Tanıdık ve Toplanma emri

919 Words
Kahvemi karıştırırken Ensar’ın sesi düşüncelerimi böldü. “Bordo Bereli olmak için girdiğin sınav nasıl geçti?” Gözlerimi fincana diktim. Derin bir nefes alıp bardağımı dudaklarıma götürdüm. Sakin bir sesle cevap verdim: “Sınavı geçtim!” Deniz kollarını göğsünde kavuşturdu, yüzüne hafif bir gülümseme yerleştirerek başını iki yana salladı. “Albay amcana söylesen zaten geçerdin hemen sınavı.” Sertçe kupayı masaya bıraktım. Gözlerimi ona dikerek net bir şekilde konuştum: “Torpille değil, kendi emeğimle yapacağım herşeyi.” Tam o anda… Kulakları sağır eden bir patlama duyuldu! Kafe sarsıldı, camlar paramparça oldu, insanların çığlıkları yükseldi. Bedenim refleksle hareket etti, anında sandalye devrilirken yere eğildim. Kalbim hızla çarpıyordu. Birkaç masa ötedeki bir çocuk ağlayarak annesine sarıldı. İnsanlar panikle kaçmaya çalışıyordu. Kapıdan içeri silahlı, yüzleri kapalı üç adam girdi. Ellerindeki silahları rastgele sallıyorlardı. İçlerinden biri çığlık atan bir çocuğa yöneldi. Küçük çocuğu kolundan kavrayıp çekiştirdi.O anda aldığım Eğitimler Aklıma geldi çoğuğun haykırışı gözümün önüne bir film şeridi gibi geçti. içimden düşündüm ben bunu yapmazsam boşuna eğitim almışım sayarım kendimi. İşte o an tereddüt etmeden harekete geçtim. Ayağa kalktım, güçlü bir sesle bağırdım: “Onu almayın! Beni alın!” Adam, silahını bana çevirdi. Bana değil de, içimden geçen korkusuzluğa bakıyordu sanki. Ve şimdi, her şey değişmek üzereydi… Silah bana doğrultulmuştu. Adamın öfkeli bakışları gözlerime kilitlenmişti. “Bugün herkes bizi konuşacak!” diye haykırdı. Ellerimi havada tutarak bir adım daha yaklaştım. Tetikteydi. Her an ateş edebilirdi. Ama ben sakin kalmalıydım. “Dinle…” dedim, sesimi yumuşatarak. “Bu çocuk sana ne yaptı? Onun burada olmasının bir anlamı yok. Eğer ses getirmek istiyorsan, beni al.” Adamın bakışları kar arsızca çocuğa kaydı. Küçük, hıçkırarak ağlıyordu. Onu böyle görmek içimi acıttı ama en ufak bir tereddüt, adamın silahını ateşlemesine neden olabilirdi. Biraz daha yaklaştım. “Onu bırak. Beni al.” Adam kısa bir duraksamanın ardından çocuğu sertçe kenara itti. Küçük çocuk hızla yere kapaklandı ama hemen bir köşeye kaçtı. Bense artık onların elindeydim. Adam yakamdan tutup beni kendine doğru çekti, silahı başıma dayadı. Kafedekiler korkuyla soluklarını tuttu. Tam o anda… Kapı açıldı. Tam teçhizatlı bir askerî tim içeri girdi. En öndeki asker, diğerlerinden daha sert bir ifadeyle silahını kaldırarak emir verdi: “Rehineyi bırak!” Mert. Gözlerimi hafifçe kısmış, onu dikkatle izliyordum. Beni tanıyamamıştı. Haklıydı. Son görüşmemizden beri çok şey değişmişti. Onun için ben sadece kendi yolunu çizmeye çalışan bir uzman çavuştum. Ama artık Bordo Bereliydim. Adam, sırtını bana dönerek Mert’e bağırdı: “Kimse yaklaşmasın, yoksa öldürürüm!” Ve işte o anı yakaladım. Bir anda adamın silahlı kolunu kavrayıp yukarı doğru savurdum. Silah ateş aldı ama mermi tavana saplandı. Diğer elimle hızla belindeki bıçağı çekip bileğine bastırdım, acıyla silahını düşürdü. Dirseğimle karnına sert bir darbe indirdim. Adam sendeledi. Ardından güçlü bir hamleyle adamı yere serdim, dizimle sırtına bastırarak bileğini büktüm. Artık etkisiz hâle gelmişti. Mert’in sesi duyuldu: “Eylül?” Başımı kaldırıp gözlerine baktım. Şok içindeydi. İlk kez benim de Bordo Bereli olduğumu öğreniyordu. Eylül, rehin alınan adamı etkisiz hâle getirdiğinde herkesin gözü onun üzerindeydi. Olayın şokunu atlatan kafe müşterileri ve personel yavaş yavaş toparlanırken, özel harekât ekipleri içeri girip kontrolü ele aldı. Ancak Mert’in gözleri, Eylül’ün gözlerinin içine kilitlenmişti. Mert: “Sen… nasıl—” Eylül: “Nasıl Bordo Bereli oldum?” Eylül, yerde baygın yatan adamı kontrol eden polis memurlarına kısa bir bakış attı, ardından gözlerini tekrar Mert’e çevirdi. Eylül: “Seninle aynı yolu yürüyerek.” Mert’in kaşları çatıldı. Onun gibi biri neden daha önce fark edilmemişti? Oysa Bordo Bereli sınavına girdiği kişilerin çoğunu hatırlıyordu ama Eylül’ün bu kadar iyi olduğunu tahmin bile edememişti. Mert: “Demek sınavı geçtin.” Eylül: “Senin gibi.” İkisinin arasındaki hava ağırdı. İkisi de yalnız çalışmaya alışkındı. İkisi de emir almadan kendi yollarını çizmeye alışkındı. Ama şimdi… ikisi de aynı saflardaydı. Mert: “O zaman yollarımız yine ayrılıyor.” Eylül: “Öyle görünüyor.” İkisi de fazla oyalanmadan kafeden çıktı. Ancak ne kadar ayrı yollara gitmek isteseler de, kader onları düşündüklerinden daha çabuk bir araya getirecekti. Telefon Çağrısı – Albay’ın Emirleri Kafeden ayrıldıktan kısa bir süre sonra, Mert’in telefonu çaldı. Ekrana bakınca arayan numaranın askeri hat olduğunu fark etti. Albay Yılmaz Yıldız. Albay Yıldız: “Kara, hemen İstanbul’daki karargâha gel. Özel bir görevin var.” Mert kaşlarını çattı. Bordo Bereli olarak daha ilk haftasındaydı. Yeni görevlere başlamadan önce biraz daha eğitim alması bekleniyordu. Ancak Albay’ın sesi ciddiydi, bu da işin acil olduğunu gösteriyordu. Aynı anda Eylül’ün telefonu da çaldı. Albay Yılmaz Yıldız, ona da aynı emri veriyordu. Eylül: “Emredersiniz, komutanım.” Telefonu kapattığında, Mert’in ona baktığını fark etti. Mert: “Sen de mi çağrıldın?” Eylül: “Evet. Demek ki yollarımız o kadar da ayrılmamış.” Mert içinden derin bir nefes aldı. Bu işte bir şeyler vardı. Ama ne? Başka yerlerde: Ateş, askerî üste eğitim verirken telefonu çaldı. Arayan Albay Yıldız’dı. “Hemen İstanbul’a gel.” Onur, mühimmat deposunda çalışırken emir aldı. “Bu kez büyük bir iş var,” diye mırıldandı kendi kendine. Kaan, bir zırhlı araç üzerinde çalışırken haberi aldı. “İstanbul ha? Büyük iş kapıda.” Böylece, beş kişilik özel timin tüm üyeleri aynı emirle İstanbul’a çağrılmış oldu.Herkesin aklına tek bir soru vardı neden biz. Mert ve Eylül İstanbul’daki karargâha vardıklarında diğerleri de gelmişti. Hepsi, bu ani görevin nedenini merak ediyordu. Albay Yıldız onları büyük bir toplantı odasına aldı. Albay Yıldız: “Size vereceğim görev, sıradan bir operasyon değil. Ülke sınırları içindeki bir terör hücresine yönelik büyük çaplı bir harekâtın ilk aşamasında görev alacaksınız. Ve bu yalnızca bir başlangıç.” Mert, neden özellikle bu ekibin seçildiğini düşünüyordu. Daha önce birlikte çalışmamış beş kişiyi neden aynı timde topluyorlardı?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD