Dennise'in yeni yeni dolgunlaşmaya başlayan sol memesinin altında 4, bu kesiğin etrafında ise 1'er santimlik olmak üzere 5 ayrı kesiğe eşlik eden kasıktaki 3, 4 santimlik kesik; onun ileriki yaşamında estetik açıdan konforlu bir yaşam sürmesini amaçlıyordu. Minimal invaziv diye adlandırılan bu yöntem sayesinde hasta; nekahat dönemini daha kısa sürede atlatıyor ve günlük rutinine daha çabuk kavuşuyordu. Kalp cerrahları hastaların yaşı, cinsiyeti, hasarın boyutu ve ön psikolojik değerlendirmesinde vücut bütünlüğüne olan ilgisi doğrultusunda, olabilecek en az hasarla onarımı mükemmelleştirmeyi amaçlar. Kapakçık onarımı, kalp cerrahlarının biraz tedirgin yaklaştığı operasyonlar olmakla beraber, başarılı bir operasyonun ardından hasta için daha da rahat bie yaşam sürmenin garantisini doğurur. Faydasının yanında zararlarının çokluğu ile bilinen kan sulandırıcıları artık kullanmak zorunda kalmazsınız.
Ön hazırlık ve uyutma aşamaları, yaklaşık bir saat önce yaşanan gerginliğin aksine oldukça başarılı geçiyordu. Öyle ya da böyle bütün olumsuzlukları, düşmanlıkları, insani tepkileri ameliyat odasının dışında bırakmak zorunda kalıyordunuz. Çünkü içeride olan her unsurun birbirine kusursuz bir uyum sağlaması şarttı. Ve dünyanın her neresinde eğitim görürseniz görün, size ilk öğretilen şey; hasta hayatının sizin çıkarlarınızdan, çekişmelerinizden, hırslarınızdan daha kıymetli olduğuydu. Ameliyathaneye girdiğiniz zaman bütün duygusal bileşenlerinizi o şifreli, iki kanatlı kapının dışında bırakmak ve içeride işini kusursuz yapan bir makineye dönüşmek zorundaydınız.
Mahi kasıktan kalbe ilerleyişi sırasında sol kroner artere oldukça yakın bir yerde inatçı bir damar yumağı ile karşılaşınca sıkıntılı bir soluk aldı. Florosan boyanın yayılımı o yumağın etrafında kusursuzken, yumağı oluşturan damarlarda yayılımı ise yok denecek kadar azdı. Yumağın olduğu yerin onarımını yapacakları kapakçığa çok yakın olması, onları büyük bir çıkmaza sokmuştu. Öyle ki önlerindedeki iki seçenek de Deniss'e bahsettikleri o %40'lık şansı oldukça zayıflatıyordu. Ya by-Pas'a dönecek ve açık prosedürü uygulayacaklar, ya da ameliyatı burada sonlandırıp Dennise'in bütün yaşama umutlarına ağır bir darbe vuracaklardı. Dakikalarca süren sessizliğin ardından konuşan Steven ise bütün sorumluluğu aldığını söyleyerek açık prosedüre geçmelerini istedi. Mahi'nin yatkın olduğu fikir de bu olunca, ister istemez sevinç tepkileri göstermişti. Anestezi uzmanı Jack ise bu tepkilere inanmaz bir şekilde bakıyordu. O kısacık anda bile Steven'ın bakışlarına dönen gözleri Mahi ile olan bütün münasebetini anında kesmişti.
Açık prosedürün en can alıcı noktalarından biri de, iman tahtası olarak betimlenen sternum kemiğinin dikey bir şekilde kemik testeresi ile kesilmesiydi. Cilt ve yağ dokusunu geçtikten sonra testere yardımıyla kesiye başladığınızda kemiğin sürtünme ile etrafa yayılan o kesif kokusu ciğerlerinize dolardı. Kusursuz bir şekilde ilerleyen açma şlemi, göğüs zarı ve perikardiumun geçilmesinden sonra, güç de olsa vücudu beslemek için çalışan kalple karşılaşmalarıyla son bulmuştu.
Vücudu beslemek için kalkıştığı her devinimde gözle görülür bir şekilde zorlanıyor olması, operasyon için oldukça geç kalındığının kanıtı gibiydi. Organ yetmezliği gibi bir tabloyla karşılaşmamak ise şanslarının döndüğü tek noktaydı.
Biraz hasta yaşının sağladığı avantajlar, biraz ekibin yeterliliği, çokca da yanlarında olan şans sayesinde kapakçık onarım işlemini başarıyla tamamlamış; hem yaralarının daha kolay iyileşmesi hem de daha net gözlemleme olasılığı için onu, solunumu ve de kan dolaşımına yardımcı olacak olan ECMO cihazına bağlamışlardı. Bundan sonra onlara düşen sadece her anını gözlemlemekti.
Ameliyat sonrası temizlenme işlemini yaparken yanına gelen ve sessizce kendi temizliğini gören Steven'a kayan bakışları, onda gözle görülür bir durgunluğa şahit olmuştu. Operasyonun son yarım saatinden itibaren ağzını bıçak dahi açmayan adamı bu hale neyin getirdiğini oldukça merak ediyordu. Onu bu hale sokacak bir başarısızlık söz konusu değilken; onun gibi içten içe sevinç çığlıkları atıp, olur olmadık şeylere gülümsemesi gerekmiyor muydu?
İşi bitince ellerini kuruladı ve tamamıyla ona döndü.
"Senin neyin var? Neden böyle durgunsun?"
"Durgun değil, sadece biraz yorgunum. "
"Ben de yorgunum ama onun iyi olması bütün yorgunluğumu unutturuyor."
"Senin adına sevindim."
"iyi"
Aralarında geçen bu garip muhabbet Mahi'nin yükselişte olan modunu ister istemez düşürmüştü. Yapısı gereği çevresindeki insanların etraflarına negatif enerji saçmasından nefret ederdi. Bu ukala herif nasıl olur da böylesine rahatlamış hissettiği bir günde, onun bütün enerjisini sömürüyordu ki? Ya da en mühimi; bu herifin hal ve hareketleri neden onun aklını kurcalayacak kadar önemliydi? Kendi düşünceleriyle çelişmesine okkalı bir küfür savurduktan sonra başındaki boneyi sertçe çıkardı ve saatlerdir bağlı durdukları için canını acıtan saçlarını serbest bıraktı. Ameliyathaneden uzaklaştıkça aslında kendisini ne kadar sıktığının farkına varıyordu. Birkaç saat sonra başka bir operasyon gireceği aklına gelince, birşeyler atıştırıp biraz kestirmesi gerektiğine karar verdi. Ama ortak kullanılan odada pek de rahat uyuyacağını düşünmüyordu. Özellikle sabah olanlardan sonra Steven ile bir daha yalnız kalmak hiç istemiyordu. O anları tekrar hatırladığında ise ensesindeki tüylerin ürperdiğini hissetti. Adamın çıplak teninden yayılan koku hala burnundaydı. Hiçbir parfüm ve ya deodorant esintisi taşımayan, kendine özgü bir ten kokusuydu. Bir ten nasıl bu kadar ferah kokardı? Aklına gelen bu yabani düşünceleri sanki tepesinde dolaşan bir sineği kovalar gibi elini sallayarak uzaklaştırmak istemişti. Ancak; Simon'un ona pişkince gülerek baktığını görünce göz devirmeden edemedi. Bu adamın sululuklarını çekecek kadar dinç değildi. Ancak Simon yine de lafını esirgemedi.
"Hey güzellik, kendi kendine ne konuşuyorsun çok merak ettim. "
"İşine bak!"
"İşim yok ki. Hem sen daha ilgi çekici geliyorsun gözüme. Senin için bütün işlerimi erteleyebilirim."
"Bu kadarı da yeter artık. Bir daha o bok çukuru ağzından bana karşı bel altı imalar çıkarsa o ağzını dikerim. Ve inan Simon, 0,1 vicryl ile ne kadar kusursuz gemici düğümü yaptığımı ağzını bir daha açamayınca anlarsın. Şimdi çekil önümden. İşin yoksa iş bul, bulamıyorsan da kızışmış bir sürü kadın var ortalıkta. Git onları tuvallette becer. Ama sakın bana bulaşayım deme."
Ağzından çıkanlara kendi bile inanamasa da bu adama karşı bu dilin işe yaradığını az çok çözmüştü. Verecek cevap bulamayan Simon;
"Neyse Senin gibi bir çatlakla daha fazla uğraşamam" deyip, çekip gitmişti.
Bütün keyfinin bir anda kaçması onun daha da fazla bitkin hissetmesine neden olunca, ne Steven'ın odadaki varlığını ne de sabahki yakınlaşmalarını düşünecek hali kalmamıştı. Kendisini odaya atar atmaz kahve makinasındaki bayat olduğu her halinden belli olan kahveyi rastgele bulduğu bir kupaya doldurdu ve içmeye başladı. Aldığı tat pek hoşuna gitmese de, bundan daha beterlerini içtiği olmuştu. Sinirinin yatışmasını beklerken, kendisine bir nefes uzaktaki adamın varlığını fark edemedi. Oldukça yakınında duran Steven konuşunca aniden irkilip elindeki kupayı yere düşürdü. Etrafa saçılan seramik parçaları, onun dağılan iradesinin bir yansıması gibiydi.
"O kırılan benim kupam mıydı?"
"Senin olduğunu bimiyordum. Özür dilerim ama telafi edebilirim."
"Edemezsin. Benim için manevi değeri vardı."
Gözlerini kapayıp sabır dileyen Mahi; "Senin için bu kadar önemliyse neden herkesin ulaşabileceği bir yerde bıraktın? Üstelik senin yüzünden kırıldı. Neden bir psikopat gibi dibime kadar giriyorsun ki, amacın ne?"
Hala oldukça yakın oluşları gerilmesine sebep olunca gerilemek istedi ama ne yazık ki kahve standı ile Steven'ın arasında sıkışmıştı. Kollarını Mahi'nin iki yanından uzatıp da tezgaha tutunan genç adam, yüzünde bir şeyler arıyormuşcasına bakışlarını aheste aheste her ayrıntıda gezdirdi ve nihayet dudaklarının üzerinde durduğunda ise
"Saçlarının kokusunu yeniden duyumsamak istedim. Sabahtan beri aklımdan çıkmıyor ve ben de kokunun ne olduğunu bir türlü çıkaramıyorum. Daha öne duymuş gibiyim ama nerede duyduğumu hatırlamıyorum. Bu kadar aklıma takılması canımı sıkıyor." demişti.
Duyduklarına anlam veremeyen Mahi rahatsızca yerinde kımıldandı ve; "Eğer bu yaptığına bir son vermezsen bir başka kupayı da kafanda kırabilirim. Bu kadar yakınımda olman beni rahatsız ediyor, anlamıyor musun?" diye söylendi. Rahatsız edici bir yavaşlıkta duruşunu düzelten Steven ise aynı umursamazlıkla konuşmaya devam etti.
"Bir kaç saatlik işim var. Kanepemde uyuyabilirsin, rahatına bak."
"Nerde ne işinin olduğu umrumda değil. Operasyon saatinde hazır ol yeter."
"Umrunda olacak" deyip geri geri adımlayan Steven, son sarsıcı hareketini de yapıp göz kırpmış ve çıkış kapısına doğru yönelmişti. Arkasında neye uğradığını şaşıran bir kadın bıraktığını biliyordu. Ama yüzünü Mahi'den çevirince yaptıkları şimdiden onu rahatsız etmeye başlamıştı. Gece sabaha kadar gözünü uyku tutmamış ve o adamlara karşı nasıl duracağını düşünüp durmuştu. Dedikleri gibi davranmaktan başka çaresi yoktu. Mahi'ye olabildiğince yakın davranacak ve bu şekilde de aklından geçenlere hakim olacaktı. Mahi'yi korumak ve o adamların elinden sonsuza dek kurtulmak için başka çaresi yoktu.
Herhangi birinin duygularıyla oynayabilecek bir adam değildi. Ona göre bu tür davranışlar Nancy gibi aşağılık insanların harcıydı. İçten içe onun bu duygulara kapılmasını ve bir karşılık vermesini umduğunu fark edince kendine gelmek için çabaladı. Neden onu kırmaktan bu kadar korktuğunu bilmiyordu. Biraz düşününce babasının ölümüne dolaylı yoldan da olsa sebep olduğu için böyle hissettiğini düşündü. Tamam belki onu kurtarmak için var gücüyle çabalamıştı ama neticede o lanet çetenin radarına takılmasına sebep olan kişi de oydu. Bir türlü işin içinden çıkamamdığı bir dönemde bu kızın çıkıp gelmesi, üstelik o aşağılıkların onun varlığından başından beri haberdar olması da işini oldukça zorlaştırıyordu.
Kapıdan çıkan adamın ardından neye uğradığını şaşırmış bir şekilde kalan Mahi ise; bir süre yerinden kımıldamayı akıl edemedi. Bu adama bu kadar yakın olmak onun bütün dengelerini alt üst ediyordu. Birinden böyle çabuk etkilenebileceği aklına bile gelmezdi. Ama hayat; olmaz denilen şeyleri oldurmakla ünlüydü.
İnatla dediğini yapmadı. Ortadaki büyük sehpayı ayaklarının altına çekip, tekli koltukta rahatsız bir pozisyon aldı. Biraz uyumanın bile kendini dinlendireceğini düşünse de rahat bir uyku pozisyonu alamadı. Ne zihni ne de bedeni bir türlü o etkiden kurtulamıyordu. Sert bir kahve daha almak için yerinden kalktı ve tezgaha doğru yürümeye başladı. Gözü bir an şahsi dolaplara takıldığında, üzerinde Steven yazan dolabın aralık olduğunu gördü. içinde oluşan merakla dolaba doğru adımladı ve hafifçe dolap kapağını araladı. Bir kaç dosya, bir steteskop, rastgele atılmış üç tane renkli bone ve kişisel hijyen malzemeleri dışında pek bir şey yoktu. Anlam veremediği bir hayal kırıklığı ile kapağı kapatmak üzere döndüğünde ise Steven'ın kollarını bağlamış bir şekilde onu seyrettiğini gördü. Hayatında böylesine utandığını hatırlamıyordu.
" Aradığını buldun mu Maey?"
" Sadece kapağı açık görünce kapamak istedim. Özür dilerim."
" Sorun yok. Ben de bir evrak almayı unuttuğum için dönmüştüm. Senin uyuduğunu düşünerek sessiz olmaya çalıştım."
" Ne yazık ki uyuyamadım?"
"Uykunu kaçıran bir şey mi oldu?"
Adam ap açık bir şekilde ona karşı olan flörtöz tavırlarından etkilenip etkilenmediğini soruyordu. Bunu sorarken takındığı o değişik tavır ise Mahi'nin yutkunmasına sebep oldu.
"Sadece diğer operasyonun üzerinden geçeceğim. Sanırım vücudumun uykuya ihtiyacı yok."
"Belki de başka şeylere ihtiyacı vardır."
"Ne demeye çalışıyorsun?"
"Bu bir bulmaca Maey. Cevabı sen bulacaksın..."