Başlangıç
Başlangıçta yalnızca karanlık vardı.
Onu uykudan uyandıranın ne olduğunu, neler olup bittiğini henüz algılayamamıştı. Bilinci uykunun perdesinden yavaşça sıyrılırken, üzerindeki canavarın öfkeli solukları havayı dolduruyor, eski bir kâbusun pusunu aralıyordu.
Üzerindeki ağırlığın bir vücudun ağırlığı olduğunu algıladığında uykunun tüm mahmurluğu ve sıcaklığı bedeninden yavaşça uçup gitti...
Üzerinde birisi vardı!
Birden buz gibi bir korku damarlarına dolarken içgüdüsel olarak çığlık atmaya çalıştı.
Ancak dudaklarına kapanan koca el çığlığını acımasızca engelledi. Ağızına gömülen elin altında çırpınır, ağırlığı üzerinden atmaya çalışırken ansızın içini titreten bir ses karanlığın içinden kulaklarına süzüldü.
'' Seni kurtarmaya gelen herkesi öldürürüm.''
Adamın soğuk kelimeleri havada asılı kalırken Karaca karanlığa rağmen gözlerinin irileştiğini hissetti. Şok, panik ve korku hepsi aynı anda bir bomba gibi içinde patlamıştı. Dehşetle çığlık atmasına engel olan tek şey, az önce kulağına söylenen sözler oldu. Ayaz yan odada uyuyordu. Onun hayatını tehlikeye atacak bir şey yapamaz, bağıramazdı.
Yardım isteyemezdi.
Kızın hareketsiz kaldığını, kapana kısıldığını duyumsayan adam sesinde soğuk bir gülümseme tınısıyla, '' Güzel.'' diyerek kızın üzerinde kıpırdandı, ağırlığıyla vücudunun yatağa daha da çok gömülmesine neden oldu. " Sesini çıkartma.'' diye yine aynı ürpertici tınıyla uyarıda bulundu.
Karaca panik içindeki ciğerlerinin nefes alma ihtiyacıyla kasıldığını hissedebiliyordu. Korku ve karanlıktan genişlemiş gözleri neredeyse yuvalarından çıkacak gibiydi. Beyninin içinde birbiri ardına çığlıklar yankılanıyor olmasına rağmen, hızla başını sallayarak onay verdi ve adamın o büyük, kaba elini ağızının üzerinden çekişini donmuş bir şekilde bekledi.
El dudaklarından kalktığı anda içinden çığlıklar atarak yardım dilemek, onu üzerinden atmak için savaşmak gelmişti ancak dudaklarını sertçe ısırarak zorlukla kendine engel olmayı başardı. Ağızının içine yayılan kan tadının arasından, adamdan gelen yabancı ve baskın kokuyu belli belirsiz seçebiliyordu. Adam gece ve soğuk kokuyordu.
Karanlıktan başka hiçbir şeyi göremeyen kız, adamın odanın içindeki karanlığın ta kendisi olduğuna inanmaya başlamıştı. Vücut bulmuş bir karabasan gibi.
Genç kız aniden başının üzerinde zapt altına alınan ellerinin sıkıca bağlandığını duyumsadı!
Karşı koymasına fırsat kalmadan, bileklerinin etrafına dolanan ip sıkıca düğümlendi. Kalbi az sonra infilak edecekmiş gibi çarpıyordu, nefesi kesilmiş, bir cellat boğazına çökmüştü. Hissettiği dehşetle, korku dolu bir ses çıkarttı ancak sesi kendi kulaklarına bile ulaşamamıştı. Adamınkinin altında ezilen vücudu usulca titriyordu.
Adamın sesi'' Hadi.'' Diye gürledi tam kulağında, tüylerini diken diken edecek bir keskinlikle. " Hadi çığlık at, onu uyandır ve buraya gelmesini sağla. Bu gece canım çok fena birilerini gebertmek istiyor."
İpi kesilen bir kukla gibi kızın tüm hareketleri sıfırlandı. Adamın gerçekten de onun çığlık atmasını beklediğini sesinde duymuştu. Birisinin sesinde ölümü ilk kez duyuşuydu bu ama ilk seferi olmasına rağmen anlamıştı. Gözünü bir saniye dahi kırpmayacağını, hatta öldürmekten zevk alacağını iliklerinde hissediyordu.
O yüzden adam sert hareketlerle onu yataktan çıkarırken Karaca titreyen bacaklarına rağmen karanlık odanın içinde dengede durmaya çalıştı, sürüklemesine izin verdi. Kıza gelmeme gibi bir şans da tanımamıştı zaten, kolundan tutmuş, peşi sıra acımasızca çekiyordu.
Odanın içinde körlemesine birkaç adım gittikten sonra, Karaca aniden karanlığın içinde bir duvara tosladı ve geri sekerken buldu kendini. Bir an sonra yeniden koluna yapışan el onu düşmekten alıkoyup yukarı çekti ve daha dengesini kazanamadan adam onu kendisine yapıştırdı.
Karaca’nın midesi ağızındaydı. Önünde bağlanmış ellerini adamla arasına uzatırken binlerce cam kırığı dolu sesi tekrar kulaklarını sıyırıp geçti.
'' Şimdi seni evden çıkaracağım ve arabaya bineceğiz. Eğer kaçmaya çalışır ya da bağırırsan geri gelir ve senin şu uyuyan güzeli öldürürüm. Yeterince açık mı?'' diye sorarken Karaca artık tüm vücudunun titrediğini hissediyordu, bu titreme yakın bir zamanda geçecek türden de değildi üstelik.
''Lütfen. Yapma.'' diye fısıldadı çaresizce. O an aklına söyleyebileceği başka hiçbir şey gelmemişti.
Onu kaçıran bu yabancıya yalvardığı düşüncesi mide bulantısını şiddetlendirirken yapabildiği tek şey adamın vücuduna yapışık bir şekilde donakalmaktı.
Bunu duyan adam kızın kolunu bir an için daha da fazla sıktı, bir an sonra ise onu kendisinden uzaklaştırdı ve tekrar peşi sıra sürüklemeye başladı. Genç kız karanlığın içinde onun yüzünü göremiyor, tepki ve ifadelerini tartamıyordu. Adam onu oracıkta öldürecek olsa, ölümünün nereden geldiğini dahi göremeyecekti.
Ölüm düşüncesi aklına geldiğinde paniklemek yerine sakinleşerek, odanın kapısını açtığını duydu. Nasıl olup da her zaman boğazlanan bir domuz gibi ses çıkaran o kapıyı gıcırtısız açtığını düşünemiyordu. Aklına 'Kapıyı mı yağladı?' diye saçma sapan bir fikir dahi gelirken, adam onu karanlık koridorda sürüklemeye başladı.
Adam onu sessizce koridordan geçirip sağa döner ve doğruca evin kapısına ilerlerken Karaca’nın zihni bir çöl kadar sessizdi. Şoktaydı. Bunun başka bir açıklaması yoktu.
O an tek bildiği, kusmak veya bayılmak üzere olduğuydu. Yapabildiği tek şey, adam nereye çekiştirirse o yöne gitmekti. Kendi evi olsa bile karanlıkta böyle hızlı bir şekilde yürüyemeyeceğine emindi ve adamın nasıl böyle hareket ettiğine aklı ermiyordu.
Evin kapısını açıp kızı da peşi sıra dışarıya sürüklediğinde, çıplak ayakları apartmanın soğuk mermeriyle buluştu. Karaca üzerinde yatak kıyafetlerinden başka bir şey olmadığını hatırladı, içini buz gibi bir soğuk kapladı.
Her şey o kadar ani gelişiyordu ki zaman üç misli hızlı akıyormuş gibi geliyordu Karaca'ya. Ne adamın hareketleri ne de kendi hareketlerinin tam olarak farkında değildi. Beyni durmuştu ama onu kuşatan zaman hızlanmıştı.
Birkaç saniye sonra adam apartmanın kapısını açtı. Gece ayazı ince kumaşın altına hızla işledi. Gece de en az adam kadar tekinsiz ve uğursuzdu. Fırtınadan önceki sessizlik gibi, dışarıda tek bir ses yoktu. Sanki gece bile kendisini olacak şeylere karşı hazırlamıştı.
Karaca dışarıda bir tuhaflık olduğunu, gecenin her zamankinden daha fazla karanlık olduğunu görebiliyordu. Karanlığın nedenin sokaktaki tüm lambaların sönmüş olduğu olmasını anlayana kadar birkaç saniye geçmesi gerekti.
Bulutların arasında kaybolmuş ayın sönük ışığı adamın siluetine düşüyordu. Silueti bile ürkütücüydü.
Karaca şimdiye dek en şiddetli fırtınalarda bile sokak lambalarının böylesine söndüğünü görmemişti. Adamın bir şekilde sokak lambalarını söndürdüğünden emindi. İçinden bir ses, civardaki hiçbir güvenlik kamerasında bu gecenin kaydının olmayacağını söylüyordu.
O ses her zaman haklı çıkmıştı. Ve kız ne zaman o sesi duysa asla iyi şeyler olmamıştı.
Vücudu soğukla hiç alakası olmayan bir şekilde titremeye başlarken korku, çaresizlik dolu yaşlar gözlerine hücum etti ama o an istediği en son şeydi ağlamak. Dehşetin ve korkunun onu ele geçirmesini reddetti. Şu an resmen kaçırılıyor olabilirdi ancak yine de bununla başa çıkabileceğini biliyordu.
Yalnızca henüz şoktan kurtulamamıştı ve olanlara odaklanamıyordu. Hiç kimse gecenin bir yarısı yatağından kaçırılmaya hazırlıklı olamazdı.
Adam onu bir arabanın önüne getirdiğinde kalbi göğsünün içinde burulduğunu hissetti.
Bir an sonra adam onu içeri tıkmış, kapı sertçe çarparak üzerine kapanmıştı. O an genç kızın düşünebildiği tek şey bunun bir kâbus olduğu ve az sonra uyanacağıydı. Tek fark bu kâbus diğer hepsinden farklı başlamıştı ve yakın bir zamanda biteceğe benzemiyordu!
Adam arabaya binip, motoru çalıştırdığında ve arabanın içi ışıkla aydınlandığında Karaca şoktan irileşmiş gözlerle yanı başındaki yabancıya döndü...