Savaş dönemi eski Türkiye
"Bu savaş bitse de arada ki düşmanlık bitmez Hozan"
"Bu konuda ne yapmamı bekliyorsun?"
"Kızını oğluma vereceksin"
"Bu mümkün değil Mareşal Mehmet . Kızımı nasıl istersin?" Hozan'ın kaşları çatılmıştı. Kızını aşiret dışında biriyle evlendirme gibi bir niyeti yoktu. Hele de Türk biriyle. Hemde kızı henüz 16 yaşında küçük bir kızdı.
"Seçim şansın yok Hozan, kızını gelin olarak alacağım. Yoksa sizin sonunuz da bizim elimizden olacak"
Hozan biraz düşündü, aslında düşünecek bir şey yoktu, iyiden iyiye sıkışmıştı köşeye. Kızını vermek zorundaydı. Aşiretin bir uzantısı Suriye'de olsa da orası da savaş alanına dönmüştü. Tüm ortadoğu teyakkuza geçmiş, her hangi bir savaş için hazırlanıyordu. İç karışıklıklar her bir tarafa yayılmışken kendi aşiretini korumak zorundaydı. Kaçmayı şu an düşünemezdi.
"Tamam Mareşal Mehmet kabul ediyorum"
Hozan verdiği karardan memnun değildi, ama elinden ne gelirdi? Kızı Türk soyunu doğuracak, oda Türk dünürü olacaktı. Türkiye'nin en büyük aşiretine sahipti. Aşireti bulunduğu bölgenin tamamını kapsıyordu. Hem çok nüfuzlu, hemde çok zenginlerdi. Sınırda çıkan savaş en çok onu tehdit ederken, paranın yada sözünün geçmesinin bir anlamı yoktu. O yüzden mecbur Türklere kız verecekti.
Mareşal Mehmet önüne bir kağıt koyunca kaşları çatıldı.
"Bu nedir?"
"Kızın Beria'yı oğlum Metehan'a verdiğine dair yazılı bir belge. Sonradan vazgeçmemen için"
"Sözünde duran bir adamım Mareşal"
"Bende işini garantiye alan bir adamım" Hozan sinirle soluyup kalemi eline aldı.
"Bu savaş bitince umarım halkıma karşı daha nazik olursunuz. Kızı mı aldığınıza göre artık aile oluyoruz, bunun karşılığını beklerim" dedi ağırlığını ortaya koyarak. Mareşal Mehmet kendinden hiç ödün vermeyen ifadesiyle
"Ülkemin çıkarı söz konusu olunca babamın oğlunu tanımam Hozan. Ayağını denk alıp, vatanına sahip çıkarsan gül gibi yaşayıp gidersin. Ama oldu da ülkeye ters düşecek işler yaparsan seni kimse elimden alamaz" Hozan göz dağına kızsa da elinde ki kalemle imzasını attı. Artık kızı resmen Mareşal'in gelini olmuştu. Mareşal memnun olmuş şekilde kendi imzasını attıktan sonra kağıdı rulo yapıp cebine koydu. Ülkenin refahı için bu önemliydi. Türk, Kürt arasında ki düşmanlık bitmeliydi. Mareşal ilk adımı atmıştı, şimdi bu konuyu oğluna açacaktı.
Metehan Türk ordusunun en iyi binbaşısı olarak anılıyordu. Sayısız başarısı vardı. Orduda yükselirken asla babasının ismini kullanmamıştı, kendi çabasıyla bileğinin gücüyle gelmişti bu seviyeye. Gözü o kadar karaydı ki namını her yerde duyurdu. Adını duyan düşmanın dizinin bağı çözülüyordu. Zalim komutan diye anılması düşmanı asla bağışlamamasından geliyordu. Onun önüne düşman olarak çıkarsanız, tek kurtuluş yolu ölmekti başka seçenek yoktu.