermiyordu gerçi. Cüzdanı tekrar masaya bıraktım. O sırada masanın üzerindeki dosyayı kasasına kaldırdığını gördüm. "Umarım eşyalarımı karıştırmamışsın." Şüpheci Mert işte?! "Ne yapacağım senin kağıtlarını?" Dedim yalandan gözlerimi devirerek. Onu merak etmemle ilgilenmiyordu ne yazık ki! Başına kötü bir şey gelirse arkasındaki beni umursamıyordu. Eşyalarını yerleştirdikten sonra ağır adımlarla yanıma oturdu. Saçlarımı parmaklarına geçirirken gözlerimi kapattım. Saçlarımla oynamasını seviyordum. "Saçlarımı uzun zaman oldu kestirmeyeli." Kaşları anında çatılırken gözlerini kıstı. "Sakın gizli gizli kuaföre kaçma, orayı yakarım." "Ama rahatsız ediyorlar beni." Dedim sızlanarak. Rapunzele dönecektim sonunda ve bakımı da çok zordu. "Başka işin mi var?" "İzin vermiyorsun ki çalışmama." "O mevzuya tekrar girme yoksa kavga çıkar haberin olsun." Diyerek telefonunu eline aldı ve yatağa uzandı. Artık kendimi paralasam da bakmazdı bana. Ben de küçük işleri hallettikten sonra tam da yukarıya çıkacakken telefonuma gelen mesaj sesiyle duraksadım. Gönderen: Sarp "Kapının önüne çıksana." Gülmeden edemedim çünkü yasağın kalktığını öğrenir öğrenmez koşmuştu. Kendimi tutamayıp mesaj atmıştım kendisine. Ayaklarımın ucunda yürüyerek dikkatle kapıyı açtım ve üzeri toz duman olmuş Sarp'la karşılaştım. Daha ağzımı açmaya izin vermeden çoktan sarılmıştı bana. "Kocan olacak manyak herifle yaşamak zor olmuyor mu?" "Fark ederse geldiğini senin için çok zor olacağı kesin." Diyerek ayrıldım gülerek. Yüzünde taşıdığı ifadeden büyümüş olduğunu fark ediyordum. "Ne zaman amca oluyorum?" "İnsan nasılsın diye sorar?" "Tamam, nasılsın? Ne zaman amca oluyorum?" "İyiyim, sen nasılsın? Daha bilmiyorum." "Ne zaman bileceksin?" "Sarp bi dur ya. Konuş bakalım Hülya'yla uğraşmaların nasıl gidiyor? Mert söyledi ama bilmiyormuş gibi gösterdim kendimi." "Her gün dayak yiyorum" "Ukala tavırların için gayet normal bir durum. Bir işler karıştırıyormuşsun?" Tek kaşımı kaldırarak şüpheli bakışlarımı ona tuşladım. Kaşları çatıldı. Umarım beni kandırmıyordu. "Bir işler karıştırdığımdan haberim yok." Dedi yüzünü buruşturarak. "Öyle olsun bakalım. Neyse yarın konuşuruz, yakalanmadan git bence." Tekrar beni kendisine çekerken bu kadar çok özlediğine şaşırmıştım. "Sarp?" Dedim hâlâ sarılırken. "Efendim?" "Hülya'yı üzme. Beni hayal kırıklığına uğratma olur mu?" Ayrılırken gözlerindeki çocuksu ifadeyi görmüştüm. İnsan kıyamıyordu bile. "Seni hayal kırıklığına uğratmak en büyük hatam olur." Gülümserken ben de gülümseyerek el salladım. İçeri geçerken merdivenlerden apar topar çıktım. Kapıya doğru yalın ayak adımlarken telefon konuşması duyduğum an duraksamıştım. Dinlemeyi sevmezdim fakat ben her odaya girdiğimde kapanan telefon muhabbetlerinden sıkılmıştım. Duraksarken konuşmaya kulak verdim. "Orkun'un adamını aldınız mı? Ben gelinceye kadar bir şey yapmayın." ... "Murat'a haber gönder o da gelsin. Geceye doğru geleceğim Melek uyuduktan sonra. Orkun'un da çağrılarını açmayın ben gelene kadar." Konuşma bittiğini sanmıştım çünkü sadece tıkırtılar gelmeye başlamıştı. Öylece orada beklerken ne yapmak gerektiğini düşünüyordum. İçimdeki korku bir zehir gibi başlangıcını almış bedenime dağılıyordu. Tekrar başlayamazdı, bunu yaparsa sonuçlarının ne kadar ağır olacağını biliyordu. İkinci bir şans yoktu ve giden asla dönmeyecekti. Kapıdan içeri girerken yüzümdeki ifadesizliği korumaya çalışıyordum. Düşüncelerimi söylersem cevap bulamayacağımdan adım gibi emindim. O yüzden sessizliğimi koruyarak yatağa geçtim ve telefonumun alarmını ayarlayarak komodinin üzerine bıraktım. "O yüzsüz Sarp yarın burada olur hemen. Eve alma." Diyerek yatağa uzandı ve lambayı kapatarak odayı karanlığa gömdü. Ona doğru yaklaşırken kollarımı sıkıca sardım ve gözlerimi kapattım. "Neyin var?" Sessizliğime şaşırmış olmalıydı. "Tamam, çok istersen alırsın Sarp'ı eve." Bu sefer güldüğümde kafamı kaldırarak siyah gözüken gözlerine baktım. "Seni seviyorum." Yüzündeki o ifadeden vicdan azabı çektiğini fark etmiştim. Kızamıyordum bile çünkü yıllardır sürdürdüğü alışkanlığını aniden terk etmişti benim için. Bu ne kadar mümkün olabilirdi ki? Gidecekti, eski zamanlardaki gibi geceleri bulamayacaktım artık onu yanımda çünkü alışkanlıkları yüze çıkıyordu tek tek. "Ben de.." Dedi sakince. Gözlerimi kapattım usulca, bırakmaya niyetim olmayan şekilde sarıldım sıkıca. Hayatta sarıldığım tek gerçeğimdi, bu geceyse o tek gerçek gidecekti kollarımın arasından. İçimde beslenen tek duygu vardı o da endişeydi: Bir intikamın endişesi... ¤¤¤
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE