2

2425 Words
burak ve ilhan kapıyı sertçe açıp içeriye girerlerken, adam bana dönüp "sen..." devam edemeden ilhan çoktan adamın üstüne atlayıp onun hareketsiz kalmasını sağlamıştı. arda yine gevşek gevşek konuşmaya başladı "sertmiş kıçımın kenarı..." ardanın sesini kesen yeşim oldu. "burak, ilhan, derin dışarıda arabanız sizi bekliyor... arda ve cem sizde aşağıdaki sokakta bekleyen araca binin." dediğini yapıp yerlerimize geçtik burak derin bir nefes alıp bıraktı. ilhan sırıttı ben ise donuk bir ifade ile yabancısı olmadığım ortamda öylece dışarıyı izliyordum. burağın aniden omzuma dokunması ile irkildim "iyi misin?" diye soru yöneltince başımı olumlu anlamda salladım. başımı sallamam ile bakışlarını benden çevirdi. ilhan önden arkaya dönüp "sizce adam ölmüş müdür şimdiye kadar?" söylendi. "ölmüştür." diyerek mırıldandım. ilhan solmuş yüzüme tek kaşı havada bir şekilde baktı. "ilk kez mi böyle bir operasyona giriyorsun?" bakışlarımı ilhana çevirdim. "ilk değil..." diyerek bakışlarımı yeniden geçtiğimiz ara sokaklara çevirdim. beş yıl boyunca uzak kalmıştım bu sokaklardan. arda ve cem ha birde hayatımın katili olan emre ile bu sokaklar da espiriler yapıp geçtiğimiz günler... bu sokaklarda yaşadığımız karanlık hayatlarımız... bazen merak ediyorum da gerçekten ben bu kadar hayatımın ellerimden kayıp gitmesini haketmiş miydim? gözlerim tanıdık bir evi buldu, ışıkları yanıyordu. o evde güvenimi sevgimi tüm benliğimi kaybetmiştim... ama o evde ışıklar yanmaya devam ediyordu. eve o kadar uzun süre odaklanmıştım ki burakda bakışlarımı fark etmişti. "neden o eve o kadar uzun baktın?" sorusu ile burağa döndüm. "orda küçük bir çocuk vardı görmedin mi? çocuklara karşı zaafım var. bu saatte çocuğun tek başına dışarıda olması canımı sıktı." gözleri gözlerimi iyice taradı "anladım bende çocukları severim." diyerek mırıldandı. eğer bu gün o duruma sokmasaydı sevdiğim adam, benim de bir çocuğum olacaktı. eğer boş bir intikâmın peşine düşmemiş olsaydı ikimizin hayatı bu kaotik hayattan daha başka olabilirdi. merkeze gelmiştik, burak kolumdan tutup durdurdu beni "ismin kadar derin bir kızsın, seni daha fazla tanımak isterim." donuk bir ifade ile burağın yeşil gözlerine odaklandım "ben böyle iyiyim, birinin beni daha fazla tanımasına gerek yok." dedim ve arkama bakmadan kendi odama yürüdüm. herkes salonda görevi tartışırken ben o sohbetlere bile dayanamıyordum. odada ki tüm duvarlar o kadar üstüme geliyordu ki artık daha fazla dayanamadım, koridora çıkıp dolaşmaya başladım taki sanem çevik yazan bir odayı görene kadar. gözlerim kapıda kalmıştı. hâlâ benim anılarımı saklıyorlardı. odaya usulca girdim. her yerde benim fotoğraflarım vardı, bilgisayarım silinmek üzere olan yazılarım. duvarlarda eskiden çizdiğim tablolarım, kullandığım parfümler hepsini bu odaya almışlardı. etrafa şaşkın gözlerle bakarken içeriye burak girdi oda benim kadar şaşırmıştı "bu ölen kızın odası mı?" diyerek mırıldandı. "sanırım öyle... odanın kapısının üzerinde o kızın adı yazıyor." diyerek cevapladım. "acaba neden öldü?" diyerek gözlerime baktı. "bilmiyorum ama muhtemelen bir görev için ölmüştür." biz böyle konuşurken içeriye cem ve arda girdi. cem gözlerini ikimize çevirdi. "neden buradasınız?" sesinden ve gözlerinden o kadar acı okunuyordu ki. "ben merak ettim, isim çok tanıdık geldi." arda önce cemi süzdü sonra bana döndü. "bu kız bizim için çok değerliydi. cemin öz kız kardeşi benim de en iyi arkadaşımdı." diyerek söylendi. burak ceme döndü, "kız kardeşin neden öldü?" cem sanki olanları bir kez daha yaşıyormuş gibi öylece masadaki fotoğrafıma döndü. "aramızda bir hain vardı... her birimizin canımızı verecek kadar güvendiğimiz bir hain, o öldürdü kardeşimi." gözleri dolmuştu. o kadar sarılmak istedim ki, 'abi buradayım ölmedim karşındayım' diyebilmeyi. sadece duygusuz bir şekilde izlemek zorunda kaldım. arda cemin omzuna elini koydu, "hepimizin güvendiği bir adamdı, sanemin de çok güvenip sevdiği bir adam... ama o ihanet etmeyi seçti." dedi. "peki ya adam? yani onu öldürdünüz mü?" burağın sorusuna karşılık hem ardanın hemde cemin çenesi kasılmıştı. "beş yıldır tek bir iz yok. sanki yer yarıldı da içine girdi." dedi arda. cem sözlerini acı ile devam etti. "masadan o dönem en büyük rakiplerimizden biri ile bağlantısı vardı, bu yüzden eli kolu geniş bir adam. tek başına hepimizden daha fazla gücü var. hatta eminim ki onu bu masanın üst düzey yöneticileri koruyor." "peki bu kim? ismi ne." dedim cevabını bildiğim soruyu sorarken. "emre." arda öyle bir söylemişti ki sadece kanın da intikam ateşi yandığı belliydi. "eskiden sanemin üvey abisiydi. masanın başına üvey babasından kalan vasiyet ile geçti. tabi biz onu bizim taraftan sanıyorduk. bize bile zarar verir ama saneme asla kıyamaz diye düşünüyorduk ama, o ilk başta sanemi gözünden çıkardı. sanem için defalarca ölüm ile burun buruna geldi. sadece sanemin güvenini almak içindi. sonra piç üvey babasının ona yaşattıklarını saneme yaşattı." diyerek özet geçti arda. burak sorgulayıcı bir bakışla ardanın sözlerine soru ile karşılık verdi "babası ne yapmıştı?" "hem sanemin hemde emrenin beynini ilaçlarla yıkamıştı. sanemin öz emrenin üvey babasıydı, ve masanın en karanlık ve acımasız adamıydı. bir çok masumun canını yakmıştı. onlardan biri de masada ki diğer varis yusuftu. onun kız kardeşine tecavüz edip öldürmüş üstüne intihar süsü vermişti. emrenin ailesini ise saplantılı aşkından dolayı katledip trafik kazası süsü vermişti, emreyi öldürememişti sırf emre ayağına dolanmasın diye emreyi çocukken evlatlık aldı. sonra ortaya sanemin öz annesi çıktı ve tüm gerçekleri tokat gibi yüzlerine çarptı o adi adamı da öldürdü." ardanın sözünü bu sefer cem kesti. "kız kardeşim olduğunu, babam olduğunu, annem olduğunu yıllarca bilmeden yaşadım. tek bildiğim şey yıllarca yurtta bir umut kırıntısı ile yaşadığımdı. yıllar sonra kız kardeşimi buldum. başımızdan bela eksik olmadı. gözümün çiçeğini adam sandığım bir canavarın merhametine terk ettim." dedi. gözlerim yeri buldu. tepki vermem beni de görevlerimi de riske atardı. "bizim ölmemiz gerekirdi..." diye iç çekti arda ve devam etti. "ne sıla nede sanem sadece biz ölmeliydik. aramızda ki en masumlar onlardı." diyerek öylece bana baktı. "dünyanın en kötü hissi varken yokmuş gibi hissetmektir. ölenle ölünmez beyler..." dedim bir nebze olsun teselli vermek istiyordum. "var mıyız ki? sevdiğim kadın günlerce işkenceye maruz kaldı, tecavüze uğradı sonra da gözümün önünde kafasına sıkıldı. kız kardeşim güvendiğim bir adam tarafından öldürüldü! o gün çaresizce sağa sola koşuyordum sevdiğim kadını kaybettiğim gibi kız kardeşimi de kaybetmemek için bir sağa bir sola çarpttım. sonuç ne oldu! yine erkekliğim bir boka yaramadı!" sinirden elleri titriyordu. "yıllarca kimseye aşık olamadım tam bir kadına tutuldum onunla hayallerimi kurdum bir orospu çocuğunun teki onu ellerimden çekip aldı! bana ölümünü izlettiler. yıllarca kokusuna hasret kaldığım kız kardeşimi buldum daha aylar geçmedi kokusuna doyamadan morgda cansız bedenine sarıldım!" arda cemi sakinleştirmeye çalıştı. burak da bana döndü sanki bir hata yapmışız gibi baktı gözlerime. yapmıştık geçmişi yeniden açmış kabuk tutmaya çalışan yaraları yeniden kanatmıştık. sana yemin ederim abi o emreyi bulduğumda bu yaşadığımız acıların on katını ona yaşatacağım. cem sonun da sakinleşmişti. "neyse öğrendiniz işte... o yüzden başta sizi uyardım burda bu masada bu çete de yaşam şartlarınız normal işlemez. ve size nerden geleceğini bilemeyeceğiniz darbeleri vurur." dedi. daha fazla dayanamadım, soğuk bakışlarımla "özür dilerim... bu konuyu hiç açmamalıydık." dedim burakta beni destekledi. "evet derin haklı bu konuyu açtığımız için üzgünüz." daha fazla bir şey demeden koridora çıktık. "sanırım aptalız." burağın sözleri ile ona dönüp kaşlarımı çattım. "bakma öyle, ciddi söylüyorum onlara geçmişi hatırlatmamız tamamen aptallıktı." dedi. "bir erkeğe göre fazlası ile duygusalsın..." sözümü kesti omuzlarımdan tutup beni kendine çevirdi. "bir kadına göre fazla tepkisiz ve duygusuzsun." dedi gözleri sorgulayıcıydı. gözlerimi gözlerine kilitledim "hayat duyguları olan hiç kimseye acımaz. sana tavsiyem sen de öyle ol." gözlerini kaşımda ki yaraya çevirdi. "gerçekten bir suikastçi gibisin. yüzünde ki donuk ifade yaraların... neden suikastçi oldun?" gözlerimi sabırla kapatıp açtım "canım istedi ve oldum ben sana neden hayalet gibi gezdiğini soruyor muyum? o zaman sende benim geçmiş görevlerim ve şu an ki mevcut konumumdan sorguya çekme" diyerek söylendim. onu arkamda bırakıp kendi odama çekildim. az önce yaşadıklarım çok kötü hissettiriyordu. sanki onlara en büyük cezayı ölümüm değilde diri bedenim veriyordu. yüzümü değiştirmek bana bir intikamın gücünü getirirken sevdiklerimi her gün diri diri gömerken izlememe sebep oluyordu. bundan beş yıl önce yanlış bir adama güvenmemiş olsaydım ve bu saçma sapan mafya oyunlarına dahil olmasaydım muhtemelen daha düzgün hayatım olurdu. yatağa uzanıp gözlerimi boş tavana diktim, her gözümü kapattığımda cemin dolmuş gözleri aklıma geliyordu, onun kardeşi olarak onu bu kadar paramparça etmeye hakkım yoktu. kendi kendime bir söz verdim seni bulacağım emre yıllar önce bana verdiğin bu acının acısını senden misli ile çıkaracağım. emin ol yapacağım... buraya geliş amacımı unutup duygusal bir boşluğa girersem, emreyi bulma ihtimalim tamamen ortadan kaybolur. yeni planlar yapmam gerekiyor bu yüzden önce bir hafta güven kazanmam gerekiyor. güveni kazandıktan sonra burada işim daha rahat olur... gözlerim artık usulca kapandı ve bedenim tamamıyla uykuya teslim oldu... (3 saat sonra) yanımda ki bir hareketlilikle gözlerimi kısarak araladım. sağıma baktığımda burak çekmecemi karıştırıyordu. gözlerimi açmadan mırıldandım "ne zamandan beri hırsız gibi bir kadının çekmecesini eşeliyorsun?" bakışlarımı burağa çevirdim. "ben bana verilen emri yerine getiriyorum." kaşlarımı çattım. "ne emri?" "cem senin sanemin odasından bir şey çaldığını düşünüyor." içime bir anda korku düştü, yoksa sanem olduğumu anlamış mıydı? "ne çalmışım ben?" "sanırım bir toka?" "saçmalık seninle birlikte çıktık çalmış olsaydım sen de görürdün." diye söylendim. "o zaman bu çekmecedeki toka kimin?" gözlerim tokayı buldu. "iyi de ben oradan hiç bir şey almadım." aniden cem ve arda da içeriye girdi. anlam veremiyordum olanlara. "sanemin tokası neden sende?" dedi sert bir ifade ile cem. "ben..." gözlerim burağı buldu o yapmıştı. yoksa şartlar olarak şu an onunla eşitiz. sırf ben onu redettim diye aptal çocuk "üzgünüm..." başımı eğdim. cem gözlerime baktı "normalde bunu başka biri yapmış olsaydı muhtemelen onu buna pişman etmiştim ama sen, farklı hissettirdin. bu yüzden seni affediyorum toka sende kalabilir. ama bir daha gizli saklı bir iş yapma yoksa senin için kötü olur." diyerek odadan çıktılar burak ile baş başa kaldık. gözlerimi öfke ile burağa çevirdim dolaba yaslanmış kollarını göğsünde bağlamış beni izliyordu "aptal! derdin ne bu tokayı da sen getirdin öyle değil mi?" burak ufak bir sırıtıştan sonra yanıma yaklaştı. "ben istediğimi almak isterim ya severek ya zorla." amızda ki mesafeyi kapatıp yüzüme iyice yaklaştı. "yani çocuksun? derdin ne benimle?" "güzel bir kız olduğun kadar çok gizemli bir yanın var ve ben bu yanını sevdim. gizemlerini sırlarını bilmek istiyorum." histerik bir şekilde güldüm. "sen beni çözebilecek bir adam değilsin." diye mırıldandım. gözleri bir anlığına dudaklarıma kaydı. sonra yeniden gözlerini gözlerime dikti. "seni çözeceğim derin..." diyerek öylece bakıştık. "şansını dene ama mümkünse bunu burada itibarımı zedeleyerek yapma çünkü, senin için daha fazla imkânsız olurum." ece odama girdi, "derin koş!" burak ve benim bakışlarım hemen eceyi buldu. "cem yaralandı." az önce yanımızdaydı, nasıl olurda beş dakika da yaralandı. bir anda tüm ofisin alarmları çalmaya başladı. ece hem bana hem de burağa bakıyordu. yeşim içeriden bağırdı. "silahları alın! saldırı var!" gözlerim eceyi buldu "cem nerede?" "bilmiyorum odasında yeşime odadan bilgi verdi. saldıraya uğradığını söyl..." sözünü öfke ile kestim "arda nerede!? neden kimse cemin yanına gitmedi!?" diyerek odadan çıktım. ışıklar kırmızı olmuş yanıp sönüyordu hızla cemin odasını bulmaya çalışıyordum. arkamdan burak bağırdı "sığınma bölgesinde adamlar varmış... silah al yakında yukarıya çıkarlar." beni durdurup bir silahı elime uzattı. "cemi mi arıyorsun?" başımı olumlu anlamda salladım. yanımıza ece de gelmişti. "yeşim güvenlikleri arttırmış... mert'in adamları olma ihtimali yüksek." "kaç kişiler?" diye söylendim. "çok değiller yaklaşık bir otuz kişi vardır." sinirle koridora yeniden yöneldim sonunda cemin odasını bulduğumda, silahı elime sabitledim ve sert bir şekilde silahı uzatarak kapıdan içeriye girdim. cem yerde sırtını tutuyordu. hızla yanına gidip yarasına baktım. "iyi misin?" gözlerim dolmuştu bile cem anlamaz gözlerle gözlerime baktı. "neden yardım istemedin kan kaybetmezdin en azından bu kadar!" sözlerim sorgulayıcı değil de daha çok hesap sorucuydu. elimde ki fuları çıkarıp yarasına bastırdım. cem hâlâ anlamaz gözler beni süzüyordu. "revire geçeceğim diğerlerinde durum nasıl?" "bilmiyorum, ece sen cemle burada kal." ece dediğimi yapıp silahı beline atıp cemin yanına gelip fuları benim yerime tuttu. burak ise arkasını kollayarak beni süzüyordu. dışarıya çıkarken cem arkamdan burağa "derinle kal burak." dedi. burak da arkamdan gelirken salonda ki yeşime doğru koştum. "olay ne?" yeşim sinirle bilgisayarla uğraşıyordu. "mert bize göz dağı veriyor. emirhanla yaptığımız anlaşma onun zoruna gitmiş belliki." diyerek söylendi alp. "bir kaç ekip sığınma yerine indi muhtemelen adamları gebertirler." diyerek konuştu ilhan. "adamların niyeti güç gösterisi!" diyerek dişlerinin arasından konuştu. tam o esnada sığınma yerinden ateş sesleri çıktı. "arda nerede?" dedim odayı ararken. yeşim hızla bana döndü "oda sığınma yerine gitti." ateş sesleri yükselirken hızla sığınma yerine doğru koştum arkamda ki seslenmeleri boşvermiştim. sığınma yerine indiğimde hem bizden hemde karşı taraftan hem ölü hemde yaralı vardı çatışma devam ediyordu. merdivenden öylece izledim, adamlar bizden sayıca az ama güçlülerdi. gözlerim ardayı aradı, gözlerim sonunda köşede boşluğunu tutarak oturan ardayı buldu. hızla oraya giderken kurşunlar kulağımı vızır vızır deliyordu. silahı belime atıp yanına çöktüm "iyi misin?" diye söylendim. terlemişti, sesi mırıltı ile çıkıyordu. "arda benimle kal..." tam o esnada ikimizinde başında bir adam gölgesi düştü kafamı kaldırdığım da elinde ki silahı başıma doğrultmuş ikimize bakıyordu. ellerimi belime götürdüm. o esnada bir kurşun sesi geldi, önümüzde ki adam yere yığılırke burak arkasın dan belirdi. "aptal mısın derin?" nefes alışverişlerim düzensizleşmişti. arda artık kendinde değildi. "çok kötü yaralanmış..." dedim acı ile. burak sorgulayıcı bir ifade ile gözlerime baktı. "duymuyor musun beni?" söylendim öfke ile. "çok fazla kan kaybetmiş üstüne kendinde de değil iç kanaması da olabilir hemen onu buradan çıkarmalıyız!" burak beni kenara itip, ardayı omuzlarına aldı. o merdivenlere yönelirken bende silahımı elime alıp arkalarını kollayarak takip ettim revire giderken silahı belime attım. ilhan yanımıza gelip burağa yardım etti. "durumu ağır gibi ben doktoru çağırıyorum." dedi ve telefonuna yöneldi. revire girdik cem sedyede yarı baygındı, ardayı da diğer sedyeye bıraktık. ece koşarak revire girdi "yeşim yok!" anlamaz gözlerle burakla birlikte eceye döndük. "nasıl yok?" dedim. "salonda değil telefonuna ve telsizindende ses yok." ben ece ile birlikte revirden çıktım. yeşimin odasına doğru ilerledik, odaya girdiğimizde yeşim acı ile omzunu tutuyordu. yeşimde bayıldı bayılacaktı. hızla ikimizde omuzlarından tutup boynumuza geçirdik. revire doğru ilerledik içeriye girdiğimizde ardayı özel bir ameliyat odasına almışlardı. yeşimi sedyeye bırakırken durumu burağa sordum. "cemin sırtına pansuman yapılıyor... bıçakla sırtından vurulmuş. arda..." sustu gözlerime iyice odaklandı. "kurşun içerde kalmış, onun için ameliyata alındı." dedi. alp ve ilhan yanımıza geldi. "beyler ve bayanlar bu kasıtlı bir saldırı." dedi alp. "önce cemi, ardayı daha sonrasında da yeşimi vurdular. muhtemelen niyetleri öldürmek değildi sadece göz dağı vermek." diyerek cümleyi tamamladı. "kim yapmış bunu?" diyerek konuştum dişlerimin arasından. "mertin adamları. emirhanla olan bağlantımız onun zoruna gitmiş olmalı." dedi ilhan. burak burnundan soludu "onların mekanları neresi?" dedi. alp araya girdi. "onlara saldıramayız, şu an için hem liderlerimiz yaralı hemde onlardan güçsüsüz." "burak bir soru sordu? zaten şu an onlarda yaralılarımız olduğu için saldırmayacağımızı düşünecekler. bu yüzden bundan daha iyi bir fırsat olamaz." ilhan sabır çekercesine derin bir nefes alıp bıraktı. "eğer saldırırsak kaybederiz dersi yaralılarımız iyileştiğinde vereceğiz. şimdi herkes bilgisayarlarının başına geçsin bizde sığınak da olan yaralı ve ölülerle ilgileneceğiz." ilhanın sözleri ile sinirle revirden çıktım. bilgisayarımın başına geçerken, aklım dağınıktı. tüm güvenlik açıklarına baktım... ama tek bir şüpheli bir şey yoktu. sanki içeriye adım atarken birisi onlara kapı açmıştı. o sırada burak başımın tepesine dikildi. sinirle sandalyede geriye yaslandım. "özellikle mi benimle böyle uğraşıyorsun?" "cem ve arda ile nasıl bir bağın var?" sorusuyla öylece afalladım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD