SİLAHLARIN GÖLGESİNDEN KAÇIŞ

2257 Kelimeler
Herkes yerine oturduğunda Camilla elinde tepsi yanlarına giderken bende gelecek siparişleri bekliyordu. Birkaç dakika sonra yanıma gelen arkadaşım önüme kâğıdı koyduğunda hepsini tek tek inceledim. Ardından arkama dönüp şişeleri tek tek ayarladım ve kadehlere olması gerektiği kadarını koyup buz ekledim. Tek tek tepsiye dizdiğimiz de çoktan peş peşe sigaralar purolar içilmiş içerisi duman altı olmaya başlamıştı. Camilla içkileri servis edip geri döndüğünde ise alt dudağını ısırıp bana doğru eğildi ve “Tanrım hepsi çok yakışıklı.” Diye resmen inleyerek söylendi. Göz devirsem de hakkını yiyemezdim. Evet, oldukça yakışıklılardı. Özellikle biri vardı ki istemsiz kendimi ona bakarken buluyordum. Diğerleri bazen gülüşüp bazen de konuşurken o sadece içiyor ve dinliyordu. Giydiğini takım elbise bedenine tam oturmuştu. Buradan bile loş ışık altındaki kumaş resmen ‘Benim bir metrelik kumaşım senin bir yıllık kazancın’ diye bağırıyordu. Hafif kirli sakallı yüzü, buz mavisi gözleri, siyah saçları ve yapılı vücudu onun harika olması için birleşmiş gibiydi. Teni o kadar esmer değildi. Hatta buğday tenli bir denebilirdi. Çok dikkatli ve soğuktu. Yaklaşık iki saat kadar ben sürekli içki karışımı yapıp durdum. Camilla servis etti onlar da içti. Sonunda korumalardan birini yanına çağıran buz mavisi gözlü adam bir şeyler dedi. Sadece başını sallayan adam dönüp yanımıza geldiğinde biz iki kız şaşkındık. “Patron kızlar çıksın dedi.” “Anlamadım?” “Patron, yani Adrian Moretti sizin çıkmanızı söyledi. İşiniz bitti. Hadi ikileyin.” Camilla duydukları ile gözlerini büyütürken benim kaşlarım çatılmıştı. Lakin sadece bakışlarını bana dikmiş adama birkaç saniye baktım ve elimdeki kadehi sertçe tezgaha bırakıp belimdeki önlüğü çözdüm ve avuç içimde sıkıca tutup kapıya ilerledim. Camilla benle gelirken sırtımda adının Adrian olduğunu öğrendiğim adamın buz gibi bakışlarını hissettim. Sinir bozucuydu. Alt kata indiğimizde şefin yanına gittik. Adam bizi görünce önce korktu. “Bir sorun mu var neden çıktınız?” dediğinde göz devirmek istedim. “Patronları bizim çıkmamızı söyledi biz de çıktık. Her hangi bir sorun olmadı şef korkma bu kadar.” Benim söylediklerimle Camilla hafif kıkırdasa da çatık kaşları görmek ikimizi de susturdu. Bize öfkeli olan adam çıkabilirsiniz diyecekti ki bir de müzik bıçak gibi kesildi. Ne olduğunu anlayamadık ama kulağımın dibinden geçen mermi çığlık atmama neden olurken duvarın dibine kendimle Camilla’yı çekiştirdim. Şef ise kolunu tutarak kendini yanındaki masanın altına atabilmişti. Mermi sesleri öyle çoğaldı ki ne yapacağımızı şaşırdı. Üstelik sadece buradan değil üst kattan da silah sesleri geliyordu. Camilla'nın kolunu dürterken amacım sadece ikimizin de canını kurtarmaktı. “Gel benimle. Ama başını kaldırma sakın.” Kulağına doğru söylediklerimle bembeyaz kesilmiş yüzü daha da korku ile sarsıldı. Onu çekiştire çekiştire diğer tarafa giyinme dolaplarının olduğu tarafa ilerlettiğimde arkamızda resmen kıyamet kopuyordu. Çalışanlar da benim gibi düşünmüş olacak ki bizden tarafa gelmeye çalıştıklarında bedenlerine giren mermi yüzünden yere düşüyorlardı. Camilla gözlerini büyütüp “Siktir, burada geberip gideceğiz” derken ona istemesem de ne yazık ki katılıyordum. Eğer çantalara ulaşabilirsek arka kapıdan çıkabilirdik. Bunu denemeden bilemezdim. Giyinme odasına emekleye emekleye girdiğimde hemen kalkıp dolaba koştum ve çantalarımızı aldım. Kıyafetlerimiz umurumda bile değildi. Motora ulaşabilirsek hemen gidebilirdik. Camilla duvar dibine sinmiş artık bizim olduğumuz tarafa da gelen mermilerden kendini korumaya çalışırken yere çöktüm ve kolundan asıldığım gibi demir kapıya doğru gelmesini sağladım. Tam kapıyı açmış kendimizi büyük çöp kutusunun arkasına atmıştık ki hemen karşıdan da adamların gelmeye başladığını ve ateş edenlerin sayısının çoğaldığını anladık. Cehenneme düşmüş gibiydik. Yan yan motora doğru karanlıktan yararlanıp geçerken birden ağızlarıma kapanan elle çırpınmaya başladık. Ensemde hissettiğim sık soluklar sıcaktı. Üstelik ağzıma kapanan avuçtan kan kokusu alıyordum ve tenime ılık kan damlaları değiyordu. İki duvar arasındaki boşluğa çekildiğimiz de biz çırpınmaya devam ediyorduk. Lakin Camilla onu tutan kişi her ne söylediyse hareketlerini durdurdu ve sakince bekledi. Bence hala neler olduğunu anlamıyordum. Kulağıma tok ama alçak bir ses “Sakin ol. Siz locadaki kızlarsınız değil mi?” dediğinde hızla başımı olumlu anlamda salladım. “O zaman şu siktiğimin yerinden bizi çıkarın. Baskın yedik.” Bunu demek ona çok zor geliyor olmalı ki her bir sözcük dişleri arasından resmen hırıltılı bir tonla çıkmıştı. Elini ağzımdan çektiğinde verdiğim solukla “Nasıl?” diyebildim. Lanet olsun bizi bıraksalar ve gitsek olmaz mıydı? “Aracınız var mı?” Camilla atıldı. “Sadece motor.” İki adam bakıştığında diğeri “Sen kızla git. Ben bununla hallederim bir şekilde” deyip gitmemiz için başıyla işaret verdi. Camilla ve ben mi? Resmen şoka girmiş gibiydik. Kolumdan sürüklendiğimde üzerimizden geçen kurşun hemen karşıdaki ağaca saplandı. Araçların arasına koyduğumuz motor ise bu sayede hasar almamıştı. Resmen kocaman bir saçmalığın içindeydim. Şefin dediğine adamlar mafya babasıydı ve ben şu an birinin kıçını kurtarıyordum. Motora binmeden hemen önce kaskları hızlıca taktık ve bindiğimiz gibi çalıştırdım. Altımdaki motorun cc si yüksek olunca sesindeki yükseklik dikkat çekerken yola çıkmamız ve hızlıca sürmem kaçınılmazdı. “Sıkı tutun.” Bağırmak zorunda kalmıştım çünkü hem hızımız hem de kasklardan dolayı ses fazla gitmiyordu. Aldığım cevapsa kaşlarımı çatmama yetmişti. “Konuşma da işine bak.” Bana söylediklerinin ya farkında değildi ya da götün tekiydi hep istediği olsun kafasındaydı. Aynı ses tonuyla karşılık verirken asla geri adım atmadım. “Bana bağırma. Burada senin kıçını kurtarıyorum.” Haklıydım. Hem de sonuna kadar. Hadi ama kıçını bile banknota silen bir baronu şu an yiyeceği mermiden kaçırma işi kendimi gömmek gibi olmasın ama kıçı kırık bir barmene kalmamıştır herhalde. Lakin gel gör ki tam da o oluyordu. “Zaten en büyük utanç kaynağı o ya.” Burnumdan solurken homurdandım. Hadi ama biraz olsun minnet duygusu olamaz mıydı? “Az önce kulağının yanından mermiler geçerken öyle demiyordun ama.” Sesini kesmesi için benim sözlerim yetti mi bilmiyordum ama arkadaki adam tek kolunu belime sıkıca sarıp sırtımı sıcak göğsüne yasladığında sertçe yutkundum. Gazı biraz daha köklediğimde peşimize düşmüş araçtan üzerimize açılan ateşten kurtulmaya çalışıyordum. Columbus Avenue üzerinden ara sokaklara dalış yaptım. Dar sokaklarda onlardan kaçmamız daha kolay olmuştu. Sonunda sahil kıyısındaki ara bir sokakta durduğumuz da kaskı çıkardım ve soluk soluğa “Nereye gidiyoruz?” diye sordum. O da kaskını çıkardığında sinirden deliriyordu. Oflarken dişlerini sıktığını çene kaslarından anlayabiliyordum. “Güvenli evlere gidemem. Hangi koruma hain hangisi bizden bilmiyoruz. Çok büyük oyuna geldik. Lanet olsun böyle işe.” O kendi kendine söyleniyor bense izliyordum. Tek bildiğim çok fena göte geldiğimdi. Yanımda İtalyan mafya babası vardı ve nereye gideceğimiz belirsizdi. Ama bu sadece bende belirsizdi galiba çünkü yüzüme bakan adam “Evine gideceğiz.” dediğinde ona nasıl baktım bilmiyorum ama kaskı kafasına geçirirken “Hadi bakıp durma bir an önce gidelim.” diyerek sertçe söyledi. Bense olduğum yerde kaldım çünkü onu asla eve götürmeyecektim. Arkadaşlarımın hayatını tehlikeye atamazdım. Üstelik düşmanlarımı evimi öğrenirse benim de başım belaya girerdi. Bir de hala Camilla’nın ne durumda olduğunu bilmiyordum. Onu bırakmak zorunda kalmıştım. “Seni evime götüremem. Peşinde olanlar orayı öğrenirse arkadaşlarımın da başı belaya girebilir. Tanrım, senin korumaların adamların yok mu? Bu nasıl mafya babalığı ya.” İsyanım karşısında bana öyle bir bakış attı ki bir adım geriledim. Eli beline giderken homurdandı. “Bana bak kızım, bir an önce kapalı alana girmeli koluma bakmalıyım. Siktiğimin şehrinde bizi fena köşeye sıkıştırdılar. Korumalara güvenemem. Kendimi garantiye almam lazım. Bilmem anlatabildim mi? Üstelik bunu senden rica etmiyorum. Emrediyorum. Başka seçeneğin yok. Yapmazsan en fazla kafana bir mermi yer şu çöpün yanında sabah ayazında cesedinle günü karşılarsın. Şimdi lafımı ikiletme de bin.” Kaşlarım saç diplerime değecek kadar kalktığında gözlerim belinden çıkardığı silaha ve yüzüne değip duruyordu. Yutkunduğumda kaçabilirdim ama sonunda dediği gibi bir çöpün kıyısında gebermek de vardı. Burnumdan aldığım nefesi geri verirken sinirle kaskı taktım ve eve doğru sürdüm. Tanrım, Maya beni öldürecekti. Gitmesem bu herif gerçekten canıma okuyacaktı. Siktir ama iki tarafta benim ölümümü gerçekleştiriyordu. Neydim ben? Tanrıya sunakta sunulan kurban mı. Evin önüne geldiğimiz de etrafı kontrol ettim. Sakin bir sokakta oturmak işime yaramıştı. Motoru park ettiğimde kilidini taktım ve kaskları çıkarmadan apartmana girdik. Evin kapısına geldiğimde açmak için çantaya elimi daldırdığımda o karmaşa da Camilla’nın çantasını aldığımı anladım. Eve girdiğimiz de Maya mutfaktan çıkıyordu ve bizi gördüğü an korkup birkaç adım geriledi. “Lanet olsun kalbime iniyordu. Bu haliniz de ne?” O aslında kaskla eve girilmesini sorun ediyordu ama işin daha boktan tarafı Moretti ailesinin varisi şu an yanımdaydı. Yarım saat kadar sonra elindeki iğne ipliği kenara koyan Maya bana öldürücü bakışlar atıyordu. Ben mi? Üzerimi hemen değiştirmiş askılı bir badi ve penye şortla tekli koltukta oturuyordum. Adrian ise gömleğini çıkarmış koluyla ilgilenen Maya’ya öldürücü bakışlar atıyordu. Çünkü çok değil on dakika kadar önce ağzına geleni sayan kız epey canını sıkmıştı. Masadaki silahın susmamız konusundaki yardımından memnun olsa da canı sıkılmış gibiydi. Yarayı sardığında ciddi bir tonla “Ateşiniz çıkabilir. Bunun için antibiyotik vermem gerekiyor.” derken hemen sizli bizli konuşma moduna geçmişti. Başını geri yaslayan adam ise “Ne vereceksen ver” dediğinde ne kadar kaba olduğunu gösteriyordu. Göz devirip kalkan kız hemen bir ilaç getirip verdi. Ardından bana bakıp başı ile mutfağı işaret etti. Onunla gittiğimde adam hala kanepemize yayılmış duruyordu. “Elena, bu işten nasıl sıyrılmayı düşünüyorsun. Üstelik Camilla’dan hala ses yok. Ya kötü bir şey olduysa?” Sinirle soluduğumda “İşte o zaman içerideki adamı ben öldürürüm. Arkadaşıma zarar geldiği an gözüm hiç bir şeyi görmez.” deyip ellerimi tezgaha dayadım ve başımı eğip gözlerimi kapadım. Sabah olmasına fazla bir şey kalmamıştı. Cami'nin telefonu bende olduğunda kendi numaramı aradım ama bir cevap alamadım. Bu daha da endişelenmeme neden olmuştu. Artık merak ve endişeden öyle bir duruma geldim ki odaya geçip öylece düşünen adama “Arkadaşıma ulaşamıyorum. İyi olup olmadığını bilmem lazım. Eğer ona bir şey olduysa o zaman düşmanlarının eline seni kendim teslim ederim.” diyerek çıkıştığımda ayağa öyle bir hızla kalkıp dibimde bitti ki geri gitmeye zamanım olmadı. Kısa bir kız değildim lakin karşımdaki adam oldukça uzun ve yapılıydı. Çenemi tutup sıkmaya başladığında “Dilin ağzının içine fazla geliyorsa koparmak için birkaç saniye bana yeter. O yüzden ya çeneni kapa ya da olacaklardan ben sorumlu değilim.” dedi. Canım yanıyordu. Ama sinirim çok daha fazlaydı. İtmek adına ellerimi çıplak göğsüne yasladığımda sıcaklığı ile avuç içlerim uyuştu resmen. Yine de kendimi ondan kurtarıp geri çekildiğimde çemkirmeden duramadım. Belki de başıma ne geliyorsa dilim yüzünden geliyordu ve gelecekti. “Ya sen ne biçim bir adamsın söylesene. Senin hatta sizin yüzünüzden onlarca insan öldü. Kardeşim dediğim kız şu an ne halde bilmiyorum. Lanet düşmanlarından kaçarken ölüm tehlikesi atlattım ve seni evime getirmek zorunda kaldım. Yarana baktık. Biraz minnet duyacağına geçmiş karşıma tehdit ediyorsun. Ama şunu anla ben senden korkmuyorum Adrian Moretti. Bana arkadaşımın sağ olduğunu ve iyi olduğunu kanıtlamazsan hemen bu evden çekip gitmen gerekecek ya da ben polise haber vereceğim. Anladın mı?” Çıkışımı pek beklemiyor olacak ki tek kaşı kalkarken aldığı nefes göğsünü kocaman şişirdi ve geri indirdi. Cebinden telefonu çıkarıp birkaç şey yaptıktan sonra kulağına götürdü. Cevap almış olacak ki “Enzo, kız ne durumda” dedi. Ardından baka buz gibi bakarken “Telefona ver.” diye devam etti. Kulağından çektiği telefonun hoparlörünü açıp dik dik gözlerimi delerken Camilla “Elle, iyi misin? Eve vardın mı? Tanrım çok korktum peşinize düştüklerinde. Sorun yok değil mi?” diyerek sorularını sıralarken Maya da bizi dinliyordu. Aynı anda soluğumuzu bıraktığımız da rahat etmiştik. Yaşıyordu. İyiydi. Önceliğimiz zaten iyi olmasıydı. “Ben iyiyim canım. Aklım sende? Neredesin? Bir sorun oldu mu bizden sonra? Yaralanmadın değil mi?” “Son anda bir araba ile kaçtık oradan. Bir eve geldik ama neresi tam bilmiyorum. Yanımdaki adam oldukça nazik davrandı. Yine de aklım sizde.” İç çektik aynı anda ve daha sakin ve kısık bir tonla “Elle, biz ne yaşıyoruz? Lanet olsun bu gece olanlar da neyin nesiydi?” derken tedirgindi. Ağlamaya meyilli hali benim de gözlerimi doldurdu çünkü o barda iş arkadaşlarımız sevdiğimiz bildiğimiz müşteriler vardı. Onlar da zarar görmüştü. Bu gecenin hayatımız da nasıl bir etki bırakacağını ikimiz de bilmiyorduk. Hatta üçümüz çünkü Maya da adamı tedavi ederek bu şeye bulaşmıştı. “Bilmiyorum Cami ve bu bilinmezlik canımı sıkıyor.” “Benim de Elle. Maya da iyi değil mi?” “Bizde sorun yok.” O sırada arkadan bir ses “Bu kadar yeterli” dediğinde Adrian da telefonun hoparlörünü kapadı ve kulağına götürdü. Maya’ya baktığımda yutkunduğunu ve dolan gözlerini gördüm. Dudaklarımı birbirine bastırırken iç çektim. Üzerimize bir lanet çökmüş gibiydi. Adrian ise “Enzo, bu geceki saldırı Moretti ailesine düzenlenmiş bir suikasttır. Diğerleri ne durumda?” diye konuşmaya başladığında başı ile bana git işareti yaptı. Gözlerimi kısıp sinirle orta parmağımı gösterdiğimde hızla odadan çıktım. Kapıyı kapadığında biz Maya ile benim odama geçmiştik. **** Moretti ailesinin beş erkek torunu sadece ayda bir yaptıkları küçük toplantı için aslında sahibi oldukları barı seçtiklerinde başlarına geleceklerden habersizlerdi. Bir araya gelip bara girdiklerinde direkt özel alana geçmiş onlarla gelen iki ortakları ile sohbet ediyorlardı. Onlara içki getiren kızdan çok içki hazırlayan dikkatini çekmişti. Kızın saçları ve yeşil gözleri tepesindeki ışığın altında açıkça belli oluyordu. Adrian için kadınların işlevi belliydi. Tek gecelik ilişkiler onun için normaldi. Bu kız da dikkatini çekmişti. Elbette dikkat eden sadece o değildi. Ortaklardan birinin de gözü ara ara kızın üzerine kayıyordu. Sonunda Adrian, kızları yolladığında konuşulması gereken konuyu dile getirmişti ki odadaki korumalardan ikisi silahlarını çıkardığı an diğerlerini öldürmüş onlara ateş etmeye başlamıştı. Mahşer yerine dönen çatışma alanına barın girişinden içeri dalan ve onlara sadık korumaları bir bir indiren diğerleri de katıldığında arka kapıya zor ulaşan ikili Enzo ve Adrian’dı. Dante, Matteo ve Lorenzo ise diğer çıkıştan kendini dışarı atabilmişti. Ortakları ise çoktan delik deşik olmuştu. Moretti kuzenleri bu saldırının kim tarafından düzenlendiğini düşünemeyecek kadar karmaşa içindeydi. Çünkü aralarına sızmışlardı. Çok saçma ve tutarsız bir durum içinde debeleniyorlardı. Sicilya ve Rus mafyaları onları yok etme peşindeydi. Üstelik Japonya’dan da bir grubun onlar için geldiğini duymuşlardı. Ne kadar dikkatli olsalar da anlaşılan gözden kaçan kısımlar vardı. Yoksa üçü bir evde biri diğer evde olmazdı. Adrian ise barmen kızın evine çökmüştü. Camilla ise Enzo ileydi. Tamamen her şeyden uzak ve bağlantısız kızlar bir anda her şeyin içine girivermişti.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE