Gerçeklerin Kalbine Yolculuk

496 Words
Bölüm:9 Gerçeklerin Kalbine Yolculuk Karanlık geri çekilmişti ama gölgeler hâlâ bir yerlerde bekliyordu. Belki de yüreğinin içinde... Tünelin duvarlarında yankılanan sessizlik, zaferin değil yaklaşan fırtınanın habercisiydi. Liliana elindeki güçten korkuyordu. Güç beraberinde her daim belayı da getirirdi. Teyzesinin gözleri hala buğuluydu. Gözyaşlarını sert bir hareketle silip zayıflığından silkinip sıyrıldı. Bir an için rahatlama, ardından gelen o tanıdık her an için tetikte olma hâli... Bundan sonraki hayatı böyle mi olacaktı? Her an incecik bir pamuk ipliğinde yürüyen bir cambaz misali tehlikede. Endişe ettiği şeyi ölçüp biçince gülmeden edemedi: Sanki şu ana dek yaşamında daima pamuklara sarılmıştı da, bu gerçek elindeki gücü öğrenmesiyle değişmişti... Kendi kendine gülüşünü mümkün olduğunca seri kestirip attı. İçinden, iyice teyzeme benzemeye başlıyorum, diye geçirdi. Evet kısa bir süre öncesine kadar yaşadığından birhaber olduğu teyzesine... Lilian, ellerini gücünü avcunun içinde hissetmek ister gibi yumruk yaparak derin bir nefes aldı. Nefesini verirken dikkatli ve kontrollüydü. Kalbindeki sıcaklık, kolyesinin içindeki kan kırmızı taşla birdi sanki. Taşın içindeki kadim gücü, yıllar boyu Rossi soyunun kutsanmış kadınlarının ruhunu hissediyordu. Bu his kalabalık hissettirmişti. İyi anlamda. O kadar uzun süredir yalnızdı ki soyunun kadınlarıyla kurduğu bu mental bağ yalnız gücünü değil maneviyatını da doyuruyor besliyordu. Liliana artık tek başına hissetmiyordu. Klemente’nin sesi sanki hâlâ içindeydi, ama bu kez fısıltıdan ziyade bir gibiydi. Kanıyla bir atıyor, kalbinin içinde pompalanıyordu. Damarlarında dolaşıp duran her bir zerreyi hissederken elinde olmadan ürperdi. Tüyleri diken dikendi. “Gitmemiz gerek çocuğum,” dedi Ri teyze.“Burası artık bizim için güvenli değil.” “Peki nereye?” Sorusunda yanıt arzusundan çok yıllar boyunca bu arzuyla kavrulduktan sonra sonunda korunup kollanan bir çocuğun manevi doyumu vardı. Ri teyze sanki içini görüyordu, onun dile getirmediklerini anlamış gibi başını önüne eğdi. Derin bakışlarında yılların yüküyle karışık pişmanlığını taşıyordu. Yeğenini daha erken yanına almalıydı. Hiç bir çocuk bu kadar süre sevgisiz kalmamalı, diye içinden geçirirken göğüs kafesi güç alınmış bir nefesle inip kalktı. Biraz sonra söyleyeceklerine onu hazırlamak ister gibi merhametli bakışlarını sevgiyle yeğenine yöneltti: “Alba’ya küçüğüm. Belki bu ismi hiç duymadın ama boynundaki kolyeyi ilk taktığın andan beri yıkımlar kentini hissediyor olmalısın. Bir zamanlar diyarın en görkemli şehriydi orası. Taa ki birileri daha fazlası isteyene kadar... Neyse bunlar uzun konular, konuşması faydası olmayan çürümüş ve koflamış. Bilmen gereken Klemente’nin ilk tapınağının kalıntıları orada, çocuğum ve öğrenmeni arzu ettiğim atalarımızın bilgeliği, hâlâ o taşların arasında saklı.” Alba... İsim Lilian’ın zihninde yankılandı. Yankı bomboş kafatasının içinde gitti geldi, geri döndü. Lilian kalbinde müthiş bir acı hissetti. Göğsüne bir hançer yemişti sanki...Bilmiyordu, hiç duymamıştı bu ismi ama bir parçası sanki çoktan oradaydı. Lilian o an yolculuğunun ona ait olan kayıp parçayı arayıştan ibaret olduğunu anladı. Adını bile duyunca içi titremişti. Avcunun içindeki bu gücü zaman içerisinde tutmuş kadınların kaderini, yazgısını derinlerinde hissediyordu. Hissedemediği tek yazgı kendininkiydi. Kaderin elleri, onu yazgısının yazılı olduğu o yere sessiz sessiz itiyor gibiydi. Yıllar sonra kaderin bir araya getirdiği teyze ve yeğen yola koyuldular. Bu uzun bir yol olacaktı ve zorlu. Liliana sessizdi ama moirası hiç olmadığı kadar heyecanlı ve susturulamaz: Hadi Liliana başlıyoruz!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD