Kaçıs Yok
Yaz mevsimi her zaman güneş, deniz ve özgürlük demekti.
Tabii bu sene benim için yine öyle olmuyordu. Annem ve babam vazgeçemedikleri iş sevdası yüzünden, okulun son senesinde bile beni bir ay önceden kampa gitmem için zorlamaya başlamışlardı.
Aslında kamp eğlenceliydi ama Tuğçe ve arkadaşlarıyla uğraşmak zorunda olmak her şeyi gölgede bırakıyordu. Sessizliğim, son üç yıldır onlara daha fazla özgüven vermesine sebep olmuştu.
Sessiz kalmamın en büyük sebeplerinden biri notlarımın etkilemesini istemememdi. Diğer neden ise annem ve babamdı. Annem en iyi avukatlardan biri, babam Selver Holding’in kurucusu. Haliyle saygın insanlardı. Ve bu imajları bozulsun istemiyorlardı.
Ama ben… Özge ve yandaşlarına karşı sabrımı tüketmiştim. Umarım bu kampı sorunsuz atalatabilirdim.
*******
Karne dağıtımı bitmiş, çok sevgili müdürümüz her sene olduğu gibi kurallardan bahsetmek için tüm okulu bahçeye toplamıştı. Özel okul müdürü olmasının hakkını verircesine, naif ama bir o kadar da içten pazarlık sesiyle herkes ona dikkat kesildi.
“Evet çocuklar. Beni dinleyin bakalım.”
9. Sınıfların heyecanıyla sesleri kesilmek bilmedi. Müdür:
“Çocuklar size diyorum! Sessiz olun ve dinleyin” diyip konuşmaya başladı.
“Kurallarımız açık ve net, her sene bu kampa katılmak istiyorsanız size saydığım kurallara dikkat edin!”
Müdür konuşmasına devam ederken Deniz ve Asya yanıma geldi. Deniz elini omzuma atınca bende ona sarıldım. Deniz benim çocukluk arkadaşımdı ve aramızdaki samimiyeti herkes bilirdi. Asya yanımızda durmuş, her sene aynı kuralları duymaktan sıkılmış bir edayla müdürün cümlelerine devam etti.
“Kural1: her öğrenci odalarında 2/3 kişi olarak kalacak.
Kural2: yarışmalara gruplar halinde katılacaksınız.
Kural3: kamp alanı dışına izinsiz çıkmak yasak
Kural4: burada gösterdiğiniz performans ve sorumluluklarınız bir sonraki sene sizleri etkileyecek.” diyip sustu. Müdür gözleriyle birini arar gibi etrafa baktı ve Deniz’i görünce yapmacık bir gülümsemeyle devam etti.
“Bu sene kampımıza destek çıkan ve sizlere kalmanız için kendi tatil köyünü açan Deniz Sayar’ın ailesine teşekkür ederiz.” Dedi.
Deniz sırıtınca kalabalık ona tezahürat yapmaya başladı. O ise artistik bir selam çaktı.
Ancak asıl bomba şimdi geliyordu:
“Ve bu sene olan bir değişiklik ise Yaman Koleji’nin bize eşlik edeceği”.
Bir anda ortam buz kesti. En gürültülü öğrenciler bile seslerini kesmişti. Asya’yla göz göze geldik. Deniz duyduklarının öfkesiyle omzumdaki elini sıkmaya başladığını fark ettim. Anladığım kadarıyla bir yandan da küfür ediyordu. Bir gruptan aynı anda ses yükseldi:
“Asla hocam! Kabul etmiyoruz bunu.”
Tabi sevgili müdürümüz asla bunları duymamış gibi devam etti:
“İki okul arasının bu şekilde düzeleceğini düşünüyoruz. Size fikrinizi sormadık” deyip kürsüyü terk etti.
Bu durumdan memnun olan bir tek Özge ve yandaşlarıydı. Çünkü; Yaman Kolej’inin basketbol takım kaptanına kafayı takmıştı. Asya bana dönüp baktı. Bir şey demedim. Ne diyebilirdim ki? Usulca Deniz’e döndüm:
“Haberin var mıydı?” diye sordum.
Deniz’in suratını gördüğümde sorduğum sorunun ne kadar gereksiz olduğunu anladım
“Sence…! Oradan bakınca haberim var gibi mi duruyor?” diye sertçe çıkıştı.
Verdiği tepki yersizdi aslına ama sinirindendir diye cevap vermeden yürümeye başladım. Bu okulla bizim en büyük problemimiz basket takımındaki Emir yüzünden çıkmıştı. Okulumuza geldikleri bir maçta beni görmüş ve kafayı bana takmıştı. Her gün okul çıkışına gelmeleri devamlı mesaj atıp, beni takip etmesi korkmama sebep olmuştu ve bende bunu Deniz’le paylaşmıştım.
Tabi Deniz çocuğu bir türlü yakalayamayınca basket maçında kavga çıkartmış çocuğu bir güzel dövmüştü. Daha sonra hangi okul, kimi yakalarsa kavgalar devam etti. Tabi bunun suçlusu olarak ben bilinmiştim.
Hızla yürümeye devam ederken Deniz’in seslendiğini duydum.
Deniz:
“Alina… sakın korkmuyorsun.” deyip derin bir nefes aldı. “O pislik sana hiç bir şey yapamaz ben hep yanında olacağım. Asya’yla kalacağınız bungalovu benimkiyle yan yana ayarlayacağım. Ben yokken de Asya’sız gezmiyorsun. Seni tek yakalarsada hemen beni arıyorsun.” Diye tembihlemelere başladı. Cevap vermek istemediğim için sustum ve yürümeye devam ettim.
Deniz:
“Araba burada nereye gidiyorsun?” diye seslendi.
“Siz gidin ben yürüyerek gideceğim” dedim.
Deniz bir şey diyecek gibi oldu ama Asya belli ki içimdeki durumu fark edince koluma girip beni yanına çekti.
Asya:
“Tamam Deniz. Ben Alin’le yürürüm. Hem biraz hava almış oluruz.” Dedi ama Deniz bunu kabul etmedi.
“Arabaya geçin ben bırakacağım.”
Asya, Deniz’i dinlemeden koluma girip beni yürütmeye başladı.
Asya:
“1 saat sonra Alin’lerin evden alırsın bİzi.” diye seslendi. Deniz sabır dilercesine ellerini yanına açmış duruyordu. “Ne haliniz varsa görün” diye de sitem etmeyi unutmamıştı.
Yol boyu hiç konuşmadan sadece yürümüştük. Asya’yı bu yüzden seviyordum. Asla beni konuşturmak için zorlamıyordu. Ben ne zaman istersem o zaman konuşurduk.
Evin sokağına gelince Asya şoförünü aradı ve bavullarını bizim eve getirmesini rica etti. Tabi onlar hevesli oldukları için hazırlardı.
Dış kapıyı açtım. Asya ezbere bildiği evde direkt mutfağa girerken, ben anneme seslendim.
“Annee… ben geldim 1 saate çıkacağım.!”
Biraz bekledim ses gelmeyince çalışma odalarının olduğu kata çıktım. Odaya girdiğimde kimse yoktu. Masanın üzerine bıraktıkları araba anahtarını gördüm ve gidip baktım. Mercedes’i görünce mutlu olmuştum. Anahtarın altındaki notu elime aldım ve okumaya başladım.
“Babanla acil işimiz çıktı. Gelmeni beklemeden evden çıktık 5/6 ay Türkiye’ye dönemeyeceğiz. Şimdiden doğum günün kutlu olsun. Hesabına paranı yolladık. Tatilin tadını çıkart!”
Teşekkür ederim diye mırıldanıp odadan çıktım. Mutfağa indim. Asya çoktan sandviç hazırlamış yemeye başlamıştı
“Gitmişler mi?” diye sordu. Onaylar biçimde başımı salladım. Elimdeki anahtarı masaya bırakınca gözleri açıldı,
“Bu neee…araba nerede?” diye heyecanla sıçradı yerinden. “Garajdadır.” diyip geçiştirdim
“Kızım sen salak mısın? 18’inin yarısında Mercedes’in olmuş şu surata bak… kalk çabuk arabaya bakalım” diyip kolumdan çekiştirerek garaja götürdü.
Garajın kapısı açıldığında Kara Panter gözlerimin açılmasına sebep oldu. Simsiyah ağır duruşuyla Mercedes C63 bana bakıyordu. Demek ki istediğim arabayı duymuşlardı. Arabamla aşk yaşarken Asya’nın şoförü geldi ve bavullarını bıraktı. Bende bahaneyle eve geçip hazırlanmaya başladım
Bavula koymak için siyah ağırlıklı kıyafetler çıkarttım. Giyinme odamda kendini koltuğa gömmüş olan Asya bu durumu beğenmemiş gibi mırıldandı.
“Cenazeye mi gidiyoruz? Yoksa yaz kampına mı?” diyip gözlerini baydı.
“Bence cenaze” diye karşılık verdim. Sahte bir sinirle yerinden kalktı ve dolabıma yönelirken kafama bir tane vurmayı es geçmedi.
“Bavulu sen hazırla o zaman. Siyahları çıkartma sakın!” Diye uyardım ve kendimi duşa attım.
Saçımı tepeden sıkı bir at kuyruğu yapıp, hafif bir makyajla yüzümü renklendirdim. Siyah crop ve kot şortumuda giyince banyodan çıktım. Asya:
“ Bu güzelliğini bebeğinle okula gideceğimize borçluyuz dimi” diye sordu. Sakince onu onayladım. Ama biz Deniz’i unutmuştuk. Telefonumu elime alıp hızla mesaj attım
“Denizciiim… biz kendimiz geleceğiz sen geç okula çıkıyoruz.” Denizden gelecek cevabı beklemeden evden çıktık.
Bebeğimi garajdan çıkarttım. Eşyalarımızı yerleştirdik. Direksiyona geçtiğimde içimde fırtınalar koptu. Uzun zamandır istiyordum bu arabayı ve sonunda kavuşmuştum. Evin bahçesinden çıkınca kapıları telefondan kapattık ve hızla arabayı kullanmaya başladım.
En son bu kadar heyecanlandıran babamın bana aldığı motordu. Arabam aynı zevki vermesede hızı beni mutlu etmişti. Asya sessiz sessiz oturup koltuğa kendini yapıştırmış olduğu haline güldüm.
“Heey acemi değilim! Kendine gel” diyerek güldüm. Babamın izniyle çok kez yarışlara katılmıştım. Tabi bunu gizli yapmam gerektiğini söylemişti.
Okulun bahçesine girdiğimde herkesin gözü bize dönmüştü. Arabadan hızla inip şaşkın şaşkın bakan DeniZ’in yanına gittim ve yanağına bir öpücük kondurdum.
“Ağzını kapat sinek kaçar yavrum” diyip koluna girdim.
“Vay amk Hasan amcaya bak sen” diye konuşmaya başlayınca ağzının üstüne bir tane vurdum.
“Çok ayıp düzgün konuş öküz” diye bağırdım.
Servislerin oraya yürürken arabamı bırakmak beni üzmüştü. Tabi sonra aklıma Yaman Koleji gelince hepten yüzüm düştü.
Bakalım bu yaz kampı nasıl geçecekti? Henüz kampa gitmemiştik bile ama benim içimde fırtınalar kopmaya başlamıştı… Bu yaz hiç bir yaz gibi olmayacaktı!”