(Erkek karakter anlatımından...)
Bir şehir...
İzbe sokaklar.
Islak caddeler.
Terk edilmiş araçlar...
Tenlerden tutsak yemiş günahkâr bedenler...
Bir bütün olmak için her biri derbeder.
Kalçasının arasına elimi kaydırıp deliğine dokunduğumda kendini bana bastırdı ve aletim sıcak kadınlığının arasına gömüldü. Islaklığından memnun kalarak kendini kadınlığının iki dudağı arasındaki yarığa sürttüğümde, "Afran," diye inledi. "Ahh...mmh."
"Afran sert sert," dedim kalçasının arasındaki deliğine bir parmağımı ittiğimde. Kalçası kavislendi. Kadınlığının dudakları arasında aletimi sürterken, "İnlete inlete, vuruşsun seninle," dedim boğukça. "Ağzı nasıl da dapdar."
Parmaklarıma bulaşan ıslaklık bacak arasını kaygan yola dönüştürdüğünde vuruşlarım hızlandı.
(From the male character narration...)
A city...
Isolate streets.
Wet streets.
abandoned vehicles...
Sinful bodies taken prisoner by the skin...
Each one smashes to become one.
As I slid my hand between her hips and touched her hole, she pressed herself against me and my dick sank into her warm femininity. "Afran," she groaned as I rubbed herself into the cleft between her femininity, content with her wetness. "Ahh...mmh."
“Afran is hard,” I said as I shoved a finger into the hole between her hips. His hip was arched. "Sorry, let it hit you," I said hoarsely, rubbing my dick between the lips of your femininity. "How narrow his mouth is."
My strokes accelerated as the wetness on my fingers turned the slippery path between my legs.
(The story in Turkish has been translated into English.)
Bir gece yarısı tutkular cehenneme tutsak edilip yakıldı.
Tutku yandıkça, cehennem söndü.
Cehennem söndükçe tutku büyüdü.
Günah eşsiz bir yüze bürünüp iki tene düştü ve tutuldu.
Tutulma şiddetli, haz kaçınılmaz, çekilme savunulamazdı.
"Seni birleştireceğim," diye fısıldadı Adonis. "Sonda da parçalayacağım Hera."