Bölüm:2
Öfkenin Rengi
Kraliçenin odasında hışımla dört döndüğünü gören hizmetkarları birer birer ortadan kayboluyordu. Böyle zamanlarda en iyisi kraliçenin bakışlarından uzak olmaktı ve saray ahalisindeki her canlı da bunu bir bir deneyimlemişti,sarayın en yüksek kulesinden güçlü olduğu kadar merhametsiz kraliçenin haykırışları yükseliyor ve ölü ormanın dört bir yanında yankılanıyordu:
"Bunca sene, bunca emek!..Hepsi niçin?!.Aptal bir çocuğun şımarıklığı her birini mahvetsin diye! Lanet olsun sana Kerberos'un efendisi yüce Hades..."
Hanımını uyarmak isteyen sadık hizmetkarı,sihir üstadı Louvré sözlerini yarıda kesti:
"Yüceler yücesi kraliçem, ileri gidiyorsunuz, tanrıların hışmına uğrarsak ne tacınız kalır ne de tahtınız..."
Ama bu sözler kraliçenin öfkesini alevlendirmekten başka bir işe yaramadı:
"Üstat dilinden olmak için bu geceyi mi seçtin?! Başımda bin gece bir bela olduğu için bereketli Rhea'ya şükret aksi takdirde dilini köpeklerime yem ederdim!"
Kraliçenin öfkesini üstüne almaktan çekinen üstat sözlerini yumuşatarak yineledi:
"Kudretli efendimiz tacınızdan da tahtınızdan da sual olmaz ama böyle feci bir halde bir de tanrıların gazabını üzerimize çekmek niye? Giornata di resistenza unutulursa Tanrılar o felaket dolu günü bize tekrar yaşatırlar"
Üstadın sözlerini pürdikkat pusuda kendi sırasının geleceği anı kollayarak dinleyen hükümdar naibi Mazunda alaycı kahkahasıyla böldü:
"İhtiyar Louvré sus artık biricik efendimizin canını sıkmaktan başka işe yaramıyorsun, adı şanlı kraliçem sizce de üstat artık vazifesini yerine getiremeyecek kadar yaşlanmadı mı? Baksanıza aklı kellesini cüssesinde tutmaya yetecek kadar bile işlemiyor..."
"Sözlerini kulakların duysun! Yerini bil Mazunda sen daha tahta ata binerken ben bu hanedana hizmet ediyordum, kraliçemizin aklıyla oynamak senin ne haddine!"
Bariz imalarla dolu güç savaşlarından bıktığını belli eden derin bir iç çekişin ardından kraliçe kükredi:
"İkiniz de kesin sesinizi yoksa bu lanet gecede bebeklerim sayenizde güzel bir ziyafet çekecek!"
İhtiyar Louvré ve Mazunda kraliçenin açık tehdidi ile sessizliğe büründüler, ikisinin de kraliçenin bebeklerim diye sevdiği besili aslanlarının midesinde istirahat etmek istemedikleri aşikardı. Derin sessizliği kraliçenin öfkeli çığlığı bıçak gibi böldü:
"Bana Olina'yı çağırın!Hemen!"
Hizmetkarları huzurundan emrini yerine getirmek üzere hızla uzaklaşırken kraliçe sabırsızlıkla parmaklarını birbirine vurmaya başlamıştı bile. Bu zihninde menfur bir şeyler tasarladığının bariz işaretiydi. Geniş alnı ter damlacıklarıyla kaplanmış, her daim gerginlikle kalkan sivri burnu öfkeyle solumaya başlamıştı. Kan kırmızısı boyadığı dudakları kafasında bir şeyleri tartar gibi büzülmüştü ki; Elleri sırtında sıkı sıkı bağlanmış, bir zamanlar gözlerinin olduğu çukurlar kara bir şeritle örtülmüş ince yapılı bir kız hizmetkarların kolunda içeri iteklene iteklene getirildi. Diz çökmekten başka seçenek bırakmayacak halde yere sabitlenen kız, soluk benzini yüzüne dökülen turuncu saçlarıyla kamufle etmek ister gibi boynunu öne eğmiş efendisinin buyruğuna hizmet etmeyi bekliyordu. Öfkeden kısılan gözlerini sinsice kıvrılan burnu üzerinden solgun benizli veggenteye diken kraliçe gürledi:
"Tacıma göz diken alçak nerede?!Söyle!"
Aheste bir hareketle ellerini önce göğe uzatan Olina sonra toprağa avuçlarında gezdirirken, fısıldar gibi konuştu:
"Yüce efendi doğru soruları sormalı ancak öyle yanıltmaz gökler onu"
Sabırsızlıkla titreyen dudaklarına hakim olmakta zorlanan kraliçe öfkeyle bağırdı:
"Bana akıl mı veriyorsun seni küçük fare!"
İstifini bozmayan bol elbise yığınının içindeki ufak tefek karaltı sözlerini bir kelime degistirmeksizin tekrarladı:
"Yüce efendi doğru soruları sormalı ancak öyle yanıltmaz gökler onu"
Bu sefer sakinliğini insanüstü bir çaba göstererek koruyan kraliçe kızın ince boynunu kırmak ister gibi bir hareketten son anda vazgeçerken görece normal bir sesle:
"Tanrıları nasıl memnun edebiliriz?"
Kraliçenin boyun eğişinden zevk alır bir tatlılıkla yanıtladı veggente:
"Ulu efendimiz Tanrıları doyurmak için kan akıtmalı. Akan kan ancak ulu efendinin kanından olanın kanıyla kuruyacak."
Beklediği yanıtı almış olmanın memnuniyetiyle kan kırmızı dudakları hafifçe yukarı kıvrılan kraliçe veggentenin sözlerini tekrarladı:
"Akan kan ancak kanla kuruyacak..."