DİCLE Son üç gündür Demir’le aramızda aşılması zor bir uçurum açılmıştı. Sanki aynı evde yaşayan iki yabancıydık. Yemek masasında bile göz göze gelmiyorduk. Onun soğuk bakışları, sessizliği, içimi kemiren bir bıçak gibi göğsüme saplanıyordu. Adamları beni takip ettiği için o gün hastaneye gittiğimi biliyor olmalıydı. Ama tek bir kelime etmemişti. Ne doktorun ne dediğini sormuş, ne de benim yaşadıklarımı merak etmişti. Oysa bir zamanlar, benimle yalnız kalmak için fırsat kollayan, her bulduğu boşlukta beni köşeye sıkıştıran, sevişmek için türlü türlü oyunlar çeviren Demir’di. Aynı adam, şimdi beni görmezden geliyordu, sanki varlığım onun için bir yük, bir gölge olmuştu. Dört gündür sabah erkenden evden çıkıyor, gece geç saatlerde dönüyordu. Telefonu elinden hiç düşmüyordu; sürekli bir şe

