Olivia oturduğu yerden kalkıp, genç adama doğru bakarak, “ İnsanlara güvenmeyi öğrenmeniz gerekiyormuş demek ki?” diye cevap verdi alaycı bir yüz ifadesiyle. “Ve kadınları asla küçümsememeyi.”
Andreas kız kardeşinin kolları arasından sıyrılıp Olivia’nın bir adım kadar yakınına gelerek, gayet hoş bir yüz ifadesi ile genç kıza baktı. “Ben hayatım boyunca senin gibi cesur bir kız görmedim” dedi samimiyetle. “Her gün beni biraz daha şaşırtmayı başarıyorsun.” Ve elini genç kızın saçlarına doğru uzatıp “ Şimdi neden kendini gizlediğini anladım Sumata...” diye devam etti genç adam. "Ama bu saçlar gizlenemeyecek kadar güzel.”
Olivia şalının düştüğünü, saçlarının omuzlarından aşağı dağıldığını nasıl da fark etmemişti? Genç kız bir adım geri çekilip, bakışlarını Andreas’tan kaçırdı. Genç adam Sumata’nın kendisinden utandığını düşünüp gülümsedi. Hem ürkek hem cesur... Ve de çok güzel... Bir erkeğin aklını başından alacak kadar üstelik. Bu kız gerçek olabilir miydi? Olivia kendisine doğru dikkatlice bakan genç adamın bakışlarından rahatsız oldu. Dağılan saçlarını başının arkasında toplamaya çalışırken, nereye düştüğünü bilemediği uzun şalını aramaya başladı. Andreas genç kızın neyi aradığını fark edip, atının ayaklarının dibinde duran şalı eğilerek eline alıp, Olivia ya uzattı. "Sanırım bunu arıyorsun Sumata...“ dedi gayet kibar bir sesle. Olivia şala uzanıp, eline alırken. “ Teşekkür ederim Lordum...” diye cevap verdi.
"Ben teşekkür edeceğin hiçbir şey yapmadım Sumata. Teşekkürü hak eden sadece sensin. Eğer kurulan tuzağı fark etmeseydin...“
"Hiç önemli değil Lordum... Bence bu sadece bir şans.”
Andreas genç kızı süzerken aslında zihninden geçen birçok soru vardı. Hintli bir kölenin savaş yetenekleri olması gerçekten şaşılacak bir şeydi. Sumata ilk tanıştıkları zaman kendisine yirmi yaşında olduğunu ve beş yıldır İngiliz bir ailenin yanında hizmetçilik yaptığını söylemişti. Peki, o zaman bu yetenekleri ne zaman kazandı? Nihayetinde karşısında bir kadın vardı ve kadınlar erkekler gibi çabuk öğrenme yetisine sahip değildi. Olivia şalını, topladığı saçlarının üzerine kapatıp, elbisesine çeki düzen verdi. Şimdi tek sorun az önce okçuyu öldürmek için fırlattığı hançeriydi. Bir an önce kendine yeni bir hançer bulması şarttı. Andreas kız kardeşine atına binmesi için yardım edip, kendi atına yönelirken, Olivia’nın ata binmesini izledi. Gerçekten hala inanamıyordu. Bugün olanlardan sonra bu kıza güvenmesi gerektiğine karar verse de aklını kurcalayan sorular vardı.
Atlar kaleye doğru yol alırken, genç adam atını Olivia’nın atına yaklaştırıp, "Kendinle ilgili söylemen gereken başka şeyler var mı Sumata?” dedi merakla. Ve gözleri genç kızın üzerindeydi Olivia bakışlarını ondan kaçırıp, dikkatini yola verirken "Bilmeniz gereken her şeyi zaten biliyorsunuz Lordum.” diye cevap verdi. "Bilmiyorum çünkü Hintli bir hizmetçiden çok, iyi yetişmiş bir askere benziyorsun. Az önce yaptığın şeyler, itiraf etmem gerekirse beni çok şaşırttı.”
"Neden Lordum?”
"Nasıl bu kadar yeteneklisin?”
"Daha önce dediğim gibi. Her şeyi amcamdan öğrendim.”
"Ne zaman Sumata? Hayatın hizmetçilik yaparak geçmiş.”
"Çocukluğumdan beri desem.”
"Amcan Hindistan da mı?”
"Evet.”
"Peki, seni bu kadar koruyup, önemseyen bir adam neden peşinden gelmedi?” "Çünkü... O öldü.” Andreas kızın üzerine çok gittiğini fark edip “Öyle olsun...” dedi. “Şimdilik bu konuyu kapatıyorum. Ancak hala merak ettiğim konular var. Bunları daha sonra mutlaka konuşacağız.” Konuşabiliriz Lordum.” diye cevap verdi Olivia. “Benim asıl merak ettiğim... Bu adamlar neden size saldırdı? Gördüğüm kadarıyla İskoçlar. Yanılıyor muyum?” Andreas genç kızın sorduğu soruyu, zaten düşünmekle meşguldü. Onlara pek belli etmese de, içinde ki öfke dineceğe benzemiyordu. Adamlardan biri sağ kurtulsa, bu olayı planlayanın kim olduğunu mutlaka öğrenecekti. Fakat lanet olsun ki şimdi bunu bilmek imkânsızdı. “Evet." dedi dişlerini sıkarak. “Ama kimin köpeği olduklarını henüz bilmiyorum.”
"Düşmanlarınızın sadece İngilizler olduğunu sanıyordum. Fakat kendi ülkenizden bile sizi öldürmek isteyenler var.”
"Güç Sumata... Hiç kimse kendisinden daha güçlü bir insanı lider olarak görmek istemez.” Olivia başını çevirip, Andreas'a doğru baktı. Yüzünde oldukça samimi ve hoş bir ifade vardı. “Yani en güçlü lider sizsiniz öyle mi?”
"Evet, öyle!”
"Lordumuz çok alçak gönüllü...” diye devam etti genç kız alaycı bir sesle. "Kendisini asla övmüyor.” Ve yüzüne bir gülümseme yayıldı. Genç adamın derin bakışları ister istemez Olivia’nın dolgun dudaklarına kaydı. Ve genç kızın, gülünce yanağında belli olan minik çukura... İlk defa Sumata’nın güldüğünü görmüştü. Ya da belki de ilk kez fark etmişti. “Alçak gönüllü değilim.” diye seslendi Andreas. "Aksine kendimi övmeyi severim.”
"Ve kaybetmekten asla hoşlanmazsınız.” “Asla!”
"Hiç kaybetmediniz mi Lordum?” "Kesinlikle kaybetmedim.”
"Ama her şeyin bir ilki vardır. Bence kendinize bu kadar güvenmeyin.” Andreas kalenin giriş kapısında, genç kızın önüne geçerek atını durdu. "Güveniyorum Sumata." dedi genç adam gayet ciddi bir ses tonu ve ifade ile. "Çünkü kendine güvenmeyen bir adam her zaman kaybeder.”
Olivia onun söylediklerini dikkate alıyor gibi görünse de, aslında içten içe gülüyordu... Saldırmayı planladığı İngiliz kalesinde başına gelecekleri bilse, bu kadar kendinden emin konuşamazdı. "Dediğiniz gibi olsun Lordum.” diye cevap verdi sakin bir sesle. “Belki de haklısınızdır.” Andreas genç kıza gülümseyip, atını kalenin içine sürerken, “Sumata.” dedi ciddiyetle. “Bundan sonra yemeklerde bizim masamıza oturacaksın. Ayrıca seni sadece kız kardeşimin hizmetine veriyorum.” Aila abisinin verdiği kararla mutlu olurken, Sumata ya doğru bakıp “Yaşasın!” diye seslendi neşeli bir sesle. Olivia bu emirle Andreas’ın ne demek istediğini anladı. Bu artık sana güveniyorum Sumata demekti.
Andreas odasından içeri girerken, resmen öfkeden kuduruyordu. Yanında bulunan güvenilir komutanı Lion yaşanılan olaya hala inanamazken, onun yanında köye inmediği için kendine kızmakla meşguldü. Nasıl böyle bir aptallık yapmıştı? Oysa Andreas’ın sağ kolu olarak, nereye giderse gitsin ona eşlik ederdi. İskoçya’nın en güçlü klan liderini kim öldürmek isteyebilirdi? Andreas, önünde duran masaya sert bir yumruk indirirken “O kalleş her kimse bulacağım Lion!” diye bağırdı tüm kaleyi inletircesine “ Bu yaptığının yanına kalacağını mı sanıyor? Eğer Sumata o adamları fark etmeseydi. Düşünmek dahi istemiyorum!” Lion genç adamın karşısına geçti.
"Bulacağız Andreas. Emin ol senin yaşadığın öfkeyi bende yaşıyorum.” “Yarın İngiltere’ye gitmeseydim, bu işin peşine hemen düşerdim. Ama dönünce bana saldırmaya cesaret edenin kim olduğunu mutlaka öğreneceğim!” "Öğreneceğiz!” Andreas odanın içinde gezinirken, biraz olsun rahatlamıştı. Gözünün önünde bir savaşçı gibi mücadele eden, güzel bir kadın dönüp dururken, Sumata'ya hayran kalmaktan kendini alamıyordu. Daha önce bu kadar cesur bir kız kesinlikle görmemişti. Durduğu yerdeki ilk koltuğa oturup, ayaklarını öne doğru uzattı. Başını geriye doğru yasladı ve dalgalı siyah saçları omuzlarına döküldü. Gözlerini kapatıp, dinlenmeye çalışırken “Sumata inanılmaz bir kız.” dedi dudaklarının arasından. "Bugün yaptığı şeyleri görseydin, hayran kalırdın.” Lion genç adamın yanındaki boşluğa oturup, “Anlat ve öğreneyim...” diye cevap verdi. “Ondan bu kadar beğeni ile bahsettiğine göre seni çok şaşırtmış olmalı.”
"Küçük bir hançerle adamın birini alnının ortasından vurarak yere devirdi. Özellikle de, attığı oklar... Bilmiyorum Lion... Bu kızda bir şey var. Bugüne kadar hislerim de hiç yanılmadım.”
"Ne gibi bir şey Andreas?”
"Onun bir hizmetçi olduğuna inanmakta güçlük çekiyorum.”
"Kim olabilir ki?”
"Adının Sumata olduğunu söylüyor... Tek bildiğim bu.”
"Neden yalan söylesin?”
"Aslında haklısın.” diye cevap verdi Andreas. Ve derin bir iç çekti. “Şayet kötü niyetli bir kız olsaydı, bugün bize yardım etmezdi.”
"Bence de dostum. Çok düşünme.” "Sumata basit bir kız olamayacak kadar cesur ve üstelik inanılmaz güzel... Hem de haddinden fazla.”
Lion genç adama bakıp, içten bir kahkaha attı. Andreas’ın bir kadından bu kadar hayranlıkla bahsettiğini daha önce görmemişti. “İyi ya işte Andreas. Bu kızı satın aldın ve artık senin malın. Güzelliğinden pek ala faydalanabilirsin.” “ Saçmalama Lion.” diye tersledi genç adam. “Bir kadına zorla sahip olmak asla bana göre değil.”
"Neden zorla olsun ki? Yakında kendi isteği ile yatağına girecektir. Bundan çok eminim. Senden etkilenmeyecek bir kadın olamaz.”
Andreas başını usulca kaldırıp, Lion’un yüzüne bakarak “Sumata yatakta da bugün olduğu gibi savaşırsa işim çok zor.” dedi alaycı bir tavırla. “Çünkü ben yatakta bir kadınla savaşmayı değil, sevişmeyi tercih ederim.”