7 ▪️

2992 Words
Mekâna vardığımızda Yusuf, Asya ve beni iki yanına alarak içeriye girdi. Yol boyunca sohbet etmiştik. Onu ne kadar özlediğimi fark ettim. Aslında hemen Mert'i görmeyi istiyordum. Pencere kenarında bir masada oturduklarını gördüm. Giray'ın arkası dönüktü. Mert beni gördüğü anda gülümseyip ayağı kalktı. "Size iki tane birbirinden güzel prenses getirdim beyler." Arkasına dönüp bize baktığında bakışları bende durdu. Beni baştan aşağı süzdüğünde gerildiğimi hissettim. Çenesinde bir kasın oynadığını görünce kaşlarımı çattım. Karşılaşır karşılaşmaz ne yapmıştım? Kahverengi gözlerini benden çekince rahat bir nefes aldım. "Yalnız," diyerek Asya'nın elini tuttu. "Bir tanesi sahipli." Masaya vardığımızda Mert bana sarıldı. "Özlemişim seni Seçil." "Ben de." deyip kıvırcık saçlarını karıştırdım. Ona döndüğümde bana sarılmayacağını bildiğim için herhangi bir harekette bulunmadım. "Hoş geldin." diyebildim sadece. O da başını sallamakla yetindi. Asya Yusuf'un yanına oturunca ben de Giray'ın yanına oturmak zorunda kaldım. Kokusu burnuma vurunca garip bir ürperti hissettim. Siyah bir tişört ve beyaz bir kot giymişti. Kıyafetleri bir uyum içindeydi ve ona yakışıyorlardı. Yemek boyunca birbirimizle hiç konuşmadık. Ama ben her konuştuğumda bakışlarını üzerimde hissediyordum. "Dondurma yiyelim mi?" Asya hepimize umutla bakarken Mert ayaklandı. "Size afiyet olsun. Ben gideyim artık." "Neden?" diye sordum asılmış bir suratla. Zaten Asya ve Yusuf sürekli konuşuyordu. Benim konuşabileceğim tek kişi oydu. Hele de hiç konuşmadan yalnızca bizi izleyen Giray'ı hesaba katarsak ona ihtiyacım vardı. "Annem evde yalnız. Güzel bir geceydi, sağ olun." "Ben de geleyim mi?" Giray'ın sorusuna karşılık Mert tebessüm ederek elini Giray'ın omzuna koydu. "Gerek yok. Kaybolursam ararım seni." "Bak işine." diyerek omuz silkti. Mert gidince ben de ayağa kalktım. Asya, "Sen nereye?" diye sordu. "Abim az önce mesaj attı. Ona haber vermediğim için sinirli. Size iyi eğlenceler." "Olmadı böyle ama." "Sonra konuşuruz Asya." diyerek yanaklarından öptüm. O sırada Giray'da kalktı. "Araba sen de kalsın Yusuf. Ben onu evine bırakayım." Yusuf başını salladı. Ona döndüm. "Gerek yok." desem de beni takmadı. Ceketini giyerek elini koluma koydu ve beni dışarıya sürükledi. "Giray bırakır mısın?" Elini kolumdan çekip bana baktı. Gözlerinde gördüğüm tek ifade öfkeydi. Kimeydi bu siniri? Bana mı? "Bu halinle dışarıya çıkıyorsun ve seni eve yalnız mı göndereceğimi sanıyorsun?" "Ne varmış halimde?" "Ne mi var?" İşaret parmağını tişörtümün yakasından görünen iç çamaşırıma dolayıp kendine doğru çekti. Ben de ona doğru sendeledim. "İç çamaşırının özelliğinin içte olması olduğunu sanıyordum. Herkes görsün diye ortaya dökmekten ve milletin göğsünü seyretmesinden zevk mi alıyorsun?" "Giray saçmalama! Tişörtün özelliği bu." Şimdi bu çocuk beni kıskanmış mıydı? Yoksa... Yoksa tahrik olduğu için mi bana kızıyordu? "Bu tür şeyleri sadece sevgilinin yanında giyebilirsin. Ama ben etrafta bir sevgili göremiyorum." "Sana ne ya! Bana karışamazsın. Ailem bile karışmıyor." "Onların hatası." Elini çekip tekrar koluma koydu ve yürümeye başladı. "Bırakır mısın artık? Tek başıma gidebilirim." "Bana geliyorsun." Şaşkınlıkla ona baktım. "Nedenmiş o?" "Çünkü öyle istiyorum." "Abim beni bekliyor." "Sana mesaj atmadığını ikimizde biliyoruz." "Gelmek istemiyorum." diyerek kolumu kurtarmaya çalışsam da canımın daha fazla acımasından başka bir işe yaramadı. "Çok konuştuğunu söylemiştim, değil mi?" Cevap vermedim. Sonunda durduğumuzda nefes nefeseydim. Karşımdaki eve baktığımda İzmir'dekinden daha büyük olduğunu gördüm. Bunca paranın nereden geldiğini düşünürken beni açtığı kapıdan içeri soktu ve arkamızdan kapıyı kapattı. "Neden buradayım?" "Benimle uyuyacaksın." deyip ceketini çıkardı. Onunla uyumak? Bunu ben de istiyordum. Onunla uyumayı özlemiştim. "Bunu neden yapayım ?" "Sevgilin mi var?" diye sordu umursamazca. Başımı iki yana salladım. "O zaman seni engelleyen bir şey de yok." "Neden seninle uyumamı istiyorsun ki?" "Çünkü uyuyamıyorum." diye sesini yükseltti. "Daha önce de çok uyuyamazdım. Ama nasıl olduysa seninleyken uyuyabiliyorum. Sonra gittin ve tekrar uykusuz kaldım." Hafifçe tebessüm etti. "Seninle kalmamı mı istiyorsun?" "Şu an sadece uyumak istiyorum." Bileğimden tutup merdivenleri çıkmaya başladı. Büyük bir yatak odasına girdiğimizde bana eşofman ve tişört verdi. "Üzerini çıkart." O banyoya gidince ben de hızla üzerimi değiştirdim. Sadece benimle uyuyabiliyordu. Giray Doğan'ın uyumak için bana ihtiyacı vardı. Bu gerçekten şaşırtıcıydı. Banyonun kapısı açıldığında yatağın kenarında oturuyordum. Üstü çıplaktı. Altında ise yalnızca bir şort vardı. Bakışlarımı kaçırdım. Işığı kapatıp yatağın sağ tarafına geçti. "Gelmiyor musun?" Bir süre hareketsiz kaldım. Avuç içlerimdeki teri eşofmanın dizine sildikten sonra yavaşça yatağın boş kalan tarafına geçerek sırtüstü uzandım. Biraz sonra dayanamayıp ona döndüm. "Neden Mertlerle kalmıyorsun?" Bir süre sessiz kalsa da sonra o da bana dönerek konuşmaya başladı. "Çünkü... Bir kadınla aynı evde yaşayamam." Yüz ifadesi belirsizdi. Ama sözlerinin altında yatan hüznü görmek imkânsız değildi. Sevdiği bir kadınla kötü anıları olmuş olmalı, diye düşündüm. "Neden?" "Öyle işte." diyerek omuz silkti. "Ailen nerede?" Sorduğum anda pişman olmuştum, çünkü yeniden sırtüstü dönmüştü. "Üzgünüm. Cevaplamak zorunda değilsin." "Annem..." dedi ve bir süre sessiz kaldı. "Hiç olmadı." "Nasıl yani?" "Beni doğururken öldü." "Ah, çok özür dilerim, ben..." "Dileme." Yerimde doğrularak ona tepeden baktım. Yüzü hala ifadesizdi. Nasıl duygularını kapatmayı bu kadar kolay başarıyordu? "Bunun için kendini suçlu hissetmiyorsun değil mi?" "Hissetmemeli miyim? Ben olmasaydım o ölmeyecekti." "Bu açıdan bakma. Eğer sana bir şey olsaydı eminim annenin yine ölmekten farklı bir yanı olmayacaktı." Ölüm kelimesini bu yüzden sevmediğini anladım. Hiç 'anne' diyememiş olmak... Anneme bir şey olsaydı ne yapardım bilmiyordum. "Peki, baban?" diye sordum fazla ileri gitmemiş olmayı umarak. "Piç." diye mırıldandı. Dişlerini birbirine bastırdığını görebiliyordum. "Ne?" dedim şaşırarak. "O şerefsizi boş ver. İşe yaramazın teki. Adı bile ondan nefret etmeme yetiyor. Bülent Yılmaz. Bana verdiği hiçbir şey yok. Lanet soyadı dâhil." "Yılmaz mı? Senin neden soyadın farklı?" "Ben annemin soyadını kullanıyorum. Ölüp giderken bile beni düşündü. Her şeyini bana bıraktı." "Yani bunca para annenden mi kaldı?" Bunun cevabını gerçekten merak ediyordum. "İzmir'deyken ara sıra dedeme uğrardım. O kadar parayla baş edemeyeceğimi düşündüğüm için her şeyi dedeme devrettim. Vasiyetinde o..." derin bir nefes aldı. "O öldükten sonra her şeyin tekrar bana kalacağı yazıyor." İçimden bir 'vay be!' çektim. Giray Doğan'ın gizemli hayatına bak sen! Sonunda bana döndü ve nefesini seslice dışarı verdi. "Başka bir sorunuz var mı bayan mızmız?" Aslında çok merak ettiğim bir soru daha vardı. Ama onu zorlamayı istemiyordum. "Hadi sor." dedi bıkkınlıkla. Ağzımı açmışken hızla kapattım ve sırtımı ona dönerek yatağa uzandım. "Yarım bırakılmış cümlelerden nefret ederim. Tamamla şunu." "Hiç başlamadım ki." "Seçil!" dedi uyarıcı bir ses tonuyla. "Sadece... Ben gittikten sonra, bir kızla ilişkin oldu mu diye merak ettim." "Neden merak ediyorsun?" "Boş ver, öylesine." "Öylesine?" deyip sustu. "Sen gittikten sonra," dedi üstüne vurgu yaparak. "Hiçbir kızla birlikte olmadım. Aslını istersen en son yattığım kız seninle tanışmadan hemen önceydi. Yaklaşık bir ay oluyor." Hafifçe tebessüm ettim. "On bir." "Ha?" "Bana bu zamana kadar kaç kızla birlikte olduğumu sormuştun. On bir." Elimdeki battaniyeyi sıktım. On bir kız mı yani? Sayısını bilmeden daha iyiydi. Merak etsem de bilmemek rahatlatıcıydı. "Yaşıtın mıydılar bari?" "Beni ne sandın? Olgun kadın düşmanı falan mı? En büyüğü yirmi üçtü sanırım." "İğrenç." diye mırıldandım. Duymuş olacak ki üzerime doğru eğilerek bana baktı. Gözlerimi ona çevirdiğimde sırıttığını gördüm. "İğrenç olan ne?" "Sen." "Ben mi? Sen benim gibisini mum yak da ara." "Hangi özelliğini?" "Yakışıklı olduğumu inkâr edemezsin." "Kendini beğenmiş. Çekil üzerimden." "Benim özel hayatım seni neden bu kadar ilgilendiriyor?" "Anormal insanlar karşıma pek çıkmaz." "Artık uyuyalım mı?" Bir şey söylemedim. Üzerimden çekildi. Bir süre ikimiz de sessiz kaldık. Uyuduğunu sandığımda kolunu belimde hissedince yanıldığımı anladım. Beni kendine çekerek sırtımı göğsüne yasladı. Sıcak nefesini saçlarımda hissedince tebessüm ettim. "Seni çok özledim." diye mırıldandım duymamasını dileyerek. Saçlarımdaki dudakları hareket edince gerildim. "Biliyorum." diye fısıldadı kendinden emin bir tavırla. 'Ben de seni özledim' demesini beklemek tam bir saçmalıktı. Ama bana güven verici bir şekilde sarılması bile yetiyordu; Sahiplenir gibi. Bir kadınla yaşayamayacağını söylediğine göre ne evlenmeyi düşünüyordu, ne de gece hayatından vazgeçmeyi. Giray Doğan kendine âşık olmayı, bir kadına güvenmeyi yasaklamıştı. Onun için ilk defa bu kadar fazla üzülüyordum. Elimde değildi. Onun iyi biri olduğunu biliyordum. Sadece sert görünmeye zorluyordu kendini; Başarıyordu da. Bana uzak olduğu kadar yakındı. Ümitler yeşertmesini istemiyordum ben de. Kendime engel olamayacağımı biliyordum. Benden hoşlanmadığı için onu zorlayamazdım. Kendi duygularımdan bile emin değilken ondan hiçbir şey bekleyemezdim. Belimdeki eli gevşerken ben de kollarında uykuya daldım. * Gözlerimi hafifçe araladığımda yüzüm ona dönüktü. Aramızda çok az bir mesafe vardı ve nefesini dudaklarımda hissediyordum. Dün söyledikleri aklıma gelince gülümsemeden edemiyordum. Gerçekten bir tek benimle mi uyuyordu? Uyurken öyle masum görünüyordu ki, yanağına bir öpücük bırakmak için kendimi zor tutuyordum. Eli hala belimi sarmalarken, onunla ne kadar rahat uyuduğumu düşündüm. Yaşayış tarzımıza baktıkça iki sevgiliden farkımız yoktu. Ama değildik işte. O Giray Doğan'dı ve kızlar hayatına yalnızca günlük girerdi. Hatta gecelik. Benimle birlikte uyuyordu çünkü arkadaştan öteydik işte. Gözlerini kırpıştırınca yüzümdeki tebessümü sildim. "Günaydın." diyebildim fısıltıyı andıran sesimle. Cevap vermeyince doğrularak kolunun altından çıktım. Tek hamleyle beni yatağa geri yatırdı ve bir anda onu üstümde buldum. "Bugün ne yapacaksın?" diye sorunca kendimden geçtim. Giray bana bugün ne yapacağımı soruyordu. Yutkunarak omuz silktim. "Bilmiyorum. Asya'yla buluşurum belki." Hafifçe sırıtınca kaşlarımı çattım. "Neden sordun?" "Bugün benimlesin." Eğilerek kulağımın dibini öptü. Üzerimden bir anda kalkınca toparlandım ve söylediklerini idrak etmeye başladım. "Seninleyim derken?" Tişörtünü çıkararak dolabına yöneldiğinde her ne kadar bakmamaya çalışsam da gözlerimi alamıyordum. Birden bana dönünce ayaklarımı yataktan sarkıttım ve başımı çevirdim. "Mutfak için alışverişe ihtiyacım var. Bir de bana yemek yapacak birine." Başımı çevirip ona baktığımda çoktan banyoya girmişti. Bunu fırsat bilerek hızla üzerimi değiştirdim. Perdeleri açtığımda içeriye giren güneş ışığıyla gülümsedim. Giray'ın yemek yapacak birine ihtiyacım var, derken beni kast etmediğini düşünmeye çalıştım. Çünkü ben yemek yapmasını bilmezdim. "Seçil?" Arkama döndüğümde altında siyah bir kot vardı ve elindeki havluyla saçını kurutuyordu. "Efendim?" "Toparlandıysan evine git. İki saate seni alırım." Başımı salladığımda dolabına yöneldi havluyu yatağa fırlattı. "Yemeği kim yapacak?" Gözlerini kısarak bana baktı. Dudaklarının kenarı kıvrılmıştı. "Bana yemek yapmayı bilmediğini söyleme." Yutkundum. "Bilmiyorum." diye mırıldandım. "Evde kalacağını biliyordum ama bu biraz, hızlı bir cevap oldu. Ben bile makarna yapmayı biliyorum en azından." Kaşlarımı çatarak pencereye döndüm. "O zaman kendin yap ye." Evde kalacakmışım. Aptal şey! "Eve gidip üzerine rahat bir şeyler giy. Ama mümkünse sinirlerimi bozacak bir şey olmasın." Eli omzuma değdiğinde irkildim. Arkamda olduğunu anlamamıştım bile. Oflayarak ayakkabılarıma uzandım. Bana karışmaya hakkı yoktu. Öyleyse neden ağzımı açıp da sana ne diye bağırmıyordum? Bu da benim salaklığımdı sanırım. Dolabımdaki elbiselerle boğuşurken çalan telefonumla elimdeki askıları yatağın üzerine bırakarak arayana baktım. Derin bir 'oh' çekerek telefonu açarak kulağıma götürdüm. "Asya, bana yardım etmen gerek." "Hemen şu an mı?" Arkadan gelen uğultulu sesler gözlerimi kısmama neden oldu. "Neredesin sen?" "Yusuf'la sinemaya geldik. Bana ulaşamazsın diye aramıştım. Sorun ne?" Oflayarak yataktan yere kaydım ve sırtımı yatağa yasladım. "Boşuna kuruntu yapıyorum Asya." "Hangi konuda?" "Giray Doğan. Kim olabilir başka?" "Ne oldu yine?" Dün geceyi kısa bir özet geçtiğimde verdiği tepkilerden onun da şaşırdığı belliydi. Devam ettim. "Ona göre sadece arkadaşız ama söylesene Asya hangi arkadaşlar birlikte uyur? Daha bu sabah beni öptü." "Ne!" diye cırladığında telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. "Öyle değil. Yanaktan, hatta kulağımın dibinden." Bunu söylerken yüzümde oluşan sırıtışa engel olamadım. Gerçekten fazla saftım ya da İzmirli'ye karşı içimde büyüyen duygular hatrı sayılır derecedeydi. "Bilmiyorum tatlım. Sonuçta Giray'dan söz ediyoruz." "Biliyorum. Onu anlamak zor. Neyse, Yusuf'u bekletme. Sonra konuşuruz." diyerek bir şey söylemesine fırsat vermeden telefonu kapattım. Ayağı kalkarken odamın kapısının açılmasıyla abim içeri girdi ve kapıyı kapattı. Siyah saçları alnına dökülüyordu ve koyu mavi gözlerinde gördüğüm tek şey öfkeydi. Dün gece ona haber vermediğimi hatırlayınca başımı eğerek yanına gittim ve yanağına bir öpücük bıraktım. "Günaydın abi. Koştun mu?" dedim ellerimle terli tişörtüne dokunurken. Bozuntuya vermeden ellerini göğsünde birleştirdi. "Dün gece neredeydin?" "Asya'da." dedim onu aramamalarını dileyerek. "Asya'yı aradım ama açmadı. Az kalsın kızın evine gidiyordum Seçil." Kahretsin! Şu şans denen şey neden bana hiç uğramıyordu? "Özür dilerim." dedim küçük bir kız çocuğu gibi. "Haber vermeden kaybolmayı adet edindin küçükhanım." "Bir daha olmaz, söz." Gözlerini kısarak bana baktı. "Bana bak, sevgilin mi var?" "Ha-hayır." dedim neden kekelediğimi bilmeyerek. Sadece aniden sorduğu için şaşırmıştım o kadar. "O gereksiz gibi birini arayıp bulma da yine." Söylediği şeyle dudaklarım istemsizce büzüldü. Her defasında hatamı yüzüme vurmasından nefret ediyordum. Yüzümün düştüğünü görünce eliyle çenemi tutarak ona bakmamı sağladı. "Özür dilerim. Neydi adı? Bora mı?" Başımı salladım. "Sevgilinin olması doğal bir şey cadı. Buna bir şey demem ama en azından doğru birini bulana kadar bekle. Tamam mı?" "Tamam." dedim mırıltılı çıkan sesimle. Eğilip alnımı öptüğünde içimi bir rahatlık kapladı. Tam kapıyı açacakken sonradan pişman olacağım o cümleyi söyledim. "Aslında biri var!" Aptal Seçil! Tekrar arkasına döndüğünde kapının girişine yaslandı. "Tanıyor muyum?" "Hayır." "Ciddi mi?" İçimdeki gülme isteğini bastırdım. "Değil. Sadece konuşuyoruz." "Adı ne?" "Giray." Aklıma bu konuşmayı daha önce gereksiz hacim için de yaptığımız geldi. Tek fark o zaman bu kadar heyecanlı değildim. "Okuyor mu? Nerede tanıştınız?" "Aynı üniversitedeyiz. İzmir'de tanıştık." dedim çekingence. Bir süre düşündü. Sonra oldukça ciddi bir ifade takındı. "Onunla konuşmak istiyorum." Bunu söyleyeceğini düşünmediğimden ağzım şaşkınlıkla açık kalmıştı. Niye şaşırıyorsam. Abim bunu tabi ki de isteyecekti. Bora'yla olan ilk görüşmesinden gözünün tutmadığını belirtmişti. Ama bir aptal gibi karşı çıkmıştım. "Olmaz abi. Sadece konuşuyoruz diyorum." "Bir de ben konuşayım. Bana numarasını ver." Numarası mı? Numarası bende bile yoktu. "Ciddi değiliz dedim ya. Birbirimizi tanımaya çalışıyoruz." Ama ben onu tanımanın yakınından bile geçememiştim. Duygularını anlamak çok zordu. "Seçil, o çocukla bu hafta içinde görüşmek istiyorum." "Ama-" "İtiraz istemiyorum. Bence yine bir ön tespite ihtiyacın var. Görüşürüz." deyip odadan çıktığında kendime defalarca küfrederek duşa girdim. Nasıl böyle bir aptallık yapabilirdim ki? Giray beni öldürecekti. Aramız tam düzeldi derken böyle bir saçmalığa nasıl yer verebilirdim? Kısa sürede duştan çıkarak elbise dolabına göz gezdirdim. Aklımdan onu sinir etmek için kısa şeyler giymek geçse de sonunda bunun iyi bir fikir olmadığı kanısına vardım. Siyah dar kotumu ve dünkünden daha kapalı kırmızı yazlık tişörtümü giydim. Altına beyaz vanslarımı geçirdikten sonra saçlarımı kurulamaya başladım. Telefonuma gelen mesajla işimi yarım bırakarak mesajı okudum. Kimden olduğunu bilmiyordum. "Daha bekleyecek miyim?" Mesajı okuduğumda şaşırarak pencereden dışarıya baktım. Ortalıkta kimse yoktu. "Neredesin?" diye mesaj attım. Saniyeler sonra cevap geldi. "Sitenin girişinde. Acele etsen iyi edersin." Yüzüme yayılan gülümsemeyle telefonu cebime tıktım. Giray kendi çıkarları için de olsa beni bekliyordu. Yanıma bir miktar para alarak hızlı bir şekilde saçlarımı tepemde topladım. Evden çıkarken düşündüğüm tek şey ise ona abimin onunla görüşmek istediğini nasıl açıklayacağımdı. Abimin odasında olduğunu duyduğum telefon konuşmasından anlamıştım. Miray denen kızla sürekli konuşuyordu. Ona bir türlü ısınamamıştım. Ama sanırım tek yapmam gereken onu kabullenmekti. Sitenin çıkışına doğru ilerlerken onu gördüm. Duvara yaslanmış dudağını kemiriyordu. Yüzündeki ifadeye bakılırsa fazla bekletmiştim. "Selam." Bana döndüğünde yüzü alaylı bir hal aldı. "Hoş geldiniz Seçil Hanım." "Beklettiğim için üzgünüm. Burada olduğunu bilmiyordum." Bakışlarıyla beni baştan aşağı süzdü. Başını onaylamazca iki yana salladığında ben de üzerimdekileri kontrol ettim. "Ne oldu?" "Evinde kimsenin olmadığı bir zaman hatırlat, tüm kısa ve dar giysilerini yakacağım." "Nesi varmış pantolonun?" "Doğru, bir şeyi yok." "Sen de dar giyiyorsun." "Benim giydiklerim en azından kıçımı ortaya çıkarmıyor. Vücudunu herhangi bir renge boyasan aynı bence." Yürümeye başladığında hızlanarak yanında yürümeye başladım. "Nereye gidiyoruz?" "Mutfak alışverişine." "Neden benimle gidiyorsun?" "Gelmek istemiyor musun?" Ses tonu umursamazcaydı. "Fark etmez." Dönüp bana baktığında sırıttı. "Fark etmez, öyle mi?" Başımı salladım. "Geri dönebilirsin mızmız." Dönüp arkama baktığımda evden fazla uzaklaşmadığımızı gördüm. Abim birazdan çıkardı ve onunla tekrar karşılaşamazdım. Önüme dönerek bakışlarımı ona çevirdim. "Benden her zaman yardım istemiyorsun. Bunu kaçıramam. Seninle alışveriş eğlenceli olabilir." "Hiçbir şeye karışmayacağımı söylemiş miydim?" Kaşlarımı çattım. "Derken? Ne demek karışmayacağım? Ben tek başıma mı halledeceğim her şeyi?" "Hayır. Ben bira alırken sen de mutfak için gerekli olan diğer şeyleri alacaksın." Bu adar rahat ve umursamaz konuşmak için çok çaba gösteriyor muydu acaba? "Bira mutfak için gerekli bir şey mi?" "Vişne suyundan daha gerekli." Ses tonu alaylı çıkmıştı. "Merak etme sen alışverişi yaparken yanında olacağım. Sevmediğim şeyleri almana müsaade etmem." Bir an onun sevip sevmediği şeyleri merak ettim. Ama dilimin ucundaki kelimeleri zorlukla uzaklaştırdım. "İyi madem." "İstersen senin için de vişne suyu alabiliriz." Şaşkınlıkla karışık bir sırıtışı ona gönderirken görmediği için şükrediyordum. "Benim için mi?" "Bana geldiğinde sana bira veremeyeceğime göre başka bir seçenek göremiyorum. Bir de portakal suyu var." "Sever misin?" "Evet." "Ben de severim." dedim gülerek. Ama onun umursadığı pek söylenemezdi. Dümdüz yola bakarken ben de bakışlarımı önüme çevirdim. Onunla böyle yan yana yürürken her şeyi unutuyordum. Hem gereksiz hacmi, hem de Giray'ın birlikte olduğu kızları. Koluma değen şeyle irkildim. Giray kolumu tutarak beni durdurdu. İfadesiz gözlerle bana bakıyordu. Sorarcasına ona baktım. Başıyla kırmızı ışığı gösterdi. "Neyin var?" "Hiçbir şey." dedim gülmeye çalışarak. "Yüzündeki yapmacık gülümsemeyi sil. Gerçek olmadığını bilecek kadar tanıyorum seni." Gözlerimi kısarak ona baktım. Beni tanıdığını mı söylüyordu? "Gerçekten, gelmek istemiyorsan evine dön. Seni zorlamışım gibi davranmaktan vazgeç" Dönüp yürümeye başladığında yayalar için yeşil ışığın yandığını gördüm. Peşinden hızla giderken bir anda durdu ve arkasına baktı. Gerçekten gideceğimi mi düşünüyordu? Onunla vakit geçirmeyi her şeyden çok istiyordum. "Hayır, gelmek istiyorum." dedim bir çırpıda. Birkaç saniye kaldırımda bana baktı. Uzanıp bileğimi tuttu ve yürümeye başladı. "Buradan istediklerimizi alabiliriz." diyerek parmağımla karşıdaki marketi gösterdim. Ama durmadan yürümeye devam ediyordu. Adımlarına ayak uydurmaya çalışırken oldukça zorlanıyordum. "Alışveriş yapacağımızı sanıyordum. Nereye gidiyoruz?" Bir anda durduğunda sırtımın duvarla buluştuğunu hissetmem bir oldu. Bana olan bakışlarını çözmeye çalıştım ama bu sefer ne sinirliydi, ne de öfkeli. Yutkunarak boğazımı temizledim. "Ne oldu?" Bakışlarını kaçırarak uzaklara bakmaya başladı. Uzanıp kolunu tuttuğumda çekeceğini sandım ama önce kolundaki elime, sonra da bana baktı. Yaklaşarak iki kolunu başımın etrafına siper etti. Kendimi kapana kısılmış gibi hissediyordum. "Ne hissediyorsun Seçil?" Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Ne hakkında?" "Benim yanımdayken ne hissediyorsun?" Sağ elini kaldırarak yanağıma koydu. Başparmağını yavaşça oynatarak daireler çizerken mayıştığımı hissettim. Kalp atışlarımı duymasından korkuyordum. "Ben, bilmiyorum. İyi hissediyorum." "Korkmuyor musun?" Tereddütle başımı iki yana salladım. Korktuğum o değildi. Ona karşı hissettiklerimdi. "Her söylediğimi kabul ediyorsun mızmız. Seninle uyuyacağımı söylediğimde bana sorun çıkartırsın sanıyordum. Ama sanki sen de istiyormuş gibi hemen kabul ettin. Benim nedenim belli. Sen neden bana karşı bu kadar kolaysın?" Cevap vermedim. Ne söyleyebilirim ki? Davranışlarımın bir tek ona karşı böyle olduğunu fark etmişti. "Benim yanımda kendini iyi hissetme. Her an her şeyi yapabileceğimi düşünerek kal yanımda. Ben Yusuf değilim Seçil." Gözlerimi kaçırdığımda nefesinin yanağımı okşadığını hissettim. Lafı nereye getirdiği açıktı; Ben asla Yusuf gibi olamam demek istiyordu. Bana vermek istediği mesaj ise Asya gibi hissetmememdi. Bunu söylemek için biraz geç kalmıştı. "Peki, ben korkmalı mıyım?" Bakışlarımı ona çevirdim. Yüzü yine ifadesizdi. Duygularını nasıl bu kadar iyi saklayabiliyordu? Ondan hoşlandığımı düşünüyordu. Bu kadar çok mu belli ediyordum? Başımı yavaşça iki yana salladım. "Korkmanı gerektirecek bir şey yok. Sana karşı bir his yok içimde." Başını sallayarak yavaşça uzaklaştı. "Şimdi alışverişe başlayabiliriz." Elleri ceplerinde yürümeye başladığında derin bir nefes alarak arkasından yürümeye başladım. Ondan hoşlanmam onu korkutuyor muydu? Ona söylemeyecektim ama korktuğu çoktan başına gelmişti. ***
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD