4.Bölüm

2365 Words
• Balın • Akın amcamın kolları arasında oturmaya devam ederken bizimkilerin kafası biraz olsun dağılmış ortamda koyu bir sohbet başlamıştı. Sohbetin konusu Alex amca ve Aybüke teyze idi. Onlar Yunanistan'da yaşıyorlardı ama Barış'ın gelişi ile onlarda buraya taşınacaklarını söylemişlerdi ve bizimkilerin dediğine göre iki gün sonra buradalarmış. Biz doğmadan önce onlar sürekli bir aradaymış. Çok kabalık bir arkadaş grupları varmış ama sonradan evlilikler olunca ve biz doğunca herkes kendi hayatına dönmüş. Neyse ki annemler ve diğerleri hiç ayrılmamış. Ben düşüncelerime dalmışken dış kapıdan anahtar sesi geldi ve kapı açıldı. Adım sesleri kulağıma gelince Alkın'ın gelebileceğini düşünerek boğazımı temizledim ve istemsizce oturduğum yerde biraz dikleştim. Sahi, eğer burada kalacaksak onunla da aynı çatı altında olacağım değil mi? Kalbim dörtnala heyecan ile atarken gözlerimi kapayıp açtım sakin kalabilmek için. Beklediğim kişi salon kapısından içeriye girince tekrar yutkundum. Alkın kafası ile salondakilere selam verince gözlerini en son benden durdu. Bir insanın yaşayabilmesi için nefes gerekliydi ama ben onun karşısında nefes alamıyordum, bu adam beni öldürüyordu. "Hoş geldin annem," dedi İpek teyzem oğluna gülümserken Alkın kendisine gelen annesini kolları arasına aldı ve saçlarını öpücük kondurdu. Bu sırada gözleri benim üzerimde duran Alkın istemsizce yerimde kıpırdanmama sebep oldu. "Neredesin lan," dedi abim yerinden kalkarak. "Yürü bahçeye." Abim Alkın'ın bir şey demesine bile izin vermeden bahçeye sürüklerken Kerem'ler de arkalarından gitti. E ben onu göremedim ki. Of abi ya! *** • Ada • Akşam yemeği Galipoğlu ailesi ile tam bir işkence olurken Oktay'ın dedikleri aklımdan çıkmıyordu. Ali Esat masum birine kıyacak biri değildi, hele bir çocuğa kıymak... Asla! Bir yanlışlık vardı bunda ama Oktay anlayacak gibi değildi. Eve geldiğimizde beri anlatmaya çalışıyordum Oktay'a ama dinlemiyordu beni. "Her yerde siz varsınız," dedi Andaç Galipoğlu. Bu pekte memnun olmadığının kanıtıydı. "Oğlumuz zahmet edip bizi düğününe çağırsaydı cemiyetin tek konusu olmamış olurduk," Diyen Andaç Beye baktı Elif Hanım kafasını kaldırıp. "Ya da oğlumun kırkının çıkmasını bekleselerdi değil mi Andaç?" Dedi Elif Hanım bu sefer gözlerini bize çevirdi. Hâlâ toparlanabilmiş değildi Ege'den sonra ve aslına bakarsanız üzülüyordum onun için. Bir annenin evladını kaybetmesi nasıl bir duygu bilmiyordum ama yaşamaya dair neyin varsa hepsini gömdüğüne emindim. "Sorun düğün ise babacım bir tane daha yaparız böylelikle o çok değerli cemiyetinizin ağzı kapanır," dedi Oktay yemeğinden başını kaldırmadan. Bunu ima ile söylemiş ve Elif Hanıma ise cevap verme gereği bile duymamıştı. Oldu, canımız sıkıldı sahte evlilik için düğün yapalım o zaman. "Zaten hazırlıklara başlandı, sana soracak değildim. İtibarımızı dedikodu malzemesi yapmaktansa kırk gün düğün yaparız herkes ağzını sadece Galipoğlu ailesinin ihtişamı için açar. " Andaç Beyin masaya bıraktığı bomba ile gözlerim büyüdü. Ne demek hazırlıklara başlandı? Ben bunu bir daha mı yaşayacaktım? Ne hakla bana sorulmadan düğün kararı alınıyordu? Oğlu evlenme kararı için sana danıştı mı da babası düğün için danışsın Ada salak olma. "Davetiye ile mi haber verecektin bize baba?" Oktay elinde ki çatal ve bıçağı masaya sertçe bıraktığında çıkan tok ses ile anlık