16.Bölüm "Soğukluk"

2960 Kelimeler
16.Bölüm “Soğukluk” Aybige Alpdemir… 🖋️🖋️🖋️ # Kimseye kendinizi zorla sevdiremezsiniz.! Zorla sevgi yeşermez; diken olur, kanatır. Kalpte karşılığı olmayan çaba, rüzgara savrulan nefes gibidir… # Eve geldim, babamla Elif hâlâ salonda ders çalışıyorlardı. Kapıdan bakıp; "Baba, ben iyi değilim. Biraz başım ağrıyor, alışveriş iptal… Odamda uzanmak istiyorum. Bana biraz müsaade eder misiniz? Kimse rahatsız etmesin." dedim. Babam; "Migrenin mi tutacak yoksa? Buz torbası hazırlayayım mı?" diye sordu. "Teşekkür ederim, dinlenirsem geçer. Yorgun ve halsizim sadece, belki de o yüzden ağrıyor başım. Size kolay gelsin." deyip kendimi odaya attım ve kapımı kilitledim. Kimse gelip bir şey sormasın, rahatsız etmesin. Aldığım aptal kararların ceremesini tek başıma çekmek istiyorum. Kablosuz kulaklığımı takıp Cem Adrian ve Ezgi Kosa’nın düeti olan Gönül şarkısını dinlemeye başladım. 🎶🎶 Bunca yıl herkesten kaçtın En sonunda buldun sandın Ansızın içini açtın "Yapma" dedim yaptın gönül… Gözleri senden uzaktı Fark edilmez bir tuzaktı Sana böylesi yasaktı "Yapma" dedim yaptın gönül… O bir yolcu sen bir hancı Gördüğün en son yalancı İçindeki derin sancı "Gitmez" dedim kaldı gönül… 🎶🎶 Bu şarkıyı mantığım kalbime söylüyor sanki. Çünkü aklımın ve mantığımın yapma dediği ne varsa hepsini yaptım. Timur’la şu anlaşmalı evlilik olayı ortaya çıkalı 10 gün oldu. İlk gece adamın yanında uyuduğumu, ilk sabah onunla uyandığımı saymıyorum bile… Şu 10 günde kendimi fazla kaptırmışım. Sürekli içimdeki ses yavaş ol, kendini kaptırma dedikçe ben freni patlamış kamyon gibi hareket ettim. Ve az önce Timur’la ilgili başka bir gerçek yüzüme çarptı. Mahallenin en çapkın adamıyla evlenirsen olacağı bu… Belki de bu çapkınlık tugayda da devam ediyor. Nasıl bilebilirim ki? Mahallede öğrenmek kolay, hatta duymak istemesem bile Asena sürekli anlatır bana. Ama tugayda haberim olmadan belki de her gün başka bir kadınla zaman geçirecek. Doğru düzgün konuşup şartlarımı belirtmedim Timur'a. Formalite icabı da olsa benimle evliyken hayatına başka bir kadın alma demedim. Fırsat vermedi ki… Olaylar birden bire çığırından çıktı. Ama tugaya gidersem ilk işim Timur’la bu meseleyi konuşmak olacak. Hem ağladım hem bu şarkıyı dinledim. Sonra öylece uyuyakalmışım. Kapının tıklatılma sesiyle gözlerimi açtım. Biri kapıyı çalıyordu ama boğuk boğuk konuşma sesleri de geliyordu. “Kötü bir şey olmuş olabilir. Kapıyı kırıp gireyim!" diyen Timur’du. Hemen kalktım ve kapıyı açtım. Babamla Timur karşımda. Babam; "Aybige, korkuttun beni kızım. Kapıyı kilitlemişsin, zaten seni rahatsız etmezdik." dedi. "Bilmiyorum baba, el alışkanlığı sanırım. Ne oldu?" diye sordum. Babamdan önce Timur cevap verdi; "Akşam oldu Aybige. O kadar aradım, mesaj attım, dönüş yapmadın. Eğer şu kapıyı da açmasaydın kırıp dalıyordum odaya!" Babam, Timur’un sırtına hafifçe vurarak; "Sakin ol evlat, sakin ol. Sadece yalnız kalıp dinlenmek istemiş. Bu kapı kilitlendiyse Aybige hayattan soyutlanmış demektir." dedi ve uzaklaştı. Timur odaya daldı, ben de peşinden adımladım, ikimizde yatağın üzerine oturduk. Saçımı düzeltip, bir taraftan da hâlâ kendime gelmeye çalışıyordum. Timur; "Toplantı nasıl geçti?" diye sordu. "Ne toplantısı?" dedim. "Online toplantım var bahanesiyle alışverişi iptal ettin. O toplantıyı soruyorum." "Kendimi iyi hissetmediğim için başlamadan bitti, erteledim." dedim. "Başka bir alışveriş gününe mi erteledin? Aybige bak, bir şey var. Sen bir şeye bozuldun ve son dakika vazgeçtin. Asena’yı da sıkıştırdım, aramızda kötü bir şey geçmedi dedi. Moralini bozacak bir şey mi imâ etti? Laf mı soktu sana? Saklama benden, saklama ki senin üzülmene engel olabileyim." dedi. "Asena ile alakalı bir durum değil gerçekten. Gözüm yemedi alışverişe çıkmayı. Zaten eksiğim de yok, o yüzden iptal ettim. Şu yatağa kendimi nasıl attığımı hatırlamıyorum bile. Öylece uyuyup kalmışım." dedim. Timur elini uzatıp kulağımdaki kulaklığı çıkardı. "Bir daha bu cihazla uyumanı istemiyorum sakın Aybige. Ve lütfen… Ben aradığımda şu telefon açılsın. En nefret ettiğim, en sinirlendiğim şey bu." dedi. "Rahatsız etme moduna alıyorum, o yüzden arama ya da mesaj bildirim sesleri gelmiyor. Bundan sonra rahatsız etme moduna almadan önce sana haber veririm ki çıldırma. Kıçını da yırtsan seni duymam o anlarda, o yüzden korkmana gerek yok. Genelde kitap yazmaya başladığımda o moda alıyorum ya da uyuyup dinlenmek istersem. Haberin olsun." deyip ayağa kalktım ve banyoya geçtim. Elimi yüzümü soğuk suyla yıkadım, dağılan makyajımı ve saçımı toparladım. Banyodan çıktığımda babamla Timur salondaydı. Babam; "Ne gerek var oğlum? Latife Hanım yorgun zaten, bir sürü zahmet oluyor size. Aybige gelsin, biz kalalım." diyordu. Salona geçtim; "Ne oldu baba?" diye sordum. Babam; "Latife Hanım akşam yemeğine davet ediyor. Halil balık pişirmiş. Hadi sen Timur’la oraya geç. Bizim yemeğimiz var, Kürşat’la hallederiz." dedi. Zaten sinirliyim, iyice delirdim; "Saçmalama baba. Latife teyze üzülür. Şimdiye kadar böyle davet edip de ayrı gayrı yediğimiz olmadı. Sadece Kürşat sporda ya da sınavı varsa o yemeklere katılmadı. Şimdi gelmezsen yılların verdiği o komşuluk ve dostluk hısımlığa dolayısıyla resmiyete dönüşecek. Ben böyle bir şey olsun istemiyorum. Sizin dostluğunuz zarar görsün, yıpransın istemiyorum. Hep birlikte gidiyoruz, yemeğimizi yiyoruz. İtiraz istemiyorum." dedim. Kürşat; "Emredersiniz Komutanım." deyince tebessüm ettim. "Sen de gevşeme! Asena’ya da bulaşma sakın.” dedim. “O da çenesini tutsun!” “Sen tutacaksın çeneni. Bizden kimseye bir kötülük gitmeyecek, kuralını çiğnemek yok. Hadi kalkın!" dedim. Son cümlemle odadaki herkes ayaklandı. Koridora çıkıp tek tek montlarını giymeye başladılar. Timur yanıma gelip, kulağıma fısır fısır; "Sevdim bu kendinden emin, özgüvenli ve emir veren Aybige’yi. Hep böyle ol." dedi. Daha sinirimi görmedi ondan böyle keyifli beyefendi; "Senin karşında daima böyle olacağım Timur Efendi. Sürekli konuşmak isteyip de bir türlü konuşamadığım ve şartlarımı söyleyemediğim o meseleyi de konuşacağız seninle. Sana da ayar vereceğim." dedim. Tek kaşı havalandı; "Demek bana ayar vereceksin… Merak ettim. Bir an önce başbaşa kalalım da ver bakalım o ayarı." dedi imâlı bir tonda. Ben de hafifçe iteleyip; "Yürü hadi, oyalanma. Balıklar soğumasın, Halil dayının dilinden kurtulamayız." dedim. Babam; "Ne dayısı kızım? Birisi kayınbaban oldu, diğeri kayınvaliden. Hâlâ teyze ve dayı diyorsun, artık şu ağzını anne babaya alıştır." dedi. Kürşat; "Hayır, dayı ve yenge desen sorun değil ama teyze ve dayı deyip insanları bacı - kardeş yapıyorsun. Bence de abla, bir an önce anne - baba demeye alış." dedi. O sırada Timur gevşek gevşek; "Bence de Aybige, bir an önce bu konuda ağzına ayar vermelisin." deyip kulağıma eğildi ve; "Zorlanırsan ben sana yardımcı olurum ayar konusunda." dedi. Burnumdan soluyorum, dirseğimi karnına geçirdim ve ondan önce yürüyüp kapıdan çıktım. Halil dayının balıkları çok güzel olur. Yıllarca balıkçı kılığında MİT ajanlığı yapmış. Ajanlık konusunda tecrübesi ve becerisi nedir bilemem ama balıkçılık konusunda on numara. O balıkları soğumadan yemem lazım! Daire kapısının önüne çıkıp ayakkabılarımı giydim. Elif’in elinden tuttuğum gibi en önde ben çıktım. Babamın Timur’a nasihat eder tarzda konuşmalarını duyuyorum; "Bunun böyle efelik damarı var… Burnunu havaya kaldırdığında tamam demekten başka hiçbir şey fayda etmez. Tamam demezsen o burun eğilmez. Kolay kolay dikbaşlılık yapmaz ama yaptıysa da teslim olacaksın Timur! Başka çaren yok.” dedi. Kürşat; “Senin mesleğe ters düşer teslim olmak ama karşında ters köşeleriyle meşhur Kalem-i Tomris var. Kurtuluşun yok, teslim olacaksın." Onlara bakmadan merdivenden inerken seslendim; "Duyuyorum tüm konuşmaları, henüz binadan çıkmadım! Diliniz değil ayaklarınız işlesin. O balıkları soğutursanız ne benim ne de Halil babamın dilinden kurtulamazsınız!" dedim sertçe… Aynı anda üçü birden "Tamam!" dediler. Kendimi tutamayıp güldüm. Kürşat’la babamın tamam demesine alışkınım ama Timur’un babamdan duyduğu gibi kabullenip uygulaması hoşuma gitti. Kürşat; "İşte böyle Timur abi… Tamam diyeceksin, itaat edeceksin, rahat edeceksin." dedi. Başımı olumsuz anlamda sağa sola salladım. Bir taraftan da sırıtıyorum… Buraya kadar her şey iyi. Buraya kadar her şey yolunda. Latife teyze ve Halil dayıya Anne - baba da derim, sıkıntı değil. Zaten bana annelik ve babalık yapan insanlar… Ama, bu akşam ben onlarda mı kalacağım!? Acaba yemekten sonra Elif’i bahane edip eve gelmek istesem sıkıntı olur mu? Timur sıkıntı yapmaz ama Timur’dan önce babam kendi evliliğine odaklan deyip itiraz edecektir. Latife annemlerde (bende dünden razıyım anne baba demeye sanırım) bir fırsatını bulup Elif’i doldururum. Ağlasın, ablamla uyumak istiyorum desin. Belki o zaman kimse Elif’e kıyamaz ve hadi ikiniz uyuyun bu akşam derler. Şu Timur’u bir gece daha çekmek istemiyorum. Çünkü sinirli ve kırgınım ona. Kendi kendime sinirlenip kırılıyorum. Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış misali. O kadar öfkeliyim ki gerçekten Ejderha gibi ağzımdan ateş püskürsem anca sakinleşirim. Yemek boyunca umarım Asena dilini tutar da tüm öfkemi ondan çıkarmam aile büyüklerinin ve Timur’un yanında. Ah Aybige salağı… Kendi ayaklarınla bile bile ateşin üzerinde yürüyorsun. Bu iş bittiğinde en çok üzülen sen olacaksın. Umarım iki ailenin dostluğunu zedelemeden bu evlilik konusunu sonlandırırız. Kimse benim yüzümden, benim aldığım bu karar yüzünden üzülsün istemiyorum.! 🫡🪖 Kıdemli Üsteğmen Timur Alpdemir Aybige'yi arayıp alışveriş için dışarı çağırdım. Ben de sigara içeceğim diye aşağı inip karımı beklemeye başladım. Ulan… İlk günden beklemeye başladık hatunu. AVM de alışveriş yapan karısını bekleyen erkeklerle, hunharca dalga geçerdim. İlk günden başıma geldi. Evden hazırlanıp çıkışını beklemekle başladı ve alışveriş yaparken de devam edecek bir bekleyiş… İşin tuhaf yanı, normalde bir şeyleri beklerken asla sabredemem, hemen sinirlenirim. Ama şu an keyif veriyor. Aybige’yi beklemek resmen hoşuma gitti. Hem sigara içip hem gülümsüyordum kendi halime. O sırada Asena’nın sesini duydum; "Abi, alışverişe mi çıkacaksınız? Annem söyledi." "Evet Asena, senin için bir mahsuru yoksa karımla alışverişe gideceğim." Gözlerini devirdi ve; “Beni de yol üzerindeki kafeye bırakır mısınız? Samet’le buluşacağım." dedi. "Düğünde yeterince görüştünüz Samet’le. Ertesi gün neden tekrar bir araya geliyorsunuz?" "Düğün değil nikah! Size öylesine bir nikah yapıldı abi. Sanki evlenmiyorsunuz da bir görevi yerine getiriyorsunuz gibi oldu. Tamam sadelik takıntısı var Aybige’nin ama biraz fazla sade oldu." "Biz halimizden memnunuz, gelen misafirler de memnundu. Sen kendi düğününü istediğin kadar abartabilirsin… Masrafları karşılayacak bir babayiğit bulursan tabii." "İstesem bulurum ama düşünmüyorum." "Bence düşün Asena." deyip sigaramı yere atıp, söndürdüm. Son dumanı Asena’nın yüzüne doğru üfledim ve; "O gün akşamki gibi herhangi bir saygısızlık yaptığını ya da imâ ettiğini duyarsam Aybige’ye… elimden çekeceğin var. Ayrıca Samet’in de ifadesini alacağım. Senin bu gelgitli hallerin neymiş, söylesin bana." "Asla söylemez! Beni satmaz, can kuzenim!" "Göreceğiz Asena Hanım… Göreceğiz. Sana abi tavsiyesi; ben evlendim, yolu açtım. Sen de bir an önce adam gibi birini bul, evlen. Aybige’nin ve benim başıma sakın bela olma. Yoksa ne annem ne de babam beni durdurabilir, pişman ederim seni." dedim. Asena tam ağzını açıp cevap verecekti ki, o sırada "Timurcuğum!" diye seslenen Tülay’ın sesi duyuldu. İkimiz de Tülay’a dönüp baktık. Yorgun görünüyordu. "Günaydın… Siz yine abi kardeş kavga mı ediyorsunuz?" dedi. "Günaydın Tülay. Her zamanki halimiz. Nasılsın?" "Her zamanki hâlim, yorgunum nöbetten çıktım. Ama seni gördüğüm iyi oldu. Kusura bakma nikahına gelemedim. Hayırlı uğurlu olsun, mutluluklar dilerim." "Teşekkür ederim Tülay. Darısı başına." "Annem olmasa şimdiye üçüncü kocayı almıştım Timur. Ama annemi yalnız bırakamıyorum." Gülümsedim bu sözüne; "Bir tane de kalmanı tercih ederim. Arkadaşın olarak tavsiye ederim." "Ben pek arkadaş tavsiyesi dinlemem ama sen eğitimli askersin, vardır bir bildiğin. Evlenirsem bir tane de kalacağım söz!" dedi. Yine gülümsedim. Bu kız okuldayken de deli doluydu. İlkokul ve ortaokulu birlikte okuduk. Ben askeri liseye devam ettim, o tıp istediği için sayısal ağırlıklı liseye devam etti. O zamandan beri tanır, severim Tülay’ı. İyi bir arkadaş, saygılı bir insan. Asena, Tülay’a "Abimin meslekle senin meslek ölümüne kapışır; hanginizinki daha zor çözemiyorum." dedi. Tülay ise; "Her mesleğin kendine göre zorluğu ve kutsallığı vardır ama ben askerlik üzerine daha zor, daha kutsal bir meslek tanımam." deyince hemen cevap verdim; “Can kurtarıyorsunuz Doktor Hanım, sizinki daha kutsal…” dedim. Tülay gülümseyip; “Vatan koruyorsunuz Asker Bey… Tartışmayalım!” dedi. O sırada salına salına bize doğru gelen Aybige'yi gördüm. Sanki bu sabah güneş yeniden doğdu benim için. "Gel güzelim." deyip kolumu omzuna atıp, kendime doğru çektim ve şakağından öptüm. Tıpkı kitaplarında yazdığı gibi… Yanımızda hep birileri olsa da, sürekli Aybige ile temas edebilsem çok işime geldi bu durum. Tülay, Aybige'yi de tebrik edip hepimizle vedalaştı ve eve doğru yürümeye başladı. O sırada telefonum çaldı, arayan Alper’di. Hemen cevapladım. Telefonla konuşurken mesleki deformasyon mu desek, sürekli tetikte kalmak mı desek bilemiyorum ama hep etrafa bakarım. Aybige’ye, Asena’ya ve yürüyüp giden Tülay’a baktım, etrafı kolaçan ediyorum. Alper maalesef kötü haber verdi; "Komutanım, Hançer Yüksekova - Dağlıca hattında görülmüş. Seyfi Komutan, bu adamı buraya içimizdeki köstebek çağırdı; dikkatleri başka yöne çekmeye çalışıyor dedi. Yani anlayacağınız ortalık karışık." "Anladım Alper, zaten iznim bitti. Geliyorum." dedim. "Yeni evlisiniz komutanım, izninizi uzatırsınız, balayı için ekstra izin alırsınız diye düşünmüştük. Biz ne yapalım diye sormak için aramıştım aslında." "Yok aslanım, ben geleceğim. Ekstra izin almayacağım; lojman ve tayin işimi ayarlamam gerekiyor zaten." "O zaman toplantıyı ayarlayayım mı Seyfi Komutanla?" "Ayarla. Yola çıktığımda haber veririm, yarın gelir gelmez toplantı yapalım." "Emredersiniz Komutanım." deyip kapattı. Hal hatır sormayacaksa ve işle ilgili konuşacaksak asla rütbeden çıkmaz Alper… Onun bu disiplinli yönünü çok seviyorum. Kızların yanına doğru adımladım. O sırada Aybige; "Alışverişe gelemeyeceğim." deyip bir sürü bahane uydurmaya başladı. Ben itiraz edip zorla götürmeyeyim diye işini bahane etti. Halbuki alışveriş için hazırlandığı belli… hanımefendi makyaj yapmış ve parfüm şişesinin içine düşmüş yine. Kesinlikle Asena bir şey deyip moralini bozdu. Üzerine çok gitmemek için ısrar etmedim; arkasından öylece baktım. Omuzları düşmüş, morali bozuk; yürüyüp binanın içine giren Aybige’ye… Öğreneceğiz senin derdini küçük hanım… öğreneceğiz… Arkamı dönüp Asena’ya baktım ve; "Sen mi bozdun Aybige'nin moralini???” diye sordum. "Hayır abi, 30 saniyede nasıl moral bozayım?” “Sen başarırsın Asena, sen başarırsın… Bak, bu kıza bakışların bile normal değil. Annemi babamı kandırırsın ama beni asla. Eğer Aybige'ye herhangi bir şekilde kin, nefret ya da takıntı durumun varsa bir an önce son ver.! Hele benim yokluğumdan faydalanıp kızı üzmeye çalışırsan, yemin ediyorum dağdaysam bile iner buraya ışınlanırım; senin ağzının payını verir, tekrar dağa çıkarım. Benim ayarlarımla oynama Asena…!” “Abartma abi… Önce şu sinirine sahip çıkmayı öğren. Aybige’nin karşısında böyle sinirlenirsen benim bir şey yapmama gerek kalmayacak zaten." deyip yürüyüp gitti. O sırada tekrar telefonum çaldı. Tugay Komutanı Tuğgeneral Seyfi Öz arıyordu… Hemen cevapladım; “Emredersiniz Komutanım.” diye açtım telefonu. “Evlat, ekstra izin kullanmayacakmışsın. Senin adına üzüldüm, kendi adıma sevindim. Ortalık karışıyor, gelişini hızlandır!” dedi. “Emredersiniz Komutanım, hızlandırırım. Yarın sabah çıkıyorum yola.” “Sevinirim evlat. Bunun telafisini yapacağım merak etme.” “Ben görevimi yerine getiriyorum Komutanım, telafi edilecek bir şey yok.” “Öyle olsun. Aileye selam. Görüşürüz.” deyip kapattı telefonu. Seyfi Komutan telefon ettiyse, tugayda gerçekten işler karışıktır. Eve çıkıp yatağıma uzandım. Canım annem hazırlamış valizimi, odanın bir köşesinde duruyor. Tavanı izliyorum, aklımdan planlar yapıyorum. Bana göre köstebek yüzde yüz Zafer denilen o sapık. Ancak kesin bir delil olmadığı için ortaya atamıyorum. O herifi baskılamam lazım; üzerine üzerine gidip hata yaptırmam gerek. Zafer sinirlenince büyük hatalar yapar. Aybige ile evlendiğimi duydu, sinirlenecek, büyük hatalar yapacak ve ben üzerine basıp geçeceğim. Acımayacağım. Rütbesini benim üzerimde kullanma fırsatı vermeden ortadan kaldıracağım Yüzbaşı Zafer’i. Saate baktım. Ben plan yapıp düşüneyim derken iki saat geçmiş bile. Aybige’nin toplantısı bitmiştir diye düşünüp aradım, cevap vermedi. Mesaj attım: Ben : Hâlâ toplantıda mısın? Diye yazdım. Cevap gelmedi. O sırada odamın kapısı tıklatıldı. Annem girdi içeri. Beni yatarken görünce; “Baban şu halini görse yine Haymana davarı gibi yatıyor der. Kalk, Aybige ve Erdem amcanları yemeğe davet et. Baban balık pişirip getirecekmiş, Aybige sever balığı. Yesin, güçlensin, vitaminlensin.” dedi imâlı imâlı. “Tamamdır Valide Sultanım, hemen gelinini alıp getiriyorum sana. Ayrıca bir sorum var; kaç tane torun istiyorsun soyumuzun devamı için?” dedim… Annem omzuma vurup; “Dalga geçme benimle! Yemin ediyorum ağzına acı biber basarım.” dedi. “Dalga geçmiyorum fıstık.” deyip yanağından makas aldım ve önce odamdan, sonra evden çıktım. Benim hatunum ne yapıyor gidip gözlerimle göreyim… Erdem amcalara geldiğimde tahmin ettiğim gibi olmuş. Aybige, yalnız kalmak istiyorum. Başım ağrıyor, dinleneceğim deyip kendini odaya kapatmış. O kızın morali bozulduğu için gelmedi alışverişe, eminim. Ama ne zaman dökülecek onu bekleyeceğim. Tabii ki boş boş beklemeyip üzerine de gideceğim. Kapısı kilitli olunca panikledim. Bir iki defa daha çaldım, açmadı. Aklıma kötü şeyler geldi; fenalaşıp bayıldı mı yoksa diye tedirgin oldum. Kapıyı kırıp gireyim derken kapı açıldı. Gözleri şişmiş ve kızarmış… Ağlamış benim güzel gözlüm. Ah Aybige… Nedir derdin öğreneceğim!? Neye üzüldün de ağladın? O gözler bu hale nasıl geldi… Öğreneceğim elbet. Kafaya taktım, bana döküleceksin küçük hanım. Bu akşam, atarlı - giderli ve efe Aybige ile tanıştım. Her gün yeni bir yüzünü, yeni bir özelliğini öğreniyorum. Öğrendikçe daha çok hoşuma gidiyor. Sevdim ben bu Efe Aybige’yi… Çok sevdim. Lojmana bir atayım hatunumu, ilk fırsatta aşkımı itiraf edeceğim. Ama önce içimi donduran şu soğukluğunun geçmesi lazım. Bayağı mesafeli… Hatta buz gibi davranıyor bana. Yemek boyunca göz göze bile gelmedik. Balığını temizleyip vermek istedim, izin vermedi. Babama uzatıp; “Sen çok güzel temizliyorsun Halil baba, balığımı temizler misin.?” dedi. İstemeden elimdeki çatalı sıktım. Trip atsa, kendi halinde nazlanıyor derim; hoşuma da gider. Ama bu bildiğin soğuk yapıyor, mesafeli, buz gibi davranıyor. Balığı yedim mi, yeniden öldürüp savaştım mı anlamadım bu soğuk tavırları yüzünden!!! O sırada telefonum çaldı. Aslıhan arıyor. Elimi silip, “Affedersiniz, önemli.!" deyip telefonu aldım ve masadan kalkıp diğer odaya geçtim. Hemen cevapladım: “Söyle Aslıhan.” “Komutanım, Neslihan’dan bilgi geldi. Sabaha karşı hareketlilik olacakmış. Ne yapalım?” “Siz hazırlanın. Ben de hemen yola çıkıyorum; yetişirim. Hareketlilik başlamadan gafil avlayalım. Ben gelene kadar komutanınız Alper, onunla bu durumu konuş, timi hazırlasın. Benim geleceğimi sakın duyurmayın; sürpriz yapacağım.” “Emredersiniz Komutanım.” Deyip kapattı. Bizimkilerin yanına geçtim. “Benim acil tugaya dönmem gerekiyor. Normalde sabah gidecektim ama görev emri geldi, hemen çıkmam lazım.” dedim. Aybige’nin elindeki çatal masaya düştü. Göz göze geldik. Annem; “İyi ki gündüzden çantanı hazırlamışım oğlum. İçime doğmuş sanki…” dedi. Babam; “Görev beklemez. Rabb’im selamet versin, başarıların daim olsun.” deyip ayağa kalktı. Balkona doğru yürüdü, sigara yakacak ihtiyar… Ben lavaboya geçip elimi yüzümü yıkadım. Oradaki işlerimi halledip çıkınca koridorda Aybige ile karşılaştık. Gözlerime bakamıyor, mahcup; “Gerçekten görev mi çıktı Timur?” diye sordu, utana sıkıla. Çenesini tuttum, hafif yukarı kaldırdım ve; “Evet, güzelim. Gerçekten görev çıktı. Gitmişken lojman işini de halledeceğim. Ne kadar sürer bilmiyorum ama seni hemen yanıma alacağım. Bir an önce tugayda, birbirine çok aşık iki evli çift olarak pozlar vereceğiz.” deyip burnunun ucundan öptüm. Ah bu kızın kokusu aklımı başımdan alıyor.! “Ta… Tamam…” diye kekeledi ve mutfağa doğru gitti… Burada aile büyükleri var, etrafımız kalabalık; istediğin zaman ortadan kaybolup benden uzaklaşabiliyorsun. Bakalım lojmanda sadece ikimizin olduğu o dairede nereye kaçacaksın küçük hanım??? Sana acıyan Timur'u tüm TSK ters yatırıp düz sevsin!!!
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE