5. Bölüm

3693 Kelimeler
İyi okumalar dilerim... Gülpare'den devam... Bu ses, bu koku gözlerimi kapatıp yalvardım içimden 'lütfen aynı kabusu yaşamayayım' diye. Nefes almayı unutmuş bir şekilde gözlerimi araladım. Tenim buz kesmiş , içimde yine aynı korku peyda olmuştu. Belimdeki kol sıkılaşınca yavaşça nefes aldım. Boynuma değen dudaklar ile bir adım öne atılacaktım ki sert bir şekilde beni göğsüne çekerek "günlerdir bu kokuya hasret kaldım sakın kıpırdayayım deme" dedi. Elimde tuttuğum tatlı kutusunu bir güçlükle tutuyordum. Zira yaşadığım bu anın şoku etkisi ile vücudumda güç diye bir şey kalmamıştı. Derince kokumu içine çektikten sonra "Azrail'e cennet bahşedilir mi?" diye sordu. Ağırca yutkundum sadece. Burnunu saçlarıma sürtüp "günahkar olan bir kula sevap mısın sen Gülpare?" diye tekrar bir soru yöneltti. Her sorusunda daha çok çekiliyordum aşağı. Gücüm tükeniyor beni ayakta taşıyan bacaklarımda derman kalmıyordu. Boşta kalan elini elimde taşıdığım kutuya yöneltip "elinden zehir aksa yine yerim kadın" dediğin de gözlerim dolmaya başlamıştı. Neydi şuan yaşadıklarım? Başımı sağa sola doğru sallayıp "lütfen bırak beni" diyebildim ağlamaklı bir sesle. Kollarını gevşetip beni kendine döndürdüğün de yine o zehir yeşili gözler içimi ürpertmiş ve ruhuma işlemişti. Elimden tatlı kutusunu alıp "bu masa senin için" dedi. Bu sefer büyük bir şaşkınlık sarmıştı bedenimi. Bakışlarımı ona çevirip "benim için mi?" diye sordum. Gözlerini gözlerimin içine sabitleyip başını aşağı yukarı doğru salladı sadece. Derince bir nefes alıp "buna hiç gerek yoktu" dedim. Elindeki tatlı kutusunu sakince masaya bırakıp tekrar ağır adımlarla yanıma geldi. Elimden tutarak beni yemek odasından çıkartıp geniş salona getirdi. Ev oldukça güzeldi ama şuan yaşadığım baskı yüzünden inceleyemiyordum bile. Gözüme çarpan boydan camın ardında olan bahçeydi. Bir an yüzümde tebessüm oluşmuştu çünkü rengarenk bir sürü gül ve beyaz papatyalar vardı. Adının Aslan olduğunu öğrendiğim adam beni geniş koltuğa oturtup "iftar vaktine kadar dinlen" dedi. Şaşkındım , gerçekten çok fazla şaşkındım. Daha üç hafta evvel her ne kadar beni kurtarmış olsa da onunla kalacağımı söylediği gece bir paçavra gibi başka bir adamın ayaklarına fırlatan bu adam değil miydi? Derince nefes alıp "ben bu yaşananları anlayamıyorum yardımcı olur musun?" diye sordum. Tebessüm etmişti , ben onun tebessümüne şaşırırken o bana hala daha tebessüm ederek bakıp "zamanı gelince" dedi. İftara bir saatten fazla vakit vardı. Her ne kadar gerekçesini bilmiyor olsam da benim için bir masa hazırlatmıştı. Sonuç olarak kötü şeyler yaşatmış olsa da minnet duyacağım bir konuda beni Buğra'dan kurtarmış olması. Ben de yüzüme tebessüm yerleştirip "ilk olarak beni o gece her ne kadar üzmüş olsan da Buğra'yı benden uzaklaştırdığın için teşekkür ederim. İkinci olarak iftar yemeğinde tatlı organizasyonunu bana verdiğin içinde çok teşekkür ederi. Ve son olarak içeride benim için hazırlanmış olan masa için" dedim. Aslan yine tebessüm edip "Gülpare sadece şuanı yaşa ve gerisini sorgulama" dedi. Yine gelmişti o geceki öküz. Başımı aşağı yukarı doğru sallayıp "biraz uzanabilir miyim?" diye sordum. Başını sallayıp oturduğu koltuğa daha çok yayıldı. Ben de ayakkabılarımı çıkartıp oturduğum geniş koltuğa uzanım gözlerimi kapattım. Gerçekten günler uzadıkça oruç zorluyordu. Bir yandan da sıcak havalar bastırmaya başlamıştı. Düşüncelerle uzandığım koltuktan yüzüme değen sıcak eller ile gözlerimi açtım. Baş ucumda yine aynı gözleri görünce yavaşça hareket edip yerimde doğruldum. Aslan "ezan okundu" dediğin de şaşırmıştım. Ben en son düşünüyordum ne ara içim geçti anlamadım. Başımı sallayıp ayakkabılarımı ayağıma giyerek oturduğum koltuktan kalktım. Belimde hissettiğim el ile duraksarken "hadi Gülpare acıkmadın mı?" diye soran adamın yönlendirmesi ile yürüdüm. Masanın en başına o otururken sol yanına da ben oturmuştum. Ezan okunduğu için duamı edip orucumu açtım. Aynı şeyi oda yapınca oldukça şaşırmıştım. Bir anda "Allah kabul etsin" dedim ve önümdeki dolu su bardağını başıma diktim. Bakışlarımı ona çevirdiğim de bu sefer gülerek beni izliyordu. Boğazımı temizleyip "afiyet olsun" dedim. Başını sallayıp "Melek" diye seslendi. Bir süre sonra sarışın tatlı ve oldukça mutaassıp giyimli bir bayan elinde porselen çorba tabağıyla salona girdi. İlk olarak bana servis yapmaya başlamıştı. Mis gibi kokan mercimek çorbasına hayran kalmamak mümkün değildi. Bir kase koyduktan sonra "teşekkür ederim yeterli" dediğim de bakışlarını Aslan'a çevirmişti. Aslan başını salladıktan sonra bu sefer aynı şekilde ona servis yapıp iki kepçe çorba koymuş ve seri adımlarla yemek odasından çıkmıştı. Çorbalarımızı sakin bir şekilde içtikten sonra tekrar Melek hanıma seslenecekti fakat buna engel olup "her şey masada geri kalanı ben hallederim" deyip yapılan yemeklerden servis yapmaya başladım. O anlamsız ve içimi ürperten bakışlarla beni izlemiş , ben de sakinliğimi koruyarak yemeğimi bitirmiştim. Yemek faslı bittikten sonra tekrar salona geçmiş tatlılarla birlikte sade kahve servisi istemişti. O andan itibaren derin bir sessizlik oluşmuştu. Onun bakışları benim üzerimdeyken ben bakışlarımı ellerime indirmiştim. Onun tok sesi kulaklarıma ilişti "neden bu kadar sessizsin?" diye sordu. Bakışlarımı zehir yeşili gözlere çevirip "sürekli aynı şeyleri soracağım ve sen de cevap vermeyecek günü geldiğinde öğrenirsin diyeceksin" dedim. Bacak bacak üzerine atıp arkasına yaslandı ve derince bakmaya başladı. Sıkkın bir nefes alıp "bak yine aynı şeyi yapıyorsun sadece bakıyorsun. Ben de susmayı tercih ediyorum" dedim. Melek hanımın yanımıza gelmesi ile sustum. Tatlılar ve kahvelerimiz geldiğin de afiyet olsun diyerek tekrardan gitmiş bizi yine bir sessizlik almıştı. Aslan tatlıdan bir çatal alıp gözlerini kapatmış ve yavaşça yemeğe başlamıştı. Sessizliği bölen çalan telefonumu hemen çantamdan çıkartmıştım. Arayan Emre'ydi. Gülümseyerek telefonu açıp "efendim küçük aşkım" dedim. Emre heyecanla "Gülpare abla deneme sınavında okul birincisi oldum" dediğin de büyük bir kahkaha attım ve yerimden kalkarak "biliyordum başaracağını aşkım benim. Ee dile benden ne dilersen" dediğim de Emre "bir tepsi Gülpare tatlısı yeterli abla" dedi. Kendimi tutamayarak yine bir kahkaha atmış "kurban olsun Gülpare ablan sana yarın olmuş bil" dedim. Daha sonra duygulu ağlamaklı olan Saniye abla ile biraz konuşup yarın akşam onlarda olacağımı söyledim. Telefonu kapatıp arkama döndüğüm de kollarını belime saran Aslan'ı görmeyi hiç beklemiyordum. Gözlerimi kapatıp derince bir nefes aldıktan sonra "korkuttun beni" dedim. Bir eli belimde diğer elini de yüzüme değdirip "senin küçük aşkın kim?" diye sormuştu. Şakaklarındaki damarlar belirmiş ama kendini sakin tutmaya çalışır bir haldeydi. Tebessüm edip "yanımda çalışan ablamın oğlu ve çok başarılı bir çocuk" dedim. Başını aşağı yukarı sallayıp "hadi otur kahven soğudu" dedi. Derince iç çekip artık evime gitmek istiyordum. Karşımdaki adam o kadar dengesizdi ki bakışları bile ondan korkmam için bir sebep taşıyordu. Kolları arasından çıkıp tekrar koltuğa oturup soğumaya yüz tutmuş kahvemden içtim. Ardından bakışlarımı hala daha ayakta beni izleyen adama çevirip "ben artık gitsem yarın yine yorucu bir gün olacak" dedim. Aslan kendi yerine geçip dişlerini sıkmış bakışlarını dışarıya doğru çevirmişti. İçimden bir eyvah nidası koparken tedirgince ellerimle oynamaya başladım. "tamam tatlını da ye İbrahim seni evine bıraksın" dedi. Bakışlarımı ona çevirip gülümseyerek "tamam" dedim. Tatlılarımızı yerken "etkileyici bir tatlı sen kokuyor" dedi. Biraz utanmıştım tatlının benim gibi koktuğunu söyleyince. Tebessüm ederek "afiyet olsun" dedim. Tatlılarımızda bittikten sonra Aslan ayağa kalkmış bir süre sonra tekrardan yanıma gelmişti. Çatık kaşları ile yüzüme bakarken "İbrahim seni dışarda bekliyor" demişti. Bu tepkisine anlam veremesem de telefonumu ve çantamı alıp tam karşısında durarak "hey şey için çok teşekkür ederim" dedim. Aslan başını sallayıp "yine görüşeceğiz" dediğin de bu sefer başımı ben sallamıştım. Yönümü sağa dönüp bir adım atacaktım ki kolumdan tutmuş acı bir ifade ile yutkunmuştu. Şaşkınca gözlerine bakarken "kalmanı istiyordum" dedi.  Kulaklarım duyduklarına inanmazken gözlerim şaşkınlıkla sonuna kadar açılmıştı. Bu adama sert davranmanın bir etkisi olamayacağını geçen seferden anlamış olduğum için tebessüm ederek "Aslan konuşamıyoruz bile , birbirimizi tanımıyoruz. Evet sofrana oturdum sana minnet borcum vardı. Senin de kendince benden özür dileme şeklin bu olmuştu ve başımla kabul ettim. Ama bu demek değil ki senin çatında hiçbir vasfım bulunmadan kalayım. Kırıcı olmak değil niyetim , sen de bu kadar güzel bir akşam yaşadıktan sonra kırıcı olma lütfen" dedim. Aslan sert bir soluk verip "tamam" dedi yine tok ve bir o kadar sert sesi ile. Birlikte çıkış kapısına doğru yürüyüp vardığımızda eve girerken bir kişinin bile bulunmadığı bahçede şimdi takım elbiseli bir sürü koruma vardı. Gözüm tanıdık bir simaya ilişince başımla selam vermiştim. Bakışlarımı tekrardan Aslana çevirip "tekrardan her şey için çok teşekkür ederim" dedim. Bir anda beni kendine çekip kokumu derince içine çektikten sonra "bu kokudan beni mahrum bırakma" demişti. Boğazımda oluşan yumru ile ağırca yutkunup donuk bir ifade ile yüzüne baktım. Yüzümün önüne gelen saçlarımı iki eliyle naif bir şekilde kulaklarımın arkasına koyup yanaklarımı ellerinin tersi ile okşamaya başlamıştı. Gözlerimi kapatmıştım istemsizce. Bu kadar sert olan bir adamın , dokunuşları aksine bu kadar yumuşak olsun şaşılası bir durumdu. Gözlerimi açtığım da ağırca yutkunan Aslan kısın ve acı çeker bir halde "git artık yoksa bırakmayacağım" dedi. Tebessüm edip arkamı döndüğüm de kapısı açılmış arabaya seri bir şekilde bindim. Araç camından dışarı baktığım da kolları iki yanına düşmüş elleri yumruk şeklinde araca bakan Arslan'ı görmek biraz önceki o naif dokunuşlarını unutturmuş yerini yine bir tedirginlik bırakmıştı. Araç çalıştığın da bir an önce buradan uzaklaşmak istedim. Her ne kadar sorunsuz bir akşam yaşamış olsak da ondan korkmam için bir çok nedenim vardı. Her şeyden önce zehir yeşili gözleri. Yaklaşıl bir saat sonra evimin önüne geldiğimizde "çok teşekkür ederim İbrahim bey iyi akşamlar" dedim. Araçtan ineceğim vakit İbrahim bey seri bir şekilde araçtan aşağı inmiş ve benim kapımı açmıştı. Gülümseyerek yüzüne bakıp başımı salladıktan sonra "iyi akşamlar efendim" demesine oldukça şaşırmıştım. Hiçbir tepki vermeden apartmana doğru yürüdüm ve içeri gidim. Kendimi evime attığımda derin bir nefes alıp salona geçip sessizce oturdum. Ne gündü ama. Heyecanla hazırladığım tatlıları benim yemiş olmama gülmeden edemedim. Başımı sağa sola doğru sallayıp oturduğum yerden yavaşça kalkıp banyoya geçtim. Her zaman ki rutin işlerimi yapıp güzel bir duş aldıktan sonra üzerime rahat bir gecelik giyip tekrardan salona geçtim. Biraz televizyon izlemekten zarar gelmezdi. Kanalları gezerken kapım çalınmıştı. Saate baktığım da gece yarısını geçtiğini gösteriyordu. Tedirgince kapıya yaklaşıp küçük dürbünden kimin geldiğine baktım. Gördüğüm kişi ile gözlerim yerinden çıkacaktı adeta. Kapıyı açıp "bu kadar kısa sürede görüşeceğimizi tahmin etmiyordum" dedim. Aslan sert bir soluk verip "gelebilir miyim?" diye sorunca şaşkınlıktan kaşlarımı havalandırmıştım. Başımı sağa sola doğru sallayıp "kapıdan kovacak değilim tabi gel" dedim. İçeri girdiğin de bir adım atacaktı ki kolundan tutup "o ayakkabılar hemen çıksın" dedim. Bu sefer şaşkınla yüzüme bakan oydu. Kapıyı kapatarak ayakkabılıktan rahmetli babamın terliklerini alıp ayak ucuna koydum ve arkamı dönerek salona geçtim. Kısa bir süre sonra ayağına giydiği terliklerle salona gelen Aslan derince bana bakmaya başladı. Oturduğum yerden kalkıp "ne içersin ?" diye sordum. Yanıma gelip tam karşımda durarak "sadece kokunun sindiği bu evde olayım yeter" dedi. Şaşkındım haddinden fazla hem de. Neden diye sorguluyordum içimden neden ben ve kokum? Başımı sallayıp "otur ayakta kalma" dedim. Ne diyeyim başka korkuyordum sadece. Yine tek kelime etmeden öyle oturup beni izlemeye başlamıştı. Dikkatimi karşımdaki televizyona odaklayıp güzel bir film bulup izlemeye başladım. Film bittiğinde esneyerek yerimden kalktım. Saate baktığım da sahur vaktinin çoktan geldiğini gördüm. Boğazımı temizleyip "sahur hazırlayacağım sen de bana katılır mısın?" diye sordum. Çok durgundu , fazla sakin o ilk tanıdığım asi adam yoktu karşımda. Tamam bu ikinci karşı karşıya kalışımız ama yine de o asiliği yoktu. Yerinden kalkıp durgunca başını salladı. Birlikte mutfağa geçtiğimizde "sen masaya geç istediğin bir şey varsa da söyle" dedim. Boğazını temizleyip "tatlıdan var mı?" diye sorduğun da kıkırdayarak "var" dedim. Yine kahvaltılık hazırlamış bu sefer çayda demlemiştim. Yerime geçip oturduğum da "afiyet olsun" diyerek sahuruma başladım. Dikkatle beni izleyen adama baktığım da "ben yarın oruç tutmayacağım" dedi. Başımı sallayıp "olabilir bu yine de sahur yapmana engel değil ki" dedim. Gözlerini biraz kısıp "ayrıca oruç tutacak birine eşlik etmekte bir ibadettir" dedim. Başını sallayıp tabağına döndüğün de yine sessizlik hakim olmuştu. Bir süre sonra Aslan'ın telefonu çalmaya başladı. Seri bir şekilde masanın üzerine bıraktığı telefonu açıp "söyle" diyerek yanıtladı. O kadar setti ki sesi yine o tedirginlik esir almıştı içimi. Derince nefes alıp başımı öne eğdiğim de "GELİYORUM" diye bağırmış sert bir şekilde masadan kalkmıştı. Korkumdan yerimden sıçrayıp geri çekildiğim de acı bir ifade ile yüzüme baktı. Yanıma gelip dizlerinin üzerine çöküp "korkma benden" dedi. Ağırca yutkunduktan sonra "elimde değil özür dilerim" dedim. Sıkkın bir soluk verip burnunu saçlarıma sokup kokumu derince birkaç kez içine çekti. Sanki oksijeni benim kokummuş gibi. Hızla ayağa kalktığın da bende ayaklandım. Salona doğru yürüyüp çıkarttığı ceketi koltuğun üzerinden alıp "en kısa sürede yine geleceğim" deyip hızla evden çıktı. Rüzgar gibi gelmişti , fırtına gibi de gitti. Bu olanları anlamayarak mutfağa girip masayı topladım. Bulaşıkları da yıkadıktan sonra banyoya geçip elimi ağzımı yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Yorgun olan bedenimi yatağıma attığım gibi gözlerimi kapattım. Düşünmek istemesem de zihnimde sadece zehir yeşili gözler belirerek tatlı uykuya daldım. Gözlerimi yine yorgunlukla açmıştım. Yattığım yerden doğrulup saate baktım aman Allah'ım ben bu saate kadar nasıl uyuya kaldım. Seri bir şekilde yataktan çıkıp hemen banyoya attım kendimi. Elimi yüzümü yıkayıp yine ağzımı çalkaladıktan sonra hemen yatak odama geçip üzerimi değiştirdim. Üzerime beyaz diz kapağı hizasında elbisemi giyip üzerine turkuaz rengi ince ceketimi aldım. Saçlarımı tepeden toplayıp topuz yaparak bağladım. Telefonumu , ceketimi elime alıp salona geçip etrafa baktım. Her şey yerli yerindeydi. Gözüme ilişen kehribar rengi tespih ile duraksadım. Aklıma Aslan gelince yere eğilerek tespihi elime aldım. Tebessüm ederek kapıya yürüdüm ve elimde telefon ile tespihi çantama koydum. Elime anahtarlarımı alınca arabamın dün kafenin orada kaldığı aklıma geldi. Derince bir nefes alıp kapıyı açtığım da eli havada kalmış İbrahim ile şoka uğradım. İbrahim "merhaba efendim Aslan bey sizi kafeye götürmem için beni görevlendirdi" dedi. Şaşkınca başımı sallayıp "merhaba teşekkür ederim İbrahim bey" diyerek beyaz babetlerimi giyip evden çıktım. Kapımı kilitledikten sonra seri adımlarla merdivenlerden birlikte indik. İbrahim bey önüme geçip yine aracın kapısını açınca başımı sallayıp arabaya bindim. Oda şoför koltuğuna oturup aracı çalıştırdıktan sonra seri bir şekilde aracı kullanmaya başladı. Saat 14:25'ti ve ben bu gün bir tepsi Gülpare tatlısını Emre için yapacaktım. İftar vaktine kadar yetişirdi ama yine de panik oluyordum. Yaklaşık yarım saat sonra kafenin sokağına girince "İbrahim bey burada durur musunuz?" dedim. İbrahim bey dikiz aynasından bakıp "peki efendim" deyip aracı durdurdu. Teşekkür ederek araçtan inip hızla kafeye yürüdüm. Kafeye girdiğim de Gökçe tek başına bir sağa bir de sola deli gibi volta atıyordu. Anlamsızca ona bakıp "Gökçe ne bu hal?" diye sordum. Gökçe "Yeşim delirtecek beni Gül. Volkan vardı ya yine musallat oldu buna , bu salakta bunalıma giriyor. Mutfakta şimdi kek yapacakmış" dedi. Başımı sallayıp "sen sakin ol ben konuşurum onunla" diyerek mutfağa yürüdüm. Yeşim dolu gözlerle bana bakıp "hoş geldin" dedi. Derince nefes alıp "pek hoş bulmadım ama" dediğim de "ne olur bir şey söyleme Gül. Gökçe'ye de anlatmaya çalışıyorum. Onu sevdiğim yok sadece eski can acılarım aklıma geliyor o kadar" dedi. Haklıydı bu konuda diyecek bir şey bulamıyordum. Annesini ve babasını kaybetmiş tekrardan çok zor güvenerek hayatına birini almıştı ama kendi evinde başka biri ile üstelik kendi yatağında sevdiği adamı yakalamak eminim ağırdır. Sırtını sıvazlayıp "sadece bu gün , ondan sonra yine eskisi gibi olacaksın" dedim. Oda elindeki işi bırakıp bana sarılarak "sağ ol anlayışın için Gül" dedi. Daha sonra onun burnunu sıkıp "akşama hazırlık yapmalıyız. Emre deneme sınavında birinci olmuş ve benden Gülpare tatlısı istedi hem de bir tepsi" dedim. Ve hummalı çalışma başlamıştı. Bir yandan tatlıları yaparken , bir yandan şerbetini ayarlıyordum. Nihayet her şeyi hazır ettiğimde yorgunlukla bahçe kısmına geçmiş derince nefes alıp yorgunluk atmaya çalışmıştım. Gökçe ve Yeşim bu akşam gelemeyeceklerini söyleyip beni ekerlerken , ben de kafeyi kapatıp elimde koca tepsi tatlı ile araca bindim. İftar vaktine az kalmıştı ve acele etmem gerekirdi. Bu sefer biraz hız yaparak iftara yirmi dakika kala Saniye ablanın evinin önünde durmuştum. Araçtan hızla indiğim de "Gül aşkım" diye bağıran Emre'nin sesi ilişti kulaklarıma. Kıkırdayarak "gel bakalım küçük aşkım al tepsini" dedim. Beni öpmeden tepsiyi alan Emre'ye şaşkınlıkla baktım. Gerçekten bu tatlıyı haddinden fazla seviyordu. Birlikte eve girdiğimizde Saniye abla beni kapıda karşılamış "sen bakma bu densize tatlıyı gördüğünde dünyayı unutuyor" dedi. Gülerek "sorun değil ablam o mutlu olsun yeter" dedim. Kucaklaşıp birbirimize sarıldıktan sonra içeri girmiş biraz sohbet ermiştik. İftar vakti geldiğin de okunan ezanın ardından dua edip oruçlarımızı açmıştık. Mis gibi tel şehriye çorbasını yavaşça içip içimi ısıtmıştım. Ve can evimden vuran pirinç pilavı eşliğinde kavurma beni benden almıştı adeta. Yemeklerimizi yedikten sonra Saniye ablaya kaş göz yaparak mutfağa gelmesini söyledim. İlk ben ardımdan da o mutfağa geldiğin de "ne oldu kızım?" diye sordu. Tebessüm ederek yüzüne bakıp koltuk altımda sakladığım zarfı çıkartarak ona uzattım. Şaşkınca yüzüme bakarken "ablam bu ay bereket ayıdır. Çok şükür güzel bir iş geldi neredeyse iki aylık kazanç elde ettik. Bu zarfın içindeki, tutar da senin hakkın" dedim. Saniye abla dolu gözlerle yüzüme bakıp "kızım ben bir şey yapmadım ki" dediğin de sahte bir kızgınlıkla yüzüne bakıp "abla al şu zarfı vallahi konuşmam seninle" dedim. Utana sıkıla zarfı elimden alıp "Allah razı olsun kızım" dediğin de ona sarılıp "Allah senden de razı olsun benim canım ablam. Senin benim üzerimde hakkın çok. Hem ablamsın hem de annem. Bir daha ben bir şey yapmadım ki gibi şeyler duymayayım. Bizlerin peşinde koşman bile en büyük emeğin" dedim. Saniye abla yanaklarımı öpüp "Allah'a şükür kızım seninle kesişti yollarımız. İyi ki de benim kızım oldun , iyi ki tanıdık birbirimizi gül kokulum" dedi. Tebessüm edip "hadi içeri geçelim küçük aşkım merak etmesin" dedim. Birlikte içeri geçtik biraz daha sohbet edip ayaklanmıştım. Saniye abla her ne kadar onlarda kalmam için ısrar etse de evime gidip dinlenmek daha cazip geliyordu gözüme. Her ikisine de kocaman sarılıp veda ettikten sonra hemen araca binim eve doğru yol aldım. Çok uzak değildi evlerimiz Saniye abla ile, hemen hemen aynı muhitlerde oturuyor sayılırdık. Bu nedenle kısa sürede evimin önüne gelmiş ve araçtan inmiştim. Başımı apartman kapısına çevirdiğim de İbrahim'in tedirgince sağa sola doğru volta attığını gördüm. Telaşla yanına gittiğim de beni fark edip "neredeydiniz Gülpare hanım. Abim deli oldu" dedi. Çatık kaşlarımla yüzüne bakıp "hesap mı soruyorsunuz İbrahim bey" dediğim de mahcup bir ifade ile "afedersizin" demişti. Seri bir şekilde apartmana girip kendi katıma çıktığım da şaşkınlıktan dudaklarım uçuklayacaktı. Aslan beni gördüğü an seri bir şekilde yanıma gelip beni zorla evime sokmuştu. Korkudan vücudumu titreme almış ve istem dışı gözlerim dolmuştu. O gözlerime öfke ile bakarken ben korkudan resmen titriyordum. Kollarımdan tutup dişlerini sıkarak "neredeydin?" diye sordu. Gözümden bir damla yaş akarken burnumu çekip "iftar yemeğinde" dedim. Sıkkın bir nefes verip kollarımı gevşettiğin de bir adım geri çekildim. Bu halime yine sinirlenmişti ama ellerini yüzüne çıkartıp yüzünü sıvazladı birkaç kere. Başımı kapıya çevirdiğim de dudaklarımı büzdüm. Kapımı kırmış , bir insan çelik kapıyı nasıl kırmayı başarır? Sonra burnumu çekip bakışlarımı çere çevirdim. Birkaç damla kanı görünce gözlerim ardına kadar açıldı. Karşımdaki adama baktığım da sağ elinin üzeri kesik bir haldeydi. Telaşla yanına koşup "elin kanıyor" dedim. Bir anda elini ellerimin arasına alıp "Aslan derin kesmişsin pansuman yapalım" dedim. Bir süre tepki vermeden gözlerimin içine baktı. Az evvel öfkeli soluklar alırken şuan daha sakin duruyordu. Bir tek değişmeyen yüz ifadesi ve çatık kaşları. Başını ağırca sallamıştı ve bakışları haddinden fazla tehditkardı. Yine içime aynı ürperti doldururken eli ellerimin içinde banyoya gittik. Musluğu açıp ılık suyu ayarladıktan sonra elini suya tutup kurumuş kanları temizledim. Daha sonra musluğu kapatıp kenarda duran beyaz el havlusu ile elini kuruladım. Banyo dolabından ilk yardım çantasını alıp içinden batikon ve pamuk çıkartarak derince nefes aldım. Batikondan biraz pamuğun üzerine döküp yaralını elini elime alıp pamuğu sürmeye başladım. Her silişimde yarasının üstünü üflüyordum. Bir ara gözüm ona takılmıştı. Dişlerini sıkıp gözlerini kapatmış derin soluklar alıyordu. Pamukla işim bittiğin de "canını mı yaktım?" diye sordum. Gözlerini açıp daha da koyulaşmış gözlerle gözlerimin içine baktı. Başını olumsuz anlamda sağa sola sallayıp "devam et" dedi. Ağırca yutkunup gazlı bezi elime alıp elini sadrım. Ardından bant yapıştırarak sabit durmasını sağladım. İlk yardım çantası ile işim bittiğin de tekrar malzemeleri toparlayıp yine dolaba aynı yerine kaldırdım. Kanlanmış havluyu makinanın içine atıp ellerimi yıkadıktan sonra bakışlarımı ona çevirdim. Bir adım atıp banyo duvarı ile beni arasına sıkıştırarak "bu akşam burada kalamazsın. Eşya al yanına bu gece bende kalacaksın" dedi. Korkuyor olmam onun işine geliyordu itiraz etmek istesem de sesin çıkmıyordu. Bir cevap vermediğimi görünce sıkkın bir soluk alıp "korkma benden , gözlerin böyle buğulu bakmasın" dedi. Yutkunup başımı salladım. Biraz gerilediğin de kendimi banyodan atıp hemen odama geçtim. Derin derin nefesler alıp kendime gelmeye çalıştım. O gözleri insanı kendine esir ederken aynı zaman da nasıl bu kadar korkutucu olmayı başarıyordu? Başımı sağa sola sallayıp gerekli eşyalarımı yanıma alarak küçük bir çantaya koydum. Daha sonra aklıma tespih gelince arkamı dönmüştüm ki onunla çarpıştım. Ne yani en başından beri beni mi izliyordu? Sıkkın bir nefes alıp "beni mi izliyordun?" diye sordum. Başını sallayıp "çıkalım artık" dediğin de çantamdan tespihi çıkarttım. Ona uzattığım da "salonda buldum" dedim. Bir süre tespihe bakıp ağırca yutkundu. Gözlerimin içine bakıp "babamındı kayıp ettiğimi düşünmüştüm" dedi. Tebessüm edip "bu gün yoğunluktan haber veremedim. Gerçi telefonun yoktu ama Figen hanımdan alacaktım numaranı. Neyse al hadi" dedim. Gözlerimin içine bakıp tespihi uzattığım elimi öptü ardından beni kendine çekip sarıldı. Bir süre sonra geri çekildiğin de şaşkınca ve utançla baktım yüzüne. Neden ya ? Neden ben? Sıkıntılı bir soluk alıp "ben bu gece Saniye ablada kalsam olmaz mı?" diye sorduğum da anında sık sık soluklar almaya başladı. Telaşla "tamam hadi çıkalım" dedim ve çantamı alarak hızla yatak odamdan çıktım. Ağır adımlarla yanıma gelip elimden tutarak evden çıktık. Apartmandan çıktığımız da "İbrahim bu gece bu evde nöbettesin. Sabah Kemal'i ara gelip yeni kapı yapsın" dedi. İbrahim bey "emrin olur abi" demişti. Eve geldiğim de verdiği tepkiden ötürü ona kızgın olsam da yanımdaki adamın sağının solunun belli olmayacağı için tebessüm ederek "size zahmet olacak" dedim. Bir anda elimde hissettiğim baskı ile yüzümdeki tebessüm solarken İbrahim bey başını yere eğerek "ne demek efendim iyi geceler" diyerek apartmana evimde nöbet tutmaya gitmişti. Elim o kadar çok acıyordu ki kendimi ne kadar sıkarsam sıkayım dudaklarımdan çıkan hıçkırığa mani olamadım. Elimdeki baskı hafiflemişti ama canım çokça yanmıştım. Elimi çekip gözlerimi onun gözlerine sabitlediğim de "ne yaptım şimdi yine canımı yaktın?" diye sordum. Bakışları değişirken sıkkın bir soluk alıp bir adım atmıştı ama hemen geri çekildim. Elini bana uzatıp "özür dilerim farkında olmadan yaptım" dediğin de gözümden akan yaşı sinirle sildim. Parmaklarımı hareket ettirebiliyordum ama canım hala daha acıyordu. Elini es geçerek birkaç adım yürüdüm. Kolumdan tuttuğunda duraksadım. Elimi elleri arasına alıp gözlerini kapatarak öpmüştü. Yine gözlerim dolarken bakışlarımı kaçırıp "çok uykum var gidelim mi artık?" diye sordum. Yüzüme bakıp "gidelim Gülüm" deyip araca doğru yürüdü. Ben bu adamdan içten içe kurtulmak istedikçe yine ne oluyorsa oluyor ve ben kendimi onun gözlerinde buluyordum. Araca bindiğimizde hızla motoru çalıştırmış ve seri bir şekilde aracı sürmeye başlamıştı. Dikkatle yola bakarken "bir gün , bir koku için ömrünü vereceksin deselerdi, gülmez o lafı söyleyen adamın kafasına sıkardım" dedi. Başını sağa sola doğru sallayıp "sen benim hayatımın sınavısın Gülpare" dediğin de daha da çok şaşırdım. Ağırca yutkunup "ben sana ne yaptım ki?" diye sorduğum da kısa bir süre gözlerimin içine bakıp "ölmüş bir adama hayat oldun"...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE