Dili tüm şehvetini üzerime bırakmak istermiş gibi vücudumda dolanırken düşenebildiğim tek şey birazdan ulaşacağım hazdı.
Bacaklarımın arasında bir ateş her dakika daha da büyürken kulaklağıma az sonra bana yapacağı tüm o edepsiz şeyleri fısıldıyor, elleriyle bedenimi yeniden keşfediyordu. Parmaklarının son durağı kasıklarım olmuşken nefesimi tuttum.
Hırs ve şehvetle bakan gözleri kopkoyuydu.
“Devam etmek için bana yalvar, mi amor!” Ağzım aralandı, deliler gibi beni becermesini istiyordum.
“Lütfen, Vincent. Lütfen…”
“O Kral’dı. Ona karşı koymak, onun olmaktan daha zordu… Ama bunu kendim için yapmalıydım.”
Juliet Queen, karanlık sırlarla dolu Diamond Royal Akademisi’nde sessizce hayatta kalmaya çalışırken Nicholas Connel adında bir tehlikeyle karşılaşır. O sadece okulun tartışmasız kralı değil; aynı zamanda kontrolü, gücü ve arzuyu silah gibi kullanan bir avcıdır.
Juliet’in direnişi, Nick’in inatçı tutkusu ile sınanırken ikisinin arasında kırmızı çizgiler giderek silikleşir. Her temas, her bakış bir savaş gibidir. Aşk gibi görünmeyen bir oyunun içinde, bedenler kadar gururlar da çarpışır.
Tutkuya teslim olmadan önce kaç kez sınanabilirsin?
Zevk mi daha güçlüdür, intikam mı?
Ve en önemlisi… kim daha önce kırılır?
Tutkunun krallığında kimse masum kalmaz.
Diamond Royal, bir aşk hikâyesi değil; bir sahiplenme savaşıdır.
Adı dudaklarımdan bir inilti olarak döküldüğü her an, ağzımın içine bir kor düşüyor gibi hissediyordum. Ellerimi kavrayıp sırtımı tamamen kendi göğsüne yaslamışken içimde gidip geliyor, beni darmaduman ediyordu. Dudakları boynumu kıskaçları arasına almıştı bile, tamamen ona yaslanmışken sonunda yaşadığımız bu birleşmeden dolayı deliye dönmek üzereydim.
İçimde daha da büyüyen aletini beni zevkten öldürürken kulağıma edepsiz cümlelerini savuruyordu. Hızlanmıştı ve her kendini içime vurduğunda çıkardığı hırıltılardan sonra daha sert giriyordu içime.
“Başka kimse olmayacak!” Dudaklarından çıkan o cümleyle bariton sesi birleştiğinde kasıklarım onun varlığına rağmen yeniden sızladı. Sona yakındım, aletine doğru boşalacaktım, bunu hissediyordum. Vücudum kasılmaya başlamışken bir kolunu belime doğru sardı ve daha fazla hızlandı.
“Bana doğru ak yavrum, bırak kendini,” dediklerinden birkaç saniye sonra çığlıklarım eşliğinde boşalırken kollarına ellerimi doladım ve tırnaklarımı batırdım. Öne doğru yığılıp önünde domalır pozisyona geçtiğimdeyse ağzımdan tek bir cümle dökülmüştü.
“Başkası olmayacak.”
Kraliçe kartlarını gözler önüne serdi, kumar onun için artık bir çocuk oyunuydu. Kazanmasını engelleyebilecek bir rakibi olmadığını düşündü, ta ki ona kadar. O bir kral değil, soytarıydı ve tüm oyunu altüst etmek üzereydi.
~
“Beni korkutamazsın, burası benim krallığım.” Bu bir baş kaldırıydı. Aiden, üstsüz vücuduyla odanın ortasında dikiliyordu. Ona aynı odanın içindeyken bu şekilde dolaşmamasını söylemiştim. Bu adam Kural tanımıyordu. Yutkundum, her zaman korkusuz bir kadın olmuştum ama o gözlerde beni tedirgin eden bir şey vardı.
Aiden sözlerimden etkilenmemiş gibi bana doğru ilerledi, geri adım atmadım. Başım dik, gözlerim öfke dolu bana yaklaşmasını izledim. Tam önümde durduğunda kolu kişisel alanımı işgal ederek belime sarıldı, nefesim boğazımda öylece asılı kalırken bundan etkilenmiyormuşum gibi davranmaya çalıştım. Beni birkaç adım geri adımlayarak arkamdaki masaya kalçamı yaslamamı sağladı. Dizleriyle bacaklarımı araladı ve iri cüssesiyle kolayca bacaklarımın arasına yerleşti.
“Ama korkmalısın, küçük kuş. Burası senin krallığın olabilir, ben hem o krallığı hem de seni almaya geldim.” Aletini kasıklarıma bastırdığında sertleştiğini fark ettim. Lanet olası adam, çaresizliğim yüzünden sertleşmişti ve yine lanet olsun ki kasıklarım sertliğinin karşısında sırılsıklam olmuştu.
“Kızımdan büyük olman onun arkadaşı olduğun gerçeğini değiştirmiyor Charlotte, dur.” Bir eli belimi sıkıca kavramış, diğer eli de sağ yanağımı avuçlarken kulağıma değen dudaklarıyla fısıldadığı cümle dediklerinin aksine durmamı istemiyormuş gibiydi.
“Dimitri,” diye inledim kısık bir ses tonuyla. Bedenimi onun bedenine yaslarken kasıklarım aletiyle çarpıştı. Benim için yine tam anlamıyla hazırdı, beni şuğursuzca arzuluyordu. Belimdeki eli yavaşça kalçalarıma doğru indi, büyük avcu kalçamı avuçlayarak sertçe okşadı.
“Beni o duvara yaslayarak öpmemeliydin, içimdeki ateşi fitiledikten sonra bana dur diyemezsin.” Söylediklerimden sonra dudaklarımı dudaklarına sürttüm ve dolgun alt dudağını dudaklarımın arasına çektim.
Bana karşı koymaya çalışan tarafı bir uçurumda yuvarlanırken dudaklarını benim için araladı. O geceye dair hatırladığım en net şeyse üzerimde gidip gelen vücudu ve içimde her an daha da büyüyen aletiydi.
Yaşadığım dünyanın bir cehennem olduğuna inanırdım ama ben asıl cehennemi Carlos Azcaban’nın gözlerinde tanıdım.
~
“Benim için bir resim daha çiz, Olivia.” Dudakları kan içindeyken gözleri tamamen donuklaşmıştı, sadece bir an öleceğini düşünmüştüm.
“Neyi çizmemi istiyorsun?” Onun tüm cesetlerini ben resmetmiştim ve bu sefer kimi öldürdüğünü çok merak ediyordum.
“Bizi çizeceksin, güzel yılanım. Sevişirken.” Dudaklarımı birbirine bastırıp yutkundum, ellerim kaygıyla titrerken gözlerinin içine baktım.
Bu sefer ceset bendim.