1.SENİNLE EVLENİRİM
Küçük kız, annesinin başını zorlukla yastıktan kaldırdı. ‘’Biraz su iç.’’ dedi.
Hasta kadın güçlükle aldığı nefesler arasında dudaklarından akıtılan suyu içmeye çalışınca yutkunamayıp öksürmeye başladı. Öksürmesiyle su damla damla dudaklarından dışarı sıçradı.
Annesi için çırpınan Turna kuruyup, küflenmiş ekmeği ağlaya ağlaya suyun içinde ıslatıp yedirmeye çalıştı ama annesi suyu içemediği gibi ekmeği de yiyememişti.
En sonunda yırtık lastik ayakkabılarını ayağına giyip yıkık evlerinden çıkıp babasını bulacağı yere gitti.
Köyde içki içebileceği tek bir yer vardı. ‘’Baba!’’ diye bağırdı topraktan yapılma tek göz yerin önünde.
Abbas Bey, kızının sesiyle dışarı çıktı. Gündüz vakti içtiği içkilerden ayakları birbirine dolanıyordu. ‘’Ne diye geldin buraya bacaksız?’’
‘’Annemin doktora ihtiyacı var paran varsa içki içmek yerine doktor çağır.’’ On bir yaşındaydı ama yüreği babasından daha cesurdu.
‘’Ne yapacağımı sana mı soracağım?’’
‘’Soracaksın tabi! Benim annem senin karın. Hastaysa senin yüzünden hasta. Yaz kış demeden yiyecek bir lokma bulabilmek için tek başına bağda bahçede çalıştığı için hasta, senin yaptığın tek şey burada içip sarhoş olmak.’’
Abbas Bey yerden aldığı taşı kızına attığında alnına çarpıp kanatmıştı. ‘’Bacaklarını keserim senin. Yürü git eve bir daha buraya geldiğini görmeyeyim.’’
‘’Allah senin gibi babanın belasını versin.’’ diye bağıran Turna, babasının attığı taşı alıp babasına geri fırlattı. ‘’Annem yerine sen öl de kurtulalım senden.’’ Yerden aldığı ikinci taşı da fırlattı. ‘’Onun yerine sen hasta olup sen kan kus.’’ Üçüncü taşı eline aldığında babasının üzerine geldiğini görünce korkuyla arkasını dönüp kaçmaya başladı.
Abbas Bey, kızının ardından küfür edip içmek için geri girdi.
Turna nefes nefese durduğunda köyün kahvesinin yan duvarına dayandı. Nefeslerini düzene koymak için çabalarken gözü geldiği yolda babasının takip edip etmediğindeydi.
Ağlamaya başladığında yere oturdu. Annesini nasıl iyileştireceğini bilmiyordu. O ölürse tek başına kalırdı.
Ağlamasını bölen kahvenin önüne yaklaşan gıcır gıcır parlayan son model iki araba oldu. Çocuksu merakıyla dikkati anında dağılmış ağlamayı bırakmıştı. Bu fakir köyde böyle bir araba olmazdı, köye de zengin biri gelmezdi.
İçinden inen adama baktı. Uzun boyluydu, heybetliydi, attığı adımları yeri titretecek kadar sertti. Adamın bir adım gerisinde duran üç adam daha vardı. Hepsi aynı giyinmişti. Siyah pantolon, beyaz gömlek. Ela bakışları adamların belindeki silaha kaydı. Görmesi bile korkması için yetmişti. Olduğu yere sinip gizlice izlemeye başladı.
Adam köy kahvesinin dışındaki eski tahta sandalyelere oturdu. Karşısına bir süre sonra köy muhtarı oturmuştu. Konuşmaları bölük pörçük duyuyordu.
“Evlilik için istiyorum.’’ demişti yabancı adam. ‘’Alıp gideceğim ailesi tamamen vazgeçecek.’’ Muhtarın dediğini duyamadı ama adam devamında, ‘’İstedikleri parayı vermeye hazırım.’’ dedi.
Turna toprak duvardan biraz daha başını uzatınca muhtarın dediğini duydu. ‘’Burada kimse o şekilde kızını vermez beyim. Çocuk demek bahçede çalışacak işçi demek. Siz en iyisi bu köyün ilerisinde bir köy daha var orada deneyin şansınızı.’’
Turna, adamın kalktığını görünce geri çekildi. Yabancı adam kendisine evlenecek birini mi istiyordu? Para veririm demişti? O parayla annesine doktor getirebilirdi.
Arabanın gittiğini fark edince koşmaya başladı. Hızına yetişemeyince yolunu değiştirip tarlalara daldı. Küçük tepeyi aşıp kestirmeden yolun diğer tarafına indi. Koşarken lastik ayakkabılarından biri ayağından düşmüş geride kalmıştı.
Yırtık, kirli kıyafetleri zayıf bedenine bol gelmiş üzerinden sarkıyordu. Kahverengi saçları uzun zamandır yıkanmadığı için siyahlaşmıştı. Ana yola indiğinde köy tarafından gelen arabayı gördü. Kıpırdamadı, hareket etmedi. Arabanın ısrarcı korna sesi hemen önünde ani frenle durunca son buldu.
Arabadan inen adam, ‘’Yoldan çık çocuk.’’ diye bağırdı.
Turna hareket etmedi. ‘’Köyde muhtarla konuşan arkadaşınız nerede?’’ Karşısındakinin belindeki silahtan korktuğu için sesi titremişti ama bakışları keskindi.
Talat Bey duyduğu sözlerle arabanın camını indirdi. ‘’Buradayım, bir isteğin mi var?’’ Turna olduğu yerden hareketlenip arabanın gitmesinden korka korka açılan cama yaklaştı. ‘’Seni duydum. Muhtardan evlenmek için kız istiyordun. Para veririm dedin. Ben seninle evlenirim ama istediğim kadar para vereceksin.’’
Talat Bey’in yüzünde gülümseme oluştu. Küçük kızın cesaretini sevmişti. Aradığı başlıca özelliklerden biri buydu. ‘’Parayı ne yapacaksın? Oyuncak mı alacaksın?’’ diye sordu babacan bir tavırla.
‘’Annemi doktora götüreceğim.’’
‘’Evlilik ne demek biliyor musun peki?’’
Turna başını aşağı yukarı salladı. ‘’Biliyorum tabi. Sabah bahçeye gidip akşama kadar bahçede çalışacağım karnımızı doyurmak için sebze yetiştireceğim. Çamaşır yıkayacağım, sökükleri dikeceğim, evi temizleyeceğim. Annemden hepsini öğrendim ama o çok hasta oldu ölmek üzere.’’ Gözlerinde yaşlar kıpırdanmaya başlamıştı.
‘’Baban nerede?’’
‘’Köyde bir yer var hep orada oluyor, içki içiyor, hiç ayık olmaz. Ona dedim paran varsa doktor çağır dedim ama o bana taş attı.’’ diyerek alnındaki yarayı gösterdi. ‘’Ben de ona taş attım Allah annem yerine senin canını alsın dedim ama biliyorum ölmez O. Azrail’e de taş atar kaçırır.’’
Talat Bey arabanın kapısını açıp oturduğu yerde yana kaydı. ‘’Gelirsen anneni doktora götürürüm ama sen de verdiğin sözü tutup evleneceksin anlaştık mı? Bir daha köye gelmeyeceksin, aileni görmeyeceksin.’’
Turna gözlerindeki yaşları silip düşünmeden arabaya oturdu. Annesinden ayrılmak istemezdi ama o iyileşecekse ayrılırdı.
Araba yolda geri dönüp köye döndü. Gittikleri ilk yer Turna’nın tarifiyle evleri oldu. Talat Bey başıyla işaret verdiğinde adamları hasta kadını hemen arabaya taşıdı.
Turna, annesinin yanına oturduğunda yanaklarından öpüp okşadı. ‘’İyileşeceksin anne, doktora gideceğiz.’’
Araba köyden şehre indiğinde hasta kadını hastanede doktorlara teslim ettiler. Turna kendisine gösterilen yere oturmuş annesini doktorların iyileştirmesi için bekliyordu. Talat Bey, küçük kızın yanına oturduğunda kirli saçlarını iğrenmeden okşadı. ‘’Kaç yaşındasın?’’ diye sordu.
‘’On bir.’’ dedi Turna.
‘’Adın ne?’’
‘’Turna.’’
‘’İsmin çok güzelmiş.’’
Küçük kız, ‘’İsmimi annem vermiş. Babam verecek olsaydı isimsiz kalırdım.’’ dedi gülümseyerek.
Bir saat beklemişlerdi sonra doktorlar annesinin ölüm haberini vermişlerdi. Turna ağlamaya başladığında teselliyi yine Talat Bey verdi. Cenaze için gerekli işlemleri halledip köye geri döndüler.
Karısının öldüğünün haberini alan Abbas Bey cenazeye sarhoş gelmişti. Her şey bittiğinde bütün köy halkı mezarı toprakla kapattığında herkes kendi hayatına dönmüştü gözü yaşlı bir tek Turna kalmıştı.
Talat Bey, küçük kızı adamlarına emanet edip Abbas Bey’in karşısına geçti. Yanında getirdiği deste deste nakit parayı önüne bıraktı. ‘’Kızın bu saatten sonra benimdir. Onu aramayacaksın, sormayacaksın, varlığını unutacaksın.’’
Abbas Bey paraları eline aldı, yüzüne sürdü, burnuna götürüp kokusunu içine çekti. ‘’Alın ne yapıyorsanız yapın.’’ dedi sarhoş, umursamaz tavrıyla.
Abbas Bey’i ardında bırakıp annesinin mezarı başında ağlayan Turna’nın yanına geri döndü. ‘’Şimdi gidiyorum ama bana bir söz verdin unutma. Adamlarımdan biri seni babandan korumak için yanında kalacak. Annenin yasını tut, acını yaşa. Kırk gün sonra yanıma geleceksin.’’
Turna başını tamam anlamında salladı. Bir anlaşma yapmışlardı ve yabancı adam annesini doktora götürmüştü o da anlaşmanın kendi tarafına düşen kısmına uyacaktı. Kendi evinde babası için yapacağı işleri bu adam için yapardı çünkü o annesini iyileştirmeye çalışmıştı.
Talat Bey gerekli talimatları verip gitmek için arabasına bindi.
Turna kırk boyunca annesinin mezarına gidip toprağını sulayıp, çiçekler ekti. Bu kırk gün boyunca bir gün olsun aç kalmadı, kirli elbise giymedi. Yanında sürekli kendisine eşlik eden belinde tabancası olan adam yiyecekler almış, kıyafetler almıştı. Tabancası olmasına rağmen korkutucu davranmamıştı.
Kırk gün sonunda annesinden kalan siyah beyaz resmi koynuna koyup kendisini bekleyen arabaya binip sonsuza dek köyü terk etti.
Büyük şehre indiklerinde gördüklerine hayranlıkla bakıyordu. Hayatında ilk defa gördüğü denizle yanında varlığına alıştığı adama, ‘’Ağabey bak ne kadar büyük göl.’’ demişti neşeyle.
Mücahit o masum şaşkın hallerine güldü. ‘’O deniz, göl değil.’’ dedi.
Turna bu defa köprüye hayranlıkla baktı. ‘’Bu köprü çok büyük. Bizim köyde de derenin üzerinde vardı ama o küçük tahta parçasıydı.’’
‘’Hepsinin nasıl yapıldığını zamanla öğrenirsin.’’ dedi Mücahit. Turna’nın yanında kaldığı zamanlarda hiç okula gitmediğini, okuma yazma bilmediğini öğrenmişti.
Trafikten uzaklaşıp sadece altı villadan oluşan siteye girdiler. Evlerin içinde en büyük olanın bahçesinden içeri girip durdular. Arabanın kapısı açıldığında Turna ürkek adımlarıyla dışarı çıktı. Hayatında ilk defa gördüğü büyük eve baktı. Rengarenk çiçekleri açmış bahçesi vardı. Bir köşede havuzu görüyordu. O havuzu bahçeyi sulamak için kullandıklarını düşünmüştü. Kendi köylerinde de vardı ve içindeki suyla bahçelerini suluyorlardı.
Mücahit, küçük kızın elinden tutup eve götürdü. Talat Bey salonda oturmuş piposunu içiyordu. ‘’Patron!’’ diyerek selam verdi.
Turna kırk gün sonra gördüğü adamla başını önüne eğmişti.
Talat Bey elini kaldırdığında küçük kız ürkek adımlarını sürdürerek yanına gidip elini öpüp alnına koydu.
‘‘Ayşin!’’ diye bağıran Talat Bey ile evdeki hizmetlilerden biri koşarak geldi. ‘’Turna’yı al odasına götür akşam yemeği için güzelce hazırla.’’
‘’Emredersiniz Talat Bey.’’
Ayşin, küçük kızı yanına alıp üst kattaki odaya götürdü. Turna girdiği yere dikkatle bakıyordu. Kendi evindeki büyüklükte bir odaydı. Ortada kendisi için kocaman olan bir yatak vardı ve bir köşede de büyük bir çalışma masası ama masanın ne işe yaradığını bilmiyordu. Sadece üst raflarında dolu olan kitapları görüyordu. Bir köşede de büyük pelüş hayvanlar vardı.
Ayşin odanın içindeki başka bir odaya götürdü. Banyoyu görünce fayansların parıltısına hayran kalmıştı. ‘’Üzerindeki kıyafetleri çıkaralım.’’ diyenle hemen kıyafetlerini çıkardı.
Ayşin güzelce yıkayıp banyo ettirdi. Turna’nın bilmediğini anlayınca banyonun musluklarını nasıl kullanacağını, klozete nasıl yapıp temizleyeceğini anlattı. Turna anlatılan her şeyi zihnine not ediyordu.
Odanın içindeki başka bir odaya girdiklerinde bu defa gördüğü elbiselerle yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. ‘’Burası giyinme odan. Bütün kıyafetler senin.’’ dedi Ayşin. Beyaz bir elbiseyi küçük kıza giydirip yine beyaz ayakkabıları ayağına giymesine yardım etti. Kahverengi saçlarını özenle tarayıp şekillendirdi.
Akşam olup gökyüzü kararana kadar Turna büyük yatakta yorgunluğuyla uyumuştu. Ayşin’in sesiyle uyandığında, ‘’Yemek vakti küçük hanım.’’ diyen konuşmasını duydu.
Yataktan kalkıp bozduğu örtüyü düzeltti. Beyaz ayakkabılarını ayağına giyip yapışkanlı bağcığını bağladı.
Ayşin elinden tutup alt kata indirip yemek odasına götürdü. Talat Bey, Turna’yı gördüğünde, ‘’Yanıma gel.’’ dedi.
Turna yemek masasının etrafındaki kalabalığa korkuyla bakıyordu. Kendisiyle aynı yaşlarda dört erkek çocuk vardı ve hepsinin yanında dört kadın. Kadınlardan birinin kucağında dört yaşlarında bir erkek çocuğu daha vardı.
Talat Bey, Turna’nın zayıf bedenini dizine oturtup uzun saçlarını okşadı. ‘’Bunlar benim ailem. Gördüğün çocukların babası benim, hepsi benim oğlum ve yanlarındakilerde anneleri.’’
Turna hepsine dikkatle bakıyordu ama aynı dikkatli bakışlar kendi üzerinde de vardı.
‘’Gelelim seninle olan anlaşmamıza Turna Hanım.’’ dedi Talat Bey arkasına yaslanıp. ‘’Bundan sonra beni baban bileceksin baba diyeceksin, sana verdiğim eğitimle büyüyeceksin ve zamanı geldiğinde seçeceğin oğlumun karısı olacaksın ve sen hangisini seçersen ben de tahtımı ona devredeceğim.’’
İçerideki kadınlar arasında itiraz dolu bir uğultu yükseldi. Talat Bey’in eli havaya kalktığında herkes sessizleşti.
‘’Taht benim taç benim kime istersem ona bırakırım. Zamanı geldiğinde kardeşlerin birbirinin kanını dökmesindense en uygun olan yol bu. Oğullarımı anneleri olarak sizler istediğiniz gibi yetiştiriyorsunuz Turna’yı da kızım olarak ben istediğim gibi yetiştireceğim O da vakti geldiğinde en doğru kararı verecek.’’
Talat Bey’in sert bakışları küçük kızın gözlerine yöneldi. ‘’Anlaştık mı Turna Hanım?’’ diye sordu. ‘’Sözünün arkasında duracak mısın?’’
Turna başını aşağı yukarı salladı. Kendi babasından sonra Talat Bey’i babası olarak görmek çok kolaydı. ‘’Duracağım baba.’’ dedi.