Terasta durmuş, Rozerin’in yolunu gözleyen Zinar Ağa, peş peşe dizilen arabaları görünce,
“Geldiler,” deyip indi merdivenlerden aşağı.
Tabii onu görünce herkes hazır ola geçmişti yine. Yıllar önce, tek erkek kardeşi geçirdiği kazada ölünce, yengesini ve yeğeni Ezman’ı konağa yerleştirmiş, onlara babalık yapmıştı. Karşılığını da fazlasıyla almıştı.
Bir dediğini iki etmezdi Ezman. Onun için girmediği bela, bulaşmadığı pislik yoktu. Bir şehri yönetmek öyle sandıkları kadar kolay değildi.
Ahmet desen, pek o taraklarda bezi yoktu açıkçası. Zaten varı yoğu, aklı fikri Ezman’dı.
Konağın kapısı açılmış, herkes teker teker içeri girerken Rozerin öylece durmuş, seyretmişti.
Çok yakında bu konakta da, bu topraklarda da o hüküm sürecekti.
Derin bir nefes alıp avluya doğru adım attığında,
“Hoş geldin,” deyip elini tutmak için uzatmıştı Zinar Ağa.
“Hoş bulduk,” deyip onu perdeleyen kapıyı geçip girdi içeri.
Leyla, müstakbel üvey annesini gördüğünde,
“Oha! Bu ne böyle?” diye fısıldadı.
Amcası önünde durduğu için müstakbel yengesinin yüzünü görememişti.
“Ezman, gel güzelim, seni ailemle tanıştırayım,” deyip kenara çekilen amcasının elinden tutan kadını gördüğünde,
olanlar olmuştu Ezman’ın. Olduğu yere yapışmıştı.
⸻
“Yengem gülten, kızım Leyla, oğlum Ahmet… Bu da yeğenim Ezman,” diyen Zinar Ağa’ya tebessüm edip döndü, meraklı gözlerle onu izleyen ev halkına baktı.
Gülten Hanım neye uğradığını şaşırmıştı çünkü bu kadar genç bir kadını hiçbiri beklemiyordu.
Rozerin, elini uzatmıştı öpmesi için ama uzatılan eli öpmek yerine sıkmıştı. Aynı şeyi Zinar Ağa’nın çocuklarına da yapmıştı.
Sıra Ezman’a geldiğinde ise gözlerini gözlerine dikip uzattı elini:
“Memnun oldum,” diyerek…
Ezman, boğazına oturan yumruyla baş etmeye çalışırken, Rozerin hiçbir şey yokmuş gibi tebessüm ediyordu.
Ezman’ın çınar ağacı gölgesinde terk ettiği Rozerin değildi o artık.
Büyümüş, güzelleştikçe güzelleşmişti.
Değişen sadece güzelliği değildi; Rozerin’in bakışları, tavrı, edası… hepsi değişmişti.
“Hadi güzelim, buyurun,” deyip avluda kurulan sofrayı işaret etti Zinar Ağa.
Hep birlikte masanın etrafında toplanıp oturdular.
“Şey… Ben bu kadar genç olacağınızı düşünememiştim,” diyen Leyla’ya,
“Çok da genç olduğumu düşünmüyorum. Sanırım senden altı-yedi yaş büyüğüm,” dedi Rozerin.
“Evet, babam bahsetmişti,” diyen Leyla’ya,
“Duygular işin içine karışınca yaşın pek de önemi kalmıyor,” diye karşılık verdi.
Babası, halinden oldukça memnun bir şekilde baş köşeye kurulmuş oturuyordu.
Üvey annesi ise hayran hayran bakıyordu konağa, tıpkı kız kardeşi gibi.
Ama Rozerin’in tek odak noktası vardı şu an: Zinar Ağa.
Çünkü bu masada etkilemesi gereken tek kişi oydu.
“Demek duygular… Bahsettiğiniz duygular nasıl şeyler, merak ettim,” deyip söze giren Ezman’a, zümrüt gözlerini dikip cevap verdi Rozerin:
— “Şöyle anlatayım… Bizi amcanızla karşılaştıran şey hislerimizdi. Çünkü her gün aynı yerde, aynı noktada karşılaşıyor olmamız tesadüf değildi bence.
O bana en net hâliyle geldi; bahaneler bulmadan… Çok affedersiniz ama köylü olmamı umursamadan… Ben de ona en temiz hâlimle geleceğim.”
Ezman, ima ettiği şeyi anladığında bir kez daha yıkılmıştı.
Çünkü ona bu sözleri söyleyen bir zamanlar kendisiydi.
Ama artık duyguları olduğuna ya da hislerin onları bir araya getirdiğine katiyen inanmıyordu.
Yemekler yenmiş, çaylar içiliyordu ki…
“Güzelim, istersen gel, sana odanı göstereyim,” dedi Zinar Ağa.
“Odamı değil, odamızı demek istedin sanırım,” diyen genç kadına,
“Zinar Ağa kimseyle aynı odada uyumaz,” diye cevap verdi gülten hanım.
Gülten Hanım, gözlerini Zinar Ağa’nın gözlerine dikti:
“Öyle mi?” dedi Rozerin, alayla.
“Yani bilmiyorum… Yıllarca yalnız uyudum ya… Sedef Hanım’la evliyken de yalnız uyurdum,” diyen müstakbel kocasına,
“Bazı şeylerin değişmesinin zamanı gelmiş o zaman,” dedi Rozerin.
Yaşlı adam, böyle konuşan ve gururunu okşayan genç kadına,
“Haklısın,” demişti.
Ezman ise elinde tuttuğu çay bardağını öyle bir sıkmıştı ki, saniyeler içinde tuzla buz olmaması için hiçbir sebep yoktu…
Birlikte çıktılar üst kata. Rozerin’in kalması için hazırlattığı devasa odanın kapısını açtı Zinar Ağa.
Genç kadın bir süre etrafı inceledi.
“Beğendin mi?” diye sordu adam.
“Bilmem… Tek başına kalmak için fazla büyük,” dedi Rozerin.
Nişanlısının ne demek istediğini anlayan Zinar Ağa hemen açıklama yaptı:
“Güzelim, bunun seninle bir alakası yok. Sanırım yanlış anladın. Ama bu benim alışkanlığım gibi bir şey. Yoksa neden senin gibi biriyle ayrı odada kalmak isteyeyim ki?”
Rozerin başını yana eğdi, sonra net bir sesle konuştu:
“Alışkanlıklarından vazgeçmek zorundasın o zaman Zinar. Çünkü ben kocamla aynı odada uyumak isterim. Farklı farklı yerlerde değil.”
Ardından devam etti:
“O zaman hiç evlenmeyip böyle de devam edebiliriz. Ben babamın evinde, sen burada… Arada buluşur, vakit geçiririz. Olur biter.”
“Saçmalama! Öyle bir şey olmayacak. Bana söz verdin Rozerin. Benim olacaksın!” dedi Zinar Ağa.
“Ben verdiğim sözleri tutmaya razıyım ama sanırım sen değilsin, ha Zinar Ağa,” dedi Rozerin gözlerini dikerek.
Güzel bir kadındı Rozerin… Hem de güzelliğiyle herkesin aklını başından alabilecek bir güzellikteydi.
Zümrüt yeşili gözlerini karşısında duran adama dikip bir süre öylece baktı.
Sadece birkaç saniyelik bu bakış, Zinar Ağa’nın yıllardır benimsediği bütün alışkanlıklarından vazgeçmesine sebep olacak cinstendi.
“Haklısın,” deyip genç kadını belinden kavradı ve kendine çekti.
“Karı koca dediğin aynı odada uyur,” dedi.
Rozerin duyduğu bu cevaptan mutlu olmuş bir şekilde yaklaştı.
Tam öpecekken kapı çaldı.
“Amca, acil bir şey var,” diyen Ezman yüzünden birbirlerinden uzaklaşmak zorunda kaldılar.
“Hemen geliyorum güzelim,” deyip çıktı dışarı Zinar Ağa.
“Tamam, bekliyorum,” diyen Rozerin, saniyeler sonra odaya girip apar topar kapıyı kapatan Ezman’la baş başa kaldı.
“Hayırdır? Ne yaptığını zannediyorsun?” diye sordu genç kadın.
“Asıl sen ne yaptığını zannediyorsun? Ne işin var burada? Nasıl kabul edersin amcamın teklifini? Evlenecek başka adam mı kalmadı?” dedi Ezman. Öfkeliydi. Hem de fazlasıyla.
Rozerin onu duymamış gibi yapıp çıkmaya çalıştı ama Ezman kolundan tutup onu durdurdu.
“Vazgeçeceksin bu evlilikten!” dedi.
“Çek elini! Kim olarak, ne hakla dokunuyorsun bana? Haddini bil, bırak kolumu!” diye sert çıktı Rozerin.
“Ne yapmaya çalışıyorsun bilmiyorum ama amcamla olmaz. Ondan uzak dur!”
“Benim hiçbir şey planladığım yok. Biz birbirimizi seviyoruz ve evleneceğiz.
Bunu değiştirmeye ne senin, ne de başka kimsenin gücü yetmez. Haberın olsun,” dedi Rozerin gözlerini dikerek.
“Buna izin vermem Rozerin. Evlenemezsin! Bu konağın kapısından giremezsin.
Ne yapacaksın, edeceksin; vazgeçtiğini söyleyeceksin!” diyen Ezman’a,
Rozerin dimdik durarak karşılık verdi:
“Buna kim karar veriyor, sen mi?”
“Ben sana söyleyeceğim her şeyi söyledim.
Ya dediğimi yapacaksın, ya da amcam her şeyi öğrenir,” dedi Ezman.
“Beni tehdit edebileceğini mi zannediyorsun? Tamam, gidelim, öğrensin amcan!” diyerek hızla çıktı odadan Rozerin.
Ezman da arkasından yürüdü.
Tam o sırada içeriden çıkan Zinar Ağa, şaşkınlıkla ikisine baktı:
“Hayırdır, ne oldu? Peş peşe vermişsiniz…” dedi.
Ezman toparlanmaya çalışırken,
“Seninle konuşmak istediği bir şey varmış,” dedi Rozerin’i işaret ederek.
“Öyle mi? Neymiş?” diye soran amcasına, Rozerin bir süre düşündükten sonra,
“Şey… Ben odayla birkaç değişiklik yapmak istiyorum diyecektim,” dedi sakin bir ifadeyle.
“Yengen isterse yaparız,” deyip Rozerin’in elini tuttu Zinar Ağa.
Ona yaklaştı, dudaklarına doğru eğilerek fısıldadı:
“İstemem. İçinde senin olduğun her yer saraydır zaten bana.”
Rozerin de, aynı sıcaklıkla cevap verdi:
“Benim için de öyle…”
O sırada Ezman, yumruk yaptığı elini sıkmaktan neredeyse kemiklerini kıracak noktaya gelmişti.
“Ben aşağı ineyim,” deyip hızla indi alt kata.
Akşama kadar yapılacak olanlar yeniden konuşulmuş,
Üç gün sonra nişan, bir hafta sonra da düğün yapılmasına karar verilmişti.
Nişanlısını yolcu edip içeri giren amcasına, Ezman yaklaşarak,
“Biraz konuşalım mı?” dedi.
“Olur, konuşalım,” deyip tam yukarı çıkacaklardı ki,
Leyla ile Ahmet de yanlarına geldi:
“Eğer özel değilse… Biz de dahil olabilir miyiz?” diye sordular.
⸻
“Madem herkes konuşmak istiyor, konuşalım o zaman,” deyip çıktığı iki üç basamak merdivenden geri inmiş, geçip oturmuştu Zinar Ağa.
“Konuşun bakalım, dinliyorum,” dedi amcası.
“Bak amca,” dedi Ezman, “Seni babam gibi bildim. Verdiğin her karara saygı duydum.”
“Ha yani, buna duymuyorsun?” diyerek sözünü kesti Zinar Ağa.
“Estağfurullah, tabii ki saygı duyuyorum. Ama bu kız…” deyip doğru kelimeleri bulmaya çalışırken Ezman bocaladı.
“Abim söyleyemiyor anlaşılan, o zaman ben söyleyeyim,” dedi Ahmet.
“Senin çocuğun yaşında, baba.”
Leyla da hemen destek verdi:
“Ben de abime katılıyorum.”
Zinar Ağa gözlerini kapattı bir anlık. Sonra yavaşça konuştu:
“Evet, genç olduğunun farkındayım. Ama gönül bu… Siz böyle yaparsanız, el âlem ne yapmaz?
Hem kendinden yaşça küçük biriyle ilk evlenen ben değilim.
Bu konuda da hiçbirinize konuşma hakkı vermiyorum.
Ben kararımı verdim.
Rahatsız olup burada benimle yaşamak istemeyen olursa küçük konağa geçebilir.
Çünkü benim vazgeçmeye niyetim yok.
Hele de herkese haber salmışken… Hiç yok!” dedi sertçe.
Zaten onun sözünün üstüne söz söylemek kimsenin haddine değildi.
Bunu bildikleri için sus pus olmuştu hepsi…
Ama aklını kaybetmek üzere olan Ezman, o gece sabaha kadar sigara üstüne sigara yakmıştı.
Nasıl olacaktı?
Yıllardır bir tek an bile aklından çıkaramadığı ama mecburen, kahrolarak ayrılmak zorunda kaldığı o kadını, şimdi amcasının yanında görmek…
Nasıl dayanacaktı buna, bilmiyordu.
Öte yandan Rozerin, dama çıkmış oturuyordu.
Ezman’ı ilk gördüğü anı, sonra olacakları, hepsini düşünüyordu.
Zor olacaktı.
Ama olacaktı.
Yemin etmişti.
Onu en beklemediği anda, yarı yolda bırakan Ezman’a kimin ağa, kimin paşa olduğunu gösterecekti.
⸻
Üç gün geçmişti.
Ve o gün gelmişti… Nişan günü.
Rozerin ve ailesi köyde yaşıyordu.
Yeşillikler içindeki baba evinin önüne peş peşe sıralandı arabalar.
“Ay abla, dehşet sen oldun! Hayır, o değil, adam seni görünce kalpten gidecek,” diyen kız kardeşine,
“Amacım onun kalbine girip yaşamasını sağlamak. Onu öldürmek değil,” dedi Rozerin sakinlikle.
“Vallahi sen böyle herkesin kalbine de gidersin aklına da! Hadi inelim, ayıp olmasın,” dedi kız kardeşi
“Sen in, ben geliyorum,” dedi Rozerin.
Aynanın karşısında durdu. Son kez baktı kendine.
Artık dönüşü olmayan o yola girmişti.
Bugün burada takılacak yüzükten sonra, herkes onun Zinar Ağa’nın namusu, Zadebey Konağı’nın gelini olduğunu bilecek ve ona göre davranacaktı.
Derin bir nefes alıp çıktı odasından.
Annesine verdiği sözü kendi kendine tekrar ederek…
“Gelin geliyor!” diye seslenen küçük kardeşiyle birlikte tüm dikkatler ona çevrilmişti.
O ise kendinden emin, dimdik bir şekilde inmeye başladı merdivenleri.
Kusursuz güzelliğiyle aşağıda duran herkesin gözünü kamaştırmıştı.
Ezman ise çoktan güneş gözlüğünü takmış, perde arkasından onu izliyordu.
Nefesini bile tutmuştu.
O genç kadın…
Tıpkı yıllar önce terk ettiği gibi değildi artık.
Terk ettiği o kadın, kaderi dönüp dolaştırıp şimdi karşısına çıkarmıştı.
Ama bu kez başka biri olarak:
Zinar Ağa’nın gelini olarak…