irkildim. "Keşke siz akıl edip bize davetiye gönderseydiniz," dedi Oktay Galipoğlu. Elif Hanım kocasının yüzüne öfke ile bakıyordu ama Oktay Galipoğlu karısının yüzüne bakmamaya kararlıydı. "Yalıda zaten habersiz bir düğün oldu dillere düştük bu sefer her şeyi ben yapacağım. Bu hafta sonu Çırağan Sarayında düğününüz olacak. Gelin Hanım yarın gidip istediği modeli Tuana’ya söylesin." Andaç Beyin bu tavrı beni sinir krizi geçirmenin eşiğine getirmişti. O lanet düğünün psikolojisini atlatamadan bir düğün daha çıkmıştı başıma hem de Sarayda! Dalga mı geçiyorlardı benimle bu insanlar? Sarayda düğün yapmakta ne demekti! "İstemiyorum," dedim ilk kez tavrımı belli ederek. Herkesin bakışları altına girdiğim de daha da yükselmiştim. "Bir düğün daha istemiyorum." "Gelin Hanımın dili yok sanıyorduk oysa varmış," dedi Andaç Bey sakin bir tavırla. "Oktay, karına bu evde kimin sözünün geçtiğini söylemedin mi?" "Baba, karına benim neyi istersem o an yaptığımı söylemedin mi?" Oktay'ın babasına meydan okuyan sözleri karşısında masada ki gerginlik hat safhaya çıktı. "Terbiyesizlik yapma," dedi Andaç Bey Oktay'a. Oktay düğün konusunda bana hak mı vermişti yani? "Ne dediysem o. Hafta sonuna kadar her şey hazır olsun, umarım bu sefer gelin Hanımın ailesini de düğünde görürüz," Diyen Andaç Bey oturduğu yerden kalkınca Elif Hanım da son bir bakış atarak masadan kalktı. "Daha kötüsü de olabilirdi," dedi Oktay. "Sırf bizi konuşsunlar diye düğün Windsor Sarayında da olabilirdi," dedi Oktay mırıldanarak. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken kaşlarım havalanmıştı. "Bu normal mi? Sarayda kim düğün yapar ki?" Ben söylenerek masadan kalktım ve sıkıntıyla iç çektim. "Ne olacak şimdi, düğün olacak mı?" sesim istemediğimi belli ediyordu. Lanet bir şeyi fısıldar gibi söylemiştim. "Olacak. Patron peder ve o olacak dedi," Oktay gülerek masadan kalktı. Oktay isteseydi karşı gelebilirdi. Babasına boyun eğecek biri değildi o ama yapmamıştı. Oktay'ın umurunda olmayan düğün meselesi benim tüm sinir sistemimi alt üst ederken Oktay dönüp arkasını yemek odasından çıkmıştı arkasından ne yapacağını düşünen bir ben bırakarak. *** Düğün meselesinin konuşulduğu akşamın sabahı Galipoğlu yalısından kendimi erkenden dışarıya atmıştım. O evin içerisinde olmak beni boğuyordu ve bulduğum her fırsatta kendimi dışarıya atıyordum. Sahilde bir bankta oturmuş elimde ki simidi yerken ilk defa zihnimde ne yapacağıma dair seçenekler dolaşmıyordu. Günlerdir zihnim mantığını kaybetmenin eşiğindeydi ve olacakları düşünmek tüm enerjimi emmişti. Ali Esat'ın son darbesi, benim Oktay'ın elinden kurtulma umutlarımı da alıp götürmüştü. Artık olduğum yerde duracak ve hayatın bana sunduğu bu kadere boyun eğecektim. Oktay'a bir umut anlatmaya çalışmıştım Ali Esat'ın bir çocuğa kıyamayacağını ama dinlememişti. Ali Esat'a anlatmaya çalışmıştım neden bunlara katlandığımı ama o da anlamamayı seçip bir kez de o paramparça etmişti. Artık daha fazla yara almamak için bana sunulan kadere eyvallah diyecektim. Buna ise mahalleye gidip annemler ile aramı düzelterek başlayacaktım. Şu mahvolmuş hayatımda en azından annemlerin yanında olduğunu bilmeliydim. Elimde kalan küçük bir parça simidi bacağıma sürtünen kedinin önüne koydum ve onun minik kafasını okşayıp oturduğum yerden kalktım. Yoldan geçen bir taksiyi durdurup bindin ve ardından Atıfet'in adresini verdim. Yarım saatin ardından Atıfet'in sokağına girdiğimizde elimde ki çantayı sıktım. Sakin ol Ada, onlar senin ailen. Hiç bir zaman sana kızgın kalamazlar çünkü onların Göz bebeğisin sen. Öyleydim ve biliyordum ki babam bana kıyamazdı, affedecekti beni. Taksi buram buram özlem kokan evimin önünde durunca ağlamamak için burnumu çektim. Taksiciye parasını ödeyip dışarıya çıktım ve derin bir nefes alıp bahçe kapısına ilerledim. Siyah bahçe kapısını açıp içeriye girdiğim de evden yükselen seslere kulak verdim. Kalabalık olduğu belli olan ev yüzümde bir gülümsemenin var olmasına sebep oldu. Tüm ailem bir aradaydı... Adımlarımı kapıya doğru giderken bir an kaçıp gitmeyi düşündüm ama en fazla ne olabilirdi ki? Babam en fazla beni evlatlıktan ret edip evden kovardı. O kadar şey yaşamıştım ve bu koymazdı herhalde. Beyaz kapıya gelince sakinleşmek adına tekrar derin bir nefes aldım ve ardından zile bastım. Konuşma seslerinin arasında Balın'ın sesini duydum. 'Ben açıyorum,' dedi yüksek ses ile. Özlemle burnumun direği sızladı ve gözlerimi kapayıp kapının açılma sesiyle açtım. Bana şaşkına bakan Balın ile yutkundum. "Girebilir miyim?" dedim içime kaçmış bir ses ile. Kendi evime girerken izin isteyeceğim aklıma gelmezdi, koymuştu bu. Balın şaşkınlığı üzerinden atmış hızla kafasını sallayıp kenara çekilmişti. "Gel tabi o nasıl laf," diyen Balın'a gülümsedim. İçeriye ayak bastığımda Balın kollarını bana dolayıp sıkıca sarıldı. "Neden yaptın bilmiyorum ama geçecek," dedi kulağıma. Sanırım bir daha böyle bir zaman bulup söyleyemez diye söylemişti kulağıma ve bu iyi gelmişti. Tanıdık birinin beni yargılamadan geçecek demesi iyi gelmişti ruhuma. "Teşekkür derim," dedim silik bir ses ile. Sanırım dokunsalar ağlarım denilen nokta buydu. Balın ile ayrıldık ve ben topuklu botlarımı çıkarıp kenarda duran ev terliklerimi ayağıma geçirdim. Olacakları tahmin ederek salona ilerledim ve içeriye girdiğim an konuşma sesleri kesilmişti. Dışarıya gelen kahkahaların yerini buz gibi yüzler alınca kendimi fazlalık gibi hissetmiştim. Gözlerim masanın bir ucunda Esin ile yan yana oturan Ali Esat'a kayınca yanan gözlerimi kırpıştırdım. Benden başka herkes hayatına devam etmeye hazırmış zaten. "Ada," diye fısıldadı annem ve babamın çaprazında oturduğu sandalyeden kalktı. "Geldin mi kızım?" annemin umut dolu sesi kalbimin zaten kırık olan parçalarını un ufak etmişti. "Ben," dedim ve tekrar yutkundum. Ali Esat'tan gözlerimi çekemiyordum. Gözlerinde gördüğüm o soğuk bakış ve hemen yanında oturan Esin'in yüzünde gördüğüm o ben kazandım ifadesi hemen şuradan kaçıp gitmem için bir sebepti. "Ben sizi özledim..." "Yavrum," Diyen annem bana doğru ilerledi ve hızla kollarını boynuma doladı. Bende elimde ki çantayı yere bırakıp kollarımı anneme dolarken kokusunu derin derin içime çektim. Tüm ev halkının yüzünde bir an hüzün gördüm ama şuan bunun üzerinde duramayacak kadar anneme odaklıydım. "Dayanamadım, sizi özledim." "İyi yaptın," dedi annemde kaderin verdiği kabulleniş ile. O da bir şeyler döndüğünü biliyordu ama sadece benim için buna katlanıyordu biliyordum. "Cadı," Diyen abim ile masada oturan abime baktım. Kızgındı bana ama özlediğini de görüyordum beni. Şimdi ona sarılmak istesem muhtemelen izin vermeyecekti. "Gel otur hadi bak pişi yaptı Nazlı teyzen sen seversin," dedi annem beni elimden çekiştirerek. Beni kendi sandalyesine oturturken gözlerim masadan ayrılmıyordu. Babama ve diğerlerine bakma cesaretim de yoktu. Sadece Ali Esat masanın diğer ucunda olduğunu biliyordum. “Zayıflamışsın," dedi annem hüzünle. "Ye hadi..." "Niye geldin?" babamın sorusu ile boğazımda bir yumru olurken yutkundum tekrar. Yaparsın Ada. Şimdi yapamazsan bir daha hiç yapamazsın kızım. "Sizi çok özlüyorum baba, affedemez misin beni?" cesaret edip gözlerimi kaldırdım ve babam ile göz göze geldim. "Ben sizin olmadığınız bir hayat istemiyorum. Siz benim canımsınız," dedim titreyen sesim ile. "Sen seçimini yapmadın mı Ada?" Dedi babam ve dudağı alay ile kıvrıldı. "Sen her ne olduysa onunla evlendin," dedi tükürürcesine. "Biz sana böyle mi öğrettik? Boyun eğ mi dedik sana?" "Akın yeter," dedi bir kaç sandalye ilerimde ki Aras amcam. Farkındaydı şimdi hüngür hüngür ağlayacağımın. "Kız pişman," dedi devamını getirerek ama o da sorguluyor gibiydi. Pişman olduğumu söylememi istiyordu o da, biliyordu babam ancak böyle yumuşardı. "Pişmanım... Ama Oktay ile evlendiğim için değil, sizi arkamda bırakıp gittiğim için." Bitirdiğim cümlenin ardından sandalye çekilme sesi geldi ve gözlerim oraya çevrilince Ali Esat'ın masadan kalkıp salondan çıktığını gördüm. Arkasından Esin de kalkıp gidince gözlerim alev alev yandı. Esin ile yakınlaşmış mıydı Ali Esat? Bir gecede mi? "Hala bunu mu savunuyorsun?" Dedi babam sinirle. Gözlerim tekrar ona çevrildi. "Kızım sen salak mısın? Ben buna inanacak kadar salak mıyım?" Dedi babam elini masaya vurarak. "Akın kızı dinle," dedi Demir dayım. Sanırım babam dışında masada ki herkes beni affetmeye hazırdı. "Baba, sadece yanımda olamaz mısın?" dedim yalvarırcasına. "Ben siz olmadan nasıl yaşanır bilmiyorum. Lütfen beni Sizsiz bırakma," dedim artık dayanamayıp ağlarken. "Sormasan bir şey ama beni bırakmasan da olmaz mı?" Babam sessiz kalınca gözlerimi sıkıca kapadım. Gitme vaktin geldi Ada. Usulca oturduğum yerden kalktım ve derin bir nefes alarak herkeste gözlerimi gezdirdim. Hepsine tek tek özlemle baktım. "Bu cumartesi düğünüm var," dedim titreyen sesimle. Midem bulanıyordu bu cümleden. "Çırağan sarayında saat yedi de olacak." Sesim sonlara doğru kısılırken babam da birden sandalyesinden kalktı. "Gelirseniz eğer çok sevinirim. Kimsesiz hissettiğim o yanım mutlu olur." Cümlemin ardından masadan uzaklaştım ve yerde olan çantamı alıp evden dışarıya çıktım. Dış kapıyı kapadığım an gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken biri tarafından izlenildiğimi hissettim ve kafamı kaldırdım. Karşı kaldırımda elleri cebinde dikilen Ali Esat ile göz göze geldim. Orada duruyor ve sadece bakıyordu. Onlar yüzünden kolumun kanadımın nasıl kırıldığına bakıyordu. Hemen arkasında dikilen Esin ile içimde ki sinire engel olamadım ve onlara doğru ilerledim. Ali Esat bunu bekliyormuş gibi Esin'e döndü. "Git!" bu kelimeyi onların yanına varmama bir iki adım varken duydum. Ona gitmesini söylüyordu niye hâlâ duruyordu bu? "Ali Esat," dedi Esin kafasını iki yana sallarken. "Git dedim Esin, arayacağım seni ben." Tüm dünya anlık dönmeyi bırakırken zihnimde kelimeler dönüp duruyordu o sırada. Esin bana son bir bakış atıp bizim eve doğru ilerlerken dönüp arkamı saçından yakalamak istedim onu. "Ne vardı?" Ali Esat'ın sesi ile Esin'e yapacaklarımı sonraya bıraktım. "Ne vardı mı? Soruyor musun birde sen?" Sesim son kelimelerde yüksek çıkarken Ali Esat beni kolumdan tutup evdekilerin bizi göremeyeceği bir yere sürükledi. Bir başka evin duvarının arkasında durduğumuz da sinirle elimi ondan kurtardım. "Bir umut belki kızgınlıkla söylemişsindir dedim onları ama görüyorum ki cidden pislikmişsin! Benimle olmadı Esin'e mi gittin? Ben senin yüzünden bu haldeyken sen beni Esin ile mi sınıyorsun?" Şuraya oturup saatlerce durmadan ağlamak istiyordum. "sözlerine dikkat et," dedi Ali Esat benim yüksek çıkan sesimin aksine sessiz bir tınıda. "Benim yüzümden falan bu halde değilsin, o başına sardığın şerefsizin yanında soluğu almasaydın bu halde olmayacaktın," dedi tıslarcasına. Titreyen ellerim ile boğazımı tutarken derin bir nefes aldım. "Ben ondan kurtulmak için yanına gittim ya sen? Beni dün yerle bir edip Esin'in yanında mı aldın soluğu? Bu kadar mı-" cümlemin bitmesine izin vermeyen Ali Esat iki kolumdan tutup önünde durduğumuz duvara yasladı beni. Gözlerim korkuyla açılırken kendimi ondan kurtarmaya çalıştım. "Senin şu durumdayken bana hesap sormaya hakkın yok! Evli olan ben değilim," dedi Ali Esat git gide kararan gözleri ile. Kendi dediğine kendi sinirlenmiş olacak ki kolumu tuttuğu eli yumruk olup yüzümün hemen yanında bitti. Duvara yumruk atan Ali Esat ile istemsizce bir çığlık kaçtı dudaklarımdan. "Bizi getirdiğin şu hale bak," dedi Ali Esat nefret ile. "Benim olana dokunamıyorum başkasının soy ismini taşıyor diye şu halimize bak!" Ali Esat'ın saf nefreti rafa kalktığında son cümlesi kırgın bir çocuk kadar masum çıkmıştı. Gözleri dolan Ali Esat ile dudaklarımdan bir hıçkırık koptu. Ali Esat'ın alnını alnımda hissedince gözlerim kendiliğinden kapandı ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Ellerim onun omuzlarını bulunca Ali Esat yanaklarından sessizce yaşların süzüldüğüne emindim. "Seni seviyorum. Senin için senden vazgeçecek kadar çok seviyorum Ali Esat. Sen iyi ol ben bir ömür o adama katlanırım," hıçkırıklarımın arasında kelimelerim doğru düzgün çıkmazken Ali Esat'ın alnı alnımdan çekildi ve aynı saniye gözlerim aralandı. "Sana hiç bir şey yapamaz biliyorsun değil mi? Benim yanımda olursan sana parmağının ucuyla bile dokunamaz," dedi Ali Esat. "Ben senin bir adım ötede eli silah tutan bir adam gördüğümden bu yana kendimi düşünmeyi bıraktım. Benim bütün direnişim senin için Aliş," dedim ve dudaklarımı birbirine bastırdım. "İzin vermiyorum. Gitmene izin vermiyorum Ada." Ali Esat'ın elleri tekrar kollarımı bulunca beni kendine çekti. "Yapamam," dedim zorlukla. "Cumartesi günü düğün var Ali Esat," dedim ve düğünüm demeye dilim varmadı. Ali Esat'ın elleri kollarımı bırakırken iki yanına salındı. "Özür dilerim..." Daha fazla duramadım orada ve orayı terk etmek için duvarın arkasından çıkmıştım ki gördüğüm yüz ile adımlarım durdu. Yeşim teyzem eli kalbinde gözyaşları içinde duruyordu. Duymuş muydu? Nefesim kesilirken yutkundum. "Gitme," dedi Yeşim teyzem titreyen bir ses ile. Duymuştu. Hepsini duymuştu ve babama söyler mi? "Korurum dedi Ali Esat seni. Biliyorsun korur o seni. Biz seni vermeyiz ona. Ali Esat'a zarar veremez o gitme Ada." Yeşim teyzemin bu yalvarışı gözlerimi kapamama sebep oldu. "Kendini de oğlumu da yakma..." "Bilmiyorsun onu Yeşim teyze, neler yapabileceklerini bilmiyorsun. Gitmeliyim," dedim ve Yeşim teyzemin yanından geçip gittim. Ardımdan bıraktığım herkese bir veda sözüm olsun.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD