1

1257 Words
Bir şey var aramızda Senin bakışından belli Benim yanan yüzümden Dalıveriyoruz arada bir İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki Gülüşerek başlıyoruz söze Bir şey var aramızda Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek Fakat ne kadar saklasak nafile Bir şey var aramızda Senin gözlerinde ışıldıyor Benim dilimin ucunda Nahit Ulvi Akgün ♠️ Ne zaman bitecek bu içimdeki dinmek bilmeyen yangın? Ne zaman son bulacak içimde yılların biriktirdiği hasret? Hep böyle mi devam edecek hayatım? Ben mutlu olmayı hak etmiyor muyum? Kafamın içinde aynı sorular gezinip durdu. Ellerim başımın altında yastık görevi yapıyorken, gözlerim boş tavana kilitlenmiş bir haldeydi. Biri çekip kurtarsın beni bu ıstıraptan, kim olursa olsun buna razıyım ben... Odamın kapısı tıklandı ben ses çıkarmayınca kapı yavaşça açıldı, babamın yüzünü gördüğümde diğer tarafa dönüp sessiz kalmaya devam ettim. "Hâlâ hazır değil misin kızım?" dedi. "Ben gelmeyeceğim, sen diğer ailen ile gidebilirsin." dedim sakinlikle. Bugün babamın şirketinin onuncu yılıydı, bugüne özel bir davet vardı. Lüks bir mekanda bunu kutlayacaklardı. Ortaklar, bir çok çalışan ve onların aileleri. "Aslı yapma kızım böyle." dedi babam bir kez daha. Gözlerimi kırpıştırıp yattığım yerde oturur pozisyona geldim. "Şimdi mi hatırladın bir kızın olduğunu? Annemi terk ederken, onun cenazesine bile beni göndermezken, yeni bir kadın ile evleneceğini söylerken bir kızın olduğunu hatırlıyor muydun?!" dedim hiddetle. Derin bir soluk verdi, yavaş adımlarla odamın içine girip kapıyı kapattı. Yatağıma oturup elime dokundu ancak ben hiç bir şey hissetmedim o an. "Her şeyde haklısın ancak..." gözlerini kaçırdı. "O davete sensiz gidersem, eksik hissedeceğim. Benim bir ailemde sensin." derin bir nefes verdim. Ağlamamak için gözlerimi kırpıştırdım ancak gözlerimin içi çoktan sulanmıştı. "Diğer ailenle gidebilirsin." diye kısa bir cevap verdim babama. "Lütfen." dedi babam yalvarır bir halde. "Yemin ederim başka bir şey istemeyeceğim senden, yeter ki bu güzel günümde yanımda ol.'' her ne kadar gitmek istemesem bile karşımda baba sıfatıyla duran adamın yalvarmasına dayanamadım, bana onca şey yapmış olsa dahi... Defalarca kirpiklerimi kırpıştırdım, çaresizliğin içerisinde ne yapacağımı bilmeksizin kıvrandım. Acizce oturduğum yerde durmakla yetindim. Sessizliğimi korumaya devam ettim, tıpkı bir ip misali dudaklarım düğümlendi. Babam yavaşça yatağımdan kalktı sırtını bana dönerek kapıya doğru ilerledi, çıkmadan önce ise tekrar konuştu. "Seni aşağıda bekliyor olacağım kızım, bir saat içerisinde gelmezsen anlarım." kapı kapandı. Yutkundum. Yutkunuşumun ardından boğazımda ağrılar hissettim. Gözlerim çoktan yanmaya başladı, yüreğimde yılların sebep olduğu bir ağrı oluştu. Beynimin içi çöplükten farksızdı, karmakarışıktım. Ne yapacağımı bilmeksizin ellerim kollarım bağlı duruyordum. Alt dudağımı ısırırken buldum kendimi, aynadan süzdüm yıpranmış halimi. Kararsızlıkla ayağa kalktım, dolabıma doğru ilerleyip elbise seçmeye karar verdim. Lanet olsun içimdeki merhamet duygusuna. Derin yırtmacıyla ve kumaşının parlaklığıyla, üzerimde sanat eseri duracağını düşündüğüm saks mavisi elbiseyi yatağımın üzerine bıraktım. Derin yırtmacından ziyade uzun kuyruğu, straplez dekoltesi ayrı bir hava katıyordu. Tekrar dolabıma dönerek gümüş renginde, parlak taşlarla süslenmiş bantlı topuklu ayakkabıyıda çıkarıp makyaj masamın önüne oturdum. Aynadan solgun yüzüme baktım. Kaç ay geçti annemin ölümünden bilmiyorum, hatırlayamıyorum çünkü beynim işlevini yitirmiş gibiydi. Yüzünü henüz göremediğim, ama varlığını hep kalbimde taşıdığım canım annemin cenazesine gidemediğimden bedenime yansıdı tüm kederim. Size hissettiğim duyguları yaşatamam ama bir kaç cümleyle belki anlatabilirim. Son bir kaç aydır kalbim yaşadığım çöküntü nedeniyle çok sızlıyor, artık kalbimin atmasını istemiyorum çünkü attıkça canım daha fazla yanıyor. Her defasında susup içime atıyorum tüm öfkemi, kinimi, söylemek isteyipte söyleyemediklerimi. Lakin kolumdan tutup beni bir uçurumun kenarına bıraksalar, saatlerce feryat etmekle yetinirim. Çünkü kaldıramıyorum artık yaşanılanları, bu ağırlığın altında eziliyor narin bedenim. Birisi nasılsın diye sorsa, iyiyim demekle yetiniyorum. Halbuki iyi değilim ben. İyiyim kelimesinin içinde boğuluyorum, onlar iyi olduğumu sanıyorlar. Ben ölürken, onlar yaşadığımı sanıyorlar. Ne annemi görmeme müsaade ettiler, nede toprağını. Bana anneme ait olan her şeyi zehir zıkkım ettiler. ♠️ Elbisemin eteklerini tutup merdivenlerden aşağı inmeye başladım, salondan duyduğum sesler babamın eşine aitti. "Ne diye bekliyoruz biz bu kızı? Gelmeyeceği belli. Geç kalacağız hayatım, hadi gidelim." "Fuat amca belki gelmek istemiyordur, onu gelmesi için zorlayamazsın. Biz gidelim, o başını dinlesin." Sesli bir nefes veriş sesi duydum, adım sesleri yaklaştığında olduğum yerde kalmaya devam ettim. Babamı merdivenlerin ucunda gördüğümde, başını bana doğru çevirdi. Ayak ucumdan, saç tellerime kadar süzdü beni. Gözlerinde anlamlandıramadığım duygular belirdi, dudakları hafifçe kıvrıldı. "Geleceğini biliyordum kızım." dedi parlayan gözleriyle. Arkasından onun eşi ve kız kardeşim geldi, bana dikkatlice bakıyorlardı. "Bir dahakine böyle olmayacak." dedim soğuk tavırla. "Bir daha benden böyle bir şey isteme." sadece başını salladı. "Hadi geç kalacağız, gidelim artık." Son basamaktanda inip babamın peşinden ilerledim, hemen önümüzde belirlenen lüks siyah rengindeki aile aracının kapısı açıldı. Kimseye tahammül etmeden binip yerimi aldım. Yanıma üvey kardeşim, karşımıza ise babam ve onun eşi bindi. Araç kapı kapanır kapanmaz hareket ederken, babamın eşi bana bakarak burun kıvırdı. "Aslı bu kıyafet sencede fazla olmamış mı? Alt tarafı şirketin kutlaması var." Babamın eşiyle şu ana kadar pek bir samimiyetimiz olmadı. Olmasıda imkansızdı. Çünkü kendisi bencil, kıskanç bir kadındı. Benim varlığım bile onu rahatsız ederdi, fakat konu kendi kızı olursa gözü hiç kimseyi görmezdi. Şimdide kendince bana laf sokmaya çalışıyordu. "Bu kıyafet mi fazla?" dedim gözlerimi kırpıştırarak. Sonra onun giydiği gri parlayan pullu rüküş elbisesine bakıp güldüm. "En azından disko topu gibi parlamıyorum." dememle babamın gözleri beni buldu. Dudaklarını aralayıp bir şeyler söylemeye hazırlandı, sonra vazgeçip eşine döndü. Ona uyarıcı bakışlar attı. Onlar kendi aralarında konuşurken kulağımda bir fısıltı hissettim. "Annemden daha güzel olmuşsun Aslı." fısıltının sahibi üvey kardeşimdi, ona doğru döndüm. Bana ilk defa sıcak kanlı bir tavırla yaklaştığını gördüğümden garipsedim. Bu eve geldiği geleli ilk defa benimle konuşuyordu. "Teşekkür ederim, sende güzel olmuşsun." Ve ben ilk defa ona bu kadar sıcak kanlı davranıyorum. Pembe dudaklarından gülücükler saçtı, içimin ısındığını hissettim. Büyük gözleriyle beni bir kaç kez daha süzüp önüne dönmeye karar verdi. Başımı tekrar cama çevirdiğimde yüksek lüks bir mekanın önünde durduk, kutlamanın nerede yapılacağı hakkında hiç bie fikrim yoktu. Büyük ihtimalle hem yemek yenilecekti, hemde eğlence olacaktı. Babama bu konu hakkında da bir şey sormak istememiştim. Arabanın kapısı yavaşça açılırken ayaklandım, basamaklardan inip eteklerimin uçlarından tutup hafifçe kaldırdım. Hangi yöne gideceğimi bilmediğimden babamı beklemek zorunda kaldım, eşinin elinden tutmuş arabadan inmesine yardımcı oluyordu. Keşke başka bir kadınla değil, annemle inseydin bu arabadan baba. İşte o zaman dünyalar benim olurdu. "Aslı?" babamın seslenişiyle kendime geldim, hemen dalıveriyordum düşüncelere. "Geliyorum." demekle yetindim, peşlerinden bir yabancı gibi ilerledim. Onlar önden gittikçe ben arkalarından gidiyor, sanki babamın evladı değilmiş gibi davranıyordum. Mekanın içine varabildiğimizde gürültülü bir ortamla karşılaştım. Bu tarz ortamlara pek alışkın olmadığımdan babamın peşinden ayrılmamaya karar verdim. Babam gözlerimin içine bakıp gülümsedi, "Şu masaya oturalım mı kızım?" "Siz nereye oturmak isterseniz oturun, benim fikrim bir şey değiştirmeyecek." dedim. "Tamam oraya oturalım, gelin hadi." babamın dediği masaya ilerleyip sandalyelere oturduk. Biraz etrafa göz atmak istedim. Erkekler farklı takımlarla, kadınlar ise renkli renkli abiyelerle salonun içinde geziyorlar birbirleriyle sohbet edip gülüşüyorlardı. Babam, eşi ve üvey kızıda kendi aralarında sohbetler edip gülüşüyorlardı. Ara sıra kahkahalar atılırken, ben ise kenarda susmuş öylece onları izliyordum. Beni görmüyorlardı, fark edilmiyordum. Lavaboya gitmek için yavaşça ayağa kalktım. "Ben lavaboya gidiyorum." beni duymadılar. Çantamı alıp elbisemin eteklerini tuttum, hızlı adımlarla geldiğim yöne gitmeye başladım. İçimdeki sinir artarken alt dudağımı ısırıyordum. Bende onun kızıydım! Beni neden fark etmiyordu? Madem böyle yapacaktı, beni ne diye çağırmıştı bu sikik davete! Neymiş efendim, bensiz yapamazmış! Bensiz eksik hissedermiş! Omzumun üstünden geriye bakarak yürümeye devam ettim. Bensiz gayette güzel geçiyor vakti. Yokluğumun farkında bile değil. Aptal kafam! Ne diye inandım ki bu adamın iki sözüne? Bir iki saniyeliğine baba olduğunu hatırlıyor, sonrasında baba olduğunu unutuyordu. Başımı çevirip sol koridora girdim, koridordan gelen kadının önünü keserek lavabonun nerede olduğunu sordum. "Şurada..." "Teşekkürler." hızlı adımlarla ilerleyip, önüme çıkan ilk kapıyı açıp sertçe kapattım kapıyı. "Aptal kafam! Ne diye inanıp gelirsin ki? Gelmemeliydim buraya. Lanet olsun gerçekten!" "Hanımefendi yanlış yere girdiniz sanırım." duyduğum erkek sesiyle korkuyla irkilip, gözlerimi fal taşı gibi açtım. Koca bir siktir!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD