yaşamak istiyor musun?
Bölüm:1
Yaşamak İstiyor Musun?
Alnında kötü bir şeyler olacağının alameti gibi atıp duran damarlar her nefes alıp verişinde daha da belirgin hale geliyordu. Derin bir soluk alırken hiç bırakmamayı düşündü, ardından nefesini soğuk gecede bıraktığı sisli haleleri müthiş bir haz alarak izlemek için her zaman yaptığı gibi yavaş yavaş verdi. Aptalca düşünüyordu, mantığını yitirmeye belki de şimdiden başlamıştı, geç, tüm bunlar düşünüldüğünde akıl sağlığını kaybetmesi olağan değil miydi? Düşüncelerin zihnine akın etmesiyle düzelmeye yeni yeni başlayan kalp atışları yine eski haline dönmüştü işte!
-''Harika(!)''
diye, ufak bir inleme yükseldi dudaklarından. Ellerinin içerisinde hala alevi hissediyordu, geçmiş bir hatıranın anısıyla avuç içleri yanmaya başladı.
''Hayır, hayır!.. Hiç sırası değil!''
diye mırıldanırken, sesine yabancılaşmaya başladığının farkındalığıyla korkudan titredi. Şu an olamazdı, tamamen görünmez olması gerekirken olmazdı. Paniğe kapılmamak için nefeslerini saymaya başladı, deneyimleri ona paniğinin moirasını kontrol etmeyi zorlaştırdığını göstermişti. Eğer paniklerse her şey çok daha kontrol edilemez olacaktı.
-''Bu düşüncelerin şu an bir faydası olmuyor Liliana.''
dedi, cılız ve olmak istemediği kadar aşina olduğu sevecen sesiyle moirası.
-''Bundan nefret ediyorum. Bundan nefret ediyorum. Bundan nefr...''
nefret söylemlerini alışık olduğu uysal halinden çok başka bir asabiyetle bıçak gibi yarıda kesti moira:
-''Seni duyabiliyorum Liliana ve bu sözler hiç de hoşuma gitmiyor!''
Ellerini bu sanki onu susturacakmış gibi kafasının etrafında görünmez haleler çizerek salladı, hiddetle bağırdı:
-'' Dinleme o halde!''
Moirası inatçı çocuğunu teskin etmeye çalışan bir anne gibi şefkatle sardı onu,
-''Biz bir bütünüz Lilia ve biliyorsun ki...''
Gözlerini kılcal damarlarında akan kanı hissetmesine neden olacak kadar sıkı kapattı, bu onun difesasıydı. Kendini bildi bileli kaçmak istediği birçok felaketten böyle kurtulmuştu. Gözlerini yumup zona di difesasına sığınarak... Evet zona di difesasındaydı, onu burada hiç kimse huzursuz edemezdi. Ama neden hala huzursuz hissediyordu? Belki de moirasını görmezden gelerek ona haksızlık etmişti? Gözlerini açtı, fısıldar gibi:
-'' Orada mısın?''
diye sordu, sesi gecenin karanlığına karıştı ve yok oldu, sonsuz sayılabilecek kadar bir süre moirasının aşina olduğu sevecen sesini duymayı bekledi ve sonunda ümidini yitirip umutsuz insanlara has şekilde omuzlarını düşürdü. Onu şimdi yalnız bırakması adil değildi, yalnızlığını belki de ilk kez bu kadar keskin bir acıyla hissetti.. Sanki elini kesip tuz basmıştı da acı dinmiyordu, gözünden bir damla acı tuzlu göz yaşı aktı. Kendini koyvermişti ki... Moirasının daha önce hiç duymadığı kadar kararlı ve tok sesiyle irkildi:
-'' Aptal çocuk, yaşamak istiyor musun? Beni takip et, Persephone'yi bulmamız gerek! Kadim sır yeteri kadar saklı kaldı, gerçekler artık gün yüzüne çıkacak...''