PROLOG

1298 Words
(Psikoloji Serisi-2) ŞEFKATLİ AŞIK (Bu hikaye bir serinin parçasıdır. 1. kitap olan ZORBA AŞIK kitabımı okuyup bu kitabıma başlarsanız Sude'nin hikayesini daha iyi anlayacaksınız.) Ben, Sude Yavuz! 5 yıl önce anne ve babamın verdiği izinle iradem dışında gittiğim ülkeme, 5 yıl sonra kendi hür irademle geri dönüyordum. Ülkemi o kadar çok özledim ki her şeyi ile resmen burnumda tütüyordu. Yıllardır benimle gizli gizli kontörlü telefonlardan konuşan annemi, her anlam da anneme destek olan Altan abimi, babamı, Sedat babamı, Selda'yı, Kürşat'ı, Hülya'yı, Uğur'u, Ali Fırat'ı ve Kutay'ı bile çok özlemiştim. Babam dışında hiçbirinin 5 yıldır birebir yüzünü dahi görmedim. Bir tek babamla bu son iki yıl 2 kez görüştük ama onda da görüşmemiz güvenlik açığı oluşmaması açısından başka bir ülkede gerçekleşti. Bu görüşmelerde babamla kaybettiğimiz yılları telefi edecek vaktimiz olmasa da görüştüğümüz her sefer de bana gerçekten bir baba gibi sarıldı. Ben de ona babam gibi sarılıp ve huzur buldum. Belki de başıma bunca gelenlerin ve onca acının tek iyi yanı bir babam olduğunu bilmek ve görmek olmuştu. Babam iki görüşmede de sevdiklerimizin, Kemal ve benim için hislerini ve özlemlerini anlattığı videolarını getirdi. O videoları belki yüz kez izledim. Her izlediğimde de sevdiklerimle özlem giderdiğim için rahatladığım ve son zamanlarda nadiren de olsa ağladığım tek şey onları görüp özlediğimi hissetmek olmuştu. Selda'nın minik kızı o kadar güzeldi ki Hülya'nın oğlu ile yaşıttı, hemen hemen. Yaşlarının aynı olması acaba Hülya'nın kıskançlığı ile doğumlar birbirine yakın olmuş olabilir mi diye düşünmeme bile sebep olmuştu. Selda'nın kızı aynı Kürşat'a benziyordu. Yeni yeni yürümeye çalışması ve sürekli düşmesi beni çok güldürmüştü. Hülya'nın oğlunun ise pekte yürümeye niyeti yoktu, sanki. Bence Hülya onu kucağından indirmediği için rahatı yerindeydi, beyimizin. Onların düğünlerinde bulunamamış olmak onların mutluluğuna ortak olamamak evlendiklerini öğrendiğimde beni çok üzmüştü. Malasef Kemal'le bir yıl önce burada evlendiğimizde de bizim yanımızda hiç bir sevdiğimiz yoktu. O yüzden sadece nikah yapmıştık. Düğün olayını zaten sevmezdim; bir de yanımda sevdiklerim yokken neden düğün yapalım ki? Bu sebeplerden dolayı ben istememiştim. Her şeye rağmen nikahta gelinlik giymeye beni ikna etmişti, Kemal. Ali Fırat, yine aynı kişi gibi olmasa da yine en çok o güldürdü, yüzümü. Hala yalnız hala komik. Onu bırakıp gittiğim ve onunla evlenmediğim için aşka küstüğünü söylüyordu. O yüzden yalnızmış, kıvırcığım. Gerçi güzelim kıvırcık saçlarını kestirmiş; saçları artık eskisi kadar uzun değildi ama yine de kıvırcıktı. Sonuçta artık o Sedat babamın şirketinde alt kademe yöneticilerden biriydi. Bence o şekilde dolaşıp karizmasını çizmek istememiştir. Kemal ona kızmıştı. "Bak hele sen şu kıvırcığa! Karımda gözü var bunun. Babamı aldığı yetmiyor. Bir de karıma göz koymuş, şerefsiz!" deyip homurdanmıştı. Kemal'in bu söylemi beni sadece güldürmüştü. O da 5 yıldır babasını görmüyor ve onu çok özlemişti. Söylemese de bunu farkediyordum. Bunca yıl boyunca Ali Fırat o malikane gibi eve kurulmuş. Okulu bitirir bitirmez de Sedat babamın şirketinde mimar olarak başlamış. Babam bir yıla yakın onu deneyip onun bu işi yapamayacağını anlayıp şirkette yönetici pozisyonunda işe başlatmış. Havasından geçilmiyordu, o yüzden. Uğur ve Kürşat'a baba olmak yaramıştı. Daha oturaklı ağır abi halleri beni çok güldürmüştü. Kürşat'ın bıyık bırakacağını hiç tahmin etmezdim ama ona yakışmıştı. Kürşat, Sedat babamın Antalya'daki inşaat şirketine yönetici olmuştu. Yani Ali Fırat malasef onun bir altında çalışıyormuş. Kürşat'ı deli ettiğine eminim. Sedat babam bunu yaptıysa mutlaka Ali Fırat'ın alacağı yanlış kararlarda Kürşat'ın anında müdahale etmesi içindir. Selda, mimar olarak Kürşat'la birlikte çalışıyormuş. Kazım abimin hayalleri gerçek olmamıştı, malasef. Kazım abi onu Erzurum'daki şirketin başına baş mimar yapacaktı, oysa. Uğur ise Hülya ile birlikte Altan abimin inşaat şirketinde mimar olarak çalışıyormış. Hülya, Altan abimin ona sağladığı bursun mutlaka bedelini ödemek istemiştir. Ciğerini bilirim ben onun. Yine de her haftasonu hepsi annemlerde bir araya geliyorlarmış. Hatta onların bebişlerine annem bakıyormuş. "Kimseye baktırmam! Onlar benim torunlarım!" deyip azarlamış, annem hepsini. Ne de olsa Selda'nın kızının adı Sude Naz'dı. Annem bana olan özlemini onda dindirmek istemiş olabilir diye tahmin ediyorum. En azından annemi bu süreçte hiç yalnız bırakmamışlar; benim canım arkadaşlarım. Bu bana bir nebze de olsa teselli olmuştu. Kutay, bana Merve ile poz vermişti, video da. Mutlu olduğu her halinden belli oluyordu. Merve ile evlilikleri yeni olsa da çok mutlu gözüküyorlardı. Merve'nin Kutay'a aşkla bakışını gördüğüm de çok mutlu oldum. Kemal'i severek Kutay'a haksızlık yaptığımı düşündüğüm çok olmuştu, yıllar önce. Nedense şuan onu seven bir kadınla evlenmiş olması, içimi rahatlatmıştı. Kutay'ın hala benimle konuşuyor gibi videoda konuşması onun hala bazı şeyleri beyninde bitiremediğini belli etse de Merve'yi sevdiği her halinden belliydi. Neyse ki Kutay mutlu ve sağdı. Bunlar benim için yeterliydi. En son annemi video da görünce gözlerim ne kadar gülümsese de onun saçlarına aklar düştüğünü farkedince kalbim acımıştı. Boyasa da saç diplerinden akları belli oluyordu. Ben bu dünya da belki de en çok annemi ve Kemal'i üzdüm. Şuan ki en büyük pişmanlıklarımdan biri daha güçlü bir kadın olup sevdiklerimi üzmeden hayatıma devam edememekti. Hala bu konunun pişmanlığını yaşasam da geçmiş için elimden birşey gelmeyeceğini bildiğim için kendimi harap etmiyordum. Artık kendimi suçlamanın en çok bana zarar verdiğini öğrenmiştim. Hem yıllar hem de yıllar süren tedavim öğretmişti, bana birçok şeyi. Bundan sonra hayat felsefem şuydu: "Hayatta karşına çıkan her sorunla mücadele et. Mücadelen sonuç vermiyorsa bile bunun için kendini üzme. Mücadeleye başka bir cepheden devam et. Demek ki daha önce mücadele ettiğin cephe doğru değildi. Belki bu daha doğrudur deyip mücadelene başka bir cepheden devam et ama asla vazgeçme!" Kemal! Yani sevgili kocacığım! O benim bu dünyaya tutunma sebebim! Her şeyim! Gözleri beni gördüğü her an gülen ve bana sıcacık bakıp bu soğuk memlekette beni bakışıyla bile ısıtan o mükemmel adam, benim kocamdı, artık. Bugünlere gelebilmek ve Kemal'le aşkımızı yaşayabilmek için çok bedel ödedik. Belki de en büyük bedeli ben ödemişim gibi duruyordu ama asıl 3 yıl boyunca yattığım kliniğe gelip benimle ilgilenen bana güzel şeyler anlatıp moral veren temel bakımı mı bile bazen kendisi yapan Kemal'in ödediği bedeli kimse ödememişti. Tam 3 yıl hiç usanıp sıkılmadan vazgeçmeden iyileşmem için her gün yanımda idi. Burada okuluna kaldığı yerden devam edip 1 yıl sonra bitirdiği okulu varken de çıkar çıkmaz bana gelmiş. Onun sabrı, sevgisi, merhameti, ilgisi ve aşkı beni gün be gün iyileştirirken ben bunu farkettiğimde çoktan iyi olmuştum. Buraya geldiğim zamanları hiç hatırlamıyordum. Ben ömrümün 3 yılını, hayatımdan çalınan o 3 yılımın hesabını bana bunları yapan ve türlü acılar yaşatan şerefsizden soracaktım. İnsan kendini unutur mu? Unuttum! İnsan hayatından vazgeçer mi? Geçtim! İnsan kendi hayatını sonlandırmak ister mi? İstedim! Hem de 4 kez! Bunları asla kendi irademle yapmadım. İradem bende olsa asla da yapmazdım! Sevdiklerimi üzmek şöyle dursun, ben bir insan olarak değerliydim! Benim değerimi kimse bana vermemişti ki! O ben olduğum için olan değerdi ve beş para etmez insanlar için o değerime haksızlık edip asla ama asla canıma kıymazdım! Sonradan öğrendiğim zaman çok üzüldüğüm bir gerçek vardı ki; toplamda üç buçuk yıl süren tedavim sürecinde kendimi bilmediğim zamanların başında karnımda büyüyen hatta kalbi bile atmaya başlayan oğluma kıymaktı! Babası bir şerefsiz, haysiyetsiz, sapık, sadist, psikopat birisi olsa da aklım yerinde olsa ben daha dünyaya gelmemiş, hiç bir suçu olmayan oğluma kıymazdım! Kemal, beni teselli etmek için onun doğsa bile engelli doğacağı gerçeğini anlatsa da ben onu hayattan asla koparmazdım! Onun karnımda can bulması bir mucizeydi. Evet! O bir tecavüz çocuğu olacaktı, aldığım ilaçlar ve yapılan tedaviler yüzünden engelli kalacak olsa da onu doğurmak isterdim. Onun bir suçu yoktu! Onu ben öldürmüştüm ve bu hayatta üzüleceğim şeylerin en başında bu geliyordu. Bana iradem dışında oğlumu öldürten aslında oğlumun katili olan o şerefsiz psikopattan daha doğmadan ölen oğlumun hesabını da soracaktım! Ben, Sude Yavuz! Yanımda Kemal Yavuz'la birlikte Türkiye'ye 5 yıl sonra bugün tekrar adım attım. Kemal, elimi sıkı sıkı tutarken onun verdiği desteği hissederek derin bir nefes alarak indim, o uçaktan. Benim asıl hikayem asıl mücadelem şimdi başlıyordu! O şerefsiz, psikopat bana ve sevdiklerime verdiği acıların ve telafisi olmayan hasarların hesabını misli ile ödeyecekti! Artık onun karşısında o herşeyden korkan, her şeye susan, her şeyi kabullenen Sude yoktu! Psikopat bir zorba ile olan hukuk savaşım başlasın o zaman!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD