Efe ayaklarını yatağın kenarından sarkıttı. Öne doğru eğilip dirseklerini dizlerine yaslarken eliyle yüzünü sıvazladı. Göğsü öfkeyle aldığı derin nefeslerle inip kalkıyordu. Gözlerini sıkıca kapattı. Arkasından Berfin’in düzenli nefeslerinin sesi geliyordu.
Gözlerini ilk açtığında on dakika boyunca onu izlemişti. Bedeni tekrar arzuyla gerilirken aynı zamanda öfkeyle dolmuştu. Başkasını sevdiğini söylediği halde onun yatağına girmekte hiçbir sakınca görmemişti. İçinde büyüttüğü sevgiye yakıştırdığı Berfin’in yapacağı şey olamazdı bu. Onun böylesi basit bir kız olduğunu düşünmek öfkeden çıldırmasına sebep oluyordu. Ama işte gerçek karşısındaydı. Berfin onun yatağında vücudunda onun tutkusunun eseri olan izleri taşıyarak yatıyordu.
Efe ellerini yumruk yaptı. Öylesine öfkeliydi ki Berfin’i yatağından sürükleyerek çıkartmak, yüzüne öfkesini haykırmak istiyordu. Yine de onu seven kalbi buna engeldi. Hırsla yataktan kalktı. Dolabından bir eşofman altı alıp üstüne geçirdikten sonra banyoya girdi. Yerde dün geceden kalma kıyafetleri gördüğünde küfretti. Berfin’in bu kıyafetlerle buradan çıkması mümkün değildi. yüzünü yıkadıktan sonra banyodan çıktı. Berfin’in çarşaflara dolanan bedenine kısa bir bakış attıktan sonra dişlerini sıkıp odanın çıkışına ilerledi.
Kardeşinin odasına gittiğinde Deniz’in çoktan uyandığını gördü. Spor kıyafetlerini giymiş çıkmak için hazırlanıyordu. Efe’yi karşısında görünce şaşkınlıkla “Abi?” dedi.
Efe sıkıntıyla yüzünü buruşturup “Bana kıyafetlerinden versene” dedi. Deniz’in kaşları havalanırken Efe “Soru sorma Deniz kot, tişört, iç çamaşırı ver” dediğinde Deniz aklı karışsa da sessiz kaldı. Abisinin yüzündeki ifade onu buna zorlamıştı. Efe adeta patlamaya hazır bir bomba gibi görünüyordu.
Deniz kendi kıyafetlerinden çıkartıp ona uzattığında Efe elindekileri bir çırpıda alıp odadan çıktı. Berfin ise Efe odadan çıktığı an kapanan kapının sesiyle uyanmıştı. Gözlerini açtığında tanıdık odayı görünce afalladı. Sonra akşamdan görüntüler gözlerinin önüne gelmeye başladı. Bir anda doğrulduğunda kasıklarına ani bir sancı saplandı. Dişlerini sıktı. Nefes almaya çalışırken ilk başta ben yaptım diye düşündü. Ama kısa süre sonra bundan pişman olmadığını anladı. Efe ile olduğu için şanslıydı. Sarhoş olmamayı dilerdi. Keşke daha çok kendinde olabilseydi.
Gözünün önüne gelen görüntüler yanaklarını kızarttı. Efe’nin ona vahşice saldırışını aynı şekilde karşılık verişini hatırladığında utandı.
Banyoya gitmek için çıplak bedenine çarşafı dolayıp ayağa kalktığında odanın kapısı açıldı. Efe devasa bedeniyle karşısında dikiliyordu. İkisi de ilk başta dondu. Ne yapacaklarını bilemediler. Sonra Berfin gülümsemeye çalışarak günaydın diyecekti ki Efe elindeki çamaşırları yüzüne çarptı. Kıyafetler Berfin’in yüzünde ve bedenine çarpıp yere serilmişti. Berfin irkilerek gerilerken Efe “Üstünü giyip defol git buradan” diye bağırdı.
Berfin titredi. Gözlerini Efe’den yerdeki kıyafetlere çevirdi. Derdin derin nefesler aldı. Üstündeki çarşafı atıp yerdeki kıyafetleri toplamak için eğildi. Biran saçlarını geriye savurarak kafasını kaldırıp Efe’ye baktı. Efe iri gözlerdeki kederi gördüğünde afalladı. Berfin gözüne küçük bir kız çocuğu gibi masum görünmüştü. Sonra yüzündeki o ifade değişti. Yerini sert öfke dolu bakışlar aldı. Berfin önüne dönüp eşyaları alarak Efe’nin yüzüne bakmadan kendini banyoya attı. Efe tüm öfkesine rağmen onun çıplak bedenine bakmaktan kendini alamadı. Her şeye rağmen hala onu istemekten nefret etti.
Berfin banyoda kıyafetleri sıkıca kavramış öylece durdu. Gözlerini yerdeki sabit bir noktaya dikerken dişleri gıcırdadı. Hayatında daha önce hiç bu kadar aşağılandığını hatırlamıyordu. En sevdiği kişi tarafından böylesi aşağılanmayı hayal dahi edemezdi. Kıyafetleri üstüne geçirdi. Yüzüne her zamanki zırhını taktı. Umursamazlık yıllardır ustalaştığı bir oyundu. Annesine karşı yıllardır takındığı maskeyi şimdi Efe’ye karşı takınma zamanı gelmişti.
Banyodan çıktı. Efe’ye yine bakmadı. Odanın çıkışına ilerlerken Efe burnundan soluyarak onu izliyordu. Öylece çekip gitmesine ve hiçbir şey demesine daha da öfkelendi.
“Bu kadar aşağılık bir kadın olacağını düşünmezdim”
Berfin arkasından yükselen sesle durdu. Efe’ye döndüğünde bedeni titriyordu. Efe onun yüzündeki öfkeli ifadeyle daha da çıldırdı. Burada sinirlenmesi gereken tek kişi oydu. “Bir fahişe gibi yatağıma girmekten çekinmedin” diye bağırdı. İşte o zaman Berfin’in gözünden bir damla yaş süzüldü.
Berfin yutkundu. Yüzünü buruşturup ona aciz bir varlığa bakarmış gibi baktıktan sonra “Değmezmişsin” dedi. Arkasındaki kapıyı açıp odadan çıktı.
Koridorda Deniz ile karşılaştığında göz göze geldikleri kısa anda Efe’nin söylediklerini duyduğunu anladı. Uzun zamandır orada dikiliyor olmalıydı. Koşarak koridordan geçip Barış’ın evine geçti. Sitenin çıkışına en yakın olan ev onun eviydi. Evin içinden aşağı indiğinde koltukta sızmış Barış’ı görmedi. O da dün gece Hira faciasından sonra çaresizce eve gelip içerek geceyi sonlandırmıştı.
Berfin otoparka ulaştığında o sıra nöbetten çıkan Tekin ile karşılaştı ancak Tekin’in selamını görmezden geldi. Güvenlik kulübesinden motorunun anahtarlarını alıp oradan hızla uzaklaştı.
Deniz, Berfin’in koridordan geçip kayboluşunu izledikten sonra öfkeyle abisinin odasına girdi. Arkasından kapıyı öyle bir hızla çarptı ki yatakta oturmuş iki eliyle kafasını kavrayan Efe öfkeyle ayağa dikildi. Gelenin Berfin olduğunu düşünerek “Sana defolup gitmeni söyledim” diye bağırdı.
Karşısında öfkeyle ona bakan kardeşini gördüğünde “Deniz?” diye mırıldandı.
“Nasıl böyle bir şey yaparsın ha?” diye öfkeyle bağıran Deniz abisine nefretle bakıyordu. Efe uyarırcasına “Deniz!” demişti ki Deniz “Onu nasıl böyle aşağılarsın? Kimsin sen? Benim abim bir kadına böyle aşağılık bir şekilde davranmaz” diye bağırdı.
“Deniz bilmediğin şeyler var” diye haykırdı Efe. Deniz ise dik duruşunu hiç kaybetmeden “Berfin’den söz ediyoruz abi! Senin çocukluğundan beri taptığın kadından! Söyle bana hangi neden ona böyle davranmanı açıklar. Hiçbir kadın hak etmez senin yaptığın adiliği” dedi. Efe öfkeyle haykırıp yumruğunu duvara indirdi. Yaptığıyla kendisi de gurur duymuyordu. Kardeşinin üstüne gelmesiyle öfke ve utanç harmanlanmış dengesini tamamen kaybetmesine sebep olmuştu.
Efe “Hiçbir şey bilmiyorsun!” diye haykırırken Deniz “Sen benim abim olamazsın” dedikten sonra arkasını dönüp odadan çıkmıştı. Arkasından Efe’nin ulumaya benzer öfkeli haykırışlarını ve kırılan cam sesleri yükseldi. Deniz umursamadan koşarak evden çıktı. Duru ile kapıda karşılaşmışlardı. Şaşkınca ona bakarken “Neler oluyor?” dedi. Efe’nin odasından sesler yükselmeye devam ediyordu. Bu gidişle az sonra herkes ayağa kalkacaktı. Deniz, Duru’ya cevap vermeden koşarak otoparka gitti ama geç kalmıştı. Berfin’in motoru yerinde yoktu.
Duru onun arkasından koştuğu için nefes nefese kalmıştı. “Deniz ne oldu?” derken ciğerlerine oksijen gitmesi için çabalıyordu. Deniz ona döndü. “İyi misin?” dediğinde Duru kafasını sallayarak onayladı.
“Hadi koruya yürüyelim” diyerek Deniz onu sitenin çıkışına yönlendirdi. Her sabah sitenin ilerisindeki koruda en az üç kilometre yürüyorlardı. Duru’nun yorulmadan yapabileceği en iyi spordu. Doktorun dediği gibi nefes egzersizini de yaptığında bazen daha uzun süre yürüdükleri bile oluyordu.
Koruya girdiklerinde Duru “Efe ile kavga mı ettiniz?” diye sordu. Deniz gözlerini attığı adımlara eğerken kafasını öne iki yana salladı sonra onaylarcasına yukarı aşağı salladı. Gözlerindeki dalgın ifade düşünceleri arasında boğulduğunu gösteriyordu. “Deniz gerçekten endişeleniyorum” diyen Duru’ya baktığında “Sorma Duru, benimle ilgili değil. Bu yüzden sana açıklayamam. Abime deli gibi öfkeliyim sadece bunu bil” dedi.
Duru aptal değildi. Akşam olanları hatırlıyordu. Efe’nin Berfin’e olan aşkını bilmeyen de yoktu. Yıllar önce aralarında ne geçtiyse Efe bir anda ülkeyi terk etme ihtiyacı duymuştu. Bu ani gidişinin sebebinin Berfin olduğunu herkes tahmin edebiliyordu ama ikili arasında ne yaşandı kimse bilmiyordu. Dün gece Efe, Berfin ile ilgileneceğini söyleyerek onu Barış’ın evine götürmüştü. Demek ki Berfin ile Efe arasında bir şey olmuştu ve Deniz abisinin haksız olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden üzerine gitmemeye karar verdi. Bilmesi gereken bir şey olsa Deniz ona anlatırdı.
Sessizce yürümeye devam ettiler. Koruda yukarı tırmandıkça bir ses duymaya başladılar. Biri acı dolu çığlıklarla tüm koruyu inletiyordu. Denizi ile Duru birbirine baktı. Çığlık atan kadın sesi tekrar duyulduğunda Deniz hızlandı. “Duru ben neler olduğuna bakmaya gidiyorum. Lütfen peşimden koşma, yavaş gel” diyen Deniz koşarak uzaklaştı. Duru korkuyla hızlanan nabzını yavaşlatmaya çalışarak hızlı yürümeye başladı ama koşamadı. Böyle durumlarda hastalığının ona ayak bağı olmasından nefret ediyordu. Acı dolu ses tekrar yükseldi. Her kimse çaresiz bir acıyla boğuştuğu belliydi.
Deniz ses yaklaştıkça yerde duran kadını gördü. her metrede şekil daha da belirginleşti. Kadın yerde oturmuş başını geriye atarak haykırıyordu. Her haykırışında elleri toprağı sertçe dövüyordu. Deniz onun Berfin olduğunu anladığında “Berfin!” diye bağırarak daha hızlı koştu.
Berfin ona seslenene sesi duyduğunda irkildi. Bakışları o yöne döndüğünde yanına yaklaşan Deniz’i gördü.
“Hayır” diye inlerken yerden hızla kalkmaya çalıştı ama dengesini kaybedip geri düştü. O kalkmadan Deniz ona yetişmişti. Yanında diz çöküp kollarını Berfin’e doladı. Berfin ondan kurtulmaya çalışırken Deniz daha sıkı sarıldı.
“Lütfen benden çekinme. Utanma. Seni en iyi anlayan benim” diye mırıldandı. Berfin onun koluna yapışıp bir süre durdu. Gözlerin sımsıkı yummuş nefes alırken sakinleşmeye çalışıyordu. Sonra onların genelde Duru ile yürüyüşe çıktıklarını hatırladı. Berfin özür dileyerek geri çekilip ayağa kalktı. “Gitmem lazım” diyerek motoruna ilerledi. Sesi şimdiden kısılmıştı.
Deniz de ayağa kalkarken “Kimseye bir şey anlatmam” diyerek onu temin etti. Berfin motorunu çalıştırırken kafasını sallayarak bir teşekkür mırıldandı. Motordan çıkan gürültüde sözlerinin duyulduğundan emin değildi.
Duru yukarı çıktığında Deniz yalnızdı. Korunun sessizliğinde yankılanan motor sesini elbette duymuştu. Deniz’in karşısında durduğunda ellerini beline yerleştirip nefes nefese onun gözlerine baktı. Sonra kafasını sallayarak “Tamam bir şey sormuyorum” dedi.
Duru yürüyüşten döndükten sonra duşunu alıp kahvaltı için odasından çıktı. Aynı anda misafir odasının da kapısı açılmış Helin görünmüştü. Duru onun misafir odasından çıktığını görünce içten içe sevindi. Nedensizce Toprak ile birlikte kalmadıkları için mutluydu. İkisi de gülümseyip “Günaydın” dedikten sonra sessizce aşağıya indiler. Duru artık kızın varlığına alışmıştı. Mecburdu, onu her gördüğünde yüzünü buruşturup evden kaçarsa her şeyi açık edeceğini biliyordu.
Aşağı indiklerinde anne, babası ve Toprak salondaydı. Yüzlerinden anlaşıldığı kadar ciddi bir konuşmanın içerisindeydiler. Duru onlara yaklaştı. Annesiyle babasının karşısındaki koltuğun arkasına yaslanırken “Neler oluyor?” diye sordu. Dirseklerini koltuğun arkasına yerleştirmiş öne doğru eğilmişti. Helin, ayakta duran Toprak’ın yanına giderken Duru o tarafa bakmadı. İlgisi anne ve babasının üstündeydi.
Kimse cevap vermediğinde Duru annesinin üzgün yüzüne bakarak “Anneciğim neyin var?” diye sordu. Eva iç çekerken Bora ayağa kalktı. Toprak’a sert bir bakış atarken “İstediğini yapmakta özgürsün” dedi. Duru annesinin gözlerini hüzünle kapatışını izledi. Babası ise hızlı adımlarla yanından geçip kapıya ilerledi. Duru tam ona seslenecekti ki Toprak “Baba lütfen beni anlamaya çalış” dedi.
Bu sözlerle Bora geri döndü. “Seni anlamıyorum öyle mi? Dört senedir senin için istediğin her şeyi yerine getirdim. İtalya’ya ilk gittiğin an seni uyardım. Oradaki şirketi uzaktan kontrol edebileceğin şekilde kurmanı söyledim. Şimdi karşıma geçmiş, hayatının burada değil İtalya da olduğunu söylüyorsun. Bu zamana kadar yaptığım tüm planları elinin tersiyle bir kenara atıyorsun”
Babasının söyleriyle Duru nefesini tuttu. Toprak’a dönüp “Gidiyor musun?” diye sorduğunda sesindeki duygu yoğunluğunun nedenini bir tek Toprak ile Helin anlayabiliyordu. Toprak onun gözlerine bakarken “Gitmem gerekiyor” dedi. Duru gözlerini kaçırıp başını eğdi. Onun yüzünden gitmek istediğini çok iyi biliyordu. Yine ve yine gidiyordu.
Eva ayağa kalkarak “Bu durumda sanırım iptal etmeliyiz” dedi. Bu sözleri eşine söylemişti. Duru annesine baktı. Gözleri hüzünlüydü ama yüzü gülümsüyordu. Annesinin tüm dikkati babasının üstündeydi. İkili birbirine bakarken sanki gözleriyle anlaştılar. Duru babasına döndüğünde onun omuzlarının çöktüğünü gördü. Kafasını onaylarcasına salladı. Neler oluyordu anlamıyordu. Tam soracakken Toprak ondan önce davranarak “Neyi iptal edeceksiniz” diye sordu.
Babası saatine baktı. “Önemli bir şey değil” derken annesine doğru yürüdükten sonra onu alnından öpüp onların duyamayacağı bir şeyler fısıldadı kulağına. Annesinin gülümsemesi biraz daha neşeli bir hal aldı. Sonra babası işe gitmesi gerektiğini söyleyerek evden ayrıldı.
Annesi kahvaltının arka bahçede hazır olduğunu söylediğinde hep beraber bahçeye çıkmışlardı. Masaya oturduktan sonra Toprak tekrar “Anne neyi iptal etmeniz gerekiyor?” dedi. Duru da dikkatle annesine bakıyordu. Onu üzen bir şey olduğu belliydi. Annesi onlara bakamdan “Önemli değil çocuklar” diyerek kahvaltısını yapmaya devam etti. Duru, Toprak’a baktı. Toprak da ona baktığında ikisi de huzursuzdu. Sanki önemli bir şeye engel olmuş gibi hissediyorlardı. Özellikle Toprak kendini suçlu hissediyordu. Babasının öfkesinin annesinin üzgün bakışlarının sebebi oydu.
Duru kahvaltısını yaparken düşünüyordu. Annesini bu kadar üzen şeyin ne olduğunu bulmaya çalışıyor bir türlü bulamıyorlardı. Oysa Toprak gelmeden önce anne babası çok neşeliydi. Her akşam onları dünya küresinin başında buluyordu. Aralarındaki neşeli sohbet Duru ne zaman gelse bozuluyordu tabi. Küre hemen bir kenara kaldırılırken o an konuşulan konu değiştiriliyordu. Duru çatalını domatese batırırken kaşlarını çattı. Aniden kafasını kaldırıp annesine baktığında “Dünya turu” dedi.
Annesi şaşkın bakışlarla kafasını kaldırdı. Annesinin yüz ifadesiyle Duru emin oldu. Heyecanla “Dünya turuna çıkacaktınız. O yüzden her akşam küreden ülke seçiyordunuz” diye bağırdı.
Annesinin yanakları kızardı. “Eh artık gerek kalmadı” diyerek gülümsemeye çalışıp suyundan bir yudum aldı. Duru bu kadar çabuk pes etmeyecekti. “Anne! Bunu erteleyemezsiniz. Düşüncesinin bile babamla seni ne kadar mutlu ettiğini gördüm.”
Eva buruk bir şekilde gülümserken “Evet, uzun zaman sonra babanla tekrar kendimizi genç hissetmiştik” dedi.
Duru, annesinin elini tutarken “Hala çok gençsiniz” dediğinde Eva kahkaha atarak “Olmadığımızı biliyoruz bebeğim” dedi.
Toprak onların konuşmasını dinlerken eliyle saçlarını karıştırdı. Şimdi neye engel olduğunu daha net anlamıştı. Kendi korkaklığı yüzünden annesi ile babasının mutluluğuna engel oluyordu. Eliyle yüzünü kapattı. “Üzgünüm” diye mırıldandığında annesi uzanıp onun elini yüzünden çekerek sıkıca tuttu.
“Toprak, senin suçun değil. Zaten imkânsız bir hayaldi. Baban şirketi seninle Tamer’e bırakıp uzun süre seyahatte yapamazdı. Beni mutlu etmek için kabul ettiğini biliyorum. Yani onu büyük bir yükten kurtardın aslında. Eminim seyahatin ilk haftasında geri dönüş yolunda olacaktık”
Toprak yerinden kalktı. Annesinin yanına gidip onu yanağından öperken “O zaman sana söz veriyorum gittiğinizde babam bir hafta sonra dönmeye çalışmayacak. İşleri ondan daha iyi yöneteceğimi ona kanıtlayacağım” dedi. Ardından “Size afiyet olsun” diyerek koşar adım çıkışa ilerlemişti.
Eva onun arkasından kocaman gülümsedi. Helin de gülümserken “Bu İtalya’ya gitmeyeceği anlamına geliyor sanırım” dedi.
Eva’nın gülümsemesi solarken “Ah çok üzgünüm Helin. Toprak seninle gelebilmek için bunu istemişti” dedi.
Helin gülerek kafasını iki yana salladı. “Ah hiç sorun değil Eva teyze. Merak etme Toprak ile uzaktan da idare edebiliriz”
Duru yüzünü buruşturdu. Helin’in gidip Toprak’ın kalacağına sevinmişti ama kızın kendinden bu kadar emin konuşması canını sıkmıştı. Demek ki Toprak, Helin’i gerçekten seviyordu. Aralarındaki mesafenin onlara engel olmayacağını bilecek kadar seviyordu. İçi sıkıntıyla doldu. Arktı kendisine bir yol çizmenin zamanı gelmişti. Ömür boyu Toprak’ın başkasıyla oluşunu oturup izleyemezdi. Toprak asla onu sevmeyecekti.
Toprak şirkete gittiğinde direk babasının odasına çıktı. Katta Tamer ile karşılaştığında Tamer selam vermeden “Lanet olsun Toprak, eniştemin söyledikleri doğru mu?” dedi.
Toprak elini onun omzuna koyup “Değil. Bende yaptığım yanlışı düzeltmeye geldim. Merak etme hiçbir yere gitmiyorum” dedi.
Tamer rahat bir nefes alırken “Şükürler olsun. Biran tüm yükün üstüme kalacağını düşündüm. Nereye kaçacağımı düşünüyordum. Sanırım uzaya da çıksam beni bulurdu” dedi.
Toprak gülerken onun omzunu sıkıp “Gidip babamla konuşayım. Sende bir yere kaçma” dedi.
Tamer arkasından “Koray amcamda yanında” diye uyardığında elini kaldırıp onayladı. Kapıyı çalmadan önce derin bir nefes alması gerekti. Cumartesi olduğu için babasının asistanı izinliydi.
Toprak kapıyı çalıp içeri adım attığında babası ile amcası kendilerine birer kadeh içki koymuş koltuklarda oturuyorlardı. Babası onu görünce bardağını kafasına dikti. Koray gülümseyerek “Gel bakalım Toprak Bey, bu adamı cumartesi sabahı işe getirtecek, alkole vuracak ne yaptın?” dedi.
Bora homurdanırken Toprak yanlarına gelip kendi güvenliği için amcasının yanına oturmuştu. Gözlerini babasına çevirirken “Bana güvenerek planlar yaptığını biliyorum. Özür dilerim baba, bencilce davrandım” dedi.
Bora kafasını iki yana salladı. “Önemli değil oğlum. Bu yaşıma kadar sizi mutlu etmek için uğraştım. Şimdi mutlu olmanıza engel olacak değilim”
Toprak koltukta öne doğru çıkarken “Önemli baba. Annemle bu seyahate çıkmayı hak ediyorsunuz. Dediğin gibi yıllardır bizim için çabaladın. Bırak da artık biz çabalayalım. Siz gezin, eğlenin. Annemle ne yapmak istiyorsanız onu yapın. Döndüğünde şirketi daha iyi bir konumda bulacağına söz veriyorum” dedi.
Bora gülümsedi. Göğsü gururla kabarmıştı. “Duyuyor musun Koray?” dediğinde Toprak amcasına baktı. Amcası da babasına gülümserken “Artık arkanda oğlun olduğu sürece sırtın yere gelmez Bora Balkan” dedikten sonra Toprak’ın sırtına sertçe vurup “Aferin koçum” dedi. Toprak gülümserken Koray ayağa kalkarak “Şimdi gidip konuşma sırası bende, umalım da Efe’nin vereceği tepki de Toprak’ın tepkisi gibi olsun” dedi.
Toprak ona şaşkınca bakarken “Siz de mi gideceksiniz?” dediğinde Koray sırıtarak “Evet, üstelik Ege de evde kalacak” dedi. Toprak’ın gözleri irileşti. Efe’nin durumu kendininkinden daha kötüydü.