Sarışın Merida

1806 Words
  Sigarasının son nefesini içine çekip yere attıktan sonra dayandığı duvardan sırtını ayırıp ayağıyla izmariti ezdi ve boynunu yavaşça bir sağa bir sola eğip aşması gereken koca duvara baktı. Eğer iki buçuk metre boyu olsaydı nereden baksan beş metrelik  bahçe duvarını tek sıçrayışta aşabilir bu konuda Cüneyt Arkın'a rakip bile olabilirdi. Ama değildi bir seksenlik boyuyla  beş metrelik taştan duvara bakıyordu ve en son beş yıl önce buradan tırmanmıştı. Atletik vücudu kaslarla bezeli olsa da giysilerin altından patlayacak kadar şişkin durmuyordu. İri olmanın yakınındaydı ve bundan çok memnundu.  Beş yıl önce yaptığını şimdide yapabilir duvardan atlayabilirdi. Kendine verdiği cesaretle duvara tırmanacağı esnada aklına gelen küçük, siyah top küpesini hemen kulağından çıkardı. Haziranın sıcağına rağmen arabasından bej rengi gömleğini alıp dövmelerle kaplı olan kollarını sakladı. Herkesin uyuduğunu düşünse de babasıyla karşılaşma riskini göze alamazdı. Elbette babası dövmelerden de küpeden de haberdardı. Sadece hiçbir şekilde dize getiremediği küçük oğlunda görmeye hala tahammül edemiyordu.  Alışamamıştı!  Zaten alışmakla ilgili çaba gösterdiği de söylenemezdi. Yine de gecenin üçünde ola ki karşılaşırlarsa babasını sinir krizine sokmanın alemi yoktu. Her türlü hazır olduğundan emin olduğunda iki metre kadar geri gitti. Yerinde bir kaç defa zıplayıp kaslarını gelecek olan gerilmeye hazırladı.  "Hadi oğlum Güven. Yapacağını biliyorsun!" Kendine bir kaç sözle cesaret verdikten sonra hızla duvara koştu ve yukarı sıçradı. Sol ayağını taş duvarın küçük çıkıntısına koyup sağ kolunu daha yukarı uzattı.  Kollarıyla kendini çekerken ayakları tutunacak gedikler arıyordu. Bir tane bulup ayağını koyduğunda yeniden kendini yukarı çekti ve duvarın üzerine oturdu. Nefes nefese kaldığını umursamayıp aşağı bir bakış attı. Boş olduğunu görünce beklemeden atladı. Düşmeden indiği için kendini tebrik etti ve nefesini düzene soktu. Sonra gömleğinin iki yakasını düzeltip  ıslık çalarak mutfak kapısına yöneldi. Sessiz olmaya dikkat ederek yavaşça kapıyı ittirdi. Karanlık odaya girdiğinde ufak adımlarla yürüdü ve tam bir adım daha atacağı sırada ışık açılınca bir ayağı havada asılı kaldı. Işığı açanın, annesi kadar üzerinde emeği geçen, yıllardır evin tüm işlerini çekip çeviren ve kendisinin muzurluklarını ört bas eden suç ortağı, tatlı mı tatlı  Gönül hanım olduğunu görünce rahatladı. Yüzüne yapıştırdığı piç gülümsemesiyle kadına yaklaşıp eğilerek ona sarıldı. "Tontişim, ödümü kopardın. Çok gencim daha. Beni kalp krizinden götürmeye mi niyetlisin?" Gönül hanım kahve rengi kaşlarını çatarak Güven'i hafifçe ittirdi. "Hadi oradan hayırsız! Senin bu gece gelmelerin yüzünden asıl ben kriz geçireceğim bir gün. Vallahi ödüm kopuyor  Esat beye yakalanacağım diye! Zaten seni eve alanın ben olduğumu öğrense bir saat bile burada kalmama izin vermez!"  Güven acıyor gibi elini kalbinin üzerine koyarak "Gönül annem yapma bak, olayı dramatikleştirme. Ne öyle kriz geçirmeler falan? Bana bile taş çıkarırsın sen." deyip şımarıkça gülümseyerek yanağından makas aldı.   Gönül hanım, vurmak için aniden elini kaldırdı, Güven refleksiyle elini çekince eli boşluğa savruldu. "Bırak şunları zevzek! Kaç aydır nerelerdesin sen? Ne geldiğin var ne gittiğin?" Güven onun haklı olduğunu biliyordu  ancak neler olduğunu öylece anlatamayacağı için yanağına bir öpücük kondurdu. "Şimdi değil tontişim. Sonra."  Karşısında ki kadın çok tatlı olsa da  kesinlikle tontiş denmesini gerektirecek kadar kilosu yoktu. Sadece  onun tatlılığını vurgulamak için Güven'in kullandığı bir isimdi.   Babasına yakalanmadan odasına gitmek istediği için Gönül hanımın cevabını beklemeden mutfaktan çıkıp merdivenlere yöneldi.   "Güven! Bekle!"   Arkasından seslendiğini duysa da duymamış gibi yapıp ahşap basamakları parmak ucunda hızla çıktı. Gönül hanım, Güven'in duymazlıktan geldiğini bilecek kadar onu tanıyordu. Uyarmak istemişti ama zırtapoz kılıklı(!) yine onu dinlememişti.  Artık olacaklardan sorumlu değildi. Daha fazla ortalarda durup Esat beyin gazabından nasiplenmeye hiç niyeti yoktu. Büyük bir gürültü kopması an meselesiydi. O yüzden çiçekli sabahlığının kuşağını sıkıştırıp temkinli hareketlerle hızlıca  odasına doğru yürüdü. *   *    *    *   * Güven, üst kata çıkınca biraz önce  gösterdiği hassasiyetin bin kat fazlasını göstererek tam babasının odasının karşısında bulunan odasına ilerledi. Sürgülü kapıyı yavaşça yana kaydırıp sadece bedeninin sığacağı kadar boşluk açıp içeriye süzüldü ve aynı hassasiyetle kapattı.  Işığı açmasa da dolunayın ışığı odanın bir kısmını, gecenin mavisiyle aydınlatıyordu. Beklemeden üzerindeki gömleği ve beyaz tişörtünü çıkarıp kendini yüz üstü serin yatağa bıraktı. Ama bırakmasıyla yüzü tüylü, yumuşak ve güzel kokan bir şeye gömüldü. Ne olduğunu anlamadığı için kaşlarını çatarken bedenin altında hareket edip homurdanan şeyin bir canlı olduğunu anlaması uzun sürmedi. Kendini geri çekmek üzere hareket ediyordu ki aniden karnına yediği tekmeyle yana düşüp yere kapaklandı. "N'oluyo burda? Sende kimsin?" Yerde iki büklüm karnını tutarken duyduğu kadın sesiyle  acısını boş verip bedenini doğrultmadan  başını kaldırarak baktı. Halbuki o, sert tekmeyi atanın erkek olduğunu düşünüyordu. Yatağın üzerinde dizlerinin üstüne yükselmiş, saçları kıvırcık marula benzeyen sarışın bir hatun. Üzerinde ince askılı, kısa gecelik vardı. Emin olmasa da geceliğin çiçek desenli ve açık pembe  olduğunu söyleyebilirdi. Yüzünü karanlıktan dolayı tam göremiyordu ama keskin bakışları parlıyordu.. Elinde kendini savunmak için tuttuğu, britannica ansiklopedisine benzeyen kitabı fark ettiğinde istemsizce sırıttı.  Bu hatun kesinlikle çok ateşliydi. Sonra aklına gelen gerçekle oturuşunu düzeltip ellerini dua ediyor gibi açtı. "Allah'ım biliyorum hiç uğraşmama gerek kalmadan bir hatunun bana gelmesini hep hayal ettim. Ama burada, babamın evinde olmak zorunda mıydı? Şimdi sevdiğin kul muyum yoksa değil miyim, neyim ayırt edemiyorum. Azap değilde nedir bu?" Sarışın kız Güven'in kendi kendine saçmaladığı şeyleri anlamlandıramazken- ki- anlamlandırmayı da  düşünmezken yatağın yan tarafında duran lambaderi açtı. Yerde üstü çıplak oturan adamı daha net gördü. Hırsız mıydı yoksa sapık mı, çözemedi. Neval teyzesinin anlattıklarından yola çıkarak dışarıdan kimsenin bu eve kolayca giremeyeceğini hatırladı. Derken aklına neredeyse bir haftadır odasını kullandığı, Gönül Hanım'la Neval teyzesinin sıkça özlemle bahsettiği, Esat amcasının ise aylardır haber alamadığı için  adını duyunca küplere bindiği oğlu Güven geldi. Çünkü hırsız ve sapık olmayacak kadar yakışıklıydı. Ama yakışıklı olması odaya bodoslama dalmasını gerektirmiyordu. Bunu düşününce iç sesi devreye girip  savunmaya geçti. Tamam yaklaşık iki aydır bu evde misafir olarak kalıyordu. Bir haftadır evin küçük oğlunun odasını işgal ettiği de gerçekti. Neval teyzesini, Esat amcasını  ve İzzet dedeyi çok seviyor da olabilirdi. Ama kimse, hiç kimse onu binde bir gördüğü romantik rüyasından onu ayıramazdı.  Üstelik tam da Thor'la öpüşecekti. Zaten anca rüyasında görürdü. Gerçeğine ulaşmak gibi bir  gayesi yoktu.                                                                                      Acaba... Tamam itiraf ediyordu. Böyle bir gayesi de, gayreti de vardı. Chris'in tüm sosyal medya hesaplarına sınırsız istek atmıştı. Geri dönüş almasa da sonuçta engellenmemişti değil mi? Yani küçükte olsa umut vardı.  Şimdilik Chris kendisi için hayalden öte olmasa da ileri de ne olacağı bilinmezdi. Ve o zamana kadar onun dudaklarına ilk kez bu kadar yaklaşmışken üzerine atlayarak kendisini Thor'un kucağından çekip alan bu adama çok ama çok kızgındı. Şimdi ona gü- Güneş, tam iç sesiyle kalmayıp fiili olarak da  Güven'e gününü gösterecekken odanın kapısı şiddetle çalındı. Ardından Güven'in gözlerini pörtleterek açmasına neden olan o bariton sesi duydu. "Güneş, iyi misin kızım?" Güneş yataktan inip kapıyı açmak için yöneldiğinde Güven, atom karınca gibi hızlıca yerinden kalkıp onu kolundan tutarak  duvara yasladı. "Napıyosun be? Bıra-" Elini Güneş'in ağzına kapatarak konuşmasına engel oldu, hemşireler gibi 'şşş' yaptı. Sonra  fısıldadı. "Sakın babama burada olduğumu söyleme!" Güneş bu yakışıklının Güven olduğuna bir kez daha emin oldu. Onun korktuğunu,  bu odada bulunduğundan dolayı Esat amcasının oğluna kırk katır mı yoksa kırk satır mı diye soracağını anlamıştı.  Buna rağmen gayet rahat bana ne der gibi omuzunu silkti. Sonuçta Thor'la olan münasebetini kesmişti ve Esat amcasının oğlunu kaç parçaya ayıracağı umurunda değildi.  Güven'in elini ittirerek yine kapıya yönelince Güven onu yine durdurdu. "Kızım gece gece bu kadar gerilim yeter! Cinayet filmine mi dönelim istiyosun! Babam seni marul saçlarından sallandırır!" Güneş, Güven'in boş  tehdidine öylece baktı. Sonra "Esat amca!" diyerek adeta haykırdı. "Kızım iyi misin? O gürültüde neydi öyle?" Güneş tam ağzını açmıştı ki Güven yeniden fısıldadı. "Ne istersen yaparım! Sakın burada olduğumu söyleme!" Kollarını göğsünde birleştirip  koca  yığın gibi duran saçlarını geriye savurdu. Güven'den isteyebileceği bir şey olduğu sanmıyordu ama gelecek zaman kipini düşününce işine yarayabileceğini düşündü. "Ne istersem?" Esat beyin sabırsız sesi duyuldu. "İçeri geliyorum." "Ne istersen!" "Anlaştık." Esat bey tam kapıyı açacakken Güneş önce davranıp içerinin görünmemesi için bedenini yaslayarak Esat amcasına baktı. "İyiyim Esat amca, sorun yok. Su içmek için kalkmıştım. Uyku sersemi ayaklarım birbirine dolanınca düştüm sadece." O sırada Güven babasına görünmemek için  duvara yapıştı. "Birden öyle ses gelince hırsız girdi sandım. İyisin değil mi, bir şeyin yok?" Güneş koyu kahve gözleriyle bir parça etin kokusuna sulanan yavru köpek gibi baktı. "İyiyim Esat amca. Rahatsız ettiğim için özür dilerim." Esat bey, kendisi iyi olduğu sürece sorun olmadığını söylerken diğer kapıdan sabahlığıyla Neval hanım çıktı. "Esat! Gece gece rahat bıraksana kızı, uyusun. Sinek vızıltısına bile uyanırsın sen!" Esat bey olması gerektiği gibi davrandığından emin olarak "Sordum, öğrendim sorun yokmuş. Ya hırsız olsaydı ben çıkmasaydım ne olacaktı?" deyince Neval hanım bakışlarını bayarak  "Hırsızlar bizim evi öğrendi Esat. Sen varsın diye mahalleye sınırına bile girmiyorlar artık! Paranoyak düşüncelerinden vazgeç." diye tatlı sert kocasını uyardı. Ardından Güneş'e dönüp "Kusura bakma kızım, rahatsız ettik." diye özür dileyip kocasının girmesini bekledi. Esat bey Güneş'e iyi geceler diledikten sonra karısına homurdanarak odasına girince Güven derin nefes alarak duvardan ayrıldı.  Arkası hala dönük olan Güneş'in beline kadar inen sarı, kıvır kıvır saçlarını izledi. Şimdiye kadar böylesine yoğun ve kabarık saçlar gördüğünü hatırlamıyordu. Yakın zaman önce Işıl'la izlediği animasyondaki kızın saçlarına benziyordu. Tek farkı kızıl değil sarışın olmasıydı. Kim olduğunu, neden odasında kaldığını bilmiyordu ama babasına yakalanmadığı için bu sürprizden hoşnut olduğu gerçekti. Güneş, kendine dönünce bakışlarını kızın yuvarlak yüzüne çevirdi. Küçük burnu, badem gözleri ve minik ağzıyla çok sevilesi görünüyordu. Minyon bedeni, çekici hatlarına rağmen keskin bakışları ben amazonum diye bağırıyordu sanki. Güven'in gözleri geceliğin açıkta bıraktığı bacaklarına kayınca duyduğu sesle yeniden Güneş'e  döndü.  "Sen! Bakışlarını bacaklarımdan çek ve derhal odadan çık!" Güven umursamaz tavırla "Yan odada babam varken mi? İmkanı yok 'canım', çıkamam. Bu saatten sonra hayatta uyumaz. Kapıyı açtığım an dibimizde biter. Sende beni odaya nasıl attığını açıklamak zorunda kalırsın! Çünkü farkındaysan benim odamdasın ve benim yatağımda yatıyorsun!" deyince Güneş, altta kalmayarak; "Burası senin odan olsa da şu an ben kalıyorum. Ben değil sen benim odama izinsiz girdin!" dedi ve kollarını göğsünde bağladı. Ardından aklına takılan diğer cümleye hızla açıklık getirdi. "Ayrıca Esat amca ne kadar zevk sahibi biri olduğumu iyi bilir. Seni odaya atmak şöyle dursun zirvede olsan kıçını tekmeleyeceğimin gayet farkındadır."  Güven'in biraz önce farklı bir tavırla söylediği canımı vurgulayarak "Onun için beni uğraştırmadan odadan çıkman en iyisi 'canım'." diye çıkışınca  Güven sırıttı. Güneş'in geri adım atmayışının yanı sıra tırnaklarını çıkaran bir kedi gibi hırçınlaşması hoşuna gitti. Kızların yüreğini hoplatan o cool gülümsemesiyle Güneş'e yaklaşıp saçından bir bukleyi parmağına doladı.  Anında flört havasına bürünerek "Kıçımla ilgili hayaller kurduğunu biliyordum'canım'. Gerçekten çok şanslısın. Sayılı dişiyi yücelten seksiliğimle tanışacaksın ama önce kim olduğunu bilmem gerek." deyince Güneş'in beyni sinirden kaynamaya başladı. Tam bu playboya gününü gösterecekti -ki- aniden telefonu çalınca  gösteremedi.  Güven'in parmağına dolanan saçını hızla hızla çözüp telefona gitti. Gecenin bu saati kötü bir haber alma düşüncesi onu korkuttu.  İki ay öncesinde babasının onu buraya gönderme sebebiyle aynı olan konuşmaya, can sıkıntısıyla kısa yanıtlar verip telefonu kapattı. Arkasına döndüğünde Güven'in  odada olmadığını gördü. Kendisi kapıya dönük olduğundan geriye kalan tek çıkışın   pencere olduğunu bilerek adımlarını açık duran pencereye yöneltti. Aşağı doğru sarkıp etrafa bakınsa da kimseyi göremedi.  Nasıl bu kadar hızlı indiğine şaşırıp pencereyi kapatarak yatağına döndü ve Thor'un yeniden ona kucak açmasını ümit ederek uykuya daldı. Ücretli HikayelerPremium'ı deneyinUygulamayı İndirDilYazarlar|İşİşlerBasınKoşullarGizlilikErişilebilirlikYardım© 2021 w*****d
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD