Kısım 1
Bölüm 1
CANAVARIN DÖNÜŞÜ
Araba belli belirsiz bir sarsıntıyla hareket etmeden, ön konsolun ışıkları sönmeden hemen önce, Karaca kısa bir an yabancının yüzünü açık olarak gördü.
Kirli sakalları çıkık elmacık kemiklerinin hemen altında sona eriyor, bronz teni kızınki soğuktan katılaşmasına karşın sağlıklı görünüyordu. Açık kumral saçları sanki az önce kızın üzerine çöküp çırpınışlarını zapt altına almamış da gezmeye çıkmışçasına düzgündü. Karanlıkta adamı görmeden hissettiği o tekinsiz his, şimdi yüzünü gördüğünde daha da keskinleşmişti.
Tuhaf, insanın tenini kesecek derecede buz gibi hatları vardı. Her bir santimetrekaresinden karanlık ve tehlike akıyordu.
Araba ara sokaklardan birine saparken, ön konsolun ışıkları söndü ve aynı anda emniyet kemeri uyarısı ötmeye başladı. Arabadaki gergin sessizliğin ortasında melodi gittikçe yükseliyor, içinde bulundukları ana son derece absürt kaçıyordu. Durumla ve içinde bulundukları anla hiçbir alakası yoktu çünkü bu normal hayatın bir parçası olan bir sesti. Kemer uyarısı.
Öte yanda ise yabancı bir adam Karaca'yı kaçırıyordu!
Adam sese sinir olmuş gibi, '' Sustur şunu.'' diye söylendi. Genç kız havanın soğukluğundan çok sesin soğukluğundan, bel kemiğine tuhaf bir ürperti yayıldığını duyumsadı.
Sesi de yüzü kadar karanlık ve soğuktu. Tüylerini diken diken etmişti.
Karaca sırtını, dayandığı kapıya daha da çok yasladı. Gözleri solundaki kemere kaçamak bir bakış attıysa da harekete geçmemişti. Eğer kemeri takarsa sırtını arabanın kapısına değil de koltuğa vermesi gerekecekti, bu da adama daha çok yaklaşmak demekti.
Arabadaki sessizliğin içinde, kemer uyarısı artık çileden çıkmış gibi yüksek sesle ötüyordu. Karaca yan profilinden adamın çenesinin öfkeyle kasıldığını gördü. Bu, kıza içgüdüsel olarak bir savunma uyarısı verdi ve oturduğu yerde dikleşmesine sebep oldu.
Tam da o an araba acı bir fren sesi çıkartarak durdu. Karaca aniden ileri savrularak omuzunu torpidoya sertçe çarptı. Acı tüm omuzuna yayılırken, birbirine bağlı ellerini uzatıp kendini koltuğa geri çekmeye çalıştı, ancak buna fırsat kalmadan adamın saldırgan eli kızın koluna yapışarak onu koltuğa geri çekti!
Karaca oradan oraya savrulmanın sersemliğini atlatamamışken, adamın vücudu bir dağ gibi üzerine eğildi. Kızın tepkisi ani ve şiddetliydi; arkasındaki koltuğun içine bir hamura gömülür gibi gömüldü, bağlı elleri sert bir çarpma sesiyle adamın göğsüyle buluştu.
Bağırmak için dudakları birbirinden aralandığı sırada yavaş çekimdeymiş gibi adamın elinin kemere uzandığını gördü. Kemeri yuvasından çekip, kıza bir an bile bakmaksızın yerine taktı. Geri çekilip tekrar kendi koltuğuna yerleştiğinde, Karaca korkudan olduğu yerde donmuştu. Adam ise sanki bu yaptığı çok normalmiş gibi araba sürmeye geri dönmüştü.
Şimdi kemer uyarısı da susunca arabaya öyle bir ölüm sessizliği yayılmıştı ki, neredeyse içine çektiği her solukta nefretin ve öfkenin tadı ağızına geliyordu. Ne söyleyeceğini, ne soracağını bilemeyerek öylece kala kalmıştı.
Adam kimdi?
Ondan ne istiyordu?
Onu nereye götürüyordu?
Karaca hangi sorudan başlaması gerektiğini bile bilemeyerek karanlık yola bakıyordu. Durum ona mı bu kadar garip geliyordu yoksa gerçekten de o kadar garip miydi? Bir an sonra içinden kendi kendini azarlayarak aptallığına küfür etti.
Elbette durum garipti! Herifin teki onu kaçırıyordu!
'' Sen de kimsin?!'' diyen kendi sesini duyduğunda, sesinin bu kadar normal çıkmasına şaşırdı.
Adamdan ellerinin direksiyonu daha sıkı kavraması dışında hiçbir cevap gelmedi. Eklem yerleri beyazlamıştı ve gerginliğini açıkça dışa vuruyordu. Bunu görünce Karaca daha da gerildi. Adamın nasıl bir psikopat olduğunu bilmiyordu. Ya sinirlenip onu yumruk atarsa ya da dönüp Ayaz'a zarar vermeye karar verirse?
Bu düşünceler gözle görülür şekilde cesaretini kırıyor olsa da korku öfkesini tetikliyordu. Kendine engel olamadan, '' Kimsin sen? Beni neden kaçırıyorsun?'' diye sordu.
Gözleri adamın her hareketini bir şahin gibi izliyordu, sesi öfkeden sertleşmişti. İçinde, kaynağını çok derinlerden alan bir öfke donan tenine rağmen için için yanarak onu ısıtmaya başlamıştı.
''Ne istiyor...'' diye bir hışımla başladığı sözü adamın gür sesiyle kesildi.
'' Kes!''
Alçak perdeden bağıran adam kendini zor zapt eder görünüyordu. Sanki arabayı bir köşeye çekip, kızın üzerine atılmamak sahip olduğu tüm kuvveti harcıyordu.
Karaca korkudan midesinin bulandığını hissederek oturduğu yerde ondan biraz daha geriye kaçtı.
Korkuyordu. Hem de itiraf dahi etmek istemediği kadar çok korkuyordu.
'' Konuştuğunu duymak istemiyorum. Kendine bir iyilik yap ve çeneni kapalı tut.''
Adamın zehir dolu sözleri öylesine keskindi ki genç kız koltuğa daha da sindi. Ona karşı olan bu nefretten afallamış halde, '' Ben sana ne yaptım?'' diye soruverdi. '' Daha önce... hiç tanışmadığımıza eminim. Benden ne istiyorsun?''
Sesi şaşkın ve saftı. Adam dönüp kıza hızlı bir bakış attı, ardından onunla konuşmak, ona bakmak dahi istemiyormuşçasına yola bakmaya geri döndü.
'' Kimsin sen?'' diye tekrarladı daha yüksek bir sesle Karaca. Korkusu kontrolü dışında öfkeye dönüşüyordu. Olanlar hiç mantıklı değildi. Beş yaşındaki bir çocuk bile bunu söyleyebilirdi.
Adamın tekrar dönüp bağıracağını düşünürken elini cebine attığını, bir telefon çıkardığını gördü. Birkaç saniye sonra telefonu kulağına götürmüştü. Karaca’yı tamamen yok saydığı anlaşılıyordu, onu tamamen görmezden geliyordu.
Genç kız şok, korku, öfke ve kafa karışıklığı içinde onun karşıdaki kişiyle konuşmasını izledi.
Adam '' Buldum.'' diye soğuk bir zafer edasıyla karşıdakine ilan etti.
Karaca onun kendisinden bahsettiğini anlayabilmişti ve kelimenin anlamı beynine dank ettiğinde sonunda ipin ucu birleşti, soluğu boğazında tıkandı.
Telefonun diğer ucundaki ‘O’ muydu? Bunca yıl sonra Karaca’yı bulmayı gerçekten başarmış mıydı?!
Adam ''Şimdi yoldayım, getiriyorum...'' diye konuşmaya devam ederken kızın kulakları uğulduyordu.
Genç adam bir saniye sonra kızı alt üst eden o son kelimeyi söyleyince, Karaca o andan sonrasını dinlemedi bile. Söylediklerini tam olarak duymamış, beyni cümlenin içinden yalnızca ‘Onun’ adını duyduğu kısmı çekip almıştı.
Adam 'Cihan' demişti!
Canavarının adını duymasıyla, panik dalga dalga vücuduna yayıldı, vücudundaki tüm kasları jöleye dönüştürdü. Beyninden aşağıya kaynar bir şelale boşalmıştı. Kız zihninde tekrar tekrar, 'Olamaz!' diyordu. 'Bu olamaz!'
Yıllardan sonra onu bulabilmesinin imkânı yoktu! Adı, sanı, şehri, her şeyi değişmişti.
Ama yine de o canavar peşini bırakmamış, onu bulmayı başarmıştı!
Karaca vücudu üzerindeki hakimiyetini yitirdi. Az önce hareket etmekten aciz kalan vücudu atılıp kapı koluna asıldı. Birkaç sert çekişten sonra kapının kilitli olduğunu anladığında acı içinde uluyarak, camı açmak açan düğmeye bastırdı parmağını.
Kendi acı içindeki haykırışının yankısı henüz arabanın içinde kesilmemişken açılan camdan dışarıya emniyet kemerinin izin verdiği ölçüde sarkarak tüm gücüyle bağırdı.
'' İMDAAAT! YARDIM EDİN!'' Diye var gücüyle bağırırken ses telleri acıyor, boğazı yanıyordu.
Tekrar tekrar yardım için bağırdı. Mantıklı ya da mantıksız o an için hiçbir şey düşünemiyordu. Aklındaki tek hedef kaçıp gitmek, canavarın onu ele geçirmesini önlemekti.
"İMDAAATTT!!!!"
Koca bir el yakasına yapışıp onu içeri çekince gecenin içinde yankılanan haykırışı aniden kesiliverdi. Kalbinin göğsünden fırlamak üzere olduğunu hissederken yavaşça kapanan camı hayal meyal gördü. Nefes alamıyordu ve kalbinin hızlı çarpışları canını yakıyordu.
Araba kulakları tırmalayan acı bir frenle o gece kinci kez durdu. Saniyesinde iki çift büyük el kızın yakasına yapıştı!
Adam, '' Ne halt ettiğini sanıyorsun sen!?'' diye böğürdü.
O soğuk, keskin yüzü şimdi sinirden kıpkırmızıydı ve gece mavisi gözleri ölüm saçıyordu. Gözlerinin akıl almaz rengi kızın gözlerini delip geçti. Kalan tüm gücüyle bağlı ellerini adamın göğsüne vurarak onu kendisinden uzağa ittirmeye çalıştı.
Nefes alamıyordu.
Hemen dışarı çıkmazsa bu arabanın içinde ölecekti!
Başta öfkeden gözü dönmüş olsa da adam kızın can havliyle çırpındığını, nefes almak için ağızını açıp kapadığını fark etti. Göz açıp kapatıncaya kadar bir hızla arabadan dışarı fırladı. Karaca’yı tutup arabadan dışarıya çektiğinde hareketleri nazik olmaktan çok uzaktı ama telaşı yüzünden okunabiliyordu. Kızın sırtını sertçe arabaya yasladı. Eğer onu tutmuyor olsa Karaca çoktan yere yığılmıştı.
'' Nefes al!'' diye emrederek dikkatini kendi üzerine çekmeye çalıştı.
Karaca'nın görüş alanında kocaman siyah kelebekler uçuşuyordu. Ağlamak, çığlık atmak, kurtulup gitmek istiyordu ancak vücudundaki tüm güç çekilmişti. Bu kadarı onun için çok fazlaydı. Hem de çok, çok fazla.
Adam kızın gözlerinin yuvalarında döndüğünü, nefessizlikten bayılmak üzere olduğunu görerek vücudunu kendininkiyle araba arasına kıstırdı. Tereddüt etmeden üzerine eğildi, bir elini çenesine atıp başını yukarıya kaldırmış, diğeriyle başını sabit tutmak için ensesini kavramıştı.
Ardından duraksamadan öne eğilip dudaklarını kızınkilere bastırdı. Hızla güçlü bir nefesi kendi ciğerlerinden onun ağızına yönlendirdiğinde kızın soğuk dudaklarının kendisininki altında titrediğini hissedebiliyordu.
Karaca ciğerlerine zorla giren havanın baskısı altında sersemledi, vücudu araba ile adamın arasında bir tutsak gibi kala kalmıştı. Kor gibi sıcak dudakları, kendi dudaklarının üzerinde hissetmek, içini titretti. Adam ikinci bir nefesi daha zorla dudaklarından içeri üflediğinde, şiddetle irkildi. Bağlı ellerini kullanarak adamı ittirivermişti.
Sersemce çıkan sesi '' Ben...'' diye fısıldadı. Devamını getiremedi.
Adam kızın yeşile dönen yüzünden ters bir şey olduğunu anlayarak geri çekildi. Karaca onu ittirerek bir adım attı ve ardından yere, dizlerinin üzerine kapaklanarak öğürmeye başladı.
Tüm vücudu şiddetli titremeler ve seğirmelerle sarsılıyordu. Midesinde ne var ne yoksa asfalta boşaltırken nefes alamıyor, gözlerinden istemsizce çıkan yaşların sıcaklığı donmuş yanaklarını yakıp geçiyordu.
Midesindekiler bittiğinde bile acı içinde öğürmeye devam etti. Tüm vücudu seğiriyordu. Göz ucuyla adamın yanına, bir dizi üzerine çöktüğünü gördüğünde panik içinde geriye kaçınmaya çalıştı.
''Dokunma bana!'' diye haykırmıştı. Sesi çatlak ve korku dolu, parlak yeşil gözlerindeki iğrenme ve dehşet öylesine çarpıcıydı ki karşısındaki adamı afallattı. Adamın elindeki suyla öylece donduğunu gören Karaca bir an dahi düşünmeden ayağa fırladı. Onun boş bulunmasını fırsat bulup koşmaya başlamıştı.
Gücü nereden bulduğunu bilmeksizin, yalnızca koştu. Arkasına bakmadan, nereye gidiyor olduğunu bilmeden, yalınayak koştu. Zihninde kaçmaktan başka hiçbir şey yoktu, olması mümkün değildi.
Cihan'ın adı zihninde hala kara bir kâbus gibi yankılanmaktaydı.
Birkaç saniye sonra adamın yeri döven adımlarının sesi onunkilerin ardından gecenin içini doldurmaya başladı. Karaca daha önce hiç koşmadığı ve koşabileceğini düşünmediği kadar hızlı koşarak, önüne çıkan ilk köşeden döndü, çılgınca izini kaybettirebileceği bir yer arıyordu.
Ne yaptığını düşünmeden, yarım bir inşaatın arazisine daldı. Taşlarla dolu kumlu zeminde ayaklarını delen taşları umursamadan koştu. Beton kapıdan geçmiş ve karanlığın içinde yarı kör bir şekilde merdivenleri tırmanmaya başlamıştı.
Adamın ayak sesleri inşaatta korkunç bir şekilde yankılanınca, o seslerin yankısı kızın kulaklarında gittikçe daha da çok büyüdü. Nereye gittiğini göremez bir şekilde dördüncü kata ulaştı. Her yerden fırlayan demirler, kalaslar ve inşaat malzemeleri zeminin dört bir yanına saçılmıştı. Kat henüz tamamlanmamıştı.
Dehşet içinde, bundan öteye gidemeyeceğini anladı.
Buna rağmen koşmaya devam ederek gidebileceği en uzak köşeye gitti, inşaatın tam ucunda, boşlukla arasında otuz santim kala durdu. Sırtını boşluğa dönüp merdivenlerden çıkan adamla göz göze geldiğinde gecenin içinde kendi kalbinin çılgınca çarpan sesinden başka bir ses yoktu.
Adam öfke ve şaşkınlık dolu yüzüyle, hızlı adımlarla genç kıza yaklaşırken, Karaca bağlı ellerini öne uzatarak, bağırdı. Sözleri ıssız inşaatta ve karanlık gecede yankılandı.
'' Yaklaşma!... Yaklaşma, yoksa atlayacağım!